Yargılanan gazeteciler: Bugün yapılacak şey bu utançtan kurtulmaktır

Yargılanan gazeteciler: Bugün yapılacak şey bu utançtan kurtulmaktır

24’ü tutsak 46 gazetecinin yargılandığı davada savunma yapan gazeteciler, “gerçeğin peşinde olan gazeteciler” olarak kendilerini tanımladı. Özgür basının yargılandığına dikkat çeken gazeteciler Mahkeme’ye de “bugün yapılacak olan bu utançtan kurtulmaktır” çağrısında bulundu.

 Kürt basın kurumlarına yönelik 20 Aralık 2011 tarihinde "KCK" adı altında düzenlenen operasyonlar sonrası haklarında dava açılan 24'ü tutsak 46 gazetecinin yargılandığı davanın 5. Duruşmasında ilk gün tamamlandı.

15. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmanın öğleden sonraki oturumunda Fırat Dağıtım Şirketi çalışanı Şeyhmus Fidan'ın savunmasını tamamlamasının ardından gazeteci Davut Uçar'ın savunmasına geçildi.

Savunmasına Kürtçe başlayan Uçar, hiçbir birey ya da hakikatin sahibi olduğu toplumsallık göz ardı edilerek kavranamayacağını söyledi. Toplumsal bunalımları anlayabilmek için de toplumların hakikat algısına daha çok ihtiyaç olduğunu sözlerine ekleyen Uçar, bunalımların eski topluma dayalı bilgilerle çözümlenemeyeceğini çözümü belirleyecek olanın kapsadığı hakikat payı olduğunu söyledi.

SORUNU ÇÖZMEYEN SİYASETİN KURBANLARIYIZ

Türkiye'de cumhuriyetin ilanı ile birlikte Kürt sorununun farklı bir boyut kazandığını dile getiren Uçar, ülkenin çoklu yapısı yok sayılarak tekçi bir zihniyetle yeniden inşa edilmeye çalışıldığını ve bu sebeple de büyük acılar ve katliamlar yaşandığını dile getirdi. Uçar, "Sorunu çözemeyen ve sürekli erteleyen siyaset kurumu 2009 yılında hayata geçirmeye çalıştığı 'entegre siyasetine' 2011 yılında hız kazandırdı. Bu siyasetin kurbanları olarak da bir buçuk yıldır cezaevindeyiz. Bu gün çözüm sürecindeyiz dense de durumumuz değişmedi. Bu haksızlığı hala yaşıyoruz" dedi. Daha sonra savunmasına Türkçe olarak devam eden Uçar, 20 yıla yakın bir süredir Kürt özgür basın kurumlarında çalıştığını ifade ederek Kürt basınına yönelik baskılara değindi. İddianamede, dağıtımından haberine Kürt basın kurumlarının yaptığı tüm faaliyetlerin suç olarak sayıldığına değinen Uçar, "Biz aslında üzerimizdeki yasal baskılardan ötürü belki de en çok yasalara göre hareket eden yayınlardık. Herkesin göstermediği gerçekleri yazdık. Ve bu gerçekleri yazmamız rahatsız etti. Bizim gazetemizin dağıtımı engellenmeye çalışıldı. Defalarca kapatıldı. Şirketler gazetelerimizi dağıtmak istemedi. Biz de buna karşı gazetemizi kendimiz dağıttık. Yasal ama anormaller yollardan dağıtım yaparak okuyucuya ulaşmak zorunda kaldık. Ve bu baskılar sebebiyle yapmak zorunda bırakıldığımız bu durum sanki illegal bir yayın yapılıyormuş izlenimine sebep verdi. Mahkemenin anlaması açısında bu hakikatler önemli" dedi. Uçar, daha sonra iddianame de hakkında sunulan yanlış iddialara ilişkin düzeltilmesine ve çıkartılmasına dönük savunmasını sürdürdü.

Uçar'ın savunmasının ardından delil ikamesine geçildi. Delil ikamesinde Uçar'a Cengiz Kapmaz'ın bilgisayarında ele geçirildiği iddia edilen dijital verilerde kendisi ile ilgili yer alan iddialar hakkındaki yorumu soruldu. Belgelerin asılsız olduğunu söyleyen Uçar, Kapmaz'ın da tanık olarak dinlenmesini talep etti. Ardından Fırat Dağıtım çalışanı İrfan Bilgiç, savunma yaptı. Bilgiç, muhalif ve Kürt basınının sistematik bir şekilde baskılarla karşı karşıya kaldığını söyledi ve bu yargılamanın da bunun devamı olduğunu ifade etti. Bilgiç, "Bugün yapılacak şey bu utançtan kurtulmaktır. Ben Fırat dağıtım çalışanıyım. Sansürün başka bir şekli de çıkan gazetelerin okuyucuya ulaşmasının engellenmesidir. Ben gazete dağıtırken polis tarafından onlarca defa gözaltına alındım ve engellendim işte bu da bir sansürdür" dedi. Savunmanın ardından delil ikamesine geçildi. Bilgiç, mahkemenin verdiği sorulara , "daha sonra avukatımla birlikte ayrıntılı yanıt vereceğim" yanıtını verdi.

HER ŞEYDEN ÖNCE BİLİNMELİ Kİ BİZ KİMİZ?

Daha sonra DİHA İstanbul Muhabiri Ömer Çelik'in savunmasına geçildi. "Bir önceki duruşma yapılan genel savunmanın iddianameye karşı iyi bir cevap olduğunu belirten Çelik, bu savunmanın aynı zamanda kendi savunması olduğunu söyledi. "Suçlamalarla ilgili değil, çalışmalarım hakkında konuşacağım" diyen Çelik, iddialara karşı savunma yapmayı da ahlaki olarak doğru bulmadığını söyledi. Roza Luxemburg'un yargılandığı davada kullandığı "Her şeyden önce bilinmelidir ki biz kimiz?" ifadelerine atıfta bulunan Çelik, "Kimliğim sosyalist olmak Kürt olmak ve hakikatlerin arayışçısı gerçeğin peşinde olan gazeteciliktir" dedi. "Hakikatin arayışı için bir tavır almak olmazsa olmazdır" diye sözlerine ekleyen Çelik, kimliksizleştirme politikasının da hakikatin arayışı korkusundan kaynaklandığını söyledi. Çelik, "Her iktidar biliyor ki, üzerine inşa olduğu temeller açığa çıktığı anda varlığını sürdürmesi mümkün değildir. Bu korkudan dolayı elinden geldiği kadar gerçekleri zorbalıkla saklıyor. Hakikatten bu kadar korkanlar bizim cezalandırılmamızı istiyor. Hukuk kılıfı altında bize gösterilen bu sopa gerçeklerin gizlenmesi çabasıdır. Ne kadar bu saldırı bizim şahsımıza gerçekleşmişse de bu saldırı aynı zamanda hakların gerçekliğinedir" dedi. Çelik, sözlerine şu şekilde son verdi, "Bizler insani ve mesleki değerleri her koşulda savunacağız. 1926'da Menchister Guardian gazetesinin editörünün dediği gibi 'Yorum özgürdür, haber kutsaldır.'" Daha sonra delil ikamesine geçildi. Çelik'e iddianamede yer alan haberler soruldu. Çelik, haberlerin hepsinin kendisine ait olduğunu belirterek, "Yargılanmam zaten bu haberler yüzündendir. Ben bu haberleri yapmasaydım da zaten mesleği bırakırdım" yanıtını verdi. Yurt dışına giriş çıkış yaptığı iddialarına ise Çelik, yurt dışına çıkmadığını, pasaportu dahi olmadığını, bu sebeple mahkemeden emniyete yazı yazarak pasaportu olup olmadığına dair bilgi istenmesini talep etti. Avukat Sinan Zİncir ve Kılıç, "Hukuksuz delil ikamesine kabul etmediklerini söyledi. Ardından duruşmaya ara verildi.

Duruşma, yarın Haydar Tekin'in savunması ile devam edecek.