Öcalan’ın yeni hamlesi - Cahit Mervan
Öcalan’ın yeni hamlesi - Cahit Mervan
Öcalan’ın yeni hamlesi - Cahit Mervan
KCK Genel Başkanı Abdullah Öcalan BDP heyeti aracılığıyla yaptığı son açıklama ile barış ve çözüm sürecine ilişkin yeni bir hamle yaptı. Sürecin yeni bir formatla yoluna devam etmesi gerektiğini dile getirdi. Böylelikle Öcalan ilk başta istişare, daha sonra diyalog ve en son müzakere olarak nitelediği İmralı görüşmelerinin bu şekliyle rolünü oynadığını ve miladını doldurduğunu deklere etmiş oldu.
Dikkat ederseniz Öcalan, İmralı görüşmelerinde tarafların üzerinde anlaştığı ‘ana prensiplerin’ değiştirilmesinden bahsetmiyor. Öz itibariyle bu ana prensipler çerçevesinde yürünmesi gereken yolda çıkan ve çıkabilecek zorlukların, problemlerin aşılması için yeni bir formata ihtiyaç var diyor.
ÖCALAN KİMLERLE GÖRÜŞÜYOR?
Son İmralı süreci esas olarak Kürt gerillasının 2012 yılının yazında başlattığı ‘alan hakimiyeti’ hamlesi, binlerce PKK, PJAK tutsağının ve siyasi soykırım davaları sonucu rehin alınmış Kürtlerin zindan direnişi, Suriye iç savaşı ve Rojava Kürdistan’ındaki devrim sonrasında geldi. Erdoğan liderliğindeki AKP hükümeti barış ve çözümü çok istediği için değil, Kürtlerin direnişi ve bölgedeki ciddi gelişmeler sonucunda bir kez daha masaya oturmak zorunda kaldı.
AKP’nin içine düştüğü ‘bu zorunluluk halini’ zamanında gören ve okuyan Öcalan, büyük siyasi risk alarak barış ve demokratik çözüm sürecini başlattı. Ancak nedeni ne olursa olsun Oslo Süreci’ni başarısız kılan ve masayı deviren Türk tarafının tekrardan yeni bir sürece ‘evet’ demesi olumluydu.
Bu öyle kolay olmadı. KCK Genel Başkanı Abdullah Öcalan, sürecin başlaması için bizzat Tayyip Erdoğan’ın an be an takip ettiği, bilgi aldığı ve görüşlerini aktardığı heyetle sayısız görüşmeler yaptı. Bir anlamda Öcalan, AKP hükümetinin atadığı bürokrat-siyasetçi heyet aracılığıyla Erdoğan’la masaya oturdu. Öcalan aslında Erdoğan’la görüşme ve müzakere gerçekleştirdi.
Yeri gelmişken şunu belirtmekte yarar var: İmralı’da Kürtlerin baş müzakereci olarak ilan ettiği Öcalan ile sadece Hakan Fidan başkanlığında MİT ve devletin diğer kademelerinden yetkililerin katıldığı heyetle görüşmedi. Aynı zamanda aldığımız duyumlara göre hükümet kanadından da Erdoğan kadar olmasa bile bağlayıcı düzeyde yetkili siyasi aktörler de-isimleri şuan bizde saklı kalsın- zaman zaman bu görüşmeleri yaptı. Bu nedenle Öcalan İmralı görüşmelerini sadece ‘MİT ile bir istişare’ olarak göstermek büyük bir saptırmadır. Açıkçası demagojidir.
MUTABAKAT OLUŞTU, ANCAK…
Bu görüşmelerde: Bir: ana prensipler üzerinde anlaşma sağlandı. İki: her iki tarafın üzerinde mutabakat sağladığı üç aşamalı bir yol haritası belirlendi. Üç: sürecin başlatılması ve ilerletilmesi için bu iki ana eksen üzerinde efektif bir mekanizmanın kurulması öngörüldü. Süreç bizzat Öcalan tarafından 21 Mart Newroz’unda resmen başlatıldı. Öcalan, üzerinde mutabakata varılan ana prensipler çerçevesinde o tarihi manifestosunu Kürdistan, Türkiye ve dünya kamuoyu ile paylaştı.
Kürt tarafı, yani Öcalan, PKK ve artık bu sürecin bir tarafı haline gelen Kuzey Kürdistan Konferans bileşenleri İmralı görüşmelerinde oluşan mutabakatın ruhuna uygun olarak her konuda üzerlerine düşeni fazlasıyla yerine getirdiler. Bu konuda vicdan ve siyasi ahlak sahibi hiç kimse Kürtlere dönüp ‘siz şunu eksik yaptınız’ diyemez.
Bunun aksine Türk tarafı süreç başladığı andan itibaren İmralı görüşmelerinde üzerinde anlaşma sağlanan mutabakata uygun adımlar atmadı. Sadece ha bugün ha yarın diyerek ayak diretmek ve barışı basit bir ‘halkla ilişkiler çalışmasına’ indirgemekle kalmadı. Aynı zamanda sürecin ruhuna karşı hamleler yapmaya başladı. Rojava Kürdistan’ı halkına karşı artık sağır sultanında bildiği kirli ve kanlı bir savaşı örgütledi.
KONJONKTÜR YENİ FORMATI ZORUNLU KILIYOR
Erdoğan ve ekibinin güven vermeyen politikası Kürt tarafında yeni bir tutum almaya neden oldu. KCK eş başkanlığı gerilla güçlerinin geri çekilmesinin durdurulduğunu açıkladı. Şimdi öğreniyoruz ki aslında bu karar alma sürecinde PKK’nin 11. Kongresi belirleyici rol oynamış. Kongre’nin sonuç bildirgesinde yer alan şu cümleler oldukça önemlidir:
“AKP’nin süreci ciddiye almayan ciddiyetsiz yaklaşımları, Kürt Özgürlük Hareketi'nin attığı tarihi adımları seçimlere kurban etmesi ve Rojava Devrimi’ne düşmanlığı 11. Kongremizin yeni bir karar almasını zorunlu kılmıştır. AKP'nin süreci ciddiye alması ve adım atması için gerillanın geri çekilmesinin durdurulması önerisinin irade birliğiyle KCK yönetimine sunulması kararlaştırılmıştır.’’
Öcalan, sürecin devam etmesi için ‘yeni bir formata ihtiyaç var’ demesi PKK’nin 11. Kongresi’nde aldığı kararla son derece uyumludur. Çünkü Öcalan esas olarak iki nedenden dolayı yeni bir formata ihtiyaç duyuyor: Birincisi, Erdoğan hükümetinin İmralı görüşmelerinde ortaya çıkan Mutabakat Belgesi’nin ruhuna uygun davranmaması. İkincisi ise, bölgede değişen konjonktürdür.
Birçok kez altını çizerek belirttik. Erdoğan hükümeti bu sürece zorunlu nedenlerden dolayı ‘evet’ demiştir. İç ve dış koşullar onu bir kez daha görüşme masasına itmiştir. Bu nedenle hükümet ‘Mutabakat Belgesi’nin ruhuna uygun davranmamaktadır. Zaman kazanmaya çalışarak bu ‘beladan’ kurtulacağını hesaplamaktadır. Bunun için bir taraftan barış ve çözümden bahsederken, diğer taraftan yeni ve kanlı bir savaşa hazırlık yapmaktadır.
Dahası Erdoğan hükümetinin süreçten beklentisi boş çıktı. Sürecin başlamasıyla birlikte PKK’nin ve Kürt hareketinin tasfiye olacağı hesapları tutmadı. Süreç doğal olarak verdiği sözü tutan ve zamanında adımlarını atan Kürdistan Özgürlük Hareketi’ne yaradı. Ona içte ve dışta hak ettiği meşruiyeti kazandırdı. KONGRA-GEL Genel Kurulu’nun toplanması, Ankara, Amed, Brüksel Konferansları, Hewler Zirvesi ve en son PKK’nin 11. Kongresi bunun en somut göstergeleri oldu.
İkincisi Türkiye ve Ortadoğu’nun siyasi konjonktüründe son birkaç ayda ciddi değişikler oldu. Ve bu ‘değişim’ dinamizmi halen devam ediyor: Rojava Kürdistan’ında halkın kendi kendisini yönetmek için ortaya koyduğu akıllara durgunluk veren direniş, Gezi ile birlikte ortaya çıkan ‘devrimci durum’, Mısır’da seçimle iş başına gelen Muhammed Mursi’nin kanlı bir darbeyle alaşağı edilmesi ve en son Suriye konusunda ABD-Rusya ikilisin yaptığı-Türkiye’yi de boşluğa iten- çözüm hamlesi ilk akla gelenlerdir.
Bu gelişmeleri ne yazık ki Türk hükümeti bir şans olarak değerlendirmedi ve değerlendirmiyor. Hamaset nutukları atmayı, içte baskıyı artırmayı ve dışta ise savaş politikası güderek yalnızlaşmayı tercih etti. Bu çıkmaz ve maceracı politikanın adına da ‘değerli yalnızlık’ diyor!
Kısaca Erdoğan hükümeti Öcalan’ın başlattığı barış ve çözüm sürecinin ilk günlerindeki ruh haline sahip değil. Kendine güvenini yitirmiş durumda. Güç kaybetmiş ve bunun sonucu olarak zorunlu ‘evet’ dediği o momentten bile çok gerilemiş durumda. En son Adıyaman konuşmasında Erdoğan, ‘bu ülkede Türk olmayanların bir tek hakkı vardır, o da köle olmaktır’ diyen Mahmut Esat Bozkurt’un düzeyine inmiştir. ‘Kürtlere çekin gidin diyerek’ dibe vurmuştur. Bu anlayıştan, bu kafadan barış ve çözüm çıkmaz. Çıksa çıksa savaş ve kan çıkar.
YENİ FORMATIN ÖZELLİĞİ
Bunu Öcalan gördüğü içindir ki, duruma müdahale ederek tıkanıklığın giderilmesi ve sürecin ilerlemesi için yeni bir formata ihtiyaç olduğunu belirtmiştir.
Bu yeni bir durumdur. Yeni bir hamledir. Öcalan tüm zorlukları göze alarak yola devam etme niyetindedir. Zaten bu niyetini adaya giden BDP heyeti aracılığıyla bir kez daha dünya aleme ilan etti. Ve başta tespit edilen oyunun kurallarını değiştirmeden yeni formatın ne anlama geldiğini de açıkladı:
Öcalan net konuşuyor.
Bir: ‘’Bir yıl önce başlattığımız diyalog sürecini bundan böyle yeni bir formatla yani anlamlı bir müzakereye evrilterek, derinleştirerek sürdürmek gerektiğini düşünüyorum.’’
İki: ‘’Anlamlı bir müzakere için gerekli olanak ve araçları devlete de Kandil’e de iletmiş durumdayım. Özellikle devletin, derinlikli bir müzakere için yeterli araçları ve imkânları yaratması sürecin ilerlemesi için elzemdir.’’
Üç: ‘’Çözüme gidecek yolların ancak bu şekilde açılacağı gerçeğinden hareketle hükümetin de konuyu ciddiyetle ele almasını umuyorum.’’
Öcalan bu son hamlesiyle Türk tarafına bir yıl önce yaptığı görüşme ve müzakerelerin ruhuna uygun davranması için yeni bir fırsat daha sunuyor. Savaş yerine kalıcı bir barış için ‘araç ve olanaklar yaratın, müzakere başlıklarını tek tek görüşelim ve çözümü için karşılıklı adımlar atalım’ diyor. Sadece barış ve Kürt sorununun demokratik çözümünde değil, aynı zamanda Erdoğan’a, içine düştüğü krizden de çıkışın kapısını gösteriyor. Öcalan, bir kez daha muhataplarını ciddi, tutarlı ve sözünün eri olmaya davet ediyor.