'Savaşın ilk mağduru hakikattır'

'Savaşın ilk mağduru hakikattır'

Alman Der Spiegel dergisi için KCK davasından tutuklu gazeteciler hakkında bir dosya hazırlamak üzere Türkiye’ye gelen tarihçi-gazeteci Michael Sontheimer basın özgürlüğü konusunu ANF’ye değerlendirdi.

Gazetecilerin cezaevinde tutulmasının kabul edilemez bir durum olduğunu vurgulayan Sontheimer, “Bu şekilde devam ettiği sürece Türkiye’nin dünyadaki yeri çok daha kötüye gidecektir” dedi. Bir gazetecinin işinin belgeleri ortaya çıkartmak, araştırmak ve yayınlamak olduğunu belirten Sontheimer, “Basın özgürlüğü demokrasi için şarttır” diye konuştu. Yıllardır Nazi Almanya’sında Yahudilere yapılan soykırımı araştıran Sontheimer, “Almanlar yapılanlar korkunç da olsa gerçeklerle yüzleşmeden huzur içinde yaşayamayacaklarını sonunda anladılar. Gerçekleri açığa çıkartmadığın sürece bu seni rahatsız etmeye devam eder, savaşın ilk mağduru hakikattir” dedi.

Türkiye’deki “basın özgürlüğü” konusu Almanya’dan nasıl gözüküyor?

Farklı düşüncelere sahip gazetecilerin sadece düşünce farklılığından dolayı hapishanelerde olmasına tabii ki normal gözle bakmıyoruz. Çünkü demokrasi gereği farklı düşünceler, farklı fikirler her zaman var olmak durumundadır. Bu nedenle basın özgürlüğü demokrasi için şarttır. Başbakan Merkel olsun, Adalet Bakanı olsun Türkiye’ye gelip Başbakan Tayyip Erdoğan ile görüştüklerinde bunun kabul edilemez bir durum olduğunu bizzat kendisine ilettiklerini söylemişlerdi. Ama herhalde pek etkisi olmadı bu görüşmelerin çünkü hala yüzlerce gazeteci tutuklu. Bu şekilde devam ettiği sürece Türkiye’nin dünyadaki yeri çok daha kötüye gidecektir. Avrupa’daki Hıristiyanlar olsun, gazeteciler olsun bu durumdan kesinlikle memnun değiller ve Erdoğan’ın İslamcı muhafazakar bir parti olarak gazetecilere bu şekilde baskı kurması Müslümanlara karşı daha da çok cephe alınmasına neden oluyor.

GERÇEKLERİN ÜSTÜ ÖRTÜLEMEZ

Sizi tutuklu gazetecilerin davasını araştırmaya iten neydi?

Ben her zaman basın özgürlüğüne inanan bir insanım bu sebeple Türkiye’deki durum daha da ilgimi çekti. Bu gidişat böyle süremez, muhakkak bir yerde sonlanacaktır. Çünkü gerçeklerin üstü örtülemez. Bu nedenle gazetecilerin derhal serbest bırakılması gerekiyor.

Bir ülkede bir kimlik devlet tarafından inkar ediliyorsa, bu nedenle insanlar katlediliyorsa, 17 bin 500 failli cinayet varsa, toprağın her karışından toplu mezar çıkıyorsa burada bir gazetecinin görevi bunu gizlemek midir yoksa açığa çıkartıp sorgulamak mıdır?

Bir kere bir insan kendini kendi anadilinde savunabilmeli ve yazabilmeli. İkincisi bir gazetecinin görevi örtbas etmek olamaz. Onun işi belgeleri ortaya çıkartmak, araştırmak ve yayınlamaktır. Çünkü herkes kendi tarihinden sorumludur. Ben mesela aynı zamanda bir Alman tarihçisiyim ve kendi açımdan konuyu alırsam bizim tarihimizde Hitler’in Yahudilere yaptığı soykırımı tabii ki sorguladım. Bunu kesinlikle iki tarihi birbiriyle karşılaştırmak için söylemiyorum ama tabii ki sorgulanması gereken zaten sorgulanmalı.

HOLOCAUST’TAN SONRA NAZİLER HALA GÖREVDEYDİ

Siz kendi tarihinizi nasıl sorguladınız?

Almanya’da bir kısmı hayatını kaybeden bir kısmı kaçmak zorunda kalan Yahudi ailelerin yaşadıklarını anlatan kitaplar ve makaleler yayınladım. Bu önemli bir görevdi. 6 milyon Yahudi hem öldürüldü hem de unutturuldu. O yüzden onların isimlerini ortaya çıkartmak ve onurlarını savunmak, ayrıca da onları bir birey olarak tanıtmak için büyük bir çaba sarf ettim. Almanya’da Holokost’tan sonra Nazilerin hala görevde kalması büyük bir sorundu. Yargıçlar ve savcılar eski Nazilerden oluştuğu için bizim Holokost ile ilgili gerçekleri araştırmamız 30- 40 yılımızı aldı.

Çünkü devletin önde gelenleri savaştan sonra yargılansa da, idam edilenler olsa da sonuçta Nürnberg denilen bir Müttefik kuvvetler mahkemesinde yargılandılar ama bu yargılananlar sadece en tepedeki, en bilinen Nazilerdi, orta kademelerdekiler ise hep inkar ettiler, bizim böyle bir olayla ilgimiz yok dediler ve çoğu uzun süre görevlerini sürdürdü. Onlara dokunulamadı. Bunu yazmayı engelleyecek bir yasa yoktu ancak Alman aileleri, insanlar bu konuda konuşmak istemezlerdi. O nedenle de gazeteciler isteksiz olurdu. Bu daha çok egemen toplumsal bir baskıydı.

GERÇEKLERLE YÜZLEŞMEDEN HUZUR BULAMAZSIN

Aileler niye bu konuda konuşmak istemezlerdi?

Ben 1955 doğumluyum ve her Alman ailesinde bir Nazi vardır. Ben de 20 yaşımda evde bir aile fotoğrafı buldum. Nazi SS üniforması giymiş birinin fotoğrafıydı. Büyük anneme bu kim diye sorduğumda bana Willi Dayın diye cevap verdi. Dachau toplama kampında gardiyanlık yapmış.

Bunu öğrendiğiniz zaman ne yaptınız?

Şok geçirdim. Daha sonra sorular sormaya başlayınca sadece dayımın değil annemin babasının da, büyük babamın da orta kademede görevli birer Nazi olduklarını öğrendim.

Sizi sorgulamaya bu gerçek mi itti? Bir vicdan azabı mı söz konusu muydu?

Kişisel bir vicdan azabı ya da suçluluk hissetmeme bir neden yoktu çünkü zaten savaştan 10 yıl sonra doğmuştum. Ancak Almanların Polonyalı Yahudilere, Fransızlara yaptıklarını öğrendikçe utanç duydum ve elbette ki bu utanç beni motive etti. 10 kitap yazdım. 4’ü doğduğum Berlin kentinin Nazi döneminde yaşadıklarıyla ilgili. Fromm soy isimli Yahudi bir ailenin hikayesini kitaplaştırdım, kitabın ismi de “Fromm’lar.” Tüm dillere çevrildi, bir tek Türkçe ve Japoncaya çevrilmedi.

Almanlar bu trajedi karşısında nasıl bir tutum takındılar?

Almanlar yapılanlar korkunç da olsa gerçeklerle yüzleşmeden huzur içinde yaşayamayacaklarını sonunda anladılar. Gerçekleri açığa çıkartmadığın sürece bu seni rahatsız etmeye devam eder. Türkiye de 1915‘te Ermenilere yapılanlar Almanya’dakine benzer bir durum ve Kürtlere yapılanları da hasır altı etmek bir kurtuluş değildir, insanlar bunlarla yüzleşmek durumundadır.

BİR İKTİDAR TÜM GÜCÜ ELİNDE TOPLARSA...

Tam da bu nedenle Türkiye’de bir Hakikatleri Araştırma komisyonu kurulması talep ediliyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu tarz komisyonlar barış için çok önemlidir ancak önce çatışmanın tamamen bitmesi gerekir. Yoksa komisyon işlevsiz kalır. Bu Kürt sorunu için de geçerlidir. Şu anda çatışma yok barış var gibi bir hava hakim ancak yine de çok kırılgan bir çatışmasızlık söz konusu.

Şu anda barış süreci içindeyiz, ancak KCK davalarında on binlerce insan hala cezaevinde…

Koşullar ne olursa olsun gazetecilerin hapse atılması son derece yanlış. Eğer hala insanlar hapisteyse henüz hakikatler komisyonu için  erken demektir. Önce bu durumu düzeltmek gerekir. Çünkü bir iktidar tüm gücü elinde toplarsa herkesi içeriye atar, herkesi susturur, bu da onun için bir çeşit barış olur. Unutmamak gerekir ki savaşın ilk mağduru hakikattir.