Prof. Dr. Kirişçi: Asıl zor olan gelecek adımlardır
Prof. Dr. Kirişçi: Asıl zor olan gelecek adımlardır
Prof. Dr. Kirişçi: Asıl zor olan gelecek adımlardır
Çözüm Komisyonu toplantısında konuşan Prof. Dr. Kemal Kirişçi, barış sürecinde henüz bir adımın atıldığını ve gelecek olan adımların daha da zor olduğunu belirterek, "Barışın sağlanmasına yönelik başlatılan bu süreç içerisinde henüz sorunun kaynağına yönelik bir adım atılmadı" dedi. BDP Grup Başkan Vekili İdris Baluken de AKP'nin istemesi halinde yol temizliğini çok rahat yapabileceğini kaydetti.
Meclis'te dün düzenlenen Çözüm Komisyonu toplantısı AKP Amasya Milletvekili Naci Bostancı başkanlığında gerçekleştirildi. İki ayrı sunumun yapıldığı oturumlarda ilk olarak gazeteci-yazar Orhan Miroğlu dinlendi. İkinci oturumda ise Siyaset bilimci Kemal Kirişçi bir sunum yaptı. BDP Grup Başkan Vekili İdris Baluken de süreçle ilgili yürüyen ve aşamalı giden bir yol haritası olduğunu ifade etti. Birinci aşamayla ilgili genel olarak ortaya konan çerçevenin silahlardan arındırılmış bir tartışma zemini yaratmak ve demokratikleşmeyle ilgili bu tartışma zemininde somut bir takım adımlar ortaya koymak olduğuna dikkat çeken Baluken, Kürt tarafının yasal bir takım güvenceler verilmemesine rağmen bu adımları attığını kaydetti. Baluken bölgede buna paralel bir silahsızlanmanın yapılmadığına işaret ederek, "Bir tarafta siz 2 bin dediniz 2 bin silahlı gerillanın geri çekilme süreci başlamışken 70 bine yakın paramiliter gücün, korucu ya da JİTEM benzeri Gladyo yapılarının da hızla lağvedilmesi, en azından ellerinden silahlarının alınması süreçle ilgili bu şeylerin yapılması gerekiyordu. Bölgeye baktığımız zaman örneğin benim seçim bölgemde son iki ay içerisinde yeni korucu kadroları gönderildi. Bitlis'te, Dersim'de yeni korucu kadroları var. Van ile ilgili yeni birtakım ciddi haberler geliyor bize. Yeni karakol yapımları had safhada, örneğin Dersim'in her tarafında, Bingöl'ün her tarafında, Diyarbakır'da yeni karakol inşaatları var. Halkın bu karakol inşaatlarına karşı müthiş öfkesi var. Yine biliyoruz ki Genelkurmay karargahlarında da kararlaştırılan güvenlik amaçlı bazı barajların inşaatlarıyla ilgili geri çekilme süreciyle beraber hızlandırılmış bir şey var. Yani bu birinci aşama açısından sizce sıkıntı yaratan bir durum değil midir? Birinci aşama sadece PKK gerillalarının silahlarını bölgeden çıkarması olarak mı algılıyorsunuz? Yoksa bir bütün olarak silahların devreden çıkacağı ve demokratik siyasetle ilgili bir zeminin olgunlaşacağı bir süreç olarak mı değerlendiriyorsunuz?" diye sordu.
Birinci aşama ile ikinci aşamanın bıçak gibi birbirinden ayrılan ve biri bittiğinde diğeri başlar şeklinde süreçler gibi görmediklerini ifade eden Baluken, ikinci aşamada demokratik yasal ve anayasal bazı değişikliklerin yapılması gerektiğine dikkat çekti. AKP hükümetinin istemesi halinde yol temizliğinin çok rahat bir şekilde yapılabileceğine işaret eden Baluken, hala TMK'nin, özel yetkili mahkemelerin yerinde durduğunu hatırlattı. "Hükümetin biraz zamana yayan, biraz oyalamaya çalışan, muğlaklaştıran bir yanını nasıl değerlendiriyorsunuz? Yani illa şöyle mi olacak; Karadeniz'deki son gerilla da Güney Kürdistan sınırına gidecek de ya da Dersim'deki gerilla koşarak gitmeye başlayacak da Haziran sonunda bu süreç tamamlanacak, bu şekilde mi olacak? Yoksa sizce 4 aydır toplumda kan akmaması, cenazelerin olmaması Batı kamuoyunda da hızla silahsızlanmaya dair bir algının oluşması artık bu somut adımların atılmasını önümüze getirmedi mi?" diye soran Baluken şöyle devam etti: "Bu çözüm süreci olmamış olsaydı biz Reyhanlı saldırısında ve bu Gezi Parkı direnişi sürecinde etnik ya da mezhepsel bir iç çatışmadan dolayı ciddi düzeyde siyasal olarak belki de bugünkü zemini tamamen kaybedecektik."
‘KALICI BARIŞ İÇİN ÖZEN GÖSTERİLMELİ’
İkinci oturumda konuşan Prof. Dr. Kemal Kirişçi, barış sürecinin çözümlemek istediği sorunların aslında İspanya, Fransa ve Avrupa dışındaki kıtalarda olduğu gibi dünyanın birçok ülkesinde yaşanmış sorunlar olduğuna dikkat çekti. Bu sorunun çözümünün az ya da çok belli olduğuna işaret eden Kirişçi, "Bu çözüm çoğu zaman bölgesel otonomi bazen de federal yapılandırmalarla çözüme ulaştırılıyor; ancak Türkiye'nin siyasi kültürü ve devlet yapılanması bu çözümlere çok uygun olmamasına rağmen beklenti genellikle bu yöndedir. Bu tipten bir çözümün isminin illa bu çerçeve içerisine konması gerekmeyebilir, ancak çözümün merkezde toplanmış olan yetkilerin en azından bazılarının yerele aktarılmasının bir çözüm olacağını düşünüyorum" dedi. Kürt sorunu hakkında yazmış olduğu kitapta çözüme dönük 7 farklı senaryodan bahsettiğini hatırlatan Kirişçi, "Ben bunlardan birinin yerine getirildiğini düşünüyorum, o da Türkiye'nin Avrupa Birliği Kopenhag Kriterleri'ni yerine getirme sorumluluğu çerçevesinde Türkiye'de yaşayan azınlıklara kültürel haklarını vermesidir. Kültürel haklarla kastedilen de televizyon, radyo yayınları ve ilgili insanların dilleri öğrenebilmeleri yönünde gerekli tedbirlerin alınması. Bunu yaparken 'azınlık' terimi kullanılmamıştır; zaten 'azınlık' kavramı noktasında Avrupa Birliği içerisinde de bir fikir birliği olduğu söylenemez. Ancak Avrupa Birliği ile olan ilişkilerin zayıflaması bu çerçevede atılan adımlarında yetersiz kalmasına neden oldu. Türkiye'nin 2005, 2009 ve şu an içinde bulunduğu barış süreci ile Avrupa Birliği Kopenhag kriterlerinin ilerisine geçmeye yönelik bir irade sergilediğini görüyorum" dedi.
Barışın sağlanmasına yönelik başlatılan bu süreç içerisinde henüz sorunun kaynağına yönelik bir adım atılmadığına dikkat çeken Kirişçi, "Kalıcı barış sağlanmak isteniyorsa bu konuya özen gösterilmelidir. Sorunun içeriğinde eğitim konusunun önemli olduğunu düşünüyorum. Eğitimde anadillerin kullanılması Türkiye içerisinde henüz bir fikir birliğinin sağlandığı bir alan değildir; fakat bu fikirliğinin yaratılması ve siyaset yoluyla bunların konuşulması oldukça önemlidir. Unutmamak gerekir ki anadilden bahsederken yalnızca barış süreci içerisinde konuştuğumuz Kürtçe dili değil aynı zamanda başka azınlık dilleri de bulunmaktadır. Bu nedenle adım atılırken iyi düşünülmelidir. Burada iki modelden bahsedilebilir: Birincisi Fransa'nın temsil ettiği, bizim yapılandırmamızı anımsatan yaklaşım. Fransa Türkiye gibi merkezi üniter bir devlet. Fransa içerisinde bulunan azınlık dillerinde öğretime kapıyı açtı, ancak eğitim konusu hala Fransa'da tartışılan bir konu. Öte yandan İspanya'da değişik bir formül geliştirildi. İspanya'da, Bask ve Katalonya'da bölgesel dillerin hem eğitimde hem idari, siyasi alanda kullanılmasına izin verildi ve İspanya federal kelimesini kullanmadan federal bir yapılanmayı seçti" diye konuştu.
Türkiye'de toplumsal barışın sağlanması için henüz ilk adımın atıldığını ve asıl zor olanın gelecek adımlar olduğunun altını çizen Kirişçi, anadilde eğitimin önemine işaret ederek, "Anadilde eğitim bir tek azınlık dilini öğretmek ile çözülecek bir sorun değildir. Anadilde eğitim demek yalnız kimya, matematik, fizik anlatmak değil aynı zamanda tarihi de anlatmaktır ve tarihi anlatmak noktasına geldiğimiz de işler çetrefilleşecektir. Olmasın mı, kesinlikle olsun. Anadilde eğitim ile elbette derslerin içeriğini de değiştirecektir. Bu konuda acele edilmemelidir, barış sürecine henüz girilmiştir ve bu konular bugünden yarına hazırlanabilecek konular değildir, gerçekçi değildir" demesi dikkat çekti. Anadilde eğitime ek olarak idarede de azınlık dillerinin kullanılmasını ortaya koymaları gerektiğine işaret eden Kirişçi, "Diyarbakır'da neden iki dilde isim olmasın, yalnız unutmayalım ki bu son derece uzun bir sürecin sonunda oluşabilecek bir durum" ifadesini kullandı.