Demokrasi ve Barış Konferansı devam ediyor
Demokrasi ve Barış Konferansı devam ediyor
Demokrasi ve Barış Konferansı devam ediyor
Demokrasi ve Barış Konferansı’nda dün öğleden sonra atölyelerde yürütülen tartışmaların sonuçları aktarıldı. Konferans, katılımcıların konuşmaları ve sonuç deklarasyonu üzerine yürütülen tartışmalarla devam ediyor.
500'ü aşkın katılımcı ile başlayan Demokrasi ve Barış Konferansı, atölyelerde sürdürülen tartışmaların ardından raporların okunması ve sonuç deklarasyonu üzerine katılımcıların yaptığı konuşmalar ile sürüyor.
Prof. Dr. Mehmet Bekaroğlu, sürecin başından şuana kadar birçok eksiklik ve sorun bulunsa da iyi ilerlediğini belirterek, “Barış nasıl olacak, Türkiye’de barışın hukukunu nasıl yapacağız gibi endişelerin önüne set koymamak gerekiyor. Ne oldu da barış konuşulmaya başlandı diye soruyorlar. İnsanlar çok yoruldu, bu yüzden insanlar barış istiyor. Hakkari’de bir anne bana şunu dedi: ‘Uzun yıllardır haber alamadığım oğlumun 3 ay önce yaşadığını öğrendim. Ne zaman gelecek?’ Aşağıda barışın alt yapısını oluşturan müthiş bir enerji var. Bu dinamizmi ve enerji barışı sağlayacaktır. Bundan sonra Türkler Kürtler nasıl yaşayacak? Bunun hukukunu tartışmak gerekiyor. Dünyayı da yeniden keşfetmeyeceğiz. Ben şahsen iyimserlerdenim, ama toplumun diğer kesimlerinin bu süreci takip etmeleri gerekir diye düşünüyorum” dedi.
YARAR: TÜRKİYE SOLUNDA TOPLUMSALLAŞMA SORUNU VAR
Akademisyen Betül Yarar ise, Türkiye solunda bir toplumsallaşma sorunu olduğunu ifade ederek şöyle konuştu: “Ben inanıyorum ki, ikna edilmesi gereken bir toplumsal kesim var. Aşağıdan bir enerjinin varlığını inanıyorum. Kendi mücadelemizi de sorgulamamız gerekiyor. 30 yıllık deneyimimizin sığ düşüncesiyle yüzleşmek zorundayız. HDK’nin yarattığı bu zemine boş bırakmadan aynı anda kendi örgütlü mücadelemizi güçlendirerek, sıçratmak zorundayız. Türkiye solunun ve muhalefetinin de durumu çok zor. Buradan umuyorum ki daha somut öneriler ortaya çıkar. Ne tür faaliyetler yürüteceğimiz somut sonuçlar çıkar. Barış sürecinin bir arşive ihtiyacı var.”
TÜRKDOĞAN: İMRALI İLE GÖRÜŞMELER DEVAM ETMELİ
İHD Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan ise, “2013’ün başından itibaren tasfiyeden çözüme doğru başlayan bir süreç var. Böyle bir süreçte mutlaka müzakerelerin devam etmesi gerekiyor. Taraflar arasındaki müzakerelerin sürmesi gerekiyor. İmralı ile görüşmeler devam etmeli. AKP ile BDP arasına başka partiler de girebiliyorsa, çalışmalar yapılmalıdır. Bu süreç siyasal iktidarın tek başına götürdüğü bir süreç gibi görünüyor, ama bunun öyle olmaması gerekiyor. Demokratikleşmeyle ilgili sürecin nasıl gitmesi gerektiğini artık görmek istiyoruz. Türkiye devrimci sol hareketlerin, Alevilerin dışarıda bırakılanların bu sürece aktif bir şekilde katılması, barış içerisinde onurlu bir şekilde yaşamak için mücadele verilmesi gerekiyor. Bir geçiş süreci yaşanıyor. Barış kültürünü yaşatmamız lazım. Hapishanelerde ağır mahpuslar var. Listesini Adalet Bakanlığına ilettik. İnsanlarımız cezaevlerinde ölmeye devam ediyor. Bu konuda daha fazla pratik içerisine girmek gerekiyor” diye konuştu.
UZUN: MÜZAKERE SÜRECİNİN KALICILAŞMASI İÇİN ORTAKLIK SAĞLANMALI
Emekçi Harekat Partisi Genel Başkanı Sibel Uzun ise, ortaklaştıkları en yegane konunun müzakere sürecinin kalıcılaşması olduğunu söyleyerek, bu tutumun devam etmesi için ortaklığın sağlanması gerektiğine işaret etti. Uzun, Kürtlerin acıları en yüksek seviyede yaşayan bir halk olduğunu kaydederek, “Emperyalizmle mücadele sadece Kürtlere bırakılmamalı. Bizlerin de kapitalizm ve emperyalizme karşı tutum almamız gerekiyor. Kürtleri asla yalnız bırakmaması gerekiyor. Bu süreci birlikte örmemiz lazım” diye kaydetti.
UŞAK: ÖNÜMÜZDE BİR FIRSAT VAR
Yazar ve gazeteci Cemal Uşak ise, yıllardan beri arzu edilen, ancak bir türlü gerçekleştirilemeyen bir fırsatın önlerinde olduğunu kaydederek, “Gerçek manada sadece silahların devreden çıkması değil, bütün benliğimize sinmiş bir barışı yakalarız. Bu süreçte ne söylediğimizden daha önemli olan nasıl söylediğimizdir. Şunu dikkate almamız gerekiyor ki, bu topluma çok yalanlar söylendi. Bu yalanların önemli kısmı Kürt sorunu ile ilgili olan oldu. Ve bu yalanların inşa ettiği bir zihin var. Ve bir zihin dünyası var. Kamuoyunu ikna etmeyen hiçbir projenin başarıya ulaşması zordur. En azından bu topluma söylenen kimi sorunları izole etmeye çalıştık. Bu söylenen yalanlar zihinlerde, kalplerde tahribatlar yarattı. Asıl muzdarip olanlar Kürtlerdir. Bunu da üslubu ile söylemek zorundayız. Söylemediğimiz zaman yanlış bir yöntem seçersek aksi yöne gideriz" dedi.
Eğitim Sen Kadın Sekreteri Esen Yılmaz ise, mutlaka herkesin bu sürecin içinde olması gerektiğine dikkat çekerek, Kürtlerin şimdiye kadar onurlu bir barış için mücadele verdiklerini söyledi.
ERSOY: SÜRECİN İLERLEMESİ İÇİN DEMOKRATİK KANALLAR AÇILMALI
Halkevleri Başkanı Oya Ersoy ise, Kürt sorunun adının artık konulması gerektiğine işaret ederek, “Bugün süreç adı altında yürütülen mücadele Kürt halkının engellenemeyen mücadelesidir. AKP’nin bu süreçte barış gibi bir planı yok. AKP’nin bir çözümü yok. Biz bu süreci dinamik bir süreç olarak görüyoruz. Bu süreçte en tehlikeli şey 30 yılda biriken şovenizimdir. Önümüzdeki süreçte ciddi bir tehlike oluşturacaktır. Kürt sorunun çözümü noktasında, iktidar ‘terörün engellenmesi’ ve ‘yatırımın geliştirilmesi’ diyor. Bu süreç sadece silahların susmasıyla çözülmez. Demokratik kanalların açılması gerekiyor. Yıllardır KCK adı altında Kürt siyasetçileri tutuklanıyor ve halen cezaevinde tutuluyorlar. Bir kere bunların derhal serbest bırakılması lazım. Bugüne kadar AKP dahil bütün iktidarlar savaşı körükledi. Paris ve Roboski katliamları başta olmak üzere bütün katliamlar aydınlatılmalı, korucu alımları durdurulmalı, sınır ötesi operasyonlar durdurulmalı, karakol inşaatları sonlandırılmalı, linç girişimleri engellenmelidir. Kürt halkının demokratik alanlarını boğmak için Hizbullahın palazlandırılmasından vazgeçilmelidir” dedi.
ÖZER: YÜZLEŞME İÇİN ALT KOMİSYON KURULSUN
Prof. Dr. Ahmet Özer ise, “Bir yüzleşme yapılacaksa bu ideolojik araçlardan, yalan yanlış ırkçı çarpıtmaların ortaya çıkması ve bununla ilgili alt komisyonun kurulmasını öneriyorum” diyerek, Dersim katliamı başta olmak üzere Türkiye’de yaşanan katliamlarla yüzleşilmesi gerektiğini aktardı. Özer, yapılacak yeni anayasada insanlık onuruna vurgu yapılması gerektiğine işaret ederek, “Ademi merkeziyetçi bir anlayışla çağdaş bir yapıya kavuşmalı. Yerel yönetimler yeniden yapılandırılmalıdır. Bir başka nokta da eşitlik meselesidir. Kürtlerin bu süreçte istediği şey eşit olmalıdır. Kürtler de aynı hakları sahip olmalıdırlar. Bunun sağlanmasına yönelik çaba olmalıdır. Ve ayrımcılığın yapılmamasına vurgu yapılmalıdır. Savaş kolaydır barış zordur. Burada barış için toplanan insanlar bedel ödeyecek insanlardır. Bu barışı yaratacaklardır buradaki insanlar” dedi.
GÜRKAN: İŞÇİ SINIFI DEMOKRATİKLEŞMENİN BİR PARÇASI
EMEP Genel Başkanı Selma Gürkan, ulusal hareket, emek hareketi, inanç hareketi ve kadın hareketinin birbirinden bağımsız olmadığını söyledi. Emek hareketinin karşı karşıya kaldığı sorunlara değinen Gürkan, grevlerin yasaklandığını, sendikalara müdahale edildiğini, emeğin haklarının kısıtlandığını belirtti. Gürkan, sendikaların sadece ekonomik talepler ya da TİS merkezli bir mücadele ile yetinemeyeceğini ifade ederek, sendikal hareketin demokrasi mücadelesi içinde yer alması gerektiğini, konferansın sendikal harekete bu çağrıyı yapması gerektiğini söyledi. "Demokratikleşmenin önemli bir parçası işçi sınıfının hak ve özgürlüklerinin geliştirilmesi meselesidir" diyen Gürkan, bu süreçte sendikalar yasasının değiştirilmesi talebinin de dile getirilmesi gerektiğini kaydetti. Gürkan, "Kürt'ün hakkı geliştiği zaman işçi sınıfının hak ve özgürlükleri de gelişecektir. Kadın hareketiyle de burayı birleştirdiğimizde demokratik bir Türkiye'nin inşasını sağlamış olacağımızı düşünüyorum" diye konuştu.
AKTAN: TALEPLER VE KAYGILAR AYNILAŞTIRILMALI
TTB Merkez Konsey Başkanı Özdemir Aktan, 20 yıldır "hekimlik mesleğinin ancak barış ortamında gerçekleştirilebileceğini söylediklerini" hatırlattı. Bu süreçte yer almaktan dolayı gururlu olduklarını söyleyen Aktan, çatışmasızlık ortamının herkes tarafından memnuniyetle karşılandığını ifade etti. Kaygıların her yerde farklı olduğunu anlatan Aktan, "Hatay'daki arkadaşlarımız yalnız kaldıklarından, İzmir'deki arkadaşlarımız yeni anayasanın eskisinden daha kötü olacağını belirtiyorlar" dedi.
Konferansta sürekli "Kürtlerin talepleri, Türklerin kaygıları" ifadesinin kullanıldığını hatırlatan Aktan, Türklerin talepleri ile Kürtlerin talepleri ve kaygılarının aynılaştırılması gerektiğini, bunun için yüz yüze görüşmeler yapılması gerektiğini kaydetti.
CAN: ÖCALAN'IN ELİNİ GÜÇLENDİRMELİYİZ
Akil İnsanlar heyetinde yer alan 78'liler Girişimi Sözcüsü Celalettin Can, bugün Kürt meselesinin ilk kez 81 ilde tartışıldığını söyledi. Akil İnsanlar Heyeti'nin eksikliklerini tamamlayacak şekilde, sosyalist ve devrimci bir perspektifle 81 ile yeniden gidilmesini öneren Can, konferansların yerellere yayılabileceğini söyledi. Can, sermaye kesiminin Başbakan Erdoğan'ın elini güçlendirdiğini söyleyerek, ekledi: "Biz de Abdullah Öcalan'ın elini zayıflatacak hamlelerden kaçınmalıyız."
Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı Başkanı Ercan Geçmez, yeni anayasa için herkesin sorumluluk alması gerektiğini belirtti
ALTINÖRS: BARIŞ HALK HAREKETİ İLE KAZANILABİLİR
HDK Yürütme Kurulu üyesi Alp Altınörs, Kürt sorununun tartışılamadığı dönemin artık geride kaldığını, fakat konuşulmasının çözülmesi anlamına gelmediğini söyledi. Kürt sorununu konuşacak güçleri harekete geçirmek gerektiğini söyleyen Altınörs, "Aşağıdan barışı örgütlemek gibi bir yükümlülüğümüz var" dedi. Altınörs, AKP'nin tepeden müzakereye dayattığını, bunu kabul etmeyeceklerini söyledi. Altınörs, milyonların katıldığı bir hak hareketi ile barışın kazanılabileceğini belirterek, "Bu konferans barış için halk mücadelesinin başlangıcı olursa anlamlı olacaktır" dedi.
Türk halk kitlelerindeki şoven zehirlenmenin eylemle aşılabileceğini de ifade eden Altınörs, şovenizme karşı mücadeleye yönelik engeller olsa da, mücadelenin kararlılıkla sürdürülmesi gerektiğini söyledi. "Kitle mücadelesi olmadan özgürlükçü bir barışı kazanamayız" diyen Altınörs, konferansın ayrı ayrı yürütülen mücadeleyi birleştirmesi bakımından önemli olduğunu dile getirdi. Altınörs, bu 1 Eylül'ün önemli olduğunu da belirterek, "1 Eylül, Newroz'a batından verilen güçlü bir yanıt olmalı" dedi.
Alp Altınörs, Öztürk Türkdoğan'ın "tasfiye dönemi bitti" değerlendirmesine karşı çıkarak, "Hükümetin hala politik tasfiye hedefi ve amacı var" dedi. Altınörs, anayasa konusunda sadece Avrupa anayasalarının örnek alınmasını eleştirdi, "Neden demokratik özerkliği sosyal haklarla birleştiren Bolivya anayasasını, Venezuela anayasasını incelemiyoruz" diye sordu.
KESKİN: DİNDARLAR EKSİK TEMSİL EDİLİYOR
Diba Keskin, salonda tek başörtülü olduğunu ve kendisini yalnız hissettiğini söyledi. "Dindarlar eksik temsil ediliyor. Ben HDK'yi çatı diye biliyordum, çatının altında bize yer yok mu" diye soran Keskin, katılımcılara eleştirilerde bulundu: "Bize bizim gibi gelin. Ben dindarım, dindar bir aileden geliyorum. Bizim dini inancımız iktidarın inancı gibi değil, biz inancı öyle yaşamak istemiyoruz. Alevilere, Süryanilere karşı asla bir ön yargımız yoktur. Siz bize negatif yaklaşıyorsunuz. Siz alanı bilmiyorsunuz. Biz sokaklarda adım atamıyoruz. Kutlu doğum haftaları 3 ay sürüyor, niye görmüyorsunuz bunu? Niye çatınızda bu görüşülmüyor. Kendi elinizle bizi karşı tarafa veriyorsunuz. İslam'ın özünde kardeşlik var. Kabul etmediğimiz tepeden bir İslam getirdiler. Bu halk nasıl kendi özünden inancından koparılıyor bunu yakalamaya çalışın."
Gazeteci Pınar Öğünç, "Sokağa çıkamazsak hangi demokrasiden bahsedeceğiz" dedi, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı için bir kampanya yapılmasını önerdi.
Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Genel Başkanı Kemal Bülbül, Başbakan'ın helalleşme çağrısına karşılık, "Biz kimsenin hakkını yemedik. Helalleşmeyeceğiz, siz bizim hakkımızı yediniz" dedi.
Oturuma ara verildi.