'Kadının sesi unutulmasaydı dengbejlik opera ile yarışırdı'
'Kadının sesi unutulmasaydı dengbejlik opera ile yarışırdı'
'Kadının sesi unutulmasaydı dengbejlik opera ile yarışırdı'
Dengbejlik kültürü ile operayı buluşturan Mizgin Tahir, müziğe ilgi duyan Kürt gençleriyle birlikte Hasankeyf Orkestrası’nda Kürt müziğine yeni bir soluk kazandırma çabasında.
Mezopotamyaya özgü eski destanları derleyip gün yüzüne çıkaran projelerle yoluna devam eden Tahir, batı müziği olarak bilinen opera ile dengbejlik arasında yakın bir bağ olduğunu söylüyor.
Dengbejliğin opera kadar yaygınlaşmamasında en büyük etkenin “kadınların sesinin kesilmesi” olduğunu söyleyen Tahir, “Kadın olgusu unutulmasa Kürt müziği eminim çok farklı yerlerde olabilirdi. Ağırlığı kadının üretimine vermek lazım” diyor.
Mizgin Tahir ile opera, dengbejlik, Hasankeyf Orkestrası ve Kürt müziği üzerine konuştuk.
Kürtlerin çok da alışık olmadığı bir müzik türüydü opera. İlk tepkiler nasıldı?
Aslında opera doğu müziğine uzak gibi gözüküyor. Tarihsel kökenine baktığımızda eski Yunan’a kadar dayanıyor ve topluluklar halinde yapılıyor, bir nevi oratoryodur herkes bir şahsiyeti temsil ediyor ve aralarında bir atışma söz konusu, bu yönüyle dengbejlikle benzerliğinin olduğunu düşünüyorum. Opera ilk etapta Kürtlere yabancı gibi gelebilir ama o kadar da değil, bence eskiye nazaran şimdi daha fazla yabancılaştı. O dönemler tüm toplulukların destanları müzikle dile getirilirdi. Biz Kürtler de nasıl anlatılar dengbejlerle oluyorsa batıda da opera ile anlatılar müziğe dönüşerek dile getiriliyordu. Ama burada bir fark var; opera sanatı her geçen gün değişiklikler gösterdi çağa ayak uydurdu, bizim ise gelişmememizi belki de yasaklı bir dil olması ve sürekli baskı altında yaşamamıza bağlayabiliriz. Bunun yanında hakim kültürün baskıları sonucu kadının şarkı söylemesi yasaklandı, günah sayıldı, bir nevi kadının sesi kesildi ve dört duvar arasına sıkıştırıldı. Belki de Kürt müziğindeki dengbejlik de tıpkı opera gibi gelişim gösterebilirdi işte tüm bunlar etkendir diye düşünüyorum.
Benzerlikleri neler dengbejlikle?
Bana göre dengbêjlerin nota ve nefesi operaya benzerdir. Aradaki tek fark Kürtçe söylenmesidir. Örneğin Şakiro yüksek tizdir yine aynı şekilde diğer dengbêjler de öyle. Kürtçe dili bir çok müziğe uygundur ve söylenebilir. Elbette özgünlükleri de var. Diğer toplumlar özellikle konumuz itibariyle opera müziği ile ilgilenenler farklı arayışlara girdiler ve çok faklı çalıştılar bunun sonucunda opera yerinde saymadı sürekli değişti ve buna paralel olarak da gelişim de gösterdi. Kürt müziği fakir kaldı. Bunda kadınların önemli etken olduğunu yine vurgulayayım. Müziği sadece erkeğe bağladık. Kim bilir şimdi de bunun acılarını yaşıyoruz. Kadın olgusu unutulmasa Kürt müziği eminim çok farklı yerlerde olabilirdi.
Sizin operayla hikâyeniz nasıl başladı?
Daha önce resim, fotoğraf, heykel ve dans sanatlarıyla uğraşıyordum, tabii müzikte bunun içindeydi. Babam ve halam dengbêjdî. Dengbêj bir aileden geliyorum. Bir gün babamın dengbêj arkadaşları bizim evde toplandı. Çok güzel bir topluluktu. Herkes bir stran söyledi. O zaman daha küçüktüm. Orda bir şey ilgimi çekti Siyabend û Xecê’nin klamı. Ben bu klamı nasıl bir film olarak düşünebilirim; hikâyesi güzeldi ve ilgi çekiciydi. O an düşünmeye başladım, ne yapabilirim diye. Siyabend û Xecê’nin hikâyesini zihnimde canlandırıp bunun nasıl görüntüye dökebilirim diye de düşündüm. Müziğe ilk adımımı attığımda ilk derste operanın kalıplarıyla tanıştım ve hemen dengbejlik kalıplarıyla benzerliğini fark ettim. Operada şiir, müzik ve hikâye biradadır, tıpkı dengbejlikte olduğu gibi. Buradan yola çıkarak bir karşılaştırma yaptım, opera ve dengbejliğin benzerliklerini gördüm. Küçükken dinlediğim dengbejlerin stranları görüntü olmasa da, en azından operaya dökülmeli diye düşündüm.
Opera ve dengbejlik kültürünü buluşturdunuz. Bu, Kürt müziğine neler kattı ve tabii ki operaya nasıl bir yorum kazandırdı?
İlk albümümde opera tarzı altı şarkı seslendirdim. Amacım Kürt diliyle her şarkının söylenebileceğini göstermek ve bunun yanında Kürt müziğini dünyaya tanıtmaktı. Çocukluk düşümden bugüne kadar gelen dengbejlerden duyduğum stranları sadece o dili bilen insanların dışında farklı kesimlere de bu güzelim hikâyeleri ulaştırmaktı. Bunu kısmen başardığımı düşünüyorum. Opera batıya ait ve Ortadoğu’da fazla dinlenen bir müzik türü de değil bu yüzden nasıl bir yorum kattığını benim söylemem doğru olmaz; buna müzik eleştirmenleri ve dinleyici karar vermeli. Ama şu var ki bizde müzik eleştirmenlerinin de eksikliği görülüyor. İşte o eksiklik kapatılsa belki bu gün onlar rahatlıkla bu konuda yorum yapabilirler, şunu dile getirebilirim; Suriye’de iken Halep’te İtalyanlarla bir ortak projede beraber söyledik, onlardan çok olumlu eleştiriler aldım.
Peki şimdi Kürt gençlerinin müziğe ve operaya ilgisi nasıl?
Tabii her şey değiştiği gibi müzikte de değişimler oluyor. Özellikle müzikle uğraşan gençlerimiz beni daha iyi anlıyor diyebilirim onlar şunun farkında Mizgin Tahir dengbejliği esas alıyor. Buradan bakmaları bence önemli çünkü sonuç olarak beslendiğimiz kökleri unutmamalıyız. Bir çok kişi sanatçıyı bir kalıba sığdırıyor en basitinden şu algı var Mizgin Tahir ilk Kürt kadın operacısıdır diye, şimdi benim söylediğim sadece opera mı hayır dengbejlik geleneği unutulmamalı. İşte gençler bu konuda oldukça iyi ve geniş düşünebiliyorlar. Eğer gençler bu şekilde devam ederlerse başarılı olurlar. Ayrıca gençlere şunu önerebilirim ses eğitimi aldıklarında ellerinden geldikçe dengbejlik geleneğini unutmasınlar ve o makamla bütünleşerek şarkılarını dile getirmeye çalışsınlar.
Hasankeyf Orkestra çalışmanız ne aşamada şuana dek kaç konser verdiniz?
Kurumlaşmak önemli. Bir orkestraya ihtiyacımız vardı. Bu kararı aldığımızda, opera kuralım dediğimizde, ilk olarak bir destanı hayata geçirmemiz gerekiyordu. Kalıp opera kalıbı, daha doğrusu yakın bir kalıpla bir şeyler yaratmak istedik. Bunun çalışmalarını yürüttük, sonuç olarak Hasankeyf Orkestrasının olumlu bir aşamaya ulaştığını düşünüyorum. Bu orkestrada emeği geçen Batman Belediyesi’ni unutmamak gerekir ve yine NÇM’nin (Mezopotamya Kültür Merkezi) emeklerini de… Orkestranın ağırlığı bizim öğrencilerden oluşuyor Cegerxwîn ve Aram Tîgran Akademisi’nden. İlk konserimizi Dimilki repertuarında Şehid Sakine anısına Alevi semahında gerçekleştirdik ve oldukça büyük ilgi gördü.
Hasankeyf Orkestrasının yeni bir müzikal hazırlığı olduğunu biliyoruz. Konusu ne?
Evet yeni bir proje hazırlığımız bulunmakta şimdi Şahmiran’ın hikayesini anlatmayı düşünüyoruz. Kısaca bilgi vermem gerekiyorsa Şahmiran yaşanan bir savaşta kaçırılan ve Urartu’ya getirilen genç bir kadındır. Aslında o savaşın bir tarafı olan kralın kızıdır. Kaçırıldığı topraklara özlem duyduğu için sürekli sıkıntılı bir ruh hali içindedir, babasına haber gönderir. Babası da gerekirse onun için Urartu’yu yıkabileceğini söyler. Şahmiran, tek isteğinin Dicle Nehrine özlemini gidermek olduğunu söyler. Bunun üzerine Urartu’da su kanalları inşa edilir. Şahmiran kanallarının adı da buradan geliyor. Özellikle bu hikâye üzerinde durmamızın sebebiyse kadının barışçıl yönü ve özgürlük üzerindeki etkisinin paralelliğidir. Ayrıca Medya ve Asur iki taraf uzun süren bir savaşa girişiyorlar, iki taraf da bitkin düşüyor ve bu savaşı barışla sonlandırmak için görüşmeye başlıyorlar Asurlular Medya Mirinin kızını istiyorlar. Ama kadın evlenmek istemiyor. Dedesi devreye girip kadını ikna etmeye çalışıyor barış için ve insanların ölmemesi için evlenmelisin diyor. Kadın istememesine rağmen insanların barış içinde yaşamaları için bu teklifi kabul ediyor. Hasankeyf orkestrası olarak bunu operaya uyarlayıp bir destan çıkardık. İşte şimdiki projelerimiz ve çalışmalarımız bunlar. Bir yıldır çalışmalarımız devam etmekte tahmini olarak da Şubat ayında bitirmiş olacağız.
Genel olarak Türkiye’de sanat alanındaki pazar anlayışına karşı Kürt müziğinde kendi kökleriyle buluşma, Kürt klasiklerini yaşatma ve performansı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Dengbêjlikten uzaklaşıldığını ve o bağın koptuğunu düşünüyorum. Eski parçaları yeniden seslendirmek, geçmişten almamız olumlu ama alırken o parçanın doğasına zarar vermememiz lazım ve yine o duygudan kopmamalı. Eğer bu dediklerim gerçekleşmezse piyasaya çıktıkça ucuzlar ve anlamını yitirir. Yeniyi yaratmada da sıkıntı var. Bu da eskisi gibi bir ürünü ortaya çıkaramadığımız anlamına geliyor. Mesela Meryemxan’a bakalım her cümlesinde ayrı bir anlam yatıyor. Her cümlesinde ayrı bir duygu ve müziğindeki, şarkının ruhu da öyle. Ama şimdi duygular gitmiş, insan duygusu doğadan kopmuş gibi. Bana öyle geliyor ki şimdi hiç bir kadın Meryemxan gibi söyleyemez, yazamaz. Meryemxan’dan sonra kadın sanki müzikte etkisiz kalmış ve duygularını öldürmüşler gibi. Bir toplumda kadın öldürülmüşse, o toplum da ölmüştür. Kadının rolü sanatta da daha fazla olmalı. Ağırlığı kadının üretimine vermek lazım.
Son olarak yeni bir albüm çalışmanız var mı?
Yeni albümüm toplam 8 ya da 9 şarkıdan oluşacak. Müziklerin hepsi öğrencim olan Mahmut Berasi tarafından yapıldı. Şarkı sözleri ise farklı kişilerin şiirlerinden alındı. Şiirlerin iki tanesi eşime, bir tanesi arkadaşım Şêro’ya bir tanesi de bana ait olmak üzere diğerleri de farklı kişilere aittir. Albümde ayrıca iki tane Dimilki şarkıya yer verdik. Opera bu albümde yer almayacak . Her şey yeni ve yeni çıkarılmış şeyler var. Bu albümdeki en büyük amacım, Mehmede Şêxo ve Tahsîn Taha’nın o müzik bağını taşımak. Albümün aranjesi hazır, umarım beğenilir.