10. yılında Roboskî Katliamı: Al tazminatı kapat konuyu!

Roboskî Katliamı’nın 10. yıl dönümünde sorumlular hala yargı önüne çıkarılmadı. AKP hükümeti ve ona bağlı kaymakamlar, mağdur köylülere tazminat vererek katliamı örtbas etmeye çalışıyor.

Türkiye 2011 yılında yine siyasi, toplumsal ve ekonomik bir krizle karşı karşıya idi. AKP hükümeti ve dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan bir yandan Oslo görüşmeleri adı altında PKK ile "müzakere" ederken diğer yandan siyasi soykırım operasyonları gerçekleştiriyordu. Toplu rehin almalarla aslında gerçek niyetini de ortaya koyuyordu. 2011’in Kasım ve Aralık aylarında Asrın Hukuk Bürosu ve BDP İstanbul İl Başkanlığı'na yönelik operasyonlarda 175 kişi tutuklanırken, 20 Aralık günü Kürt gazetecilere yönelik eşgüdümlü ev baskınlarında da 46 gazeteci gözaltına alındı; 36'sı tutuklandı.

2011 yılının Aralık ayında yaşanan Van depreminde 644 kişi hayatını kaybederken, hükümet ise vatandaşa ücretli sattığı TOKİ’leri yapmakla övünüyordu. Erdoğan Başbakan, Ahmet Davutoğlu Dışişleri Bakanı, İdris Naim ise İçişleri Bakanı’ydı.

Herkes Aralık ayının bitmesini ve yeni yılını gelmesini sabırsızlıkla beklerken, 28 Aralık 2011 gecesi, Şırnak'ın Uludere ilçesine bağlı Roboskî (Ortasu) köyünde saat 21:40’da sınır hattında bir grup, Türk devletine ait F-16 savaş uçakları tarafından bombalandı. Bombardıman 22.24’e kadar sürdü. Bombardımanda çoğu çocuk 34 kişi katledildi.

Türk ordusu tarafından yapılan ilk resmi açıklamada; "28 Aralık 2011 tarihinde saat 18.39’da tespit edilen grubun PKK'nın kullandığı yolları kullanması sebebiyle vurulmasına karar verildiği ve saldırının 21.37-22.24 arasında gerçekleştiği” ifade edilse de daha sonra resmi makamlar, hayatını kaybedenlerin Irak'tan Türkiye'ye mazot ve sigara getiren ‘Kürt kökenli’ vatandaşlar olduğunu açıkladı.

YARALILARIN YARISI YOLDA ÖLDÜ

 Katliamdan sağ kurtulan Servet Encü, insan hakları savunucularından oluşan heyete olayla ilgili şu bilgileri verdi: "4 uçak gelerek bir buçuk saat boyunca bombaladı. Biz karakola da telefonla haber verdik, gelmediler. Gece saat 3.00 gibi yaralı ve ölüleri yolun yarısına kadar getirdik. Yaralıların yarısı yolda öldü." Encü, yine yaralı olan birkaç kişinin de kan kaybından hayatını kaybettiğini söyledi.

İsminin verilmesini istemeyen bir köylü ise, katliama ilişkin şunları söyledi: "Ben de zamanında kaçakçılık yaptım. Bizim askerlerle aramızda yazılı olmayan bir anlaşmamız vardı. Devlet, bakanlar Libya’daki yaralıları özel ambulans uçaklarla gidip getirirken veya Mavi Marmara saldırısı nedeniyle İsrail’e götürülen yaralıları uçaklarla Türkiye’ye taşırken, Şırnak’taki helikopterler kullanılarak kendi vurduğu yaralıları kurtarabilirdi. Bazı yaralılar soğuktan donarak hayatını kaybetti."

 KORUCU BAŞI: PKK’NİN O BÖLGEDEN GEÇTİĞİNİ HİÇ GÖRMEDİM

 Devletle sıkı ilişkileri bulunan ve birçok yurtsever Kürt’ü ihbar etmesiyle tanınan korucubaşı Mehmet Şerif Encü, İçişleri Bakanlığı Mülkiye Müfettişlerine verdiği ifadede, katliamın yaşandığı güzergahta 1990 yılından bu yana PKK'lilerin geçiş yaptığını görmediğini söyledi. Korucubaşı Mehmet Şerif Encü, bombalamadan haberdar olduktan sonra karakol komutanı Başçavuş Vehbi Göçmen ve 22. Jandarma Sınır Tugay Komutan Vekili Albay Hüseyin Onur Güney’i arayarak durumu bildirdiğini, Göçmen’in korkutmak amacıyla bomba atılmış olabileceğini, Albay Güney’in ise olaydan haberinin olmadığı bilgisini verdiğini belirtti.

Katliam Türkiye'de infial yarattı. Dönemin Başbakanı Erdoğan sorumluluğu kabul edip gerekenleri yapmak yerine BDP’yi ‘Nekrofili’ (ölü sevici) ilan etti.

 DEVLETTE ROBOSKİ KRİZİ: SAVCI MİT GÖREVLİLERİNİN KİMLİK BİLGİLERİNİ İSTEDİ

Roboskî Katliamı ayrıca bir devlet krizine de neden oldu. MİT, Roboskî Katliamı’ndan önce Genelkurmay’a PKK’li Bahoz Erdal'ın (Fehman Hüseyin) bölgede katliamın gerçekleştiği 28 Aralık 2011 tarihini de kapsayacak şekilde eylem yapacağına ilişkin belge gönderdi. Raporda, istihbaratın doğruluk derecesi “Doğruluğu kuvvetle muhtemel” olarak belirtildi. Katliamdan sonra açılan soruşturmada MİT'in söz konusu istihbarat raporundan Diyarbakır Başsavcılığı’na bilgi vermemesi krize neden oldu.

Başsavcılık, gerçeğe aykırı bilgi gönderen ve bilgilerin saklanması talimatını veren MİT görevlilerinin kimlik bilgilerini istedi. MİT ise bu bilgilerin kesinlik arz etmediği gerekçesiyle savcılığa gönderilmediği yanıtını verdi. Buna karşın Genelkurmay Başkanlığı savcılığa gönderdiği yazıda, MİT’in Bahoz Erdal'ın eylem hazırlığında olduğuna ilişkin istihbaratın, bombardıman kararında “önemli rol oynadığını” bildirdi.

ASKERLERİN İFADESİ: ONLARIN KAÇAKÇI OLDUĞUNU BİLİYORDUK

Soruşturma kapsamında ifade veren askeri yetkililer; bombardımandan önce ilgili tüm askeri birliklerin kanaatinin, sınıra yaklaşan grubun “kaçakçı olduğu” yönünde olduğunu söyledi. İHA’yı (insansız hava aracı) kullanan yüzbaşı ile İHA Filo Komutanı, Sınır Tümen Komutanı, Jandarma Komando Tugay Komutanı, 2. Ordu İstihbarat Komutanı’na kadar birçok subay, grubun kaçakçı olduğu yönünde üstlerini uyarmaya çalıştıklarını, ancak bombardımana karar verilince kendilerinin bilmediği önemli bir bilginin Genelkurmay’da olduğunu düşündüklerini belirten ifadeler verdi.

DEVLET EL KOYDU, YARGI TAKİPSİZLİK KARARI VERDİ

Ancak kısa bir süre sonra devlet içinde Roboskî Katliamını örtbas etmek için yeni bir konsept devreye konuldu. Bu durum yargıya da yansıdı. Yargı, olağan bir yargısal süreç işletmeden takipsizlik kararı vererek dosyayı kapattı. Askeri savcılık, takipsizlik kararını, “bombardımanda ‘kaçınılmaz hata’ya düşülmesi” gerekçesine dayandırdı. Kararda, istihbarat raporlarının bölgeye yönelik bir eylem bildirdiği ve sınıra yaklaşan grubun davranışının "kaçakçı"ya benzemediği vurgusu yapıldı. Oysa, Uludere’deki yerel askeri birimler, üslerini “Bunlar kaçakçı” diye uyarmıştı. Ancak savcılığın takipsizlik kararında, dosyasında bu ifadeler olmasına rağmen, bu bilgilere hiç değinilmeden karar verildi.

Askeri savcılığın, takipsizlik kararına yapılan itiraz, Hava Kuvvetleri Komutanlığı askeri mahkemesi tarafından 1’e karşı 2 oyla reddedildi. Karşı oy kullanan hakim albay, “kaçınılmaz” hata sonucuna savcılığın değil, mutlaka bir mahkemenin hükmedebileceğini belirtti ve soruşturmanın bu şekilde kapatılmasına karşı çıktı. Karşı oy kullanan hakim albayın görev yeri değiştirildi.

BİR AVUKATIN İHMALİ İLE DOSYA KAPANDI

Yargının takipsizlik kararı üzerine aileler, AYM'ye başvuruda bulundu. AYM, Roboskîli ailelerin yaptığı bireysel başvuruyu 53 başvurucudan 3’ünün avukatlarının vekaletnamesinin dosyada yer almadığı gerekçesiyle 15 gün içinde eksikliğin tamamlanması için tebligatta bulunduğu avukatın, belgeleri 2 gün geç sunması nedeniyle ret kararı verdi. AYM, belgeleri 2 gün geç veren avukatın sunduğu sağlık raporunu “ağır, ameliyat gerektiren veya ölümcül bir hastalık” olmadığı gerekçesiyle kabul etmedi. Karar 1’e karşı 4 oyla alındı. Üye Osman Paksüt, bu kadar önemli bir dosyada avukatın sunduğu raporun kabul edilmesi gerektiği görüşüyle karara karşı çıktı.

KATLİAMI YAPANLAR DEĞİL ROBOSKİLİLER YARGILANDI

Katliamın üzerinden 10 yıl geçti. 34 kişinin ölümü nedeniyle tek bir kişi dahi gözaltına alınmadı, görevinden uzaklaştırılmadı. Roboskî Katliamı da tıpkı 33 kurşun, Kasaplar deresi, Zîlan, Dersim’de yaşandığı gibi faili devlet olan bir katliamdı. Katliamı bilerek yapan devletin tutumu da, haliyle katliamı örtbas etmek oldu. Kamuoyunun baskısına rağmen hükümetin bu konudaki çözümü ise biraz tazminat ve mağdur olan kişilere emeklilik vaadi oldu.

Roboskî mağdurları hükümetin bu talebini kabul etmeden mücadelesini sürdürüyor. Katliamı yapanlar cezasızlıkla ödüllendirilirken, devletin soruşturması ve mahkemelerinden geçmeyen tek bir Roboskîli aile kalmadı. Görüştüğümüz Roboskî mağdurları dün olduğu gibi bugün de adalet arayışını sürdürüyor. Bundan yaklaşık bir ay önce İçişleri Bakanlığı'nın talimatıyla Roboskî mağdurlarına giden Uludere Kaymakamı'nın 100 bin TL’lik tazminat talebini köylüler kabul etmedi.

ENCÜ: AHLAKSIZ TEKLİFLER SUNULUYOR

Roboskî'de 15 yaşındaki kardeşi Serhat Encü'yü kaybeden HDP 26. dönem milletvekili ve HDP İstanbul İl Eşbaşkanı Ferhat Encü, hükümetin uzun süredir katliamı örtbas etmek için kendilerine ahlaksız teklifler sunduğunu söyledi.

"Faillerin yargılanmadığı, adaletin olmadığı bir yerde böyle ahlaksız bir anlayışla karşıyayız" diyen Encü; "O dönemde terör yasasına göre zararın tazmini olarak 100 bin TL para teklif ettiler. Biz bunun kan parası olduğunu ve bunu kabul etmediğimizi söyledik. Bu katliamların bu coğrafyada bir daha yaşanmamasını istiyoruz. 10 yıldır ‘Sizi emekli edeceğiz, para vereceğiz’ gibi tekliflerle geliyorlar.

Aileleri baskı altına alarak bu yöntem üzerinden gidiyor. Yani bu topraklarda yaşanan bir gerçekliktir; devlet öldürüyor ve sonra bazen öldürülen kişiden, ailesinden, akrabasından mermi parası alıyor, öldürüp cezasızlık politikası uyguluyor. Açık ve net olan toplu katliamları tazminatlarla örtbas etmeye çalışıyor. O günden bu yana taleplerimiz karşılanmadı. Katliamı yapanlar görevinden dahi alınmadı. Cezasızlık politikası sürüyor, adalet mücadelesi yürüten ailelere davalar açıldı. 10 yıldır lehimize ya da adaletin tesisinden yana bir gelişme sağlanmadı" diye konuştu.

ROBOSKÎ'DE SÜREÇ BİTMEDİ, HESABINI SORACAĞIZ

Roboskî Katliamı’nda sürecin devam ettiğini ve faillerin mutlaka hesap vereceğini kaydeden Encü, "Bu süreç burada bitmeyecek. 10 yıldır yönetimde onlar yargı mekanizmasını denetime aldıkları için bir şey değişmiyor. Şimdi ise iktidarın değişme ihtimali oldukça yüksek ve değişimden sonra hesap sorma ortamı doğacak. O gün geldiğinde Roboskî ve bütün katliamların hesaplarını soracağız, umutluyuz ve mücadelemiz sürecek. Katliamın üzerinden 10 yıl geçti. Hayat henüz normale dönmedi. Duygu kırılması en acı biçimde yaşanıyor. Travması aileler üzerinde çok etkili" ifadelerini kullandı.

KATLİAMDA OĞLUNU YİTİREN TOSUN: ADALET İSTİYORUZ

Katliamda oğlunu yitiren Zeki Tosun, katliamı 10 yıldır her gün, her an yaşadıklarını kaydetti. Yıllardır acı ve gözyaşı içinde olduklarını söyleyen Tosun, "Bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmadı. Biz hep adalet istedik; failler yargılansın, anne ve babaların gözyaşı biraz olsun dursun diye çabaladık. Ama Roboskî için adaletin tüm kapıları kapanmıştır. Bugün bile baskı yapıyorlar, tazminat almamızı istiyorlar. Devlet üç kuruş parayla bir şey olmamış gibi davranmamızı istiyor. Biz öyle insanlar değiliz. İçimizde bir yara var, her 28 Aralık’ta aynı katliamı tekrar yaşıyoruz.

AKP ve devlet 34 sinek öldürmüş gibi davranıyor. Failler, devletin en tepesindeki insanlar, 34 masum canı aldılar. 34 insanın ölümüne sebep oldular, katırları ve çocukları paramparça ettiler. Katırlar da birer canlıydı. Roboskî Katliamı’nın yaşandığı günden bu yana en küçük bir yargılama olmadı ama bizim insanlarımız yargılandı. Katliam oldu, zulüm oldu diyen bizler yargılandık. AKP hükümeti susmamızı istiyor. Ama biz susmayacağız. Unutmadık, unutturmayacağız. Unutursak kalbimiz kurusun. Biz sadece adalet istiyoruz" dedi.

BİZE PARA VE EMEKLİLİK DAYATILIYOR

Katliamda oğlunu yitiren Sadık Alma, bugüne kadar söyledikleri her şeyin arkasında olduklarını ve geri adım atmayacaklarını belirterek, "Baştan ne dediysek bugün de arkasındayız. Hep adalet istedik ama Roboskî'ye adalet gelmedi. İstediğimiz adalettir. Bu ateş adalet sağlanmadan sönmez. Hala acımız tazedir. Katliamın üzerinden 10 yıl geçti bugün olmuş gibi yaşıyoruz. Hükümet hala bize tazminat teklifinde bulunuyor. 10 yıl önce 100 bin teklif etti, tazminat 23 bindi. Bugün 100 bin tazminat, 63 bin para vereceğiz, kadro kurumunda memurluk ya da emeklilik dayatıyorlar. Biz de bunu kabul etmedik.

BİLEREK, İSTEYEREK ÖLDÜRDÜLER

Bir ay önce Uludere Kaymakamı ve SGK memuru Şırnak Valisi de İçişleri Bakanlığı'nın bilgisi dahilinde bize geldiler. Biz onlara adaletin yerini bulması gerektiğini söyledik. Bu sıradan bir katliam değil, 34 kişi tüm dünyanın gözü önünde paramparça edildi. Katliamı basite indirgiyorlar, bizi de hiçe sayıyorlar. Lütfen sesimizi duyurun. Bizler kesinlikle bu katliamın peşini bırakmayacağız. Umudumuzu kaybetmedik, kaybetmeyeceğiz. Umudumuzu Erdoğan’dan kestik. Erdoğan iktidardayken bu konuda yargının önünü kesiyor, engel oluyor. Bu yüzden gün gelecek herkes bu katliamın hesabını verecek. İstediğimiz şudur; vicdanı olanlar yardımcı olsun. Bizler fakir ve mağdur insanlarız. Sesimiz olun. Bilerek isteyerek çocuklarımızı öldürdüler" şeklinde konuştu.

33 KURŞUNDAN ROBOSKİ'YE DEVLETİN KÜRT KATLİAMLARI

 Roboskî’de tarih tekerrür etti. 30 Temmuz 1943 tarihinde Van’ın Özalp ilçesinde bulunan Sefo deresinde 34 Kürt köylüsünü kurşuna dizdikten sonra "kaçakçı" ilan eden devlet, bu defa Şırnak’ta katlettiği 34 köylünün kaçakçı olduğunu söyledi. 33 Kurşun katliamında emri veren Mustafa Muğlalı yargılanıp hapis cezasına çarptırılırken, Roboskî Katliamı için tek bir sorumlu dahi gözaltına alınmadı, hakkında soruşturma açılmadı ve açığa dahi alınmadı. 80 yılda devletin Kürt politikası hiç değişmedi. İnkar, imha, asimilasyon tüm hızıyla sürüyor.