Dr. Koşar: Ýşçi saðlıðı ve güvenliði sistem analizi meselesidir

Dr. Koşar: Ýşçi saðlıðı ve güvenliði sistem analizi meselesidir

Türkiye’de kayıtdışı/güvencesiz çalıştırılan milyonlarca işçinin “iş kazaları, meslek hastalıkları”yla hayatlarını kaybetmesini “kader” olarak gören AKP iktidarı, çıkardıðı yönetmelik ya da yasal düzenlemelerle de sermayeyi güvence altına alarak “iş kazaları”nın faturasını çalışana, işçiye kesiyor. Ýşçi saðlıðının yalnızca fiziksel bir hasar ya da rahatsızlık olmadıðı, politik nedenlerin de önemli bir faktör olduðunun altını çizen Türk Tabipler Birliði (TTB) Ýşçi Saðlıðı ve Ýşyeri Hekimliði Kolu Sekreteri Dr. Levent Koşar, Kürt coðrafyasındaki militarizmin işçi saðlıðını etkiliyen ne kadar çıplak bir faktörse batıda emeði sömürülerek hayatlarından olan işçilerin saðlıklarının da hayatlarının bir bütününü kapsayan politik nedenlere baðlı olduðunu vurguladı. Koşar, Roboski’deki katliamın militarizmin etkisiyle gerçekleştirilmiş bir ‘iş cinayeti’ anlamını da taşıdıðına dikkat çekerek, “Esasen işçi saðlıðı ve güvenliði konusu bir bütün sistem analizi demektir. Bu nedenle sistemin analiziyle birlikte teşhiri noktasında mücadele örgütleyerek, bunun denetimini saðlamak gerekiyor” dedi.

Milyonlarca kayıtdışı, güvencesiz işçinin çalıştırıldıðı, her yıl yüzlerce işçinin bundan dolayı hayatını kaybettiði Türkiye’de işçi saðlıðı ve güvenliði, iktidarın deyimiyle “kader” olarak görülüyor. Yaşanan onca iş kazaları, meslek hastalıkları nedeniyle üretimin öznesi olan işçiler hayatlarını kaybederlerken, istatistiksel verilerle, yüzeysel yaklaşımlarla sorununun çözülemeyeceði de ortada.

Sanıldıðının aksine oldukça kapsamlı ve geniş bir perspektifle bakmayı gerektiren devasa bir alana hükmeden bir konu işçi saðlıðı ve güvenliði meselesi. Türkiye’de mevcut durumda işçilerin yaşadıkları sorunlar, işçi saðlıðının kapsamı, ne anlama geldiði ve mesleki hastalıklar gerçeði, iktidarın/sermayenin işçi saðlıðı ve güvenliðine yaklaşımı ile yapılması gerekenleri TTB Ýşçi Saðlıðı ve Ýşyeri Hekimliði Kolu Sekreteri Dr. Levent Koşar ile konuştuk.

Genel olarak tabloyu oluştururken, işçi saðlıðı ve güvenliðini tanımlamakla başlayalım.

Ýşçi güvenliði ve saðlıðı tanımını yaparken bizler, Dünya Saðlık Örgütü’nün tanımına katılmıyoruz. ILO’nun çalışma ortamlarıyla iş kazaları ya da meslek hastalıklanıyla bu alanın daraltılmış, sınıf baðlamıyla kopartılmış daha doðrusu ahlaksal ya da insanlık adına iyi işler yapıyormuş izlenimi veren bir tanımdan yana deðiliz. Tanım şu; sermaye birikim sürecindeki çalışanların sistemin içindeki saðlık tanımı budur. Ruhen bedenen tam bir iyilik hali olmasıdır. Bu tanımı biz kabul etmiyoruz. Çünkü sınıf ve üretim baðlarından kopuk olduðunu düşünüyoruz. Ýnsan hakları evrensel beyannamesinin sınıf baðlamından koparılarak yapıldıðı gibi.

Sizce işçi saðlıðı ya da güvenliði tanımı nedir?

Ýşçi saðlıðını konuşacaksanız üretim ilişkilerinden üretici güçlerin içinde bulunduðu durumdan ayrı konuşamazsınız. Sınıf baðlamından koparılmış bir tanım bizden uzak dursun isteriz. Aynısı bugün Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlıðı ve ona baðlı genel müdürlüðün işçi saðlıðı, sınıfsal perspektifle alakalı, işin üretimin saðlıðını her şey haline getirip işçi saðlıðını hiçleştirmek, buna raðmen işyerinin üretimini tanımlar. Sınıfın dışındakini tanımlar. Sermayenin ne kadar fazla biriktireceðidir önemli olan. Ýş saðlıðı budur orada. Ýşçi saðlıðı çalışanın saðlıdıðır. Sınıfsal bir analiz ve tanımlama farklılıðıdır. Mevcut sistem içinde devletin sözcüleri, sermaye, iş saðlıðı terimini kullanırken biz işçi saðlıðı diyoruz. Bazı işçi saðlıðını savunduðunu iddia eden yapılar da iş saðlıðı kavramını kullanabiliyorlar. Ýşçi saðlıðı dediðimizde tüm argümanları toplayan bir yaklaşımdır. Kimileri güvenlik terimini kullanmazsan içinde olmadıklarını düşünüyorlar. Bunlar tartışa tartışa birbirine yakınlaşırlar sonuçta.

Ýş kazaları ve meslek hastalıklarını konuşursak, işçi saðlıðı meselesinin çok geniş ayaklarının olduðunu söylemek mümkün. Doðurgan ve kapsayıcı bir alan. Ýşçi saðlıðını fabrika, atölye, işlikler içine sıkıştırılmış bir uðraş olarak görmüyoruz. Bu fabrika içine sıkıştırılmış, burada önlemini aldık, kimyasal önlemleri aldık, işçinin sönük kalacaðı, risk ortamını temizledik demek yetmiyor. Önlemlerin yetmediði yerde maske ve aparatlarla koruyucuları giydirdiniz. Şimdi noldu? Fabrikanın içinde sıfırladın, azalttın. Bir iş kazası ya da meslek hastalıðının işçinin fabrikada üzerine gelen fiziksel hastalıklar olarak deðil kendisinin toplumda üretim sistemi içinde hasta edildiðini, kazalandırıldıðını, meslek hastalıðına uðratıldıðını söylüyoruz biz.

Ostim’de işçilerin durumunu gözlemliyoruz. Ýşçi saðlıðıyla ilgili. Onlarla beraber bir çalışma yapıp bu çalışmayı deklere edeceðiz. Raporlaştıracaðız. Bu arkadaşlar da çalışırken iş akış içindeki kimyasalları da koruma yöntemlerini de araştırıyoruz. Ücret politikasını, işverenle sıkıntılarını geniş çerçevede deðerlendiriyoruz. Ýşç saðlıðı dendiðinde fabrikadaki işçiler anlaşılır. Bunun içinde ulaşım, barınma, yeme içme, çocukları yokmuş gibi.

ÝŞÇÝ SAÐLIÐI BÝR SÝSTEM ANALÝZÝDÝR

Bahsettiðiniz bu hususların işçi saðlıðını etkileme biçimlerindeki faktörel durumlarını açacak olursak..
Çankaya Belediyesi’nde çalışan temizlik işçileriyle 7-8 yıl önce birlikte 24 saatlik risklerini araştırdık. Çocuðu okula gidiyor. Çöpçünun çocuðu deniyor. Bu hakaret travmatize ediyor aileyi bir bütün olarak. Böyle yaftalanan temizlik işçilerine yönelik bu çalışmayı görmezseniz, “sendikalılar, şu kadar para alıyor” diye bakarsanız, bu pencereden bakıldıðında yaşadıkları görünmez. Çocuðu okula gidip travmatize olduðuna da bakmak gerek. Fabrika, atölye içinde deðil üretici olması nedeniyle işçi sınıfına ait olması nedeniyle bu sistem sınıfı ezen sistem olduðundan politik saðlık uygulamalarıdır aslolan. Bu politika saðlıðı etkiler. “AKP saðlıða zararlıdır” diyoruz. Saðlıðı özelleştirme, sermayeye peşkeş çektiði için demiyoruz. Kürt coðrafyasında bir savaş var örneðin. Oradaki militarizm çıplak bir biçimde insan saðlıðını bozuyor. Batıda da fabrikadaki sömürü de Askeri militarist yapıdan farklı deðil. Sistem aynı. Kürt coðrafyasında militarizmin uzantısı çıplak şiddet olarak gelirken, burada fabrikada artı ürünle sömürülmesi işçi saðlıðını etkileyen aynı meseledir. Bugün hiç farklı deðil.

Aslında işçinin saðlıðını etkileyen çoðul faktörler var. Fiziksel faktörler var. Ýnşaatta çalışıyor. Kafasına bir çivi düşüyor. Boyacılar boyanahanelerde soluyor kimyasalları. Ýş örgütlenmesiyle ilgili sistem olarak hiyerarşik, militer sistemde psikosistem hastalıkları çıkıyor. Asgari ücret en büyük toplu görüşmesini belirledi. Kişi çocuðunu okutacak, ev kirası gibi sıkıntıları var. Etnik tanımına kadar giden tarım işçileri var. Urfa’dan, Diyarbakır’dan, Mardin’den Samsun’a gidip çalışanlar var. O tarım işçilerine, “güvencesiz işçi olarak çalışıp, üretip, açlıktan öleceksin” deniyor. Potansiyel olarak bunlar meslek hastalıðı ve iş kazasıyla buluşturuluyor.

KENDÝ KOŞULLARINI EN ÝYÝ ANALÝZ EDEN YÝNE ÝŞÇÝLERDÝR

Çalışma ortamına giden işçi de “iş kazası ya da meslek hastalıðına yakalanabilirim ama çalışmazsam açlıktan ölürüm” diye düşünüyor. Böyle sıkıntılı bir durum. Çok faktörlü bir durum. Sistemdeki üretim ilişkilerinden kaynaklanan, üreten ve sömürenler ilişkisindeki çatışmadan kaynaklanan bir durum iş kazası ya da meslek hastalıkları. Bu tıbbi bir mesele deðil. Hep yanlış tartışılıyor. Saðlık dendiðinde hep hastanelerin akla gelmei gibi. Ýşçi saðlıðı meselesi sistem analizi meselesidir. Artı deðer ilişkisi üzerinde saðlıkları tükenen işçilerin kadın ve çocukların, insanların durumudur. Bu sistem sorgusunu bizim gözümüzden uzaklaştırıp görünmez hale getiren sistem sözcüleri, bir takım gözlükler takmak isterler bizlerin gözlerine. “Bunlarla uðraşmayın. Deðiştiremediðin şeye uyum saðla” derler ya, kaçınılmaz sonuçtur, içerden tartışın derler. Bu da nedir, teknik güvenlik meselesidir. Bununla da işçi saðlıðının çözüleceði yanılgısını yaratırlar. Bu yanılgı sadece sistem uzantıları yapmaz. Yıllarca mesleki disiplinlerden hekimler mühendisler de bunu yaptı. Ýşçi sınıfına “siz anlamazsınız profesyonellerin alanı iş güvenliði” deniyor. Öyle düşünmüyorum. Kendi alanında en güzel analizi yapacaklar işçilerdir.

Bu durum karşısında işçilerin kendi içlerinde üretimin öznesi olmasına karşın ezilen ve yoksullaşması yanında mesleki olarak yaşadıkları sorunlar karşısındaki eðitim ya da bilinçlenme faaliyetleri ne düzeyde ya da belirttiðiniz sınıf bilincinin işçilerdeki üretim döngüsündeki başrole sahip olması karşısındaki yaklaşımı ne durumda?

Ýşçiden işçiye eðitim meselesi var. Bu model işçinin kendi bulunduðu yerde riskleri ve tehlikeleri deðerlendirecek meziyetler beklenir. Ýşçi “sen anlamazsın, üzerinde işlem yapılan bir nesne” olarak görülüyor işyeri hekimleri ya da güvenlik mühendislerince. Ýşçi sınıfı bitmiştir tezleri üzerinden neoliberalizm doðarken, sınıf yok ki demeye başladılar. Saðlık hekimlerinin, güvenlik mühendislerinin meselesiymiş gibi algıda da daraltmayı yarattılar. Her yıl artan tarzıyla işçilerintepesine doðru çökerken temel önerimiz şu; bir kere bu sistem iş kazaları doðuran kapitalist bir sistem, meslek hastalıkları doðuran bir sistem. Herşeyin parayla alınıp satıldıðı, işçinin deðerinin bilinmediði sistemde işçi saðlıðını tartışıyoruz. Ýki düşünceden biri sistem içinden düşünme tarzı var. Bunu söylüyor ve diyor ki; “Ýşçinin kendisinin dikkatsizliði nedeniyle yaratmış olduðu ölümcül iş kazaları var. Ya da işverenler bunlara eðitim veriyorlar, akılsız, eðitimsiz olduklarından kavrayamıyor. Ýnşaatta işçi baretini takmıyor metal, taş parçası düşüp fiziksel hasar meydana getiriyor ya da öldürüyor. Bu işçinin kusuru.” Çarpmada sıfır rakamı var. Çarpım tablosunda yutandır. Bir tarafına sıfırı koyduktan sonra karşısına istediðinizi koyun sıfırdır. Bunun gibi bir şey.

Ýnsanlar hata yaparlar. Beyin cerrahı beyin ameliyatına girerken sinir üzerinde işlemler yaparken de kendisiyle alakalı birçok sıkıntısını o an düşünebiliyor. Burada hata kaçınılmaz. Ýnsan iradesine baðlayamayız bunu. Ya da vardiyada çalışan işçiyi düşünelim. Herkesin yatarken kendisinin çalıştıðı, kendisi yatarken herkesin çalıştıðı bir yaşam tarzı. Daha fazla artı deðer sömürüsünün olması için yasalar da buna müsait, çalışma süresinin uzatıldıðı ücretlerin kısıldıðı sistemden bakarsak işçinin kendi iradesi çerçevesinde kendisine ait bu düşünsel yoðunluk içinde hata yapmaması mümkün deðil. Sıfır dediðimiz hadise budur. Önemli olan bunu kurmak. Ýnsan iradesinden baðımsız olarak sıfır noktada hataya getirmek önemli. Ýşveren ürettiði ürünü sıfır hatayla üretmekle meşgul. Çünkü piyasada onun diðer ürünlerle rekabet etmesi gerekir. Burada üretim noktasında ürünün sıfır hatayla çıkmasını isteriz elbet ama bunun yanında işçinin iş kazasından dolayı her tür donanınımın işçiden baðımsız sıfırlanması da gerekir.

Maden ocaðında hekim arkadaşımla konuşuyoruz bu konuya dair. Maden ocaðında çalışan bir işçi oya oya gidiyor. Diðer yandan da çökmemesi için destekleyip gidiyor. En ufak boşlukta çökme oluyor ve diðer tarafta çöküyor. Destek olmasına raðmen. Bunu nasıl sıfırlayacaksınız? Yurtdışından aletler getiriliyor, o makinalar oya oya gidiyor. Ýşçi de korunaklı havzaların içinde çalışıyor. Ya da kömür yukarı yürüyen bantlarla çıkıyor. Etrafında işçi çalışıyor. Büyük bir kaya parçası düşüyor. Ýşçi bunu uzaklaştırıp mekanizmayı serbestleştirmesi gerekir. Sistemi durdurmadan bunu yapmak istiyor. Çünkü günde çıkması gereken bir birim var. Ondan aşaðı çıkarmamak adına bunu yapıyor. Siparişin altına düşmemesi gerekiyor. Zaten mevzuatlarda işin akışını aksatmayacak önlemler gerektirir! Bu da baskı yaratıyor. Bantı durdurmadan elini ayaðını sokan işçi kaptırıyor elini ayaðını.

MERDÝVEN ALTI ÝŞLERDE ÇALIŞTIRILANLARIN ÇOÐU KÜRT

Verdiðiniz örnekler işçi saðlıðının kapsamını da genel bir perspektife kavuşturuyor. Bir de kayıtdışı çalıştırılarak kat be kat sömürülen, güvencesizleştirilen işçiler var. Bu da azımsanmayacak düzeyde.

Kapalı sistemlerde iş kazaları, meslek hastalıklarını çok çok azaltabiliriz. Merdiven altı işçileri var. Silikozisten ölen işçiler var. Kot taşlarken. Bırakın korunaklı sistemleri bu kot taşlamada silikosizsten ölen insanlar Kürt coðrafyasından gelen insanlar. Nerede çalıştıkları bulunamıyor. Ýş adresleri yok. Ankara iş hastalıkları, meslek hastanelerinde yatarlarken kendilerini ziyaret ettik. Muşlu, Bingöllü, Batmanlı insanlar. Savaştan kaçıp para kazanmak için gelen, çalışan insanlar. Kot taşladıkları işyerlerinde canlı mezarlıklar gibi düşünün, o ortamlarda yatıp kalkıyorlar. Sistem içinden düşünürsek de yapılacaklar var. Bunlar bile yapılmıyor. Ýşçiye raðmen üretimin yoðunlaştırılması söz konusu.

ÝŞ KAZALARININ SORUMLULUÐU ÝŞÇÝYE YÜKLENÝYOR

Bunun sorumluları kimler?

Sistemin koruyucuları şunu biliyor. Ýş kazaları meslek, hastalıları olacak. Çalışanar ölecek. Bunu biliyorlar. Çıkaracakları mevzuatlarda bunu korumayı planlıyorlar. Suçluyu bulmaya yöneliktir. Çözüm yok. Ey işveren şunu şunu yapacaksın diyor. Ýşyeri güvenlik uzmanın olacak. Ýşyeri hekimin olacak. Ýşyeri hekimliðine ilişkin yöetmelik çıkardı. Yapmazsa sorumluluðunu, cezalar veriliyor. Ýşçi öldüðünde hücum ediyor bunlara. Ýşyeri hekiminin yapılması gerektiðini söylediði hususları işveren yapmıyor. Ýş kazası yaşandıðında da sorumluluðu işçiye yüklüyorlar. Ýşçinin “hatasıyla” olduysa “yanındaki diðer arkadaşının ölümünden, işyerinin malına zarar vermekten de sorumludur.” Yani işçi sorumludur diyor.

ÝŞVEREN VE SÝSTEM KORUNUYOR

Bilirkişi raporu örnekleri var. Bunlar hakaten komik raporlar. Ýşçilerin asli kusurlu olduðu belirtiliyor. Mesele işçinin tazminatının verilmesi deðil hangi sistem işçinin deðerini biçebilir!? 7-8 yıl önce Tuzla’ya gittik. Ýşçilerle görüştük. Kocaman gemilerin, yatların yapıldıðı tersanede işçi suya düşüyor. Balık adamlar onu bulmak için arıyorlar çıkarıyorlar ama o suya düşen deðil. Altı ay önce düşen işçiyi çıkartıyorlar. Bu trajikomik hikayeyi işçiler anlattı orada. Ýşveren de işçilerin ailelerini susturmak için birkaç kuruş veriyor. Ýşçiler bunu aktarıyor. Bilirkişi raporlarında işçiler kusurlu gösterilerek işveren ve sistem korunmuş oluyor. Ostim’de yaşananlar karşısında Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek ve Başbakan Erdoðan’ın sermayeyi korumaya dönük çıkışları buna bir örneaktir.

ROBOSKÝ AYNI ZAMANDA BÝR ‘ÝŞ CÝNAYETÝ’

Roboski’de kaçakçılık yapan 34 Kürdün katledilmesine ilişkin de TTB dergisinde ele aldıðınız bir yazı var. Katliama aynı zamanda “iş cinayeti” yaklaşımınız oldu.

Kürt işçilerin/emekçilerin üretirken tükendiðini görüyoruz. Yine “kaçakçı” adıyla yaftalanan gencecik Kürt canların Roboski’de toplu imhası, onların kendi iradeleri dışında dört parçaya bölünen yaşadıkları topraklar içinde “iktisadi yaşam birliði”nin bölünmesine karşı hayatta kalma mücadelesi olarak tüm insanlıðın yüzüne çarparken, yaptıkları işin canlarından olma pahasına yaşam mücadelesi olduðu yorumlanmalı ve militarizmin-milliyetçiliðin-şovenizmin yapılan işle baðlantısı kurulmalıdır. Burada militer kıyım ile iş cinayetinin Roboski’de kristalize olduðunu da görmek lazım. Çünkü bir zamanlar ulus-devlet sınırları içinde “baldırı çıplak” olarak yaftalanan işçiler, şimdi emperyal anlaşmalar ile halklara raðmen çizilen sınır bölgelerinde karşımıza “kaçakçı” olarak çıkıyor! Ama kaderleri deðişmiyor: “Baldırı çıplak”lar fabrika denilen işliklerde, “kaçakçılar” ise “çatısız fabrika” denilen işliklerde ölümle buluşuyor. Kapitalizm, emperyalizm öldürüyor.

BAŞBAKAN SÝSTEMÝ SORGULATMAMAK ÝÇÝN ‘KADER’ DÝYOR

Sisteme dokunulmadıðından bahsettiniz.

Çıkarılan kanunlar yaşanan iş kazaları ya da meslek hastalıklarını önlemeye yönelik deðil suçluyu bulma yasası. Yeri geliyor işçi, yeri geliyor işyeri hekimi, iş güvenliði mühendisi suçlu oluyor. Ama önemli olan sistemi suçlamamak, devamını sorgulamamak. Aslolan sistemin korunmasıdır burada. Bu nedenle bu kişiler suçlanıyor. Sistemin aktörleri bu sistemin kazasız belasız olmayacaðını biliyor. Başbakan, “bu işin doðası bu, kaderdir” diyor. Kader dediðinde sınıfsal bir baðlamı olan durum. Buna karşı dışarıdan düşünerek örgütlenmek ve pratik hamlelelere girişmek lazım. Ortaklaşılan sınıf örgütleriyle dayanışma içine girmek gerekiyor. Ýşçi sınıfının temsilcisi sendikalar, maddi sıkıntı nedeniyle küçülürken işçi saðlıðı ve güvenliði birimini laðvediyor. Soruyoruz niye? Çünkü sıkıntımız var, küçüleceðiz deniyor.

Ýşçi saðlıðı ve güvenliði birimlerini küçülten bu zihniyet, herşeyin işçi saðlıðıyla baðlantılı olduðunu görmeyen bir zihniyettir. Asgari ücret meselesi neticede saðlıkla alakalı. Ertesi gün emek gücünü yerine koyabilmesi için işçinin genel yaşamının bütününü düşünmek gerek. Ücret, çalışma saatleri, hafta sonu tatilinin kaldırılması işçi saðlıðıyla alakalı konular. Birebir baðlantılı. Kafalarda bu devrimi yapmadıðımız sürece sıkıntılar sürecek. Toplumsal mücadelede işçi saðlıðı mücadelesi çok sıradan ele alınıyor. Ýşçilerle ortaklaşmak gerek. Eðitim önemli. Üretim ilişkilerinin imkan verdiði kadar etkili olur. Sendikalı işçi iðdiş, yok edilmiş. Sendikalar önemli. Örgütlenme ne kadar düşerse işçi saðlıðı hizmetleri o kadar düşüyor. Bu bilimsel rakamları da içeriyor. Ýşçi sınıfı her yerden saldırı altında. Her tür uðraşın saðlıkla alakalı olduðunu bilmesi gerekiyor sendikaların.

DENETÝMLER DE ÖZELLEŞECEK

Kimi sendikalar işçi saðlıðı dendiðinde hastalanan işçi ve yakınlarının hastaneye gidip gelme hekimle buluşturmada yardımcı olan kişiler olarak anlaşılıyor işyeri hekimleri. Ýş güvenliði konusunda ne işçi ne de işyeri hekimi ya da işyeri güvenlik uzmanı işverene iş koşullarındaki riskleri anlatıp, işçinin çalışmama hakkı olduðunu söyleyemiyor. Bunu yaptıðında sistem napıyor, kapıyı gösteriyor. Devletin ticarileştiði, özelleştiði yerde işçi saðlıðı da ticarileştiriliyor. Denetimsizlik de söz konusu. Bir müfettiş bir işyerine gelene kadar aylar geçiyor. Sen üret, işçiye raðmen üret yaklaşımı hakim. Denetimleri de piyasaya sürüyorlar. Taşeron firma gibi. Denetlemeyi de özelleştirecekler. Herşey piyasa şartlarına göre ayarlanıyor.

ÝNSANLIK EVRÝM MÝ GEÇÝRDÝ?

Bu da mevcut koşulların daha da kötüye giderek gerilemesi anlamını taşıyor.

Evet, mevcut durumda koşullar daha da kötüye gidecek. AB’nin, ILO’nun zorlamalarıyla. AB’de de durum kötüye gidiyor. AB’de işçi saðlıðı güme gitmiş durumda. Onlarda da çalışma saatleri, sendikasızlaşma, sermayenin uluslararası rekabeti var. AB rakamları da ortada. Kapitalist devletin sosyalciliði aldatmacası. Ayrıca bir başka husus şimdi de işyerlerindeki gürültü seviyesinin 80-85 desibelden Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlıðı’nın kendine göre çıkardıðı kitapta 90-95 desibele çıkarılmış. Ne oldu, insanlık evrim mi geçirdi ki bu böyle oldu? Ýşitme kayıpları da var. Bu alandaki meslek hastalıkları tespitleri yok. Meslek hastalıkları hastaneleri de iðdiş edildi. Dönemin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan, meslek hastanelerini çoðaltacaðız şunu bunu yapacaðız dedi. Ama bugün durum ortada. Sanayi merkezleri artarken, meslek hastaneleri hastaneleri küçültülüp iðdiş ediliyor. Böyle herşeyin piyasaya sürüldüðü, işçinin saðlıðının ölçme ve deðerlendirmelerin piyasada cirit attıðı bir ortam. Ýşçi de sesini çıkaramıyor. Baskı var çünkü. Ýşsizlik baskısı var. Bu ortamda işveren gözetiliyor.

YAPILMASI GEREKEN MÜCADELE ÖRGÜTLEME VE SÜRECÝ DENETLEME

Ýşçi saðlıðı, iş güvenliði ve mesleki hastalıklar konusunda bütüncül bir çerçeve çizdiniz. Bu noktada yapılması gerekenleri nasıl sıralıyorsunuz?

Bu sistem içinde bizim model önermemiz mümkün göörünmüyor. Model öneremeyiz. Ancak bir mücadele örgütleriz. Bugün için en önemli mücadele ayaðı işçi saðlıðı güvenliði kurulları gibi işçi temsiliyetinin de olduðu kurulların güçlendirilmesi. Ýşçinin lehine doðru çevrilmesi. Matematiksel demokrasi deðil, özne işçiyse sakat kalan, ölen işçiyse, söz, karar ve yetki hakkı da onun olmalı. Ýletişim etiðine davet ediyorum ben. Eðer ki burada işçiyi konuşuyorsak onun sözünün bir kıymeti olmalı. Daha fazla deðerli olması lazım. Bakanlıðın bürokratları, TOBB’un yıðıntılarıyla karşılaşıyoruz. Bir şey çıkmıyor. Çıkarsa sistem etkilenecek. Sendikalara baktıðınızda onlar da iðdiş ediliyor. Ýşyerlerinde üretirken tükenmemenin denetimi olmalı. Ýşçilerin mücadelesini büyütmek gerekiyor. Süreci denetleme. Bugünkü mücadele budur.

Son olarak “Ýşyeri hekimi ve diðer saðlık personelinin görev, yetki, sorumluluk ve eðitimleri hakkında yönetmelik” ile ilgili bakanlık ay sonuna doðru bizden görüş istiyor. “Gelmezseniz, yönetmeliði kabul etmiş sayılırsınız” deniyor. Neden, siz kimsiniz? Bu soruyu sormak gerekiyor. Soruyu soran iktidar mıdır? Soruyu biz soracaðız.

SÝSTEMÝ TEŞHÝR ETMEKLE SONUÇ ALINIR

Örgütlenme hususunun önemine dikkat çekiyorsunuz...

Kapitalist sistem yıkılıp komünal yapı kurduðumuzda dahi sendikalar yine olacak. Devlet denilen ceberrutun olduðu her yerde örgütler, sendikalar olacak. Biz böyle bir şeyi savunmak zorundayız. Mesele, hazırlanan yönetmelik ve yasa tasarılarında teknik olarak birkaç kelimeyi deðiştirmek meselesi deðil. Mesele sistemin çözümlenmesiyle olur yoksa yasaların, yönetmeliklerin çıkmasını beklemek gibi bir düşünceyle bakmıyorum. Uzlaşmaz çelişkilerle uzlaşamayacak sınıfların birbiriyle baðı olan çatışmada çıkacak mücadele alanlarıdır. Bu durumda ben sorumluları demokrasiye ve iletişim etiðine davet ediyoruz. Sınıf örgütlerine yönelik, akademisyenlere, uzmanlara, işçilere sistemi teşhir etmeyi öneriyoruz. Bu şekilde sonuç alınacaðını düşünenlerdenim.