Kışanak: Müzakerenin en önemli kısmı toplumsal müzakeredir
Kışanak: Müzakerenin en önemli kısmı toplumsal müzakeredir
Kışanak: Müzakerenin en önemli kısmı toplumsal müzakeredir
“Demokrasi ve Barış Konferansı” BDP İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in açılış konuşması ardından divan seçimi ve konuşmalarla sürüyor. Konferans çağrıcılarından Murathan Mungan “Belleklerde farklar var. Bellekler bölündü. Edirne’den Ardahan’a bölünmez denilen vatan, Uludere’den Susurluk’a, Reyhanlı’dan Roboskî’ye bölündü. Kinden arınarak ama unutmadan yaşananları, barışı sağlamalıyız. Kimliklerimizin faizini yakma zamanıdır” dedi.
BDP Eşbaşkanı Gültan Kışanak ise “Güçlü bir gelecek için Türküyle, Kürdüyle, kadınıyla, Ermenisiyle, Alevisiyle, bil cümle çeşitliliğiyle tüm Türkiye’de biz şöyle bir ülkede yaşamak istiyoruz. Barıştan ve çözümden şunu anlıyoruz. Herkes buna riayet etsin. Bu toprakların geçmişine biz sahibiz geleceğini kuracak olan da biziz. Hep beraber sorumluluk alırsak inanıyorum ki bu süreç geri dönüşü olmayan yeniden yapılanma süreci olarak ilerleyecektir” dedi. Tüm sorunları çözme konusunda bir yaklaşımın, çözümün ortaya konulduğunu da vurgulayan Kışanak, “Müzakereye yansıyarak bunu yapamayacağımız bilinmeli. Müzakerenin nasıl önemli olan kısmı bizim gerçekleştireceğimiz kısmıdır, yani toplumsal müzakeredir” diye devam etti.
Ankara Sürmeli Otel’de başlayan “Demokrasi ve Barış Konferansı” devam ediyor. Divan oluşumunun ardından konuşan Divan Başkanı Prof. Dr. Gençay Gürsoy, heyecan verici günler yaşadıklarını belirterek, “21 Mart Newroz ile birlikte çatışmalar durdu. Ülkeyi boğduğu sevinç var. Silahlı PKK militanlarının sınır dışına çekilmesi herhangi bir terslik çıkmadan yürümesi son derece sevindirici. Hiçbir yasal düzenleme yapılmadığı halde, teslim olmadan şu ana kadar giden sürecin bundan sonrada bu kadar sorunsuz şekilde yürüyeceğine dair çok fazla sevindirici ip ucuna sahip değiliz. Ümit ediyoruz ki, yakın zamanda endişelerin giderek azaldığı bir süreci yaşarız. Buna yaşanan pratikte endişelerimizi haklı çıkaracak nedenler var. Siyasi iktidar uzun zamandan beri Kürt silahlı güçlerinin ‘dağdan ovaya gelip siyaset yapmasını’ istedi. Ovada siyasetin alanı genişletilip, rahatlatılacağına tam aksine daraltılıyor” dedi.
Türkiye’nin 1982 Anayasası’ndan arındırılması için yapılması gerekenler olduğunu dile getiren Gürsoy, “Ancak yargı paketleri halen binlerce düşünce suçlusunun cezaevinde yaşamasına son vermedi. Halen yeni düşünce suçluları üretiliyor ve cezaevlerine konmak isteniyor. Türkiye uzun zaman önce çoğunluğa dayalı bir otoriter rejime doğru yöneliyor. Bunu hepimiz görüyoruz. İstanbul gibi bir dünya mirası kentin çehresi ve kimliğini başbakanın tek başına görüşleriyle değiştirmeye yetiyor. İnsanlara hayat pahasına müdahale eden bir şeyler görüyoruz. Bunlar demokratikleşme konusundaki adımların ne kadar olduğunu gösteren işaretlerdir. Bu konferansta belki iktidarıyla muhalefetiyle henüz güven verici işaretler sunmayan aktörlüğe karşı taleplerimizi, düşüncelerimizi, demokratikleşme ve kalıcı barış için beklediklerimizi kamuoyu ve toplum talebi haline getirmek için bu konferansların ilkini gerçekleştiriyoruz. Başka konferanslar da izleyecek. Önümüzdeki günlerde geniş toplumsal katılımla taleplerimiz iktidarın koymak istediği engelleri aşacak. Ülke tüm engellemelere rağmen önümüzde bir savaş tehlikesinin gölgeleri arındıracak ve bizi gerçek demokrasiye kalıcı barışa ulaştıracaktır” diye konuştu.
Gürsoy'un ardından Diyarbakır Baro Başkanı Mehmet Emin Aktar, Kürtçe konuşma yaptı. Aktar, 30 yıldır içinde bulunduğumuz savaşta büyük acılar yaşandığını ifade ederek, ilk önce herkesin birbirini iyi anlaması gerektiğini söyledi. Aktar, kendi anadilinde seslenmek istediğini ifade ederek, HPG gerillalarının geri çekilmesiyle yeni bir sürece girildiğini kaydetti. Aktar, barış umutlarının yeni süreçle arttığını söyledi. TİHV Genel Başkanı Şebnem Korur Fincancı ise, üzerlerine düşen çok şey olduğunu vurgulayarak, Güney Afrika’da deneyimlerini ve kendi izlenimlerini paylaştı. Güney Afrika deneyimleriyle Türkiye’de yaşananların benzerlikleri olduğunu ancak farklılıkların da olduğunu ifade eden Fincancı, “Umarım o süreci yaşamayız. Yüzleşmeyi yaşamalıyız. Onarıcı adalet kavramı önemli. Uzun soluklu bir mücadele olduğunu unutmayalım” dedi.
‘YÜREKLİ İNSANSANIZ İŞ KOLAY’
Konferansa gönderilen mesajlar okundu. Mesajların okunmasının ardından çağrıcılar arasında yer alan Arif Sağ, konuşma yaptı. Sağ, “Bu uygulamalar gülmemize izin vermiyor” diyerek ülkenin yaşadığı sorunlara dikkat çekti. “Sevgili dostlar bu harekete arkadaşlar beni davet ettiğinde hareketin kurulduğu dönemde HEP döneminde olduğu gibi demokrasi ve barışın, devletten zulüm gören toplumların getireceğini mümkün olacağını söyledim” diyen Sağ, “Aradan 20 yıl geçti. Yine bu çağrıya aynen kaldığım yerden devam ediyorum. Burada neyle karşı karşıyayım diye düşünülecek mesele değil. Yürek isteyen, insan ve adam olduğunuz zaman bu işe ‘evet’ dersiniz. Bu kadar basit, kolay. Çok fazla laf etmeye, gevelemeye gerek yok. Demokrasi ve barışı algılayabiliyorsak bin yıldır Anadolu’da eziyet çeken toplumun ferdi olarak acıları demokrasi ve barışı algılayabilmek için tartıştık bin yıl. Bu şekilde çözmeye çalıştık. Barışı ve demokrasiyi tartışarak içimize sindirerek kendimiz yaratacağız. Kendimiz üreteceğiz. Barış sevdasını kendimiz yaşayacağız. Bu tartışma kültürü etrafında haydi tartışmaya başlayın diyorum, saygılarımı sunuyorum” ifadelerinde bulundu.
Murathan Mungan ise yeni bir toplumsal sözleşmenin tartışıldığını belirterek, bunun da kimlikler üzerinden olacağını söyledi. Barışla demokrasinin içeriğinin yeniden güncellendiğini dile getiren Mungan, “Barış ve demokrasi iç içedir. 68 kuşağını buradan selamlamak istiyorum. Yeniden 68 kuşağının barış mücadelesiyle bugün enerjisiyle taleplerimizi dillendirebileceğimizi düşünüyorum. 68 kuşağının eserleri günümüzü anlamlandırıyor” dedi.
‘BARIŞI ANLATMAK ZOR AMA İMKANSIZ DEĞİL’
Mungan, eskiden sadece gazetelerin 3. sayfalarında ölüm ve kan görüntüleri olduğunu ancak günümüzde gazetelerin birinci sayfasından spor sayfalarına kadar 3. sayfaya döndüğünü vurgulayarak, “Tehlikeli bir süreç bu. Her gün bir kadın cinayete kurban gidiyor. Bunca kin ve öfke var. Öfke topluma bu kadar sinmiş” diye belirtti. “Kürtlerle nasıl barışacağız?” diye soran Mungan, güncel öfkeyle barışmadan bunun zor olacağını söyledi. Barışın gelecek tasavvuru ve felsefesinde bir ortak dil yaratılması gerektiğine dikkat çeken Mungan, “Kendimizi anlatamıyoruz. Hakikatimizi dile getiremiyoruz. Dilsizlik, dillerde boşalma var. Egemenler de kendi dillerini benimsiyor. Bu durumda algılarda değiştirmeyi çatlaklar oluşturarak yapabiliriz. 1980’den beri algıları çarpıtılmış bir kitleye barışı anlatmak zor ama imkansız değil” dedi.
‘KİMLİKLERİMİZİN FAİZİNİ YAKMA ZAMANIDIR’
Türkiye’nin doğusuyla batısı arasında bellek farkı olduğunu vurgulayan Mungan, “Belleklerde farklar var. Bellekler bölündü. Edirne’den Ardahan’a bölünmez denilen vatan, Uludere’den Susurluk’a, Reyhanlı’dan Roboskî’ye bölündü. Kinden arınarak ama unutmadan yaşananları, barışı sağlamalıyız. Kimliklerimizin faizini yakma zamanıdır. Sistem kendi kimliğine tutsak ediyor kitleleri. Bu ülkede sadece de Türkler ve Kürtler yaşamıyor. Ermeniler de yaşıyor. Ve 1915 Ermeni katliamında borçluyuz hepimiz. 2015’te yüzüncü yılında borcumu ödemeliyiz” diye konuştu.
Kürt hareketinin sınıf gerçeğini unutmaması gerektiğini dile getiren Mungan, “İnsanların dini, kültürü, cinsel tercihi yüzünden ayrımcılığa uğramadığı, inanların olduğu kadar inanmayanların da saygı gördüğü barışın dilinin örgütlendiği bir gelecek diliyorum” dedi.
‘KÜRT HAREKETİ TAAHHÜDÜ VERDİ VE ADIMINI ATTI’
BDP Eşbaşkanı Gültan Kışanak ise, konferans çağrıcılarının kritik ve tarihsel süreçte görevlerini hatırlattıkları ve bir araya gelerek bu önemli konferans çağrısını yaptıkları için teşekkür ederek başladığı konuşmasında, “Kürt sorunu çatışma zeminindeydi. Büyük acılar travmalar yaşadık. Yaklaşık 20 yıldır bu sorunu barışçık demokratik yollarla çözme arayışı var. Çeşitli girişimler oldu. Her biri şu ya da bu nedenle eksik yarım kaldı. Bugün başlayan süreci geçmişteki bu süreçlerden ayıran önemli birkaç özellik var. Birincisi şimdiye kadar ki görüşmeler daha çok gizli, kapalı, açıklanmayan mahiyetteydi. İlk kez iktidar ve Kürt hareketinin resmi bir biçimde kamuoyunun gözü önünde cereyan ettiği bir süreç başladı. İmralı’da Sayın Öcalan ile devlet ve PKK arasında yapılan görüşmeler tarihseldir ve geri dönüşü olmayan bir çözüm yoluna girilmiştir diyebiliriz. Biz inanıyoruz ki hep beraber biz bu çözüm yoluna sahip çıkacağız. Çatışmanın önünde hep beraber duracağız. Görüşmelerin açık olması, siyasi sorumluluk alınması, sayın Öcalan ile devletin görüşmeleri BDP kanadıyla yürütülmesi kritik önemi ve tarihi aşamadan gelmiştir. Görev ve sorumluluk yüklemiştir hepimize. Sayın Öcalan Newroz’da dünya halklarına hepimize duyurdu. Barış ve çözüm deklarasyonunda sayın Öcalan net olarak barış konusundaki kararlılığını imkan ve olanaklarının açığa çıktığını, yeniden yapılanma sürecinin kalıcı barışı elde edeceğimizi duyurdu. Kürt siyasal hareketi adına önemli bir taahhüt ve açıklamadır. Gereğini yapan adımları da atıyor. Çağrının tarihselliğini ifade eden en önemli tutum ise hepimize Anadolu’nun ve Mezopotamya’nın kadim toprakların tüm ezilen ve ötekileştirilenlerine gelin birlikte yeniden bir gelecek kuralım çağrısıydı” dedi.
‘GEÇMİŞ BİZİM, GELECEĞİ DE BİZ KURACAĞIZ’
“Geçmişte yaşanmışlıkları konuşmak nedenlerini açığa çıkarmak yüzleşmek ve hesap sormanın önemini hep beraber geleceğe bakabiliyor muyuz en önemlisi bu” diyen Kışanak, şunları söyledi: “Bunu yaparsak geçmişle yüzleşmek ve geçmişin acılarını adaletle değiştirebileceğimiz süreci yaşamak mümkün olabilir. Hep birlikte geleceğe bakarsak geçmişteki hataları düzeltme gücünü ve imkanını yakalayabiliriz. Bu konferansın da bileşenleriyle birlikte bu gücü ve enerjiyi barındırdığına inanıyoruz. Bu kadim toprakların tüm ötekileştirilenleri, yok sayılanları reddedilenleri, asimilasyona uğratılmak istenenlerin bir araya geldiği konferansta hep birlikte geleceğimizi kurgulayacağız. Nasıl bir ülke, gelecek ve barış arzuluyoruz bunu konuşacağız. Çok güçlü bir gelecek için Türküyle, Kürdüyle, kadınıyla, Ermenisiyle, Alevisiyle bilcümle çeşitliliğiyle tüm Türkiye’ye diyeceğiz ki biz şöyle bir ülkede yaşamak itiyoruz. Barıştan ve çözümden şunu anlıyoruz. Herkes buna riayet etsin. Bu toprakların geçmişine biz sahibiz geleceğini kuracak olanda biziz. Hep beraber sorumluluk alırsak inanıyorum ki bu süreç geri dönüşü olmayan yeniden yapılanma süreci olarak ilerleyecektir. Bir günlük beş aylık bir mesele değil. Bu geleceğe ve kalıcı barışa yolculuktur. Birbirimizin haklarına saygı göstererek eşitlik içinde yaşama arzusuna yolculuktur. Bu yolculuğu başarıyla tamamlayacağımıza inanıyorum.”
SORUN ÇÖZEN ANAYASA İSTİYORUZ
Bu toprakların neden bu kadar katliamlar, zulümler yaşadığına dikkat çeken Kışanak, “Bu soruların cevabı aslında 21. yüzyılda çağın da hepimizin insanlığın yarattığı değerler olarak yaşamak istediğimiz hukuk devleti gerçeğine yöneltiyor. İnsanlar kendi sosyal ve toplumsal ilişkilerini kurabildiler. Eksik yanlışlarını gördüler. Ama hepimizi bağlayan hukuk devleti vardır ki. Hayatımızdan çıkartamadığımız. Arzularımızla şekillendirmemiz gereken.. o zaman düzeltme mercii burasıdır. Anayasa tüm renkleri kimlikleri farklılıkları inançları özgürlüğü getirmeyecekse yeni anayasa olmayacaktır. Yepyeni bir anayasa istiyoruz. Ötelenemez ertelenemez zamana yayılamaz güçlü bir talep haline gelmiştir. Bu anayasanın da mutlaka yapılması özgürlükçü haklarımızı güvence altına alan anayasa olması gerekiyor. Sorun çözen anayasa olması gerekiyor. sorun yaratan anayasalardan bıktık artık” dedi.
ASLOLAN TOPLUMSAL MÜZAKEREDİR
Demokratik mücadele ve siyasetin önündeki engellerin kaldırılmasına ihtiyaç olduğunun altını çizen Kışanak, “Demokratik bir anayasayla taçlandırılması gerekiyor. bu konferansta bunu da tartışacağız. Nasıl bir anayasa ve reform konusunda neler yapabilirizi tartışacağız. Tüm bunları yaparken müzakare sürecinin kesintiye uğramadan, rotası kaybedilmeden ilerlemesi için hepimizin sorumluluk alması gerekiyor. Tüm sorunlarımızı çözme konusunda bir yaklaşım çözüm ortaya koyarken, müzakereye yansıyarak bunu yapamayacağımız bilinmeli. Müzakerenin nasıl önemli olan kısmı bizim gerçekleştireceğimiz kısmıdır yani toplumsal müzakeredir. Bu coğrafyada yıllarca karşı olmasak bile birbirimize dokunmadan yaşamaya alıştık en hafif haliyle. İşte bunları ortadan kaldırmak ve birbirimize dokunmak, birbirimizin yüzüne bakmak, yaşamak için toplumsal müzakereye ihtiyacımız var. Bunu yapabilirsek egemenlerle olan müzakereyi çok büyük bir başarıyla götürebiliriz. Egemenlerle yapılan müzakereye dair kaygı ve kuşku duymaya gerek yok. Yeter ki biz birbirimizle toplumsal müzakereyi güçlü olarak yaşayalım. Birbirimizin hakkına hukukuna saygı gösterecek, eşitlik hukuku içinde yaşamayı bir değer olarak kabul edecek bir aşamaya gelelim. Egemenlerle yapılacak müzakere çok kolay. Eğer bu diyalog sürecinde Kürtlerle devleti baş başa bırakıp sonra da suçlu arayacaksak inanın bu suçlu biz olacağız” ifadelerinde bulundu.
BERABER KAZANALIM
Kışanak, sözlerini şöyle tamamladı: “Kürt siyasal hareketi, Kürt halkı, BDP, hangi sıfatla tartışmak isterseniz tartışın. Uzun ve zorlu bir mücadele sürecinden süzülerek her defasında doğru itham vererek, her defasında büyük bedeller ödese de büyük sorumlulukların altından kalkmasını becererek bu günlere geldik. Ben eminim ki tarihsel geçmişi gelecek için referanstır. Ama gelin bu yeniden yapılanma, yeni özgürlükçü Türkiye’yi yaratmakta hep beraber sorumluluk alalım. Hep beraber kazanalım diyorum.”