Kadın örgütlerinin yeni Anayasa talepleri
Kadın örgütlerinin yeni Anayasa talepleri
Kadın örgütlerinin yeni Anayasa talepleri
Her yıl yüzlerce kadının katledildiği, cinsel istismara uğradığı, sömürüldüğü ve şiddete uğradığı Türkiye’de, yeni anayasa sürecinde bu sorunların çözümü için temel adımın anayasal bağlamda eşitliğin sağlanması olduğuna dikkat çeken kadın örgütleri, öneri ve taleplerini şöyle sıralıyor: “Anayasada ‘insan hakları, demokrasi ve hukuk devleti’ kavramları öne çıkmalıdır. Kapsayıcı, çoğulcu ve çoğullukçu, anayasal vatandaşlığı temel alan, temel hak ve özgürlükleri genişleten, hiyerarşiyi azaltan bir siyasi, hukuki ve idari yapıyı esas alan, doğaya saygılı, adil bir sosyal devleti tanımlayan bir anayasa istiyoruz. Kürt olarak, kadın olarak, eşcinsel olarak, Alevi olarak var olabilirsek ve bu kimliklerimiz hak boyutuyla tanınırsa işte o zaman demokratik bir ülkeden bahsedebiliriz.”
Yeni anayasa tartışmaları sürecinde kadın örgütleri temsilcileri de özellikle toplumun ve devletin kangrenleşen sorunu olan kadına yönelik şiddet, tecavüz, cinayet ve istismarın sona ermesi için önemli öneri ve taleplere sahip. Her yıl yüzlerce kadının başta cinayet olmak üzere şiddetin her türlüsüne, tecavüze maruz kaldığı Türkiye’de AKP’nin çıkardığı göstermelik yasalar ise bu durumun önüne geçmenin ötesinde hiçbir etkisinin de olmadığı verilerle ayan beyan ortada.
Kadın örgütleri temsilcileri, kadınların ve çocukların yaşadıklarının önlenmesi için en başta eşitliğin sağlanması gerektiğinin altını çiziyor. Kadın örgütleri, yeni anayasa sürecinde kadınların yaşadığı bu sorunların çözümü noktasındaki öneri ve taleplerini ANF’ye değerlendirdi.
Ankara Kadın Dayanışma Vakfı’ndan Gülsen Ülker, anayasanın toplumsal bir sözleşmeyi anlatan siyasi bir belge olduğunu belirterek, “Dolayısıyla toplumun tüm kesimlerinin hem katkısını ve hem de onayını alması gerekmektedir. Bunu sağlamak için gerçekten bu katkıyı talep eden bir anlayışla, her türlü yolu deneyerek halkın anayasa sürecine katkısının aranması değil de, yasa yapım süreçlerinde olduğu gibi görüş istemenin, katılımcılığı sağlamaya yeterli olduğu gibi bir anlayış hakim. Görüş veriyorsunuz ama bunların dikkate alınıp alınmadığı veya dikkate alınmamışsa nedenlerini tartışma, bunları anlatma süreci yok” dedi.
“Yaklaşık 200 kadın örgütü ve bağımsız akademisyenlerin oluşturduğu Anayasa Kadın Platformu, vakfımız da bu grup içinde yer alıyor, 2007 yılında başlayan anayasa çalışmaları kapsamında bir anayasa taslağı hazırlamıştı” diyen Ülker, “Ancak o süreç devam etmedi ve şimdi Anayasa Uzlaşma Komisyonu çalışmalarını sürdürüyor. Kadın örgütlerinin talepleri bu komisyona da iletilmiş durumda. Kadınların en temel talebi cinsiyet eşitliğini sağlayan, tersinden söylersek herhangi bir cinsiyet eşitsizliğini,cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğine yönelik ayrımcılığı imkansız kılacak bir anayasanın hazırlanması. Öyle ki yasalarda yer alan bütün eşitsizlik içeren hükümlerin temizlenmesi mümkün olsun veya yeni yasalar bu ilke ışığında hazırlanabilsin” diye kaydetti.
TOPLUMSAL FARKLILIKLAR HESABA KATILMALI
Talep ettikleri anayasanın yapım sürecinin büyük önem taşıdığını ifade eden Ülker, şunları dile getirdi: “Önerimiz; toplumsal farklılıkları da en az siyasi farklılıklar kadar hesaba katan, toplumsal ve siyasi temsil gücü yüksek bir Anayasa Meclisi'nin oluşturulması, bu mecliste, parlamento içi ve dışı siyasi partiler ile sivil toplum örgütlerinin yer alması ve yüzde elli kadın temsilinin, toplumun her kesiminden kadınlara yer verilerek sağlanması olmuştur. Bunu ötesinde belirlediğimiz temel ilke ve değerlere uygun bir anayasa istiyoruz. Birey temelli, kapsayıcı, çoğulcu ve çoğullukçu, anayasal vatandaşlığı temel alan, temel hak ve özgürlükleri sınırlamayan tersine genişleten, güç yoğunlaşması ve merkezileşmesini, hiyerarşiyi azaltan bir siyasi, hukuki ve idari yapıyı esas alan, doğaya saygılı, adil bir sosyal devleti tanımlayan bir anayasa istiyoruz.”
'ŞİDDETLE MÜCADELE İÇİN EŞİTLİK SAĞLANMALI'
“Talep ettiğimiz anayasanın, kadını aileden bağımsız, eşit ve özgür birey olarak görmesi önem taşıyor. Kuşkusuz seçim veya atama ile gelinen bütün organlarda kadınların eşit temsilinin arandığı bir siyasi idari ve hukuki yapı talebimiz, kadına yönelik şiddet ile etkili bir mücadeleyi de mümkün kılabilecektir” diyen Ülker, şunlara dikkat çekti: “Bugün kadını neredeyse sadece aile içinde gören, ailenin korunmasını en başat hedefi olarak gören bir anlayış git gide bütün kurum ve kuruluşlar ile devlet erkini yürüten kadrolarda etkisini göstermektedir. Bu anlayışın, kadınların en yakınındaki erkeklerde de daha güçlenmekte olduğu görüyoruz. İtiraz eden, kendi seçimini yaşamak isteyen kadınlar şiddetin bütün biçimlerini yaşamakta ve yaşam hakları elinden alınmaktadır. Adalet talep eden kadınların bir yandan resmi kurumlara ulaşması zorlaşırken, diğer yandan bu kurumlara ulaşan kadınlar açısından da talepleri doğrultusunda bir sonuç almaları mümkün olmamaktadır. Taciz ve tecavüzlerin yaygınlaşmasının yanı sıra, mahkemeler tecavüzcüleri koruyan, kollayan karaları ardı ardına vermekteler. Özellikle çocuklara yönelik istismar ve cinsel taciz olaylarında mahkemelerin 'rızası vardı' gerekçesi ile ceza vermemesi ya da alt sınırlarda cezalar hükmetmesi, failleri cesaretlendirdiği gibi, gitgide daha çok çocuk, 'büyük gösteriyor', 'para karşılığı' gibi gerekçelerle tacize maruz kalıyorlar. Bu nedenlerle de Anayasa’da '18 yaşın altındaki her birey çocuktur' ifadesinin yer almasını önemli buluyoruz. İşte bu nedenlerle temel bir toplumsal sözleşme olan anayasada, yukarıda saydığımız ilkeler doğrultusunda, cinsiyet eşitliğine inanmış ve bunu bütün düzenlemelerde hayata geçirmeyi hedefleyen bir anayasa istiyoruz. Eşitlik sağlanmadığı sürece bu şiddetle de baş etmek pek mümkün olamayacak.”
‘TEMEL YAŞAM HAKKI GÜVENCEYE ALINMALI’
Van Kadın Derneği’nden (VAKAD) Sosyolog Aylin Çelik, yeni anayasa sürecinde öncelikle Türkiye’de tek bir milletin yaşadığı ön kabulünden vazgeçmek gerektiğinin altını çizerek, “Türkiye Türklerindir sözü sadece bir gazete mottosu değil ne yazık ki. Bu ülkede yalnızca Türklerin, Müslümanların, erkeklerin, heteroseksüellerin, Sünnilerin yaşamadığını görmek gerek. En temel hak, yaşama hakkıysa öncelikle bu saydığım gruplar dışındaki insanların yaşamasına alan açmak ve bunu anayasal düzenlemeyle güvence altına almak gerek” dedi.
İHD'nin yaptığı açıklamaya göre 2005 ve 2011 yılı arasında Türkiye'de 4 bin 190 kadının erkekler tarafından öldürüldüğüne dikkat çeken Çelik, “2012 yılının ilk 10 ayında 137 kadın, yine erkekler tarafından öldürüldü. 2002 yılından bu yana kadın ölümlerinde yüzde bin 400 oranında bir artış var. Hükümetin kadın bedeni, kadın hakları üzerinden yürüttüğü politikalar binlerce kadının ölmesinde rol oynuyor. Doğuracağı çocuk sayısından, çocuğu doğurma yöntemine kadar her şey hakkında söz söylemeye sahip bir iktidarla karşı karşıyayız. Kürtaj ve sezaryen yasaklanmaya çalışıldı. Ama kadın örgütlerinin gösterdiği direnç, geri adım atmalarını sağladı. Fakat fiiliyatta böyle bir yasak var. Son aylarda aldığımız başvurular gösteriyor ki, kadın istemediği çocuğu doğurmak zorunda. Doktorlar, yasak, günah kelimeleriyle kürtaj yapmayı reddediyor. Hayati tehlikesi olan kadınlar normal doğuma zorlanıyor, tecavüz sonucu gebe kalan kadınlar tecavüzcülerinin çocuklarını doğuruyor” ifadelerinde bulundu.
Kadın cinayeti sanıklarının aşikâr bir şekilde “haksız tahrik indirimi”nden faydalanmak istediklerini dile getirdiklerine vurgu yapan Çelik, 2009 yılından bu yana takip ettikleri Eylem Pesen davasının sanığı Kerem Çakan’ın bir duruşmada, “karılarını öldüren diğer erkeklerin yararlandığı indirimden faydalanmak” istediğini çok açık bir şekilde ifade ettiğine dikkat çekti.
‘KİMLİKLER TANINIRSA DEMOKRATİK OLUNUR’
“Kadınları öldürmek meşrulaştırılıyor” diyen Çelik, şunları belirtti: “Kadını aileden bağımsız bir birey olarak görmeyen, bakanlığın adını dahi Aile Bakanlığı olarak değiştiren bir iktidarın, kadın haklarını yasal güvence altına alması için çalışmaktan vazgeçmiyoruz. 6284 No’lu şiddet yasası için kadın örgütleri olarak aylarca çalıştık. İçeriği boşaltılmış, taleplerin çok azı karşılanmış bir yasa masamıza bırakıldı. Şimdi o yasayı uygulayacak yasal mercilere görevlerini bizler anlatıyoruz. Ne bir hizmet içi eğitim yapıldı ne de kendilerine ayrı bir bilgilendirilme yapıldı. LBGT’ler, hastalıklı ve dahası tedavi edilmesi gereken insanlar olarak görülüyor. Yaşadıkları yerlerden zorla çıkartılıyor, öldürülüyorlar. Kadınlar, LBGT’ler neden öldürülmek isteniyor sorusunun cevabı çok açık: Yaşamak istiyorlar çünkü. Eğer ki vatandaşlık şiarıyla bu ülkede hak mücadelesi yapılıyorsa, öncelikle yaşama isteğimiz kabul görmeli. Bizler toplumun birer parçasıyız ve olduğumuz hallerimizle var olmak istiyoruz. Kürt olarak, kadın olarak, eşcinsel olarak, Alevi olarak var olabilirsek ve bu kimliklerimiz hak boyutuyla tanınırsa işte o zaman demokratik bir ülkeden bahsedebiliriz.”
‘FARKLILIKLAR ZENGİNLİK SAYILIYORSA YENİ ANAYASA OLABİLİR’
“Türkiyeli bir Kürt ve kadın olarak şunları söyleyebilirim. Türkiye için ‘yeni anayasa’ içerdiği ilkeler bakımından yürürlükteki anayasaya göre daha özgürlükçü, daha eşitlikçi, daha demokratik ve daha sosyal bir ‘aşama’ ve ‘gelişme’ kaydediyorsa, farklılıkları zenginlik olarak sayıyorsa yeni sayılabilir” diyen Diyarbakır’da sivil toplum aktivisti Özlem Öztürk ise yeni anayasaya ilişkin şu hususların altını çizdi:
- Yeni anayasa, 1982 Anayasası’nın paradigması terk edilerek hazırlanmalı, hazırlık öncesinde 1982 Anayasası’nda nelerin sorun olduğunun teşhisi iyi konulmalıdır. Buna ilişkin farklı bölge ve illerde yapılan “Yeni Anayasa Toplantılarında” halkın ve sivil toplum örgütlerinin talepleri göz önüne alınmalıdır.
- Anayasada “insan hakları, demokrasi ve hukuk devleti” kavramları öne çıkmalıdır. Demokrasi prensibi daha da güçlendirilmeli ve etkili kılınmalıdır.
- Irk ve etnisiteden arındırılmış ve eşit yurttaşlık esasına dayalı bir siyasal haklar düzeni öngörülmelidir.
- Anayasada Türkiye halkları diye bir ibare olmalıdır. Vatandaşlık tanımının Türkiye vatandaşlığı olarak değiştirilmesi, Türklerle birlikte her grubun bu tanım içinde yer almasını sağlayacaktır.
- Genel olarak, insan onuruna, temel hak ve özgürlüklere dayalı demokratik, sosyal, din ve vicdan özgürlüğü ilkesini açık olarak öngörmeli.
- Eşitlik ilkesi ile ayrımcılık yasağını ayrı ayrı düzenlemeli.
- Cinsiyetlerarası eşitlik etkili bir koruma altına alınmalı.
- Halk egemenliği temel ilkesini kurumsallaştıracak yenilikler içermelidir.