Rıza Poyraz’ın dosyası Anayasa Mahkemesi’ne taşındı
Rıza Poyraz’ın dosyası Anayasa Mahkemesi’ne taşındı
Rıza Poyraz’ın dosyası Anayasa Mahkemesi’ne taşındı
Poyraz ailesi, 19 Aralık 2000 tarihinde Ümraniye E Tipi Cezaevi’ndeki katliamda yaşamını yitiren oğulları Rıza Poyraz’ın dosyasını Anayasa Mahkemesi’ne taşıdı. Oğlunun vahşice katledildiği sürecin tanığı olan anne Elif Poyraz, 30 Ekim 2013 tarihinde İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülecek davayla ilgili hiçbir beklentisi kalmadığını söyledi. Acılı anne, “Oğlumu önce TEM’in 5’inci katından attılar, daha sonra da cezaevinde katlettiler” derken, baba Süleyman Poyraz ise “TC bir adalet devleti değil, polis işkence devletidir” şeklinde tepkisini dile getirdi.
19 Aralık 2000’de “Hayata Dönüş” adı altında 20 cezaevine eşzamanlı yapılan operasyonların hedeflerinden biri olan Ümraniye Kapalı Cezaevi’nde 7’si tutsak, 1’i uzman çavuş, 8 kişi hayatını kaybetti. Katledilen mahkumlardan biri de Rıza Poyraz’dı. Poyraz ailesi, tüm adli sürecin sonunda bir sonuç çıkmaması üzerine davayı Anayasa Mahkemesi’ne gönderdi.
Poyraz ailesi, Türkiye’yi terk ederek, yurtdışına yerleşirken, Rıza Poyraz’ın Gazi Mahallesi’ndeki mezarını ziyaret etmek için birkaç günlüğüne İstanbul’a gelen Elif ve Süleyman Poyraz, hayatlarını altüst eden olayları ANF’ye anlattı.
Elif Poyraz, kendini ambulansın önüne attığı sırada kameralara yansıyan görüntüsüyle hatırlanıyor. Elif Poyraz, birçok anne gibi 19 Aralık sabahı eşzamanlı yapılan operasyonları duyar duymaz cezaevine önüne gelerek, özel harekatçıların koğuş damlarından girişini elleri kolları bağlı izledi. “Yaktılar oğlumu” diyen Elif Poyraz’ın ağıtları halen de dinmezken, oğlunun ölümünü daha dünmüş gibi yaşamaya devam ediyor.
‘EMNİYET RIZA’NIN KENDİNİ 5. KATTAN ATTIĞINI SÖYLEDİ’
Sivaslı Kürt ve Alevi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Rıza Poyraz, Nişantaşı’nda bir ilaç firmasında çalışıyordu. 28 Aralık 1998’de ailesiyle oturduğu Karayolları’ndaki evi gece geç saatlerde polisler tarafından basıldı. Gazi olaylarında katledilen Zeynep Poyraz’ın amcasının kızı olması hedef seçilmesi için yeterli sayılmıştı. Baba Süleyman Poyraz ise o dönemde çalışmak için gittiği Kanada’da bulunuyordu.
Elif Poyraz, Rıza’nın gözaltına alınışını, tutuklanışını ve sonrasında yaşananları şöyle anlattı: “Hayatımız normal seyrinde devam ediyordu. Rıza her sabah işe gidip akşam geliyordu. Aralık ayının 28’ydi hiç unutmam. Saat gece 01.30’da kapı çalındı. Uzun namlulu silahlarla özel timler evi bastı. Rıza o akşam evde yoktu. Her yeri didik didik aradılar, bir şey bulamayınca çekip gittiler. Aynı sabah saat 09.00’da İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terör ile Mücadele Şubesi’nden arayıp Rıza’nın beşinci kattan kendini attığı, bir arabanın üzerine düştüğü ve ağır yaralı olduğu haberini verdiler.
‘SAVCININ ZİHNİYETİ SALDIRININ ÖZETİ’
Kızımı yanıma alarak apar topar emniyete gittim. Beni oğlumun kaldırıldığı Çapa Vakıf Gureba Hastanesi’ne yönlendirdiler. Hastaneye geldiğimde sivil polisler önce beni içeriye almadı. İsmini hatırlamadığım Üsküdar Savcısı da oradaydı. Beni odaya sokmamaları üzerine savcıyla konuştum. Oğlumu neden aldıklarını sorduğumda bana, ‘Oğlunun hakkında hiçbir delil yok, sabıkası da yok al onu götür’ dedi. Sevinip odaya doğru hamle yaptığımda benimle dalga geçtiğini anladım. Savcı bu kez polise dönerek, ‘Alın bunları, hepsi terörist’ dedi. Savcıya oğluma bir şey olduysa bunun sorumlusunun bize terörist yaftasını yapıştıran kendisi olacağını söyleyip ağlayınca, 5 dakikalığına beni oğlumun bulunduğu odaya aldılar. Rıza’nın her yeri beyaz sargılar ve alçılarla kaplıydı. Yanına yaklaşmama izin vermediler. Yüzünde sadece parlayan gözleri gözüküyordu. Onunla konuşmak istediğimde polisler ve savcı beni dışarıya çıkardı. Ben kapının dışında beklemeye başlayınca ise beni ve kızımı hastaneden kovdurdular.”
‘İKİ BACAĞI KIRIKKEN BİLE İŞKENCE YAPTILAR’
Aile, sabah hastaneye tekrar gittiğinde Rıza’nın Çapa Vakıf Gureba’dan Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne sevk edildiğini öğreniyor. “Haseki’ye gittiğimde hastanenin acil bölümü sivil polis ablukası altındaydı” diyen Elif Poyraz, sonrasını şöyle anlatıyor: “Orada saatlerce bekledim. Bir müddet sonra etrafı polislerle sarılı bir şekilde Rıza sedye ile acil servisinden çıkarıldı. Bacaklarında alçılar vardı ancak üzeri çırılçıplaktı. Onu öyle görünce yaklaşmaya çalışsam da polisler üzerini örterek onu benden kaçırdılar. ‘Oğlum seni nereye götürüyorlar?’ soruma, ‘Anne beni Vatan’a götürüyorlar’ sözünden başka bir şey söyleyemedi.”
Elif Poyraz oğlunun peşinden gitse de ona yetişememiş. Oğlunun yemesi için yanınta getirdikleri de Emniyete alınmadığını söyleyen Elif ana, aksine burada Emniyet görevlileri tarafından hakaretlere maruz kalarak kovulduklarını ifade ediyor. Acılı anne daha sonra iki bacağı kırılan oğlunun bir hafta boyunca bir hücrenin betonu üstünde çıplak bir şekilde bekletildiğini, üzerinde sigara söndürülerek işkence yapıldığını, üzerine dışkı döküldüğünü, soğuk su ile yıkandığını öğreniyor.
‘POLİSLER İŞKENCE YAPIP TEM’İN 5. KATINDAN ATTILAR’
Bir hafta boyunca yoğun işkencelerden geçirildikten sonra Beşiktaş DGM’ye tekerlekli sandalye ile çıkartılan Rıza Poyraz, DHKP/C’ye üye olmak iddiasıyla tutuklanıp, Ümraniye E Tipi Cezaevi’ne konulmuştu.
Elif Poyraz, haftalar sonra kapalı görüşte oğlunu gördüğü anları ise şöyle anlatıyor: “Rıza’yı tekerlekli sandalye ile getirdiler, yüzü gözü yara bere içindeydi. Emniyette saatlerce işkenceden geçirerek Terör ile Mücadele Şubesi’ne lav silahıyla yapılan eylemi üzerine yıkmak istemişler. Rıza bunu kabul etmeyince TEM’in beşinci katından atmışlar.”
Rıza Poyraz, polislerin kendisine yönelik öldürme teşebbüsünü 3 ay sonra çıkartıldığı mahkemede anlatsa da dava ertelenmedi. Bu mahkemeden sonra, oğlunu beşinci kattan atan polisler hakkında avukatı Eren Keskin ile birlikte suç duyurusunda bulunan Elif anne için zorlu günler henüz bitmemişti. Siyasi tutsakları tecrit etmeyi amaçlayan F Tipi cezaevlerinin gündeme gelmesi ölüm oruçlarının da başlangıcı olmuştu.
‘SANKİ ANNE BENİ KURTAR DİYORDU’
Oğlu Rıza’nın da ölüm orucuna yattığını söyleyen Elif ana, “Heyetler gelip gidiyordu. Gençleri ikna etmeye çalışıyorlardı. Rıza bedenini açlığa yatırsa da bir ay sonra arkadaşlarının ısrarıyla bıraktı ve ölüm orucunu sürdüren arkadaşlarına bakmaya başladı” diye hatırlıyor.
Oğlunu en son kez, katliamdan bir gün önce, 18 Aralık 2000’de gördüğünü anlatan Elif ana, hayatının en acılı günlerini şöyle aktarıyor: “Kapalı görüşte hepsi tedirgindi. Sanki yaşanacak olanları daha önceden sezmiş gibi bir halleri vardı. Çok durgundular. Cezaevi komutanının ilk kez, ‘Evlatlarını herkes görsün’ diye bağırması dikkatimi çekmişti. Gençlerin telaşını da görünce bir şeylerin normal gitmediğini anladım. Rıza bana çok üşüdüklerini söyleyerek çarşaf ve elbise getirmemi istedi. Kapalı görüş bittiğinde tam giderken arkamı döndüğümde Rıza ve dört arkadaşının gidişimizi düşünceli ve dalgın bakışlarla izlediklerini gördüm. Rıza’nın boynu büküktü, sanki bana ‘Anne beni kurtar’ diyordu. O görüntü hiç aklımdan çıkmadı zaten ertesi gün düğmeye basıldı.”
‘EN ACI BEKLEYİŞ’
Elif Poyraz, şöyle devam ediyor: “19 Aralık sabah erkenden televizyonlarda eş zamanlı yapılan operasyonların haberleri geçiyordu. Cezaevleri alevler içindeydi. Hemen taksiye binip Ümraniye Cezaevi’ne gittim. Caminin orası panzerler, dozerler, su tankerleri, ambulanslarla doluydu. Her yerde asker ve polis vardı. Bizi engellemeye çalışıyorlardı. Yağmur yağıyordu. Bizi çembere alan polis ve askerler cezaevi yönüne gitmemize izin vermiyorlardı. Kendimi geçen bir ambulansın önüne attım bizi oraya götürmeleri için, ama nafile.
En son iki anneyle birlikte yakında bulunan ormana kaçtık. Çamurlardan geçerek cezaevinin yakınına geldik. Cezaevinden dumanlar çıkıyordu. Askerler koğuşların çatılarına çıkmıştı, silah sesleri yankılanıyordu. Yakınımızda duran bir sokak köpeği silah sesini duyunca ulumaya başladı. Operasyon tam 4 gün sürdü. Çocuklarımız katledilirken ellerimiz kollarımız bağlı orada kalakaldık.”
TAM 11 GÜN SONRA CENAZEYE KAVUŞABİLDİ
Bu 4 günlük bekleyişten sonra Elif anneye oğlunun durumuna ilişkin bilgi verilmedi. Yaralı dense de daha sonra operasyonun ilk günü göğsünden vurularak infaz edildiğini Üsküdar Savcısı’ndan öğrenecekti. Haydarpaşa Numune Hastanesi’ne getirilen oğlunun cenazesine tam 11 gün sonra kavuşabildi. “İç organları dışardaydı, sırtı hep yanmıştı” diyen Elif anne, oğlunu Gazi Mahallesi Cebeci mezarlığında son yolculuğuna uğurladı.
‘BİZİM ÇOCUKLARIMIZI KATLEDENLERDEN DE HESAP SOR’
“Oğlumu hem beşinci kattan attılar hem de katlettiler” şeklinde tepkisini dile getiren acılı anne, dönemin Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk, İstanbul Emniyet Müdürü Hasan Özdemir başta olmak üzere tüm sorumlular cezalandırılmadan yasının bitmeyeceğini söyledi. Başbakan Erdoğan’a da seslenen Elif anne, “Nasıl ki size dokunan 28 Şubat ile hesaplaşıyorsunuz, bizim çocuklarımızı katledenlerle de hesaplaşın” dedi.
Baba Süleyman Poyraz ise oğlunun katledildiğini çalışmak üzere gittiği Kanada’da öğrendi. Üzüntüden kalp krizi geçiren baba, oğlunu son kez de olsa görememenin acısını yıllardır bir yük gibi omuzlarında taşıyor.
‘TC ADALET DEVLETİ DEĞİL POLİS İŞKENCE DEVLETİDİR!’
Oğlu hakkında hiçbir delil yokken gözaltına alındığını, emniyette beşinci kattan atıldığını ve son olarak da katledildiğini belirten baba, “Polisin görevi adaleti tesis etmektir, insanları alıp pencereden atmak değil. Adalet de suçlamaya kanıt getirilmesiyle olur. Öyle intikamcı bir yaklaşımla değil. Benim oğlum ve arkadaşları devletin güvenliği altındayken ve dört duvar arasındayken, tüm kolluk kuvvetleri tarafından katledildi. Dünyanın hiçbir yerinde bunun örneği yoktur. TC bir adalet devleti değildir, bir polis işkence devletidir” diye konuştu.
Avukatları Eren Keskin aracılığıyla oğulları Rıza Poyraz’ın dosyasını Anayasa Mahkemesine gönderen Poyraz ailesi, ancak adalet yerini bulursa yüreklerine soğuk su serpileceğini ifade etti.
30 yaşında katledilen Rıza Poyraz’ın ardında çok sevdiği sazı, bir fotoğraf ve bir de adalet yerini bulacak mı sorusu kaldı.