Koçyiğit: Kadınlar şiddet karşısında savunmasız kaldı

DEM Parti Kars Milletvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit; Kayyumların belediyeleri gasp ettikleri andan itibaren kadın, gençlik, dil ve kültür kurumlarına saldırdığını belirterek, “Kayyum zihniyeti, kadınların tüm alanlardan silinmesini istemiştir” dedi.

Kurdistan OHAL kanunları uygulayan AKP-MHP iktidarı, 2016 yılında Demokratik Bölgeler Partisi (DBP), 2019 yılında da ise, Halkların Demokratik Partisi (HDP) belediyelerine kayyumlar atandı. Halkın iradesini gasp eden kayyumlar, AKP’den aldığı yetkilerle belediye bünyelerinde bulunan kadın, gençlik, çocuk, kültür ve dil üzerinde çalışma yürüten kurumları kapattı. Kadın kurumlarını kapatan kayyumlar, kadınları eve hapsetme siyaseti yürüttü.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM) Kars Milletvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit, 11 Eylül 2016'da OHAL koşullarında 28 belediye başkanın görevden alınarak yerlerine merkezi iktidar tarafından atanan kayyumların, o günden beri Türkiye'de önemli bir tartışma konusu haline geldiğini söyledi. Kayyum atamaları, en başta Kürt siyasi hareketinin elde ettiği siyasi, ekonomik, toplumsal ve kültürel boyuttaki kazanımların ortadan kaldırılmasını amaçladığını söyleyen Koçyiğit, “DBP’den seçilen 96 belediye eş başkanının görevden alınmasıyla başlayan kayyum atamaları, yerel seçimlerle elde edilen zaferlerin yüzde 93'ünün gasp edilmesiyle sonuçlanmıştır.

31 Mart 2019 seçimleri sonrasında ise HDP tarafından kazanılan 65 belediyeden sadece 6'sı şu anda faaliyetlerine devam edebilmektedir. Kayyum atamalarının temel dayanağı ise seçilmiş belediye başkanları hakkında “terör” soruşturmalarının açılması şartına bağlanmıştır. Bu uygulama, Türkiye'de yargı bağımsızlığının sorgulandığı bir dönemde seçilmiş temsilcilerin terörle ilgili soruşturmalara maruz kalmasını sağlamıştır. OHAL KHK'si ile getirilen düzenleme, görevden uzaklaştırma mekanizmasını “terör” soruşturmalarını genişleterek, görevden alınan kişinin yerine seçim yapılmasını da ortadan kaldırmıştır” diye konuştu.

‘KAYYUM, DEMOKRATİK DENETİMİ ORTADAN KALDIRDI’

Kayyum uygulamalarının Türkiye'de seçme ve seçilme hakkı, ifade özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü ve yerel yönetimlerin özerklik hakkı gibi temel demokratik hakları ihlal ettiğini söyleyen Kılıç Koçyiğit, “Bu durum, Türkiye'nin anayasa ve uluslararası sözleşmelere aykırı bir şekilde hareket etmesine rağmen yaptırımlarla karşılaşmaması, özellikle yerel seçimlere yaklaşırken ciddi bir sorun teşkil etmektedir. Kayyum atamaları, işleyiş mekanizmaları ve arka planı itibariyle Kürt nüfusun yoğun olduğu bölgelerde "yeniden merkezileştirme" amacını taşımaktadır. Bu uygulama, Kürt kentlerinde halk iradesinin gasp edilmesi, yerel temsilin ortadan kaldırılması ve otoriter yönetimin iktidarını güçlendirmesiyle sonuçlanmaktadır.

Ayrıca, kayyum uygulamaları yerel hizmetlerde aksamalara neden olmakta, yerel dinamiklerin ihtiyaçları göz ardı edilmektedir. Demokratik denetim, kayyum uygulamalarıyla ortadan kaldırılmış, yerel yönetimlerin hesap verebilirlik ve şeffaflığı kısıtlanmıştır. Bu durum, çeşitli rant gruplarına fayda sağlanmasına, mülkiyetin usulsüz devirlerine ve kaynakların denetimsiz kullanımına yol açmıştır. Yerel yönetim organları olan belediye başkanı, belediye meclisi ve encümenin işlevsizleştirilmesi, demokratik denetim mekanizmasının ortadan kalkması anlamına gelmektedir. Belediye meclisi, belediye başkanını denetleme ve karar alma görevine sahip demokratik bir organdır. Ancak OHAL KHK'si, bu demokratik esası ortadan kaldırarak, yeni belediye başkanının İçişleri Bakanlığı veya valilik tarafından atanmasını getirmiştir.

Bu durum, seçilmiş yerel temsilcilerin yerine atanmış bir yetkilinin gelmesine olanak tanımakta ve yerel demokrasiye ciddi bir darbe vurulmaktadır. Ayrıca, belediye meclisi toplantılarının kayyumun çağrısına bağlanması ve meclis üyelerinin belediye binasına girişlerinin yasaklanması, demokratik denetim imkanını daha da kısıtlamaktadır. Bu durumda, yerel düzeyde vali/kaymakam, merkezi idarenin yerel temsilcisi olarak ve atanmış belediye başkanı olarak tüm iş ve işlemleri demokratik denetimden yoksun bir şekilde yürütmektedir. Tüm bu düzenlemeler sonucunda, bir kişi hakkında açılan soruşturma gerekçe gösterilerek, tüm seçilmiş yerel yönetimin atanmış bir kişinin inisiyatifine terk edilmesi, Anayasa'ya aykırı bir durumun ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Yerel kamu hizmetlerinin aksaması, tüm kadın kurumlarının kapatılması ve eğitim ve kültür çalışmalarının sonlandırılması gibi sonuçlar ortaya çıkmakta ve bu da yerel demokrasinin ciddi bir şekilde zedelenmesine yol açmaktadır” ifadelerini kullandı.

‘KAYYUMLAR, İKTİDARIN ARZUSUNA GÖRE HAREKET EDİYOR’

Hukukun, iktidarın arzusuna göre araçsallaştığını söyleyen Koçyiğit, “Kayyum atamalarıyla seçilmiş yerel yöneticilerin temel hak ve özgürlükleri suç kapsamına sokulmaktadır. Bu durum, yerel yönetimlerin keyfi uygulamalarla merkezileştirilmesine hizmet etmektedir. Kürt siyasi hareketinin kazandığı belediyelere atanan kayyumlar, sadece siyasi alanı değil, aynı zamanda Kürt dilinin kamusal alandaki kullanımını da kısıtlamıştır. Kürtçe sanatsal ve kültürel faaliyetler, kreşlerde Kürtçe eğitim, kadın sığınma evlerinde Kürtçe hizmet gibi uygulamalar kayyum atamaları sonucu ortadan kaldırılmıştır. Bu da yerel azınlıkların, çocukların, kadınların ve dini grupların kamusal alandaki hizmetlerini sınırlamakta, bazı durumlarda tamamen ortadan kaldırmaktadır.

2019 yerel seçimleri sonrasında ortaya çıkan skandallar, kapalı kapılar ardında yaşanan yolsuzluklar, lüks banyo ve mekanlar, yüksek fiyatlı yandaş ihaleler, hediyeler ve milyonluk faturalar gibi halkın paralarının ahlak ve vicdan yoksunluğuyla nasıl kullanıldığını kamuoyuna göstermişti. Ancak, bu etik dışı davranışlara karşı hesap sorulması ve yargılanması gerekenler çoğu zaman cezasız kalmıştır. Hukuksuzluk ve cezasızlık şemsiyesi altında kalan iktidar, kendine rant ve talan alanları yaratmak amacıyla bütün belediyelere kayyum atamış, birçok emekçiyi ihraç etmiş ve komisyon ücreti karşılığında yandaşlarını yerel yönetimlere almıştır.

Kayyumlar ve transfer ettikleri yöneticiler rüşvete bulaşmış, ardından yeni kayyumlar atanarak bu sorunları örtbas etmeye çalışmışlardır. Gasp edilmeden önce kasasında para bulunan yerel yönetimler, kayyum yönetimi altında yüksek borç yükleri altına girmiştir. Yandaşlara verilen ihaleler, çöken binalar, her yıl yenilenen ve yine çöken asfalt yollar, yap-sök kaldırımlar, parklara ekilen ve kuruyan ağaçlar, milyonlar harcanan 'heykelcikler' gibi hatalı uygulamalar sonucu yerel yönetimlerin mali kaynakları bilinçli bir şekilde tüketilmiştir” diye belirtti.

‘KAYNAKLAR YANDAŞLARA PEŞKEŞ ÇEKİLİYOR’

Bu denetimsizlikle kamu kaynaklarının kullanımının kamu yararı yerine yandaşlara aktarmaya teşvik ettiğini belirten Koçyiğit, “Kayyum gaspı altındaki yerel yönetimler, seçimler öncesi son hamlelerini yaparak kamu kaynaklarını satışa çıkarmakta ve yandaşlara aktarmaya çalışmaktadır. Özellikle Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi'nin satışa çıkardığı alanların kentsel dönüşüm amacıyla Hazine'den devralınmasına rağmen kamu yararı için kullanılmayıp satış ihalesine çıkarılması bunun kanıtlarından biridir. Kamu kurum alanları ve araziler, çeşitli imar uygulamalarıyla yandaşlara peşkeş çekilmeye çalışılmaktadır. Bu araziler üzerinde tahakküm kurmak isteyen zihniyet, kamusal alanları adeta özelleştirerek rant alanları yaratmaktadır. Ancak, bu hukuksuz ve etik dışı uygulamalar karşısında hukuk elbet üstün gelecek, adalet tecelli edecektir. Cezasızlıkla cesaret bulan yöneticiler, hesap verme zamanının geldiğini görecek ve halkın her bir kuruşunun hesabını verecektir.

Kayyumlar, belediyeleri gasp ettikleri andan itibaren kadın, gençlik, dil ve kültür kurumlarına saldırdı. Bu kurumlara gerçekleştirilen saldırılar, kayyum uygulamasının sadece siyasi ve ekonomik değil, toplumsal ve kültürel alanı hedef aldığının açık göstergesidir. Yerel yönetimlerimizle başta belediye hizmetlerinin anadilde erişime açılması ile kadın, genç, çocuk, engelli kapsayıcı çalışmalar yürütülmesi esas alınmıştır. Aynı zamanda kültür ve eğitim kurumları ile bölgenin dil, kültür, sanat alanındaki zenginliklerinin artırılması, görünürlüğünün sağlanması ve bunların toplumun erişimine açılması sağlanmıştır. Belediyelerimize kayyum atanması sonrasında, kadın kurumlarına yönelik sayısız saldırı gerçekleşti. Örneğin, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi tarafından inşa edilen kız öğrenci yurdu polis misafirhanesine dönüştürüldü. Kadın Politikaları Daire Başkanı'nın görevden alınması ve yerine bir erkeğin atanmasıyla birlikte birimin faaliyetleri durduruldu.

Ayrıca, Silvan Belediyesi Meya Kadın Merkezi'nin "Aile Destek Merkezi"ne dönüştürülmesi gibi adımlar atıldı. Diğer önemli saldırılar arasında, kadın politikaları müdürlüklerinin tümünün feshedilmesi, çalışanların işten çıkarılması, kadın yaşam merkezlerinin kadem gibi hükümet destekli örgütlere devredilmesi ve kadın politikaları daire başkanlıklarının kapatılması bulunmaktadır. Ayrıca, belediyelerin web sitelerindeki kadın çalışmalarının silinmesi de yine bize çok şey söylemektedir. Kayyum zihniyeti, kadınların siyasal, ekonomik, toplumsal, kültürel alanlardan silinmesini istemiştir. Belediye kaynaklarının toplumun yarısını oluşturan kadınların maruz bırakıldığı eşitsizliklerin ve adaletsizliğin ortadan kaldırılması için kullanıldığının farkında olan kayyum yönetimleri, başa geçtikleri her yerde kadını kafalarında koydukları yere geri sıkıştırmak için belediyelerimizin kadın kurumlarına saldırmıştır. Bu süreç, kadın özgürlük ve eşit insan hakları mücadelesinin kazanımlarını geriletme amacıyla uygulanmış ama kadınların mücadelesini bitirememiştir” dedi.

‘KADINLAR ŞİDDETE KARŞI SAVUNMASIZ KALDI’

Kayyumların belediyeleri gasp etmesiyle birlikte kadınların şiddete karşı savunmasız kaldığını vurgulayan Koçyiğit, “Kadınların sosyal, kültürel, akademik, ekonomik, hukuki, psikolojik destek alabildiği ve kadın güçlenmesini esas alan kurumlar kapatıldı. Kadınların erkek şiddetine ve devlet şiddetine karşı yalnızlaştırılması ve tüm kamusal alanlardan çekilerek “makbul” bulunan rollerine sıkıştırılması amacına hizmet etmektedir. Kayyumların kadın kurumlarına saldırmasının amacı tam da budur; çok katmanlı kadın özgürlük mücadelemizi ve eş yaşam inşasını yok etmektir. Özellikle, kadın dayanışma merkezleri, kadın sığınaklarının ve öğrenci yurtlarının kapatılması, yani kadınların şiddetle mücadele için dayanışma alanlarının ve imkanlarının ellerinden alınması, kadınları daha fazla şiddete açık hale getirmiştir. Ev içi şiddete maruz bırakılan kadınların anadilinde ve güvenli alandan psikolojik, sosyal ve hukuki destek alma olanakları elinden alınmış, devletin de ortak olduğu erkek şiddetinin hüküm sürdüğü mekanlara sıkıştırılmıştır.

Toplumsal cinsiyete duyarlı ve kadın dostu belediyelerimizin bu amaçlara hizmet eden sistematik yapısını yok etmeyi amaçlayan kayyumlar, kadınların kamu hizmetlerinden eşit, adil ve özgür şekilde faydalanmasını, demokratik katılımcı yönetimin bir parçası olan özneler olmasını sindirememiş. En başta da buna zemin oluşturan anlayışımıza, hizmet eden politikalarımıza ve uygulamalarımıza saldırmıştır. Kürt kadınlar, uzun yıllardır direnerek ve dayanışarak yürüttükleri özgürlük mücadelesi ile elde ettiği kazanımlarının kayyumlar yoluyla devlet zoruyla nasıl koparıldığının son derece farkındadır. Bütün bu zora, baskıya, zulme karşı kadınlar, kendilerine çizilen sınırların gerisinde durmayı asla kabul etmemiştir ve etmeyecektir. Bugün kayyum uygulamalarının kentte en sert hissedildiği yerellerde, yine en güçlü başkaldırıyı ve direnci kadınlar göstermektedir” ifadelerini kullandı.

VAZGEÇMİYORUZ, HER YERDEYİZ!

“Elde ettiğimiz kazanımlar, hiçbir iktidarın olmadığı gibi erkeklerin de bize lütfu değildir” diyen Koçyiğit, konuşmasını şu sözlerle sonlandırdı: “Kadın özgürlük mücadelemizin somut ve son derece hak edilmiş kazanımlarıdır. Bu mücadele kültüründen geldiğimiz için biz kadınlar, “vazgeçmiyoruz, her yerdeyiz!” demeye devam ediyoruz. Bu yüzden de tam da devlet şiddetinin hem Türkiye’de, hem tüm bölgede arttığı bu dönemde, tüm dünya bizimle birlikte “Jin Jiyan Azadi” diyor. Tüm dünyada kadın düşmanı politikalara karşı kadın hakları aktivistlerinin, feministlerin, insan hakları aktivistlerinin tam da bu zamanda “Jin Jiyan Azadi” sloganı etrafında birleşmesi bir rastlantı değildir.

Hem Kürt kimliğimiz, hem kadın kimliğimiz temelinde yürüttüğümüz özgürlük mücadelesi, global anlamda da bizi özgürlük ve hak mücadelelerinin öznesi yapmıştır. Kısacası, baskı ve şiddetin sistematik olduğu ve genişlediği yerde mücadelemiz de daha kuvvetli şekilde büyümektedir. Devlet de bunu çok iyi bildiğinden, bu inançtan ve dirençten korktuğundan, bize saldırılarını arttırmaktadır. Süren OHAL uygulamasının sona erdirilmesi ve Türkiye'nin idari yapının Anayasa'ya uygun hale getirilmesi için çaba harcanmalıdır. Yerel seçimler kayyum gölgesi olmaksızın demokratik bir zeminde düzenlenmeli ve kayyum politik bir araç olarak kullanılmamalıdır.

Görevden uzaklaştırılan seçilmiş yerel yöneticilerin haklarının iade edilmesi için etkili hukuki mekanizmalar oluşturulmalıdır. Kayyum döneminde yapılan icraatların şeffaflığını sağlamak için katılımcı ve etkili denetim mekanizmaları kurulmalı, geçmişe dönük denetim yapılmalıdır. TBMM, kayyum uygulamasını Anayasa Mahkemesi'ne taşıyarak hukuki yollarla mücadele etmeli ve hukuksuzluğun gündemde tutulmasına katkı sağlamalıdır.”