KCK operasyonlarına dönüş mü?
KCK operasyonlarına dönüş mü?
KCK operasyonlarına dönüş mü?
AKP rejiminin “özgürlük-güvenlik” uyumu adı altındaki “iç güvenlik reformu”, polis devletini giderek daha fazla kurumlaştırma endişesine yol açarken, son haftalarda yürütülen gözaltı ve tutuklama furyası 2009'da başlatılan benzeri görülmemiş baskı kampanyasını hatırlattı.
Kobanê protestoları ardından AKP rejiminin gündeme getirdiği “İç güvenlik reformu”, insan hakları savunucuları tarafından sert bir dille eleştirildi. Bu reformun kabul edilmesi ardından özgürlükler ve muhalif seslerin hiç olmadığı kadar tehdit altında olacağından kaygı duyuluyor.
Hükümet ise bu “güvenlik” reformu ile “temel hak ve özgürlüklerin güvenceye alınacağını” iddia ediyor.
Son haftalarda artan gözaltı ve tutuklamalar endişeleri arttırdı. İçişleri Bakanı Efkan Ala'nın 10 Ekim'de yaptığı bir açıklamaya göre sadece 7-10 Ekim arasında 1024 kişi gözaltına alındı, 58’i tutuklandı. Sonraki günlerde hemen her kentte gözaltı ve tutuklama haberleri geldi. Bir çok kentte ise halen adı konulmamış olağanüstü hal uygulamaları var. Bu gelişmeler 2009'da başlatılan KCK operasyonlarını hatırlattı.
30 Mart 2009'da Kürt legal partisi DTP, yerel seçimlerde tarihi bir başarı elde ederek 100 belediyeyi kazandıktan sonran sonra Türkiye yeni bir döneme girdi. Seçimlerden sadece iki hafta sonra gerilla hareketi bir kez daha tek taraflı ateşkes imzaladı. Bunun üzerinden daha 24 saat geçmemişkten 13 Nisan sabahı Kürt siyasetine yönelik Türk Cumhuriyeti tarihinin en kapsamlı kitlesel gözaltı operasyonları başlatıldı.
KCK'ye yönelik olduğu iddiasıyla başlatılan bu baskı kampanyasının ilk dalgasında aralarında DTP genel başkan yardımcılarının da olduğu 72 kişi gözaltına alındı. Bunlardan 52'si tutuklandı. 2009 yılının Aralık ayında DTP kapatıldı.
İnsan hakları örgütlerinin raporları ve Kürt medyasında yer alan haberlerden elde edilen bilançoya göre 2009 ve 2010 yılı boyunca düzenlenen KCK operasyonlarında gözaltına alınan en az bin 168 kişiden 603'ü tutuklandı.
Aynı dönemde Türk devleti ile Kürt Halk Önderi Abdulah Öcalan arasında Kürt sorununun çözümüne yönelikadına “Oslo görüşmeleri” denilen bir süreç vardı. Bir yandan görüşmeler yapılırken diğer yandan operasyonlar kesintisiz bir şekilde devam ediyordu.
Devlet ile KCK ve Öcalan arasındaki görüşmeler Haziran 2011'deki genel seçimlere kadar sürdü. Seçimlerden sonra devlet heyeti görüşmekten vazgeçti. Seçimlerin galibi AKP, Oslo görüşmeleri ile bağını kopardı. Öcalan'a tam tecrit de böyle başladı. Avukatların İmralı'ya giderek müvekilleri Öcalan ile görüşmesi yasaklandı.
Ankara rejiminin Kürtlere yönelik cadı avı ve Oslo görüşmelerinin başarısızlığı, gerilimi daha da tırmandırmıştı. Binlerce kişi sabah erken saatlerde düzenlenen eş zamanlı operasyonlarda toplanarak cezaevlerine dolduruluyordu.
DTP'nin kapatılması hedef, yeni kurulan Barış ve Demokrasi Partisi'ydi (BDP). 4 Ekim, 23 Kasım ve 8 Aralık 2011'de BDP'ye yönelik operasyonlarda aralarında yönetici ve akademisyenlerin olduğu en az 366 kişi gözaltına alındı.
Aynı yıl 20 Aralık'ta bu kez Kürt gazeteciler hedef alındı. Basına yönelik Türk Cumhuriyeti tarihinin en kitlesel gözaltı operasyonu gerçekleşti. Bir günde 46 gazeteci gözaltına alındı, çoğu tutuklandı.
2009'da başlatılan bu baskı kampanyasında gözaltına alınan ve tutuklananların listesi her geçen gün uzuyordu. Belediye başkanları, vekiller, gazeteciler, sendikacılar, akademisyenler, insan hakları savunucuları, öğrenciler, çocuklar cezaevlerine dolduruluyordu. Yumurta ve kitap bulundurmak, puşi takmak, elleri kirli olmak, terli olmak ve slogan atmak tutuklanmak için yeterli delil olarak kabul ediliyordu.
İnsan hakları örgütlerinin raporlarına göre 2009-2011 arasındaki üç yıl içinde siyasi gerekçelerle 27 bin 503 kişi gözaltına alındı, bunlardan 6 bin 444'ü tutuklandı. 12 bin 600'ü aşkın kişinin gözaltına alındığı 2011 yılı insan hakları örgütleri tarafından "polisiye devletin kurumlaştığı yıl" olarak tanımlandı.
Gerilla hareketinin 2009 Nisan ayında başlattığı tek taraflı ateşkes 2011 yılının ortalarına kadar ateşkes halindeydi. Erdoğan'ın zaferiyle sonuçlanan 12 Haziran'daki genel seçimlere de ateşkes ortamında gidilmişti. Giderek otoriterleşen AKP rejiminin saldırıları sonucunda, seçimlerden sonra ateşkes sona erdi. İlk şiddetli çatışma haberi 14 Temmuz'da geldi. Silvan kırsalında ateşkes pozisyonundaki gerillaya yönelik düzenlenen askeri operasyonda 13 gerilla hayatını kaybetti. Şehirde Kürtlere ve tüm muhalif kesimlere karşı cadı avı yürütülürken gerillaya yönelik de, adına “Tamil senaryosu” denilen imha operasyonları başlatılmıştı. Türk hükümeti, tüm hesaplarını gerillanın 2011-2012 kışını çıkarmaması üzerine kurmuştu.
28 Aralık 2011 gecesi, Türk savaş uçakları Şırnak'ın Uludere ilçesine bağlı Roboski köyünü hedef alarak çoğu çocuk 34 kişiyi katletti. Kış boyunca saldırılar sivillere, siyasetçilere ve gerillaya yönelik kesintisiz sürdü. 2012 baharında gerilla güçleri, bu baskı kampanyası ve tasviye operasyonlarına karşı son 30 yılın en kampsamlı hamlelerinden birini başlattı. Birkaç ay içerisinde dağlık alanlarda yüzlerce kilometrelik bir alan gerillanın denetimine geçti. Gerilla artık “vur kaç” yerine “vur kal” taktiği izliyordu. “Yenilmez Türk ordusu” efsanesi yerle bir olmuştu.
Baskı kampanyası ve gerillanın bu sürece yönelik sert yanıtı ile bu süreç, Öcalan'ın Mart 2013'teki tarihi çağrısına kadar sürdü.