Karasu: Erdoğan savaşa hazırlanıyor

KCK Yürütme Konseyi üyesi Mustafa Karasu, AKP’nin tehlikeli politikalar içinde olduğunu belirterek, Erdoğan’ın çözüm sürecini bitirdiğini ve savaşa hazırlandığını söyledi.

AKP hükümetinin seçimlerde hile yapabileceğine dikkat çeken Karasu, „O zaman bu savaş anlamına gelir. Halkın iradesine saygı gösterilmezse, halkın iradesi baskı ve zulümle etkilenmeye çalışılırsa bu savaş anlamına gelir’’ dedi.

„HDP baraj altında kaldığı an çözüm süreci bitmiş olacak ve Kürt Özgürlük Hareketi’ni tasfiye etme operasyonu başlatacaklar’’ diye konuşan Karasu son gelişmeleri ANF’ye değerlendirdi.

-Erdoğan’ın 29 Haziran günü  „Artık Kürt sorunu var demek ayrımcılık yapmaktır’’, İmralı gerçekleştirilmesi gereken müzakereleri kastederek „ortada bir masa yok. Olması devletin çöküşü demektir’  açıklamaları oldu. Çözüm süreci konusunda muhatap Erdoğan mıdır? Erdoğan’ın bu açıklamalarla hedeflediği nelerdir, gerçekten milliyetçi oyları almak için geliştirdiği bir seçim taktiği midir?

Erdoğan cumhurbaşkanı mı, başbakan mı tartışmaları artık geçersizdir. Erdoğan artık hem cumhurbaşkanıdır, hem de başbakandır. Zaten kendisi de „Ben cumhurbaşkanı olursam diğerleri gibi olmam’’ diyordu. Bu yönüyle soruna öyle yaklaşmamak lazım. Yani hakkı var mı yok mu şeklinde değil, doğru konuşuyor mu konuşmuyor mu bu çerçeveden bakmak lazım.  Erdoğan geçen dönemde başbakandı. Onun başbakanlığı döneminde Oslo görüşmeleri, İmralı görüşmeleri oldu. Orada bir dönem Oslo’da Mit Müsteşar yardımcısıyla görüşmeler oluyordu. Sonradan Erdoğan’ın temsilcisi olarak Hakan Fidan geldi, görüşmelere katıldı. Şimdi son zamanlarda Güvenlik Müsteşarlığı ve onların katıldığı görüşmeler var. Bu görüşmeler sonucunda 28 Şubat’ta Dolmabahçe’de hükümetle, HDP İmralı Heyeti ortak açıklama yaptılar. Daha sonra Önderliğin Newroz manifestosu yayınlandı. Erdoğan ise „Bunları tanımıyorum, bunlar doğru şeyler değildir’’ şeklinde konuştu. Halbuki Dolmabahçe’deki açıklamada, Newroz metni de İmralı’da HDP Heyeti, Önder Apo ve güvenlik müsteşarının ve birkaç devlet görevlisinin bulunduğu ortamda tartışılarak netleştirilmiştir. Ve Dolmabahçe’de ortak açıklama yapıldı. Yine Önder Apo’nun Newroz’da okunan manifestosu da, 2013’de yılındaki açıklamada devletin bilgisi dahilinde çıkmıştır. Hatta o açıklama yapılırken Önder Apo Mit Müsteşarıyla belli bir diyalog içinde de olmuştur.

AKP’NİN BİR ÇÖZÜM POLİTİKASI YOK

Şimdi bu gerçekler ortadayken Erdoğan’ın kalkıp ben bunları tanımıyorum, bunlar yanlıştır söylemleri aslında çok ciddi bir durumu ifade ediyor. İmralı’da görüşmeler vardı. Bu görüşmelerin müzakereye evrilmesi Dolmabahçe açıklamasıyla olacaktı. Bu açıklama bir nevi masanın kurulmasını ifade ediyordu. Çünkü orada ortak görüşme oldu. Hatta ayrı bir oda yaptılar ve ayrı bir masa getirdiler. Yani bir nevi müzakerelerin yapılacağı yeni bir yer yaptılar. Öyle ki sekreterya gidecek veyahut ta bazı heyetler gidecekti. Onların kalabileceği bazı yerler yaptılar, ya da yapılıyor. Şimdi böyle bir ortamda toplumda büyük bir umut bağladı sürece. Dolmabahçe açıklamasından sonra büyük bir iyimserlik ortaya çıktı. Toplumda  „Çözüm süreci ve ilerleme var’’ şeklide beklentiler oluştu. Ama bundan kısa süre sonra Erdoğan bu beklentilerin üzerine soğuk su döktü. Sanki 2-3 yıldır hiçbir görüşme olmamış gibi davrandı. Aylardır basın „çözüm süreci’’, „İmralı görüşmeleri’’ diyor, Basında ve kamuoyunda „İmralıya gidip geliniyor. Şu konular tartışılıyor. Şu adımlar atılacak’’ şeklinde tartışmalar gelişirken Erdoğan’ın bu söylemleri aslında AKP hükümetinin bir çözüm politikası olmadığını, tıpkı yüzyıllık devlet politikaları gibi bu sorunu çözümsüz bırakmak istediğini, bu sorunu Kürtlerin dil, kimlik, kültür sorunu olarak değil de bir terör sorunu olarak gördüğünü ortaya koymuştur.

 Kürt sorunu yok demek aslında terör sorunu var demektir. Çünkü Türkiye’de 40 yıldır yaşanan çatışmalar var, on binlerce insanın yaşamını yitirmesi durumu var. Pe ki bu nereden kaynaklanıyor ve Kürtler niye direniyor? Kürtler niye isyan ve itiraz ediyor? Niye binlerce Kürt zindanlara girmiş, yine 100 binlercesi işkence görmüş ve niye 4000 köy boşaltılmış? Eğer bu sorunları çözmüşse daha düne kadar İmralı’da Önder Apo ile müzakere niye yapılıyordu. Dolmabahçe’de niye 10 madde açıklandı ve bu temelde sorunların çözüleceği ortaya konuldu? Erdoğan’ın söylemleri şu anlama geliyor: şu anda kendilerine göre Kürt sorunu çözülmüş. Ama en tehlikeli yaklaşımda budur. Kürt sorunu çözülmediği halde çözülmüş gibi görmek ya da „Kürt sorunu yok’’ demek aslında Türkiye’yi yeniden bir savaş dönemine sokmaktır.

Yine bu bir anlamda seçim propagandası da oluyor. Yani Erdoğan’ın seçim propagandası oluyor. Çünkü Erdoğan şu anda AKP’nin seçim propagandasını yapıyor. Erdoğan’ın Kürt sorunu yok, muhatap yok söylemleri „Bana oy verirseniz Kürt sorununun olmadığı, muhatabın olmadığı, çözüm sürecinin olmadığı yeni bir dönem gelişecek’’ demektir.

SAVAŞA HAZIRLANIYORLAR

Bir süre önce AKP seçim beyannamesini açıklamış ve bu beyannamede „çözüm süreci’’ ne ilişkin herhangi bir şeyin olmaması kamuoyunda bir tartışma yaratmıştı. Bunun hemen ardından Başbakan yardımcısı Yalçın Akdoğan „Biz çözüm sürecinde kararlıyız… Ama bu bir yemek tarifi değil ki içine her şeyi koyalım’’ demişti. Başbakan Davutoğlu ise „baskıya giderken bazı bölümler kaymış, düşmüş’’ diye izahta bulunmuştu. HDP’nin seçim beyannamesini açıklamasının hemen ardından beyannameye çözüm sürecine ilişkin olduğu ifade edilen bir bölüm eklendi. Bu beyannamede başta çözüm sürecine yer verilmemesinin Erdoğan’ın bu yaklaşımlarıyla bir bağı olabilir mi?

 Bu duruma ilişkin Yalçın Akdoğan’ın da, Davutoğlu’nun da izahlarının arkasında yatan neden Erdoğan’ın açıklamaları ve inkarıdır. Erdoğan inkar ettiği ve yok dediği için oraya konulmamıştır. Erdoğan ne yapmak istiyor, tabi tam net değil ama bu inkar büyük bir savaşa hazırlanıyor anlamına geliyor. Eğer Erdoğan’ın söylemi seçimde onaylanırsa yani HDP kaybeder, AKP kazanırsa Erdoğan „Bak ben ‘Kürt sorunu yok, muhatap yok, masa yok, öyle muhataplı çözüm süreci yok’ dedim. Bu onaylanmıştır’’ diyecek. O zaman ne olacak? Artık çözüm süreci de muhatapta olmayacak. Bu da savaş anlamına gelir. Yani anlaşılıyor ki eğer AKP kazanırsa şu anda Erdoğan’ın söyledikleri onaylanmış olacak. Erdoğan’ın söylemi de savaş demektir. Erdoğan’ın söylemiyle kimse Türkiye’de barış yaratamaz, Kürt sorununu çözemez. Erdoğan’ın söylemi Türkiye’deki 100 yıllık söylemdir. Bunun da 40 yıldır savaş ve çatışma olduğu açıktır. Yani Erdoğan’ın bu yaklaşım ve açıklamaları çatışmaya davettir. Erdoğan şimdi muhatap yoktur diyor. Seçimde HDP kaybederse „Zaten halk onları benimsemedi. Halk onları sandığa gömdü. Artık onlar muhatap değildir’’ diyecek ve ciddiye almayacaktır. Erdoğan’da, AKP yetkilileri de HDP’nin baraj altında kalması durumunda da çözüm sürecinin devam edeceğini söylüyorlar.

Ama Türkiye kamuoyu ve halkları şunu bilmelidir ki HDP baraj altında kaldığı an çözüm süreci bitmiş olacak ve Kürt Özgürlük Hareketi’ni tasfiye etme operasyonu başlatacaklar. HDP’yi de ciddiye almayacaklardır. „Toplum, halk HDP’ye onay vermedi. HDP’nin politikasını kabul etmedi. Bizim otoriterleşme politikamıza, başkanlık sistemimize onay verdi. HDP’ye bu kadar küfrettik, her şeyi söyledik, halkımız bu söylemlerimizi onaylamıştır’’ diyecek ve gerilimli çatışmalı bir dönem başlatacaklardır. Erdoğan’ın söylemi bu anlama geliyor. Bunu herkesin dikkate alması gerekiyor. Demokrasi güçleri, Kürt halkı, Türkiye’de demokrasi ve barış isteyen herkes şunu iyi bilmeli ki bu seçim Erdoğan’ın ya da HDP’nin söylemlerinin onaylandığı bir seçim olacaktır. Erdoğan’ın söylemleri onay görürse bu çatışma demektir. HDP’nin ortaya koyduğu demokratik ulus, demokratik çözüm, demokrasi söylemleri onaylandığı takdirde ise AKP’nin otoriterleşme ve savaş politikaları yenilecek, Türkiye’de demokrasi ve barışın önü açılacaktır.

HDP barajın altında kalırsa Erdoğan’ın söylediği gibi çözüm süreci sürmez, ancak işte bazı işbirlikçileri konuşturacaklardır. Mehmet Metiner her gün „Kürt sorunu çözülmüştür’’ diyor ya, „Kürt sorunu diye bir şey kalmamıştır’’ ve sonunda da „Kürt sorunu değil terör sorunu vardır’’ deyip 40 yıl önceki politikaları sürdüreceklerdir. Bu da çatışma demektir.

HÜKÜMETİ CİDDİYE ALMAMAK LAZIM

HDP İmralı Heyeti Erdoğan’ın „Artık Kürt sorunundan bahsetmek ayrımcılık yapmaktır. Ortada masa yoktur. Masa’nın olması devletin çöküşü demektir" biçimindeki açıklamalarına 30 Nisan günü bir basın açıklamasıyla yanıt verdi. Heyet açıklamasında Erdoğan’ın bu açıklamalarıyla çözüm sürecini sona getirdiğini ifade ederek bu konuda sürecin devam etmesi konusunda artık sorumluluğun hükümette olduğu belirtildi. Siz HDP İmralı Heyetinin Erdoğan’ın açıklamaları karşısındaki tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Şimdi ben HDP İmralı Heyeti’nin bu konudaki açıklamalarını dinlemedim. Siz özetini aktardınız. Tabi ki HDP Heyetinin açıklama yapması anlamlıdır. Zaten 2-3 gün önce Davutoğlu „HDP şiddet çetesidir’’ dedi. Dolayısıyla HDP şiddet çetesiyse, heyette şiddet çetesidir. Yani bu bakımdan heyetin bu açıklamalar karşısında tutum istemesi doğrudur. Ama işte hükümet Erdoğan hık deyicisi olmuş yani. Doğru farklı sesler ve Erdoğan’ın söylemlerinden rahatsızlıklar var ama belirleyici değil. Hakim olan Erdoğan’ın söylemidir. Bu bakımdan Erdoğan’ın söyledikleri karşısında hükümetin söyleyeceği hiçbir şeyin anlamı kalmamıştır. Hatta o beyannameye çözüm sürecine ilişkin bir yama yapıldı ya onunda anlamı kalmamıştır. O yamanın Erdoğan’ın söylemleri karşısında ne anlamı var? Erdoğan’ın söylemlerinde çözüm süreci falan yoktur. Muhatap yoksa neyin çözüm süreci? Bu konuda aylardır, yıllardır tartışılarak gelinen bir sonuç var. Erdoğan Dolmabahçe’deki açıklamayı reddediyorsa ortada ne çözüm süreci var? Bu süreci ilerleten Önder Apo’ydu. Önder Apo’nun yaklaşımı çatışmasızlık ortamını geliştiriyordu. Önder Apo’nun yaklaşımını reddedersen ortada nasıl bir çözüm süreci kalacak? Daha düne kadar kendileri „Abdullah Öcalan makuldür. Çözüm sürecinin yürütülmesinde en önemli aktördür’’ diyorlardı. Şimdi Newroz konuşması reddediliyor. Ortada çözüm süreci yoktur, deniliyor. Bu bakımdan artık hükümetin sözlerini esas alınmamalı. Hükümeti artık çok fazla ciddiye almamak, Erdoğan’ın söylemlerini esas almak gerekir. Bazen „çözüm süreci var’’ diyorlar, bu da belirli kesimleri oyalamak içindir. Hem bunları söyleyeceksin. Hem de arkasından „çözüm süreci var’’ diyeceksin… Bunlar gayri ciddi yaklaşımlardır. Muhataba bu kadar yükleniyorsun. HDP’liler her gün bir çok  taşlanıyor, binaları yakılıp yıkılıyor ondan sonra da „Çözüm süreci var’’ deniliyor. Çözüm süreci olacaksa muhatabıyla olur. HDP’yle, Kürt Özgürlük Hareketiyle yapılacak diyalogla olur. Sen bunu karşıt ve düşman ilan ediyorsan, buna saldırıyorsan, gerilimle özel ve psikolojik savaş yürüterek HDP’yi baraj altına düşürmek istiyorsan demek ki muhatap istemiyorsun.

Muhatapsız çözüm de şu demektir: Belli işbirlikçileri çıkarıp „AKP iyidir, Kürt sorununda önemli adımlar atılmıştır, büyük oranda çözülmüştür gerisi zamanla çözülür’’ şeklinde konuşturup hem Özgürlük Hareketine karşı hem de HDP’ye karşı bir savaş açılacaktır. Önümüzdeki dönem eğer AKP seçimi kazanırsa olacak budur.

HALKIN İRADESİNE SAYGI GÖSTERİLMEZSE BU SAVAŞ ANLAMINA GELİR

HDP’nin seçimi kazanmasının demokratik ulus ve çözüm projelerinin onaylanması ve kazanması olacağını, AKP’nin seçimi kazanmasının ise Erdoğan’ın bu redçi söylemlerinin onaylanması olarak lanse edilip AKP tarafından yeni bir savaşın başlatılacağını söylediniz. Kamuoyunda AKP’nin seçimleri kazanmak için her yolu mubah saydığı ve seçimlere komplo ve hile karıştırmak istediği yönünde bir tartışma var. Zaten Ağrı provakasyonu açığa çıktı. Şimdi de AKP seçim süreci için Kürdistan illerine 20 bin civarında polis kaydırıyor. AKP ve Erdoğan’ın bu politikalarının toplumda ciddi bir gerilim yarattığı birçok kesim tarafından değerlendiriliyor. AKP’nin bu politikaları ve toplumun buna refleksi düşünüldüğünde seçimde HDP’nin barajı geçmesi ve geçmemesi durumunda Türkiye’yi neler bekliyor?

Mir Dengir Fırat „AKP seçimi kaybetmemek için gerekirse savaş bile başlatır’’ dedi. Yani seçimi iptal ettirmek için… Bu seçim için her türlü hile ve kötülüğü yapabileceği anlamına da gelir. AKP bunu yapabilir yani. AKP’den her türlü kötülük beklenebilir. Erdoğan’ın kafasında her zaman ben başkan olacağım, ben cumhurbaşkanı olacağım yaklaşımı var. Yani zihniyetinde ve yaklaşımında seçimle gelmek ve gitmek yok. Onun için seçimle iktidardan gitmeyi ölüm gibi görüyor. Aynı Hüsnü Mübarak, Saddam Hüseyin gibi… Nasıl ki bu diktatörler gitmemek için sonuna kadar direnmişlerse Erdoğan’ın, AKP’nin yaptığı da budur. Gerçekten Erdoğan ve AKP Mir Dengir Fırat’ın dediği gibi her türlü şeyi yapabilir.  Savaş çıkarmaz ama her türlü şeyi yapabilir. Bu bakımdan tabi seçim güvenliği, sandık güvenliği çok önemlidir. Ama seçim ve sandık güvenliğine rağmen de hile yapabilir. O zaman bu savaş anlamına gelir. Halkın iradesine saygı gösterilmezse, halkın iradesi baskı ve zulümle etkilenmeye çalışılırsa bu savaş anlamına gelir.

Kürdistan’a bu kadar polisi niye koyuyor yani? AKP önceki seçimlerde gerilim ve çatışma olmasın diye gayret gösteriyordu. Ateşkese dikkate ediyordu. Şimdi her tarafa asker ve polis gönderiyor. AKP’nin bu yaklaşımlarından dolayı sınırda her an çatışmalar olabilir. Her an asker ölümleri de gerilla şehadetleri de yaşanabilir. Asker de gerillada yaşamını yitirebilir. Çünkü Erdoğan ve AKP gerilim yaratıyor. Seçim öncesi bir gerilim yaratma, çok şiddetli olmasa da bir çatışma yaratma ve bununla „Bakın ben teröre karşı savaşıyorum’’ şeklinde bir imaj yaratmak istiyor. Tabi bu sadece bir seçim taktiği değil. AKP’nin, Erdoğan’ın zihniyeti budur. Gerçekten Kürt sorununu çözmeyen ve çözümsüzlük üzerinden nemalanan bir Erdoğan ve AKP var. „Çözümsüzlük sürsün, sürekli ben çözeceğim deyip iktidar olayım’’ yaklaşımındadır. Şimdi bunu yürütemeyeceğini gördüğü için bu kadar saldırıyor.

Bu asker ve polis yığmaları tehlikelidir. Bütün demokrasi güçleri de duyarlı olmalıdır. Gerçekten AKP ve Erdoğan bu seçimi kazanmak, özellikle de HDP’ye kaybettirmek için her şeyi yapar. Çünkü şu anda seçimde AKP’nin kaybedip kaybetmemesi CHP ve MHP ile yarışına bağlı değil. HDP’nin barajı aşıp aşmamasına bağlı. Bu nedenle HDP’ye barajı aştırmamak içinde her türlü hile ve oyunu yapabilir.

AKP HDP seçimlere parti olarak girmesinden kaynaklı öfkeliler. Dün CHP’de, „HDP’de parti olarak seçimlere girip AKP ile ittifak yapacaklar’’ diyor. Partilerin en önemli görevi seçime girmek değil mi? Bunun eleştirilecek bir yanı var mı? HDP’nin parti olarak seçime girmesini eleştirmek kadar abes, aptalca bir şey olamaz. Kaldı ki yüzde 9.8 oy almış ve ittifaklarını da genişletmiş bir parti olarak seçimlere girecek. Parti olarak seçimlere girilmesine bu kadar saldırmak gerçekten akıl dışıdır. Özellikle CHP’nin bu tür saldırıları şu anlama geliyor: AKP iktidar olsun kendisi de muhalefet olsun. Biliyor ki HDP kazanırsa eskisi gibi muhalefet olamaz. Ya demokratik muhalefet olacak, ya da silinecek. Gerçek yüzünün açığa çıkmaması için HDP barajı aşmasın diyor. CHP için AKP’nin iktidar olup olmaması önemli değil. Önemli olan CHP ana muhalefet olarak kalmaya devam etmesidir.  Bunlarında hepsinin herkesçe bütün kamuoyu tarafından bilinmesi gerekiyor. AKP’nin politikaları gerçekten tehlikelidir. Bu konuda demokratların, yurtseverlerin gerçekten duyarlı olması ve buna tutum konulması gerekiyor. Kürt sorununda bu kadar gayri ciddi bir yaklaşım olamaz. Çözüm sürecini Erdoğan bitirmiştir. Çözüm sürecini bitirmek de savaşa hazırlanmak demektir.