Hoş geldin Sakine
Sen zaten hep buradaydın; ülkende, Dersim’de, Kürdistan’daydın zaten. Aklın ile düşüncen ile özgürlük fikirlerin ile hiç ama hiç kopmadın ülkenden…
…
Amed’de onbinlerce kadın arkadaşın, yoldaşların ve özgürlüðü için ömrünü verdiðin halkın seni havaalanından alıp Kuruçeşme üzeri Baðlar Dörtyol’a getirirken sloganlar direnişinle anılan 5 Nolu zindanında yankılanıyordu. Gidişin anlamlıydı, gelişin de görkemli oldu.
Avrupa’dan ,“hûn li benda biharê bûn va bihar hat hûn kuve diçin” stranı ile uðurlanmıştın ülkene, Amed’de seni yine bu stranın hüznü ile karşılarken, seni düşündüm Sakine. Onurlu, vakur duruşunu, kızıl saçlarını, özgürlük arayan aydınlık fikirlerini…
…
Dersim’de dünyaya gözlerini açarken sen, çok deðil 20 yıl önce Kürdistan’ın cennet köşesi Dersimin önderi Seyit Rıza, arkadaşları ile birlikte idam edilmişti. Munzur kan akıyordu. Dersim coðrafyasında basılan, bombalanan, yakılıp yıkılan enkazdan hala dumanlar yükseliyordu Sakine. Ýsyan ve katliam öyküleri ile büyüdün, üzüldün, duygulandın ve çokça da aðladın… Ama aynı zamanda Dersim’in onurlu direnişine, Besê’nin direnişine şahit olan acılı kuşaktan direniş destanları dinledin. Gururlandın. Hele Besê’nin direnişi seni ve senin gibi binlerce Dersimli kızı derinden etkiledi.
1938 Dersim katliamından sonra devleti yönetenler iktidarlarını saðlamlaştırmanın güveni ile baskı ve katliamlarında sınır tanımıyorlardı. Van’da 33 kurşun, Ankara’da 60 darbesi, sürgün yılları, 12 Mart darbesi, yine idam, evlere ve köylere komando baskınları ve yaygın tutuklamalar hiç ama hiç eksik olmadı 38’lerden sonra.
1930’lu yıllarda Avrupa’da yükselen faşizmin etkisine giren devlet tek dil, tek devlet, tek millet teorisi ile herkesi Türk yapmaya çalıştı. Asimilasyon politikaları ile kalan “kılıç artıkları”nı devlet sistemi içinde Türkleştirmek için yatılı okullara hız verdi. Asimilasyon okulları(yatılı okullar ve diðerleri) en çok ve tez elden Kürtlük ve direniş özelliklerini koruyan il ve ilçelere yayıldı.
Çok geçmeden Dersim’de kalan halka Ankara Türkçesi öðrettiler, ama yüreklerindeki Kürt ve direniş ateşine ulaşamadılar.
Dersim katliamı sonrası bütün akraba ve arkadaşları katledilen bir Dersimli anılarında “ … Yalnız kalmıştım, bu sebeple soyadımı ‘YALNIZ’ koydum” diyordu. Belki de senin de soyadında da böyle bir anlam vardı. Katliamda canlarını yitirenlerin çokluðu ve etrafta canlı bırakmayan bir sistemi ifade etsin diye bu soyadı almıştın, belki…
Ama soyadındaki anlam bir yana Sakine, 70’li yılların ortalarında, onca felaketten sonra toplumun üzerini kaplayan korku enkazını ince ellerinle bir yana iterek kurtuluş ve özgürlük arayışlarına hız verdin.
Dersim’i, Kürdü, Kürt kadınını tanımaya çalışırken sen, yakın tarihin bu trajedi ve direniş mirasını yanı başında buldun.
70 yılların ortalarında doðru sözü, doðru ideolojik politik tespitleri bulmak kolay deðildi. Ortalık tozpembeydi. Sol hastalıkları, parkalı ve çizmeli şekle özenen devrimciler enflasyonu, halkın yüreðine işlemeyen sloganlar ve cinsiyet özgürlükçü felsefeden uzak “bacılar” ve bu taraftan da tazelenmeyen milliyetçi dürtüler ortamında, sen, doðru sözü ısrarla ve inatla aradın.
Daha erken yaşlarında bu tarihi soruna sırtını dönmedin. Doðru sözün, doðru amacın peşine düştün. Bazen Ankaralara, bazen Ýzmir’e gittin. Kürdü, kadını ve kurtuluşu anlatan öyküler dinledin doðru insanlardan…
Tarihin kanlı enkazında yaşayan bir damar bulmuştun her nasılsa…
Bu damar üzerinden yürüdün. Canlı bir tarih yaratılabileceðine, Dersim’i “tunç-eli” olmaktan Kurtarıp tekrar tarihteki Kürdistan’ın efsanevi Dersim’in yaratılabileceðine inandın.
Alevi inancında doðru sözün, doðru yolun ne kadar önemli olduðunu iyi bilirdin Sakine. Doðru söz gibi doðru yoldaşlık da önemliydi. Mazlum adı, Alihaydar, Abdullah, Delil, Hüseyin, Hamili ve daha onlarca adlar, sadece doðru sözü söyleyen deðil doðru pratiðin de sahibi oluyorlardı senin için.
Sonra evrensel yanın da güçlüydü. Mao’nun “teori olmadan pratik olmaz” sözü ne çok da uyuyordu sana. Ho Şi Mînh’in işçi partisini kendi partin kadar sevdin. Ekim devrimi, Angola, Mozambik devrimleri ve Nikaragua deneyimlerini çok okumuşsundur o zaman.
Başkaları Che Guvera’dan bahsedip saçlarıyla, sakallarıyla ona özenirlerken sen en çok onun Sierra Mastra’sı ile Dersim daðlarını bir ve özdeş kıldın.
Ve Roza Luksemburg… Kanatlanmış bir Besê'ydi senin için. Ve bir meseleydi, Besê ile Roza’yı birleştirmek… Ve Leyla Qasım sıradan bir isim deðildi senin için. Her biri yerelden evrensele uzanan direniş ve kurtuluş felsefesinin deðerli deneyimleri idiler.
Seni çevreleyen arkadaşların da senin gibi, tarihin önlerine koyduðu bu aðır sorunu çözmek uðruna hayatlarını sırtlamışlardı.
Tarihin bu zorlu döneminde egemenler de boş durmuyorlardı. Tuzak üstüne tuzak kuruyor, operasyonlar düzenliyorlardı. Nitekim çok geçmeden tutsak düştün. Gözaltında, işkencelerden geçtin. Kürt ve Kadın adı, senin gibi az sayıdaki öncülerle, direnişin adı olmaya başladı desem tarihin hakkını vermiş olurum.
Sonra Amed zindanı.
Vahşet yıllarında işkenceciler insanlık dışı durumlarını ve canavarca hislerini ortaya koyarlarken, sen ve arkadaşların orada insanlıðın ölmediðini, ölmeyeceðini gösterdiniz onlara. O vahşete karşı direnirken siz aslında sadece kadını, Kürdü, ezileni deðil bir bütün olarak insanlıðı savundunuz. Bu güçlü bir savunmaydı Sakine. Kürdün deneyimi ile bir kez daha anlaşıldı ki doðru sözün önüne hiçbir zorba ve işkenceci geçemez. Ve 12 Eylül rejimi kendini en güçlü hissettiði bir anda Amed zindanında çöktü. Mazlumu andık direniş başarıya ulaştıktan sonra: Direniş zafere götürür, diye.
Bizi 88’de tünel olayı ardından Eskişehir zindanına topluca sürdüler. Sen hangi cezaevine gittin bilemedim uzun zaman. Kanatlanıp uçtun. Sonra hep uzaktan izledik seni. Taştan taşa seker oldun bir ceylan gibi. O doðru söz, doðru hareket olarak büyümüş, daðlara, ovalara sıðmaz olmuştu.
Ve her yerdeydin atık.
Sonra soðuk bir Paris akşamında ses verdin tüm dünyaya. Her zamanki gibi yalnız deðildin. Yoldaşların, can arkadaşlarınla Fidan ve Leyla ile birlikte. Seni, sizleri vuran katiller, bilmiyorlardı ki sen, doðru sözü ararken “canım aldılar ecelsiz pırıl pırıl bir mayıs sabahı” diyen kuşaðın devrimcisiydin. Bu sebeple anlamadılar yükselişini; ne senin, ne kadının, ne de Kürt halkının özgürlük arayışındaki sonsuzluðu, anlayamadılar.
Şimdi döndün ülkene.
Hoş geldin Amed’e. Direnişinle destanlar yazdıðın Baðlar-Direkhaneye hoş geldin. 5 Nolu zindanı bir adım ötede. Orası müze olacak ve sen, sesinle, adınla, anılarınla orada sonsuza dek insanlara direnişi, kadın bilincini anlatmaya devam edeceksin. Bu akşam Baðlar- Dörtyol’da halkının içindesin. Yarın Batıkent’te, sonra ve sonsuzca ülkende ve Dersim’de olacaksın. Binlerin, onbinlerin içinde…
Hoş geldin demek gerekmiyor aslında, Sakine. Sen zaten burada idin, direndiðin yerde, Amed’deydin. Senin arkadaşların o zindanda hala o büyük özgürlük uðruna direnmeye devam ediyorlar. Aynen sen gibi. O dönem yok sayan işkenceci politikalara karşı; bugün de, bu halkın bu ülkenin layık olduðu özgülük ve demokrasinin gerçekleşmesi için, eşit haklara dayalı bir barış ve müzakere için direniyorlar.
Evet, Sakine, sen burada iken cezaevinde de müzakere vardı. Bir tarafta biz tutuklular bir tarafta da 7.Kolordu adına Askeri Müşavir vardı. 87 yılında kırk ayrı koðuştan 40 temsilci çaðırmışlardı. Sen Kadın Koðuşu adına görüşmelere katılıyordun. Açlık grevi epey ilerlemiş, kamuoyuna mal olmuştu. Askerler koşularımızı kabul etmek zorunda kalmıştı. Ama erkek tutukluların bıyık bırakma serbestîsini askeri kafa kabul etmiyordu. Hepimiz askerdik onlara göre, bıyık bırakamazdık! Bu konuda en çok sen direttin Sakine. Karşımızdaki Adli Müşavir Subay, “hele bunlar erkek, bıyık bırakmak istiyorlar sen niye savunuyorsun” demişti sana. Sen “arkadaşlarımız asker deðil, isteyen bırakabilmeli, bu bir insan hakkı” demiştin.
Şimdi ve özellikle senin vurulduðun dönemde yine müzakereler var ve bunu en iyi bilen ve takip eden de sendin. Nereden nereye denir ya bazen, işte bu söz Sakine başlangıçtaki doðru sözle ve bunu tamamlayan doðru pratikle ilgili olduðu ne güzel anlaşılıyor. Senin gibi, binlerce ve on binlerce insanın kanı, canı, emeði, alın teri, özverisi, aklı ve ille de inadı sayesinde Sakine, Kürt halkı uçurum kenarında açan bir çiçek olmaktan çıktı, köklü bir aðaca dönüştü. Şimdi onu yıllarca yok sayan güçlerle eşit ve özgür koşullarda boy ölçüşecek duruma geldi.
Onurumuz, gururumuz bu yüzden Sakine, hoş geldin Amed’e, hoş geldin Dersim’e, hoş geldin Kurdistan’ a…