Türk devletinin, Kürt kadınlarının hem siyasal hem de cinsiyet kimliklerine yönelik saldırıları devam ediyor. Kürdistan'da devlet nüfuzu kullanılarak tecavüz edilen, neredeyse her gün baskın yapılan kadın kurumları ve gözaltına alınan/tutuklanan Kürt kadınları... Kadın kırımının yoğunlaştığı günümüzde, Kürdistanlı kadınların da buna karşı mücadeleleri devam ediyor. Özellikle Kürt Kadın Hareketi'nin dönem dönem başlatmış olduğu kampanyalar ve sürekli mücadele yöntemleri, Türk devletinin kadın kırımına dönük politikaların teşhir ediyor.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Parti Meclisi üyesi Zelal Yerlikaya, Türk devletinin Kürt kadınlarına yönelik saldırılarını değerlendirdi.
Tarihsel özgürlük ruhunu yaratan tüm kadın öncülerin acımasızca hedef alındıklarına dikkat çeken Yerlikaya, Kürt kadınlarının da kadın kurtuluş ideojisini yarattıkları için sürekli hedef alındıklarını söyledi. Kürt kadınlarının özgürlük mücadelesinin modern kadın kurtuluş ideolojisine bağlı olarak tüm geliştiğini ifade eden Yerlikaya, Kürt kadınlarının tarihsel kadın mücadelesinin pratik ve teorik öncüsü olduklarını kanıtladıklarını belirtti.
HAKİKATİN ÖNCÜLERİ REALİTESİ
Yerlikaya, konuşmasına şu sözlerle devam etti. "Kadın özgürlük mücadelesinin en gerçekçi ve sonuç alıcı yönteminin, tüm kadın bireylerinin özsavunma bilinciyle özgürlük mücadelesinin öncüsü olduğunu yada olmak 'zorunda' olduklarını bir öğreti olarak benimsemiş olmalarından kaynaklanıyor 21. yüzyıl dünyasında kadın özgürlük mücadelesinin tarihsel derinlikten gelen zaferlerini ve özelde Kürt kadın özgürlük öncülüğünün yarattığı direniş panoramasını incelediğimizde görülecek ki, gelinen noktada her kadın, mikro erkek şahsında makro erkek iktidar sistemine 'DUR' deme iradesini yaratmıştır. Kadın için 'kölelerin kölesi' realitesi, 'hakikatin öncüleri' realitesi ile değişmiştir."
'KADINLAR ESKİ KADINLAR DEĞİLLER'
Kadın kurtuluş ideolojisi ve öncülüğünün gözü karaca hedeflenlendiğini belirten Yerlikaya, "Zira erkek iktidar ideolojisi ırkçılık, milliyetçilik ve cinsiyetçiliği bir amaç olarak yaşatmaktadır. Kadın ve özgürlük ideolojisinin varlığı, özünde devletin amaç olarak gördüğü ve yürüttüğü ırkçılık, milliyetçilik ve cinsiyetçilik ideolojisini her gün yok etmektedir. Kadının yokluğu üzerine şekillenen iktidar ve kitlesi, kadının varlığı ile yok olmakla yüz yüze kalmıştır. Kadın ve özgürlüğü adına muazzam değerler yaratılmıştır. Şimdi tüm kadınların bu değerlere sahip çıkma ve zirveye taşıma zamanıdır. Zira ne erkek eski erkek ne de kadın eski kadın değildir. Maddi ve manevi tüm boyutlarıyla mağdur, zavallı, çaresiz ve iradesiz kadın profili yoktur. Siyasal düzlemde somut olarak faşist iktidarların çöküşüne tanıklık edildiği sır değildir. İktidarın adeta intikam almak istercesine 'yarattığım erkeği ve toplumu yıkıyorsunuz, bu da beni yıkmaktır' dercesine saldırmasını anlıyoruz. Özgür kadın ruhunun, iradesinin ve özgürlüğünün sancısını ve gardını aldığını görmekteyiz" diye konuştu.
ERKEKLEŞEN KADIN ZİHNİYETİ
Erkekleşen ve devletin izdüşümüne dönüşen kadınlarla ilgili de konuşan Yerlikaya, şu değerlendirmelerde bulundu: "Erkek devletin izdüşümüne dönüşen kadınlar, katil bir erkekten daha tehlikelidirler. Dikkat edelim, Türkiye’de demokratik siyaset koşullarında özgür kadın kimliğini savunan ve temsil eden kadın figürü ön planda değildir; ya cezaevindedirler ya da yasaklıdırlar. Bu kimliğin dışındaki kadınların biçimine ve üslubuna odaklanmamız kâfidir. Tam bir erkek tiplemesidirler. Tansu Çiler ve Meral Akşener örneklerinde de görüldüğü gibi, bu tipleme tamamen erkek devletin prototipidirler. Ama bir de Figen Yüksekdağ, Selma Irmak, Gültan Kışanak ve daha nice özgür kadın prototipi de mevcut. Özgür kadın rolü iktidar tarafından hep kıskaca alınmış ve mahkum edilmiştir. Acı bir gerçek var ki Türkiye’deki partiler ve siyasetçiler kadının eşit, özgür bir şekilde varlık göstermesini kabul etmiyor. Ya erkeğe ve devlete benzeşirsin ya da kimliksiz bir şekilde yalnızlaşırsın."
MUSA ORHAN ŞAHSINDA DEVLET TECAVÜZÜ
Devlet nüfuzunu kullanarak Kürdistan'daki Kürt kadınlarına tecavüz eden asker ve polislerin bilinçli bir şekilde hareket ettiklerini vurgulayan Yerlikaya, "Sanırım en yakın kulağımızı tırmalayan, uzman tecavüzcü Musa Orhan’ın 'Arkamda devlet var' kükremesiydi. Bu cümlenin Türkçesi, 'Devlet nüfuzuna dayanıyorum' idi ve nihayetinde o nüfuz onu akladı. Elbette tecavüz tarihten beri bir devlet kültürü olarak geliştirilmiştir. Tüm boyutlarıyla tecavüz kültürü, devletlerin en etkili ve hatta ideolojileri olmuştur. Kürt sosyolojisinin dayandığı gelenek ve kültür gerçekliği, kadın ve 'namus' olgusunu yanlışlar taşıyan bir hassasiyet ile yaklaşır. Periyodik ve sistemik olarak vatanına, siyasetine ve nihayetinde bedenine kadar varan tecavüzler bilinç ögesi taşımaktadır. Çok yoğun bir psikolojik savaşa maruz kalan Kürt halkına, direnmenin bedeli olarak bir çeşit toplumsal ırza geçme politikası hayata geçirilmektedir. Kürt kadınlarına tecavüz ile intikam mesajı verilmektedir. Sadece siyaset ve mücadele hakkı tanımamak ile kalmıyor, yaşam hakkı tanımadıkları mesajını da vermek istiyorlar" şeklinde konuştu.
'DEVLET TECAVÜZCÜLERİN ARKASINDA'
Tecavüzlerin askeriye kurumu üzerinden yaptırılmasının Kürt halkı ile bir savaş içinde olunduğunun göstergesine dönüştüğünü belirten Yerlikaya, şunları paylaştı: "Eski savaş yöntemlerinde cariye ve kadın tecavüz kültürünü iliklerine kadar Kürt halkı üzerinden yaşattıklarını görmekteyiz. Ne yargı hukuk düzleminde bir müdahale vermektedir ne de siyasal zeminde bir tek söz söylememektedir. Zira dayatılan devlet nüfuzu kimseye tek kelime ettirmemektedir. Tüm devlet mekanizması ve kurumları sistematik şekilde savaşın gereklerini, militarizm gerçekliğine uygun getirmektedirler. Toplumsal boyutunu ayrıca irdelemekte fayda var; alenen toplumuna, Kürt halkına ve Kürt kadınlarına tecavüz mübahtır mesajı verilerek, Musa Orhan'ında dediği gibi 'devlet arkanızda' denilmektedir. Sonuç olarak devlet sistemi kadın kurtuluş ideolojisini, Kürt kadın öncülüğünü ve Kürt kadın siyasetçilerini ideolojik, kültürel, psikolojik, kurumsal, manevi, ve bedensel olarak bitirmeye and içmiş. Irkçılık, milliyetçilik, cinsiyetçilik, militarizm, dincilik ve daha birçok konsept ile saldırılarını sürdürecektir."
'KADIN KATLİAMLARININ ÖNÜ ÖNCEDEN ALINMALI'
Kadın katliamlarının önüne geçilememesini de eleştiren ve bunu nedenlere bağlayan Yerlikaya, konuşmasını şu sözlerle tamamladı: "Kadınların katledilmeden önce önüne neden geçilmediği sorusu trajiktir. Bunu üç noktada ele almamız gerektiğini düşünüyorum. Birincisi ve önemlisi, erkek devlet ve hukuk sisteminin ideolojik dehşet ile tüm kadın kurumlarını hedefine koyması ve zayıflatmasıdır. Bunun kadar önemli olan ikincisi, şiddettin tüm biçimlerine maruz kalan kadının, dini-kültürel-toplumsal ve iktidarın erkeği aklayan hukuk referansları, yani cezasızlık politikaları kadını son kerteye kadar sesini çıkarmaması ve bunu kabullenmesine neden oluyor. Bunlardan temelini alan ve üçüncü ise, dışarda kadın kurumlarına saldıran erkek iktidarın kurumları zayıflatması ve ev içerisinde kadına saldıran erkeğin, kadına bir şekilde ölümü kabullendirmesi ile nihayetinde ortaya çıkardığı sonuçtur. Dolayısıyla kadınlara yönelik her türlü yönelimleri önceden gündemleştirmek, sahiplenmek kadın kurumları içinde bir geç kalma durumu doğuruyor. Fakat kadınlara yönelik taciz, tecavüz, şiddet ve katliamları zamanında gündemleştirememek kadın kurumları için çok ciddi bir özeleştiri gündemi olarak aşılması gerekmektedir."