‘Ortadoğu’da yeni bir sosyal sözleşmeye ihtiyaç var’
‘Ortadoğu’da yeni bir sosyal sözleşmeye ihtiyaç var’
‘Ortadoğu’da yeni bir sosyal sözleşmeye ihtiyaç var’
Filistinli gazeteci ve Ortadoğu uzmanı Rami George Khouri, ‘Harap Devlet’ başlıklı makalesinde, Kuzey Afrika’dan Pakistan ve Hindistan’a kadar olan bölgede yaşanan çatışma, kriz ve savaşları değerlendirdi.
Özellikle Ortadoğu’daki devletlerin halen bir kısım elit aileler veya ordu mensuplarınca yönetildiğine dikkat çeken Khouri, gizli servislerin toplumu yönlendirme ve günlük yaşamını belirlemedeki rolüne değindi.
Bölgede yaşanan sorunlar ile çözümlerinin ‘bilindik’ olduğunu yazan Rami Khouri, ‘toplumsal uzlaşıya dayalı bir sözleşme’ye dayanmayan devletlerin sorunlarla boğuşuyor olmasına işaret ediyor.
DOĞRU BİR İKTİDAR VE SOSYO-EKONOMİK BÜYÜME İÇİN ŞART!
Savaşların olduğu ülkelerde normal vatandaşların ve devlet kurumlarının bir toplum sözleşmesi ortaya koyma imkanları bulunmadığının altını çizen Rami Khouri, bu tür bir sözleşmenin doğru bir iktidar ile sosyo-ekonomik büyüme ve istikrar için gerekli olduğunu vurguladı.
Khouri, Arap ülkeleri ile Avrasya ülkelerinin belli bir zümre tarafından yönetilme ve halklara ait bir toplum sözleşmesi bulunmamasının bu ülkelerde şiddete ve saldırıya meyilli olmayı beraberinde getirdiğini kaydetti. Khouri, bu durumun bir sonucunun da bu ülkelerdeki ulusal yapıların rahatlıkla aşiretler, etnik, dini veya ailevi oluşumlar ile kriminal ağlar ve teröristler tarafından yıkılıp çözülebilmesi olduğunu dile getirdi.
BÖLGEDEKİ SORUNLARIN 5 TEMEL KAYNAĞI
Rami George Khouri, başta Arap devletleri olmak üzere Kuzey Afrika, Ortadoğu ve Avrasya devletlerindeki kriz ve savaş hallerini açıklayan spesifik nedenler ise şu 5 maddede özetledi:
“İlk neden, birçok devletin Avrupalı sömürge güçleri tarafından kurulmuş olması. Yerel halkın özgür iradesi ve doğal eğilimleri dikkate alınmadı ve insanlar birdenbire kendilerini Avrupa’nın ulus modelini kopyalayan bir merkezi devletin vatandaşları olarak buluverdiler. Başka bir deyişle: Bu ‘sorun devletlerinin’ çoğu, etnik ve dini bileşimi ile toprak kaynakları ve coğrafyaları dikkate alınırsa yaşamlarına doğuştan sakat, tehlikeli eğiklerle başladılar.
Demokratik çoğulculuğun olmaması nedeniyle de, (bu ülkelerin) halkları tüm bu engelleri belli bir konsesüsle oluşturulmuş bir toplum sözleşmesi ile aşamadılar. Bu doğum hatası da yavaş yavaş kendine bir yol çizdi. Ulusal bütünlük ve tüm ülkeyi kapsayan kurumlar daha küçük birimler, yani aşiretler, mezhepler ve klanlar lehine yok oldular.
ÇATIŞMALAR RÜŞVETÇİ, VASAT VE DIŞLAYAN SİSTEMLERİ GETİRDİ
İkinci olarak, Arap-İsrail ve Hindistan-Pakistan meselelerinde olduğu gibi, daha büyük yerel gerginlikler ve savaşlar birçoğunda büyük ülkelerin kaynaklarından götürdü. Bu gerginlik ve savaşlar dikkatleri bir demokratik ulus kurmadan alıkoydu. Gerginlik ve savaşlar, orduların hükümetlere hükmetmesine ve bu tür çözümsüz çatışmalarla birlikte oluşan radikalleşmiş, destabilize edici güçlerin ortaya çıkmasına ve büyümesine de yol açtı. Toplumlar sadece (her ülkedeki) güvenlik mekanizması ile bir arada tutulabildi.
Bunun sonucu ise oldukça yayılan rüşvetçilik, vasatlık ya da yetersiz hükümet çalışması oldu ki, bunun içinde milyonlarca insanın doğuştan itibaren yoksulluk ve korku içinde bir yaşam sürmeye mahkum eden yetersiz sağlık ve eğitim sistemleri bulunuyor.
DIŞ MÜDAHALELELR...
Üçüncü sorun ise, yabancıların sürekli askeri ve siyasi olarak içişlere müdahale etmesi. Bu devletleri silmeye ve Irak, Libya, İran, Suriye ve diğer ülkelerde askeri müdahalelere kadar ulaştı. Avrupalı sömürgeci güçlerin fiili olarak geri çekilmiş olmaları, yurtdışından yapılan politik müdahalelerin sonu anlamınya gelmiyordu. Birçok durumda güçsüz yerli askeri hükümranlıklar, sürekli devam eden bölgesel gerginlikler ve savaşlar ile yabancı askeri müdahaleler arasında bir bağ vardı ve var olmaya devam ediyor. Bunun en kötü örneği Baas Partisi ve Saddam Hüseyin yönetimi altındaki Irak idi.
PETROLE DAYANAN, İNŞA EDİLEMEMİŞ KENDİ EKONOMİSİNDEN YOKSUN OLMA
Dördüncü neden olarak; Birçok devlet aygıtı petrolden elde edilen gelirlerle finanse ediliyordu ve bu bazı devletlerin başarısız olmasını sağlayan kritik bir zayıflık. Petrolden gelen milyarlar kendi ekonomisini inşa etmek için gerekli olan tüm öncelikleri devre dışı bıraktı. Birçok ulus kendisine ait veya yurtdışından gelen petrollerden elde edilen gelirlerle şişirilmiş idare mekanizmasını finanse ediyor ve parazitleşmiş, hiçbir zaman tam olarak gelişmesine izin verilmeyen ‘bağımlı özel sektörünü’ besliyordu.
Daha zayıf ve küçük olan bazı devletler, bölgedeki güç ilişkilerine bulaşmamak için kendilerini yabancı askeri korumaya bağımlı hale getirdiler. Bunların başında ise ailelerin yönetimde olduğu ülkeler geliyor. Bundan dolayı normal vatandaşlar giderek kendi devletlerine ve yönetimlerine yabancılaşırken, ülkesel gelişme için gerekli olan gerçek dürtüler (istek) de yok oluyordu.
DEVLETLERİN BASKISI RADİKAL ŞİDDETİ DOĞURDU!
Beşinci olarak da, toplumların nüfusu durmadan artarken, başta içme suyu dağıtımı olmak üzere çevresel şartların giderek kötüleşmesi. Daha önce belirtilen faktörlerle birlikte ele alındığında bu, toplumun sürekli olarak içinde barındırdığı felaketvari zayıflıklıklarını açığa çıkardı. Bundaki en önemli etken, 1980’li yıllarda olduğu gibi bölgenin birçok parçasında nüfusun konjonktürden hızlı büyümesi oldu. Bu da, sürekli artan yoksulluğa, toplumsal reddedişlere ve milyonlarca yurttaşta giderek büyüyen bir umutsuzluk duygusuna yol açtı.
Bu gelişmeler iki temel reaksiyonu beraberinde getirdi: Devletlerin güvenlik mekanizmaları ‘düzeni korumak için’ baskıyı daha da arttırırken, toplumdaki reaksiyoner direniş giderek güçlendi ve bu da genellikle radikal dinci ve aşiret hareketleri biçiminde gelişti. Bunun en erken biçimi olarak 1970 ve 80’li yıllarda ana akım olarak kabul edilen Müslüman Kardeşler idi. Daha güncel ve şiddet kullananları olarak ise El Kaide ve ‘İslam Devleti (DAİŞ)’ bulunuyor.”
MERKEZİ DEVLETLER YERİNİ MİLİTAN GRUPLARA BIRAKIYOR
Soğuk savaşın bitiminden 10 yılı aşkın bir süre sonra ABD ve Büyük Britanya öncülüğündeki Irak Savaşı’nın geliştiğini hatırlatan Rami Khouri, soğuk savaşın bitiminin devlet kurumlarının düşüşünü hızlandırdığı gibi militan grupların yükselişini de beraberinde getirdiğine vurgu yaptı. Khouri, merkezi devletin gerilediği bölgelerde militan grupların gücü eline aldığını kaydetti.
Global güçlerin başlangıçta Ortadoğu ve çevresindeki ‘sorunlu ülkelerdeki’ varlıklarını geri çekmeden yana olduklarını belirten Khouri, şöyle devam etti: “Ancak, terörizm, illegal göç, mezhepsel çatışmalar, iç savaşlar, ekonomik krizler ve daha önce örneği görülmemiş mülteci akınları güvenlik için büyük tehditler olarak algılandı ve (bunun sonucu olarak da) global güçler yeniden Irak, Yemen ve Afganistan’da angaje oldular.
Tabii bu da, Suudi Arabistan, Türkiye, İran ve hatta Katar ile Birleşik Arap Emirlikleri örneklerinde görüldüğü gibi bazı bölgesel güçlerin kendilerini askeri ve siyasi olarak kanıtlamak istemelerine yol açtı.”
SADECE YEREL GÜÇLERİN UZLAŞISI BAŞARABİLİR
Makalesinin sonunda bölgede var olan kriz ve savaşların önüne geçilmesi için ‘yapılması gerekene’ de değinen Rami Khouri, belli aileler veya ordunun önceliklerinden ziyade toplumun karar altına aldığı bir ‘sosyal sözleşme’ ihtiyacı olduğunun altını çizdi. Devletin temel kurallarının belirlenmesinde, ‘kendisini o devlete ait hisseden’ yurttaşların üzerinde uzlaştığı bir sözleşme olması gerektiğini ve bunun uygulanması için ülkelerin kurumlarına rol düştüğünü de kaydetti.
Toplumsal uzlaşıyla hazırlanmış bir sözleşmenin olmaması halinde sürgün ve şiddetin devam edeceğini vurgulayan Khouri, Birleşmiş Milletler’in de bu konuda yardımcı olabileceğini yazdı. Khouri, son olarak şöyle dedi: “Ancak, Dünya Savaşı’ndan sonraki yüz yıllık ulus devletçiliğin başaramadığı sağlam, bağımsız ve lejitim devleti sadece yerli siyasi, dini, toplumsal ve aşiretsel güçler başarabilir.
Filistinli Hristiyan bir aileden olan Rami George Khouri, Princeton Üniversitesi’nde misafir doçent olarak ders verirken, Beyrut Amerikan Üniversitesi’ne bağlı İssam Faris Kamu Politikaları ve Uluslararası İlişkiler Enstitüsü’nü de yönetiyor. Khouri, Global Syndicate ile Daily Star Beirut gazetesinde köşe yazarlığı da yapıyor.