Tuğluk: Ulusal çıkar en önde tutulmalı

Tuğluk: Ulusal çıkar en önde tutulmalı

Amed’de düzenlenen "Kuzey Kürdistan Birlik ve Çözüm Konferansı"nda DTK adına da bir sunum yapıldı. DTK Eşbaşkanı Aysel Tuğluk’un yaptığı sunumda, “Konferansımız, çözüm sürecinden beklentilerini, ulusal haklarımızın hangi koşullarda güvence altında olabileceğini ve anayasal taleplerini tartışarak bir yol haritasını ortaya çıkarmalıdır. Dil, kültür, ekonomi, siyaset, örgütlenme önündeki engeller; bu engellerin nasıl aşılabileceği, hangi formülasyonlarla anayasada yer edinebileceği net olarak tanımlanmak durumundadır” dedi.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın tarihi Newroz’daki bildirisi ve çağrısıyla başlayan bu yeni sürecin Kürdistan ve tüm Ortadoğu halkları için umut yüklü, moral düzeyi yüksek bir birlik ve çözüm aklının öne çıkmasına vesile olduğunu kaydeden Tuğluk şunları belirtti: “Demokratik kurtuluş ve özgür yaşamı inşa süreci” olarak adlandırılan ve stratejik değerde olan bu yeni süreç, savaşın durdurulması ve gerillanın Güney Kürdistan'a çekilmesiyle beraber akan kanı durdurmakla kalmamış, demokratik zeminde çözüm umudunu bir hayal olmaktan çıkarıp gerçeğe dönüştürmüştür.”

‘Arap baharına’ da dikkat çeken Tuğluk, “2011 yılında Ortadoğu’daki halk ayaklanmaları nedeniyle herkesin ortak tanımı ‘halklar baharı’ zamanının yaşandığı şeklinde olmuştu. Bu, Yanlış bir tanımlama olmasa bile kaosu aşacak güçte olmamıştır. 2012 yılı, bu ayaklanmaların demokratik sisteme dönüşmesi için halen ne gibi yetmezliklerin bulunduğunu açıkça ortaya koymuştur. Savaş ve kaosun sürdüğü  bir  Ortadoğu gerçekliğinde hiçbir gücün nihai zaferinden bahsedilemez” dedi.

Yıl boyunca çatışmaların en çok Suriye ve Kürdistan’da yoğunlaştığını da kaydeden Tuğluk, Roboski katliamına da dikkat çekti.

Ortadoğu’da rol oynamak isterken AKP’nin yanılgısı tüm ülkeyi adeta yangın yerine dönüştürdüğünü de vurgulayan Tuğluk, şöyle devam etti: “Böylece AKP tüm bölgede en prestijsiz dönemini yaşadı. Fakat sonuçta çatışmaların çözüm getirmediği, çözümün ancak siyasal olabileceği görüldü ve müzakere yöntemi devreye girdi. Her şeyden önce önemle belirtmek gerekir ki, çatışmaların, akan kanın durması ve tarafların bu konuda hassasiyet göstermesi memnuniyet verici olmuştur. Sürecin ilerleyebilmesi ve kalıcı barışa dönüşebilmesi için konferansımız bir rol sahibidir ve bu rolünü tanımlayarak sürece müdahil olabilecektir.

Bulunduğumuz yerin tanımı Kürdistani cephedir, bu anlamda devletten taleplerimiz olacaktır;  fakat 30 yılı aşkın bir süredir çatışmaların tarafı olan PKK’den de beklentilerimizi dile getirmek konferansımızın önemli bir gündemidir.”

‘KONFERANS AYRI BİR ÖNEME SAHİP’

Bu konferansın hem Türkiye’de birlik ve çözüm arayışlarını ortaya koyması, hem de dört parça Kürdistan’da demokratik uluslaşma ve ittifak isteminin, özleminin çağrısı olması itibariyle ayrı bir önem taşıdığını da kaydetti.

Konferansın tüm Ortadoğu’daki halklar arasında birlik mesajını da taşıdığını vurgulayan Tuğluk, “Çünkü geldiğimiz aşama, artık tüm halkların birlikte demokratik kurtuluşunu sağlayacağı bir aşamadır. Kürdistan’dan yükselen halkların birliği ve demokratik çözüm zihniyetinin buna öncülük edecek, ilham oluşturacak güçte olduğuna inanıyoruz.

Ortadoğu mezhepler temelinde kutuplaşmalara, çatışmalara boğulmuşken halkımızın bu kutuplaşmalarda yer almadan, halkların özgürlüğü ve demokratik çizgi ekseninde yürüttüğü mücadele üçüncü bir güç merkezinin, üçüncü bir çizginin oluşmasını sağlamıştır. Ne bölge devletleri ve onların kışkırttığı mezhep kutuplaşmalarında, ne de küresel güçlerin dayatıcılığında halkların çıkarı ve geleceği bulunamaz. Buna karşın üçüncü seçenek demokrasi cephesini oluşturmaktı ve halkımız yaşadığı her alanda diğer halklarla, dinlerle, mezheplerle ortaklaşmayı esas alarak kendi politik hattını geliştirmeyi bildi” dedi

Bu gelişmeye en iyi örneğin de Rojava olduğunu sözlerine ekledi.

Kuzey Kürdistan’da gelişen sürecin ise, yüzyıllardır çözümünü bulamayan Kürt sorununun 21. yüzyılın ilk çeyreğinde kalıcı çözüme kavuşmasının olanaklarını doğurduğunu kaydeden Tuğluk, “Türk devletinin en azından müzakere masasında olması ve çatışmalı sürecin durması yönünde bir irade göstermiş olması da önemlidir ve teşvik edilmelidir. Fakat sürecin hızla çözüme evrilmemesi bağrında birçok riski de taşımaktadır” dedi.

Sürecin en önemli gelişmelerinden birisinin de gerillanın sınır dışına çekilmesi olduğunu vurgulayan Tuğluk şöyle devam etti: “AKP hükümetinin geri çekilmede gösterdiği hassasiyeti, demokratik adımların atılmasında göstermediğini, hatta karakol ve baraj yapımlarına hız vererek sürecin istismarcısı olma yolunda ilerlediğini kaygıyla izlenmekteyiz. ‘Her şeyin belirleyicisi olma’ mantığını aşamayan AKP hükümeti Gezi Parkı eylemlerinde olduğu gibi halkın demokratik ve haklı tepkisine yol açmıştır. Gerekli değişim ve dönüşümü sağlamamanın sonuçlarının nereye varacağını bu eylemler göstermiştir.”

“Şimdi Kürt hareketinin ortaya koyduğu yol haritasının ilk aşamasının sonuna doğru gidilmektedir. Hatta denilebilinir ki, birinci aşama Kürtler açısından tamamlanmıştır” diye devam eden Tuğluk, “Daha da önemlisi bundan sonra ne olacağıdır? Anayasal bir çözüm süreci gelişecekse bunda halklarımızın rolü ve talepleri ne olacak, nasıl bir strateji izlenecektir? Demokratik siyasal mücadeledeki yerimiz ve rolümüz kadar iç ittifakımız da bir o kadar önemlidir” dedi.

Çözüm sürecinin doğal bir mecrada seyretmesinin önüne birçok engelin çıkabileceğini de belirten Tuğluk, “Dolayısıyla hem sürecin sağlıklı yürütülmesini sağlamanın, hem de bundan sonra Kürdistan adına ortak bir görüşle, ittifak sağlayarak demokratik mücadeleyi geliştirmenin sorumluluğunu hep birlikte üstlenmenin zamanı gelmiştir.

Haklı olarak kıvancını duyduğumuz, halkımızın ulusal bilinç ve iradeye kavuşması karşısında hiçbir parti, grup, aile, aşiret çıkarlarının daha önde olamayacağı; temel ulusal çıkarlarda buluşularak sürecin aktif öznesi haline gelinebileceğine dair iddia ve inancımızı bir kez daha vurguluyoruz ki, zaman Kürdistani tüm güçlerin birlik zamanıdır. Zamanın ruhuna uygun hareket ederek bunu başarmalıyız. Tarihin, halklarımızın ve tüm Kürdistan şehitlerinin ertelenemez emri budur” dedi.

Konferansın çözüm sürecinden beklentileri, Kürtlerin ulusal haklarını hangi koşullarda güvence altına alabileceğini ve anayasal taleplerini tartışarak, bir yol haritasını ortaya çıkması gerektiğini de söyledi.

“Ulusal demokratik hakların tanınmaması durumunda izlenecek ortak mücadele yöntemlerini belirlemek de konferansımızın önemli bir gündemidir” diye devam eden Tuğluk, demokratik, siyasal mücadelenin başat hale geldiği bu süreçte, Kürt halkının ve diğer halkların, dil, kültür ve kimlik haklarının bir bütün olarak tanınması ve anayasal düzeyde kabul görmesi için koşulların her zamankinden elverişli olduğunu da belirtti. Bunu sağlayacak olan gücün de en başta örgütlü ulusal duruş olacağını da sözlerine ekledi.

“Demokratik ulusal birlik, hangi siyasi partiden, hangi örgütsel yapıdan, hangi düşünce ve inançtan olursa olsun Kürdistani renklerin tümünün birliğini ifade etmektedir” diyen Tuğluk, “Kürdistan tarihinin ve ekosisteminin tüm değerlerini sahiplenmek; kültür ve direniş değerleri kadar ekolojisini, ekonomisini ve demokratik öz yönetim hakkını yaşamsallaştırmak için ulusal tavrımızı ortaya koymanın zamanıdır” dedi.

Sürecin temel aktörlerinin çatışan taraflar olmasına rağmen, barış ve çözümun, tüm tarafların katılımını zorunlu kıldığını da vurgulayan Tuğluk şöyle devam etti: “Bu anlamda gerçekleştireceğimiz konferans hepimizin yeni sürece katılımı açısından önemli bir zemin oluşturmaktadır. Fakat ulusal birlik esprisinin sadece konjönktürel bir algı üzerinden geliştirilemeyeceğinin, stratejik bir önemle ele alınması ve sürekli ilerletilmesi gereken bir süreç işi olduğunun altını önemle çizmek istiyoruz. Zaten gelişen yeni süreç de dar bir konjönktürden kaynaklanmayıp stratejik bir yönelimle başlamıştır. 21. yüzyılın gereklerine ve sürecin ruhuna uygun bir hareket tarzını yakalamak durumundayız. Bunun için değişime açık olmak kadar değişimi devlet yapısına dayatmak durumundayız. Demokratik Türkiye, Özgür Kürdistan hedefini sağlamak için gerekli olan demokratik, ulusal irade ve örgütlülüğe sahip olduğumuza inanıyoruz. Bu durum kendi başına büyük bir değişim gücünü oluşturmaktayken, konferans iradesi sürecin en kapsayıcı ve iddialı yaklaşımıyla, Avrupa ve diğer alanlarda gerçekleştirilen birlik ve çözüm konferanslarının tamamlayıcısı olacak ve bir bütünlük ortaya çıkaracaktır.

Tartışmalarla ortaya çıkacak olan sonuçların konferans yapısıyla sınırlı kalmaması, tüm topluma taşırılması ve ulaşılan kararlılık düzeyinin pratik takipçiliğinin de yapılması hayati önemdedir. Bunun için demokratik çözüm sağlanana kadar konferansımız süreklilik kazanabilir. Sürekliliği sağlamadan çözümün dayatıcısı olamayız; rolümüzü tanımlarken birliğin, barışın, demokrasinin ve çözümün tarafı ve güvencesi olduğumuzu özenle vurgulamamız gerektiğine inanıyoruz.”