Mazgal'dan gelen ölüm çığlığı
Mazgal'dan gelen ölüm çığlığı
Mazgal'dan gelen ölüm çığlığı
Tarih 24 Eylül 1996. Yer Diyarbakır E Tipi cezaevi. 30 PKK’li tutsak cezaevi koridorunda açık görüşe gitmeye hazırlanırken gardiyanlar malta kapılarını her iki taraftan kapatıyor. 3 saat süren bir bekleyişin ardından katliam başlıyor. 10 tutuklu çivili sopalarla ve kalaslarla feci şekilde dövülerek öldürülürken, 23’ü ise ağır yaralanıyor. Bu katliam sırasında 23’üncü koğuşta bulunan Kürt gazeteci yönetmen Cemil Oğuz, “Çığlıklar hala kulaklarımda yankılanıyor” diyor.
Diyarbakır cezaevi katliamında öldürülen tutsakların yakınları ve ağır yaralı olarak kurtulan tutsakların tanıklıklarına yer verse de yönetmen Cemil Oğuz da bizzat tanıklardan birisi. Katliam esnasında Diyarbakır cezaevinin 23’üncü koğuşunda bulunan Oğuz, ölüm çığlıklarının hala kulaklarında yankılandığını söylüyor. Oğuz, o gün yaşananları şöyle anlattı: “ Biz yan koğuşlardaydık. Benim bulunduğum koğuş 23’üncü koğuştu. O gün 18 ve 29’lar görüşe çıkmıştı. Görüş sona erdiğinde bir karışıklık yaşandığını anladık gelen seslerden. Ancak cezaevi olduğu için pek üzerinde durmadık. İkinci posta görüşe çıktığında 35’inci koğuşta bulunan arkadaşlardan biri, yemek koymak üzere leğen istemek için mazgalı açınca oradaki gardiyanlardan biri “ Niye açıyorsun” diyerek bağırdı ve müdahale başladı. Her iki taraftan malta kapılarını kapatan gardiyanlar, görüşe giden tutsakları ara koridorda bekletmeye başlıyorlar. 3 kusur saat orada mahsur kaldıktan sonra her iki taraftan da feci şekilde saldırıya uğruyorlar. Çivili sopalar, kalaslarla dövülen 10 tutsak hayatını kaybederken, 23’ü feci şekilde yaralanıyor.
ARKADAŞLARIMIN ÇIĞLIKLARI HALA KULAKLARIMDA
Aramızda sadece bir duvar vardı. Bir taraftan arkadaşlarının çığlıklarını duyuyorsun, bir taraftan elin kolun bağlı. Bazı arkadaşlar demir kapıları vurup kırmaya çalışırken, öldüresiye dövülen arkadaşlarımız o halde bile ‘ Ne olursa bize olsun, başka arkadaşlara zarar gelmesin’ demişler. Biz de tek protesto aracımız olan mazgallara vurmaya başladık. Avluya gidip slogan attık. Bu tepki bir işe yaramadı sonuçta ve arkadaşlarımızın o çığlıkları hala kulaklarımızdan gitmedi.”
BEYİNLERİ ÖYLE PARÇALANMIŞTI Kİ PAMUK DOLDURDUK
Diyarbakır cezaevinde ölümlerin en kötüsünün yaşandığını anlatan Oğuz, saldırıda kimisinin kafasının parçalandığını, kimisinin gözünün çıktığını, kimisinin ise derisinin yüzüldüğünü söyledi. “Bir insana kurşun sıksanız herhalde o insan bir, iki saniyede ölür, en azından o kadar acı çekmez” diyen Oğuz, belgeselde bunun en iyi oğlunun cenazesini almaya gelen bir annenin karşılaştığı manzarayı anlatırken hissedildiğini belirti. Anne, “ Beyinleri öyle parçalanmıştı ki, kafataslarına pamuk doldurduk” diyordu. Dışarda bir yerde öldürülmek, dövülmek ile cezaevinde öldürülmek arasında çok büyük bir fark olduğunu hatırlatan Oğuz, “Bir kişi tutuklandıktan sonra yasal olarak o artık devletin güvencesindedir. Onu orada korumak zorundasın öldürmek değil. Diyarbakır’da da ölümlerin en kötüsü yaşandı” diye konuştu.
17 YILDIR GELMEYEN ADALET
Diyarbakır cezaevi katliamının AİHM tarafından mahkum edilmesine rağmen 17 yıldır mahkemenin sürdüğünü ve hala faillerin cezalandırılmadığını hatırlatan Oğuz, “ Belgeselde olaylardan sonra cezaevine giden Diyarbakır Barosu genel sekreteri olan Sezgin Tanrıkulu’nun tanıklığına da yer verdik. Davayı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine götürdüklerini söyleyen Sezgin bey o gün yüzbaşı olanın belki bugün komutan, o dönem polis amiri olanın belki emniyet müdürü olduğunu söylüyordu. Hiç kimse ceza almadığı gibi idari olarak nerede olduklarını da bilmiyoruz.” dedi.
KÜRTLER BU ÇIĞLIKLARI YÜZYILLARDIR DUYUYOR
Bu katliamın belgeselini çekmesinin amacının bu vahşi katliamı unutturmamak olduğunu vurgulayan Oğuz, Kürtlerin özellikle 1990’lı yıllarda çok büyük bir zulüm yaşadığını ve bu katliamın da o zulmün parçası olduğunu söyledi. Oğuz , “ Kürtler yüzyıllardır bu çığlıkları duyuyorlar ve bu hala devam ediyor. Daha dün Lice’de bir genç daha öldürüldü. Bugünden sonra bu çığlıkları nasıl dindirebileceğimize karar vermemiz gerek” dedi. Bugün de cezaevlerinde yüzlerce hasta tutsağın ölüme terk edildiğinin altını çizen Oğuz, bu belgeselin tüm tutsakların anısına yapıldığını duyurdu.
KÜNYE:
Derhêner/Yönetmen/Director: Cemil Oguz
Senaryo/Senaryo/Screenplay: Cemil Oğuz
Kamera/Kamera/Camera: Erdal Kırık, Erhan Yıldız, Ubeydullah Hakan
Vesazkirin/Kurgu/Editing: Mehmet Dalmaz, Cemil Oguz
Muzîk/Müzik/Music: Tara Jaff “Ruhi Rewan”
Tebeşîr Foto /Tebeşir Foto/Chalk Photo: Mehmet Oguz
Dengdayîn/Seslendirme/Narrator: Fethullan Özmen, Sedat Kaplan, Cemil Oguz, Marîn Rehmanî, Helîm Şûjinkî Macit
Studyoya Dublajê/Düblaj Stüdyosu/Dubbing Studio: Layen Production
Yên axivîne/Konuşanlar/Participants: Mehmet Pehlivan, Yavuz Eken, Süreyya Tekin, Sezgin Tanrıkulu
Ziman/Dil/Language Kurdî-Tirkî (Kurdish-Turkihs))
Mawe/Süre/Time: 51 deqîqe/minutes