Kadınlardan kayyum protestosu: Kadının özne olduğu yaşamı kuracağız

HDP Demokratik Yerel Yönetimler Kadın Kurulu, kayyum atamalarının yıl dönümünde yaptığı açıklamada, “Kadınların kazanımlarını savunmaya devam edeceğiz. Kadının özne olduğu yeni bir yaşamı yeniden ve daha güçlü bir şekilde inşa edeceğiz” dedi.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Demokratik Yerel Yönetimler Kadın Kurulu, kayyum atamalarının yıl dönümü dolayısıyla Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi önünde, “Ne qeyum ne talan, dîsa jin dîsa jiyan” sloganıyla basın açıklaması yaptı. Açıklamaya Özgür Kadın Hareketi (TJA), Barış Anneleri, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP), Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi (Yeşil Sol Parti) Eş Genel Sözcüsü Çiğdem Kılıçgün Uçar, Amed İl Eş Başkanı Pınar Sakık Tekin, milletvekilileri Halide Türkoğlu, Sebahat Erdoğan Sarıtaş, Newroz Uysal, Meral Danış Beştaş, Beritan Güneş, Rosa Kadın Derneği ve çok sayıda kadın katıldı. “Ne qeyum ne talan, dîsa jin dîsa jiyan” pankartının açıldığı açıklamada, “Eşbaşkanlık mor çizgimizdir”, “İrademe dokunma”, “Dest nede vîna min”, “Siyasi tutsaklar onurumuzdur” ve “Qeyyum dizî û talan e” lolipoplar ile tutuklu bulunan kadın eşbaşkanların fotoğrafları taşındı.

Açıklama öncesi kadınlar, “Jin, Jiyan, azadî” sloganları ve alkışlarla alana geldi.

RANT BELEDİYECİLİĞİ

Açıklamayı okuyan Savur Belediyesi Eşbaşkanı Gülistan Öncü, kayyumların yıl dönümü olduğunu ve aynı zamanda 17 Ağustos 1999 Marmara depreminin de yıl dönümü olduğunu hatırlattı. Öncü, “Öncelikle yaşamlarını yitiren binlerce insanı saygıyla andığımızı belirtmek istiyoruz. Marmara depreminde on binlerce insan enkaz altında can verirken bir o kadarı da yine rant belediyeciliğinin kurbanı oldu. İstanbul depreminde rant belediyeciliğinin failleri aynı zamanda 6 Şubat’ta gerçekleşen ve 11 kentte on binlerce insanın yaşamına yitirmesine, milyonlarca yurttaşın da doğrudan etkilenmesine neden olan kapitalist ideolojinin yolunu daha da genişletti. Taksirle cana kast etmenin bu kadar kolay ve sistemleşmiş olması kader değil aksine erkek egemen devletin mevcut ideolojisinin resmi olarak kendini gösterdi” dedi.

‘TECRİT HER ALANA YAYILDI’

Yakın zamanda gerçekleşen seçime dikkat çeken Öncü, “Kadınlar başta olmak üzere halklarımız kendi iradelerini tayin için sandık başına gitti fakat seçim startının verildiği ilk günden bu yana gerçekleşen gözaltı ve tutuklama operasyonları ile seçim çalışmalarımız linç girişimleriyle durdurulmak istendi. Kobanê Kumpas Davası ve HDP Kapatma Davası’na kadar, siyasetimiz denklem dışına çıkarılmak istenerek mevcut süreç seçime doğru tam bir baskı iklimine dönüştürüldü. En önemlisi de AKP-MHP ittifakının faşizmin cephesini genişlettiği gerçeği dururken 29 aydır kendisiyle iletişim kurulamayan Kürt Halk Önderi Sayın Abdullah Öcalan’a uygulanan ağır tecrit koşullarının toplumsal yaşamın her alanına yayılması, bir bütün olarak adeta halkların da bu tecride maruz kaldığı hakikati açık bir şekilde ortadadır. Tüm bu koşullara bakıldığında elbette 14 Mayıs ve akabinde gerçekleşen Cumhurbaşkanlığı seçiminde mevcudun yeniden Cumhurbaşkanı ‘seçilmesi’, özellikle kadın düşmanı politikaların birincil hedefi olan biz kadınlar için meşru değildir” diye konuştu. 

KADIN ÇALIŞMALARINA DAİR

Öncü devamla şunları söyledi: “2019 resmi seçim sonuçlarına göre partimiz 3 Büyükşehir 5 İl, 45 İlçe ve 12 Belde olmak üzere toplam 65 Belediye Başkanlığı, bin 230 Belediye Meclis Üyeliği ve 101 İl Genel Meclis Üyeliği kazanmıştır. Partimizin kazandığı 65 il, ilçe ve belde belediyelerimizde; eşbaşkanlık sistemi, belediye kadın meclisleri, meclis içinden kadın kurulları, kadın koordinasyonları, kadın komisyonları, kadın-erkek eşitlik komisyonları oluşturulmuş. Üç büyükşehir belediyemizde Kadın Politikaları Daire Başkanlıkları aktifleştirilerek çalışmalar başlatılmıştır. Aynı şekilde tüm il-ilçe belediyelerimizde kadın müdürlükleri oluşturulmuştur.

KADIN ÖZGÜRLÜKÇÜ PARADİGMA

Daha önce kayyum tarafından kapatılan, müdürlüğüne erkek uzman çavuşun bile atandığı veya dönüştürülen kadın merkezleri için hukuki süreçleri başlatılmış ve birçok kadın merkezi açılmış, bunun yanı sıra yeni kadın merkezlerinin açılması için çalışmalar yapılmıştır. Kadın istihdamı kapsamında, birçok il ve ilçe belediyemizde kooperatif, sera, ekim alanı, kadın pazarı vb. aktif çalışmalar başlatılmıştır. Tüm bu kazanımlar ortada iken, demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü paradigmamızı, eşit temsiliyeti ve kadınların siyasette özne olmasını esas alan demokratik yerel yönetim modelimizin açığa çıkardığı belediyeler bir gece yarısı gasp edildi. 19 Ağustos 2019 tarihinde Amed, Van ve Mardin Büyükşehir Belediyesi’ne kayyumlar atandı ve akabinde aynı zihniyet onlarca belediyede kayyum darbesiyle irade gaspına imza attı.”

‘TECRİT DERİNLEŞTİRİLDİ’

Eşbaşkanlık sisteminin de hedeflendiğine değinen Öncü, “ Eşbaşkanlığa ‘suç’ istinad edildi, kayyum atamasının gerekçesi yapıldı. AKP-MHP faşist blokunun sosyal yardım adı altında muhtaç ekonomisi ile yaratmak istediği ‘Makul ve makbul kadın olun’ dayatmasına karşı ortaya koyduğumuz model erkek egemen iktidar aklının devamlılığı için ‘tehlike’ niteliğindeydi. Fakat belirtmeliyiz ki biz kadınların özne olmadığı hiçbir siyasetin toplumsallaşamayacağı gerçeği ortadadır. Bugün İmralı’da uygulanan tecrit aynı zamanda bir rejim olarak uygulanırken kayyum zihniyeti de bu tecrit rejiminin derinleştirilmiş hali olarak durmaktadır. Hâlihazırda yaşam alanları bu denli hedef alınmış ve saldırı altındayken kadın özgürlük mücadelesi yürüten bizler nezdinde Mayıs ayında gerçekleşen seçimlerin hiçbir meşruiyeti yoktur” dedi.

ÖZEL SAVAŞIN SONUÇLARI

Bununla birlikte kayyum sonrası yaşam alanlarına yönelik tecridin de yoğunlaştığını söyleyen Öncü, “Madde bağımlılığı sistematik biçimde yaygınlaştırılırken resmi kurumlar bu durumu görmezden gelerek adeta mevcut durumu beslemeyi tercih etti. Özellikle madde bağımlılığı yaşının 9’a düştüğü ve son yıllarda okulların kendisinin bu maddelerin satış yeri haline getirilmesinin neredeyse kamusal bir bilgi haline geldiğine tanıklık ettik. Elde ettiğimiz sonuçlarda kayyumlar öncesi mahallelerde ana-çocuk sağlık merkezlerinden etkin bir şekilde hizmet alınabilirken bu merkezlerin hali hazırda işlevlerini yitirdiği, bağımlılığa ilişkin verilerin ilgili kurumlar tarafından paylaşılmadığı görüldü. Tüm bunlar mevcut rejim tarafından özel savaş politikasının sonuçları olmakla birlikte savunmasız bırakılan kadınların, çocukların ve yaşam dinamizmini içinde barındıran gençliğin; kültürel, sosyal aktivite ve projelerden nasıl mahrum bırakıldığını, bu haklarının kayyum darbesiyle nasıl gasp edildiğini gösteriyor” diye belirtti.

‘ÖZGÜRLÜĞÜN ÇÖZÜM YOLU OLACAĞIZ’

Kadınların ortak mücadelesinin önemine vurgu yapan Öncü, sözlerini şöyle tamamladı:  “Gaspçı kayyum zihniyetini sona erdirecek olan da kadınların ortak mücadelesi, direnişi ve ittifakı olacaktır. ‘Jin jiyan azadî’ şiarı Ortadoğu başta olmak üzere tüm dünyada kadın mücadelesinin adeta direniş ve dayanışma motivasyonu olmuştur. Bu şiar ile bugün Rojava’da yerel demokrasiyi esas alan kadın özgürlükçü ve eşitlikçi bir toplum inşa edilmektedir. Yine bu şiar ile İran’da kadın düşmanı rejime karşı ortaya çıkan direnişin ve kadınların mücadelesinin toplumsallaşma süreci devam etmektedir. Bir hakikat şöyle der: Kadını özgürleştirmeyen devrim, devrim değildir. Bugün özgürlük ve eşitlik mücadelesi veren kadınlar başta olmak üzere dünya halkları bu hakikatin etrafında birleşmiş görünmektedir. Baskıcı ve savaş rejimi haline gelen AKP-MHP faşist bloku HDP belediyelerine kayyum atayarak kadın özgürlükçü modeli baskılayarak kadınları özne olmaktan çıkarmak ve iradesiz kılmak istemektedir. Biz kadınlar diyoruz ki; kadınların kazanımlarını savunmaya devam edeceğiz! Kadının özne olduğu yeni bir yaşamı yeniden ve daha güçlü bir şekilde inşa edeceğiz! Bu kararlılıkla tüm tahribatlara karşı umudun, özgürlüğün ve eşitliğin çözüm yolu olacağız!”

UÇAR: DEPREMLER YEREL YÖNETİMLERİN ÖNEMİNİ GÖSTERDİ

Sonrasında söz alan Yeşil Sol Parti Eş Sözcüsü Çiğdem Kılıçgün Uçar, Marmara Depremi’nin üzerinden 24 yıl geçtiğine dikkat çekerek, “Depremi yaşayan herkes için acılar aynı şekilde derinliğini korumaya devam ediyor. Yine 6 Şubat’ta tüm Türkiye’nin derinden hissettiği depremin de acıları halen çok taze. Birisi 6 aylık birisi 24 yıl üzerinden geçen bir deprem. Ama her ikisi de bugün geldiği aşamada ne devletin kurumlarının ne de iktidarın kendisinin hem deprem dönemine hem de depremden sonra bu duruma dönük insanların en temel hakkı olan yaşam hakkını savunmaya dönük hiçbir çabası olmadığına bu 24 yıllık süreçte tanıklık ettik. Yol alınmış olsaydı 6 Şubat’ta yaşadığımız depremi de bugün Amed’de de arkadaşımız halkımız yaşadı bu sonuçlarla karşı karşıya kalmayacaktı. Bu depremlerle birlikte aslında yerel yönetimin belediyelerin ne kadar önemli bir yerde olduğunu görmüş oldu ki 6 Şubat depreminde merkezi otoriteden ses çıkmadığı için parmağını dahi kıpırdatmayan yerel yönetimler yani kayyumlar vardı. İnsanların hayatı kurtarılacakken göz göre göre ölüme gönderilen insanlarımız oldu” dedi.

‘KAYYUM REJİM HALİNE GELDİ’

Türkiye’nin 1993 yılında Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’na imza attığının altını çizen Uçar, “Bununla birlikte kastedilen yerel yönetimlerin güçlendirilmesi mali ve idari özerkliğin tanınması. Bu ülkede özerklik kelimesine karşı alınan tutum insanların ölümüne sebebiyet veriyor. Korkacağımız şey özerklik olmamalı, yerel demokrasi olmamalı, korkacağımız şey insanların yaşamını dahi koruyamayan bu ülke için tehlike haline gelen AKP- MHP iktidarı olmalıdır. Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’na konan şerhlerin Kürt sorunuyla, Kürt halkının mücadelesiyle ilgili olduğunu biliyoruz. Bu şerh artık sadece Kürtleri etkilemiyor. Yerel yönetimlerle yönetilen bütün yerlerde bütün Türkiye halkalarını etkileyen bir konuma gelmiş durumda. Bugün aynı zamanda iki dönemdir HDP ve DBP’li belediyelere kayyum atanan bir zaman dilimindeyiz. Kayyumun kendisini, rejim haline gelmiş durumda. Sadece iki yerel seçimde bahsetmiyorum, tarihsel arka planı var” ifadelerini kullandı.

‘UZUN SÜREDİR AYNI YÖNTEMLER DEVREDE’

Kürt halkı ve kadınlarının kazanımlarına kayyum atandığına dikkat çeken Uçar, şunları söyledi: “Kayyum rejiminin kendisi Amed'de büyükşehir belediyesi eş başkanımız sevgili Gültan Kışanak’ın ablasının cenazesine katılması hakkını gasp etmekten geri durmadı. Sadece 4 saatlik bir izin verilmiş oldu sevgili Gültan başkana. Cezaevine gönderilmek yerine Elazığ’da depo denilen bir yerde tutuldu. 3-4 saatlik yolculuk yarım güne varan yolculukla Kandıra cezaevine götürüldü. Bu iktidar kayyumu rejim olarak devam ettirmek istiyor. Güvenlik güçleri başta olmak üzere, bütün  devlet mekanizmaları bu rejimin kendisinden besleniyor. Dün geçit vermedik bugünde geçit vermeyeceğiz, yarın da geçit vermeyeceğiz. Kayyum rejimi sadece Kurdistan’da uygulanmıyor. Bu iktidar yüz yıllık devlet geleneği olan Kürt sorunu konusunda sorumluluk almak yerine çözümsüzlüğü derinleştiren pozisyonuyla uzun süredir aynı yönetimlere devam ediyor. Çözümsüzlük derinleşecek Kürt halkının mücadele alanları daraltılacak ve yeri geldiğinde sade Kurdistan’da değil batı da belediyelere kayyum atama marifetiyle yeni bir otoriterliği ve hükümranlığı kurmaya çalışacak. Bakın kayyum burada ne yaptı? Amed’de anlatmak biraz abes olabilir, en çok Amed halkı biliyor bunu.

GASP ETTİLER, ÇALDILAR

Kayyum belediyeye gelir gelmez kendilerinin olduğunu sandığı makamları varlıklı hale getirdiler. Kuruyemiş hesapların arkadaşlarımızı hatırlar. Bir ailenin 10 yıllık gelirine tekabül eden kuruyemiş masrafları oldu. Altınlar aldılar, saatler aldılar, yandaşlarına hediye ettiler. Bu belediyenin mallarını sattılar. Bu halkın ürettiği bütün değerleri gasp ettiler, çaldılar. Bu coğrafyanın ana diliyle ilgili olan hem tabelaları indirdiler hem de bu dille yapılan bütün çalışmaları ve kurumları kapatmaktan geri durmadılar. Hem Kurdistan'da hem de Türkiye’de büyük bir kadın mücadelesi var. Biz yerel seçimlerde belediyelerde eş başkanlık sistemiyle çalışmalar yürütüyoruz. Eşit temsiliyetle çalışmalar yürütüyoruz. Burada elde edilen kazanımlar sadece Kurdistan için değildi, tüm Türkiye'deki kadın mücadelesine katkı sundu. Jin jiyan azadi şiyarının kendisini tehdit olarak gören devlet şunu görmüyor bu slogan bu coğrafyaya ait ama bugün bütün dünyada bütün dillerde hayat bulan bir slogan. Bizim de ana felsefemiz olarak çalışmalara rehberlik etmeye devam edecek.

SEÇME SEÇİLME HAKKI GASP EDİLDİ

Kayyum rejimi bu coğrafyada hırsızlık demektir. Devlet eliyle yürütülen hırsızlık demektir. Kayyum rejimi bu coğrafyada gasp demektir. Kayyum rejimi Kürtlerin kendi coğrafyasında seçme ve seçilme hakkının gasp edilmesi elinden alınması demektir. Devlet diyor ya ‘Kurdistan diye bir coğrafya yok’ Aslında bütün uygulamalarıyla Kurdistan gerçek oluyor. Ne yerel yönetimlerde ne de genel yönetimden demokrasiye dair söz kuracaksa mevcut devlet aklının ve iktidarını ilk adım atacağı konu başlığı Kürt sorunu konusunda sorumluluk alması, demokratik ve barışçıl yöntemlerle çözüm iradesini açığa koymaktır. Koymayacak mı Kürt halkının tarihsel mücadelesi yerelde demokrasi kurulmadığı sürece genele de demokrasinin tesis edilemeyeceği çoktan açığa çıkarmıştır. Dün kendi iradesini temsil etmeyen Kürt halkı bugün de etmeyecektir

KAYYUM DEVLETİN KRİZİ

Yerel seçimlere giderken propaganda belli ‘kayyum atayacağız’ diyorlar. Bizim için kayyum devletin krizidir. Devletin yönetme krizidir. Bu iktidarın yaşadığı siyasi krizdir. Kürt sorununu çözmediği müddetçe bu kriz en başta iktidarı vurmaya devam edecektir. Her sıkıştığında başvurduğu bu yöntemi reddettik reddediyoruz. Cezaevinde belediye başkanlarımız, dışarıda toplumcu ve halkçı belediyeciliği savunan yol arkadaşlarımız mücadele arkadaşlarımız halkımız ve bugün burada açıklama yapan bizler demokratik yerel yönetimlerin hayat bulacağına inancımızla yeni dönemin yerel yönetimlerini ve seçimleri daha güçlerini karşılamanın sözünü veriyoruz. Bu vesile ile tutuklu bütün seçilmişlerimize sevgi ve saygılarımızı iletiyoruz.”

Açıklama “Jin jiyan azadî” sloganıyla sona erdi.