Avesta: Türk devleti özgür Kürdü ortadan kaldırmak istiyor

Türk devletinin Medya Savunma Alanları’na yönelik saldırısını değerlendiren Avesta, "Türk devleti PKK ve Önder Apo’nun ortaya çıkardığı özgür Kürdü ortadan kaldırmak ve bölgeyi işgal edip Osmanlı hayallerini gerçekleştirmek istiyor" dedi.

Stêrk TV'de yayınlanan programa katılan KCK Genel Başkanlık Konseyi Üyesi Sozdar Avesta, Bazên Zagrosê Devrimci hamlesi ile ‘Dema dema azadiyê ye’ hamlesini ve Şengal'e yönelik 9 Ekim anlaşmasının ardından aylardır eylem yapan Êzidî halkının direnişini değerlendirdi.

Bölgede egemen güç olmak isteyen Türk devletinin tek engel olarak PKK'yi gördüğünü belirten Avesta, "Bu yüzden pervasızca saldırmaya devam ediyorlar. Medya Savunma Alanlarına yönelik operasyon gerçekleşmeden önce yapılan yoğun görüşmeleri basından takip ettik. Yani Erdoğan günlerce ABD’nin yeni başkanı Biden'dan telefon bekliyordu. Yapılan operasyondan 3 saat önce hem görüşme gerçekleştirdiler, hem de Türk dışişleri bakanı Mesrur Barzani ile görüşme yaptı, yine Neçirvan Barzani’nin yaptığı birkaç uluslararası görüşme oldu.

Yani bu saldırı konseptinin sıradan olmadığını sadece Güney Kürdistan değil tüm Kürt halkının kazanımlarını hedeflediğini çok iyi biliyoruz. Şuan Avaşin, Metina, Zap, Besta, Lice, Amed ve tüm Kuzey Kürdistan’da bu operasyon devam ediyor. Bir yandan da özel psikolojik savaşı yürütüyorlar. Tabi bu yapılan operasyonun ne kadar sonuç alacağını gerillanın duruşundan göreceğiz. Amaçlarına ulaşamayacaklarını biliyoruz" dedi.

KCK Genel Başkanlık Konseyi Üyesi Sozdar Avesta'nın Stêrk TV'de yayınlanan röportajı şöyle:

Uzun zamandır Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerinde uygulanan ağır tecrit devam ediyor. Son olarak ailesi ile dört dakikalık bir telefon görüşmesi yapabildi. O konuşmada Abdullah Öcalan devletin yanlış yaptığını, avukatları ile görüşmeye izin verilmesi gerektiğini söyledi. Bu görüşme talebi ve süren tecridi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Sorunuzu cevaplamadan önce son günlerde HPG'nin şehadeti açıklanan Sinan Dersim yoldaşı, aynı zamanda Mardin Eyalet Komutanı Hewram yoldaş ve dört arkadaşı saygıyla anıyorum. Yine şehitler ayı olan Mayıs ayındayız. Bu vesileyle Mayıs şehitlerimiz büyük enternasyonalist şehit Haki Karer, Ozan Mizgin, Mehmet Karasungur, Leyla Kasım, Türkiye solunun büyük devrimcileri Deniz Gezmiş ve yoldaşlarını ve Hewlêr katliamında şehit olan tüm yoldaşlar şahsında tüm devrim şehitlerini saygı ve hürmet ile anıyorum. Eğer bugün Kürdistan ve Ortadoğu’da büyük bir mücadele verebiliyorsak bu şehitlerimizin sayesindedir.

Şüphesiz tecridi sürekli olarak İmralı sistemi ile ele alıyoruz. Önder Apo esir alınmıştır ve sıradan bir esir değildir. Önder Apo üzerinde uygulanan tecrit de sıradan bir tecrit değildir. Uygulanan tecrit tüm Kürdistan halkına, kadınlara, tüm demokratik güçlere uygulanan bir tecrittir. Bu yüzden uygulamaya koymak istedikleri her katliam konseptine ilk olarak İmralı’da başlıyorlar. Önder Apo üzerinde bu konseptler uygulamaya konulup oradan sonuç almak istiyorlar. Garê’de gerillanın ortaya koyduğu direniş, 8 Mart'ta kadınların ortaya koyduğu irade, Newroz’a milyonlarca insanımızın yükselttiği özgürlük çığlığı, devletin devreye soktuğu tecridi boşa çıkardı. Tüm bunlara karşı faşist Türk devleti ahlaksız, insanlık dışı uygulamalar devreye soktu. Önder Apo üzerinde uyguladıkları tecrit ile Kürt halkının iradesini ve sabrını denemeye çalıştı. Önder Apo’nun yaşamı hakkında bazı haberleri medyaya servis ettiler.

Halkımızın tepkileri karşısında çaresiz kalıp Önder Apo’nun dört dakika telefon ile görüşmesine izin verdiler. Önder Apo bunun bir oyun olduğunu ve bu oyuna gelmeyeceğini söyledi. Kardeşi ile yaptığı görüşmede sıradan bir tutuklu olmadığını ve orada tutulma sebebini açıkladı. Eğer bir çözüm geliştirilmek isteniyorsa avukatlar gelmeli görüşme sağlanmalı dedi. Tabi var olan tecrit o telefon görüşmesi ile son bulmuş değil. Tam tersine halkımızın öfkesi daha da arttı. Bu tecrit ancak yürütülen katliamcı konsept boşa çıkarılarak kırılabilir. Önder Apo’nun durumu ve Kürdistan halkının ve bölgenin kaderi birbirine bağlı durumdalar. Bu soykırım siyaseti sona erdirilmediği müddetçe tecrit devam edecektir.

Son günlerde Medya Savunma Alanları’na yönelik Türk devletinin saldırıları var. En son 24 Nisan'da Avaşin, Zap ve Metina bölgesine saldırdı. Halen bu alanlarda çatışmalar devam ediyor. Saldırı yapılan tarih de manidar bir tarih. Bildiğiniz gibi en son 24 Nisan 2017’de Qereçox’a saldırı oldu. Aynı zamanda bu tarih Ermeni Soykırımın başladığı tarih. Bu tarihlerde bu saldırıların yapılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Medya Savunma Alanları’na yapılan saldırı ilk saldırı değildir. 2015'ten bu yana, Erdoğan diktatörlüğünün yenilgisi ile birlikte, 23 Haziran seçimlerinden bu yana yaşanılan hazımsızlık sonrası yoğun bir şekilde saldırmaya başladılar. Girdikleri alanları işgal etmek istiyorlar. Özellikle Güney Kürdistanı yavaş yavaş işgal edip oraya bir bütünen yerleşmek istiyorlar. Yapılan operasyonun amacı çok net ve bellidir. Kendileri de bunu açıkça söylüyorlar. 2015’ten bu yana uluslararası güçlerin özellikle Amerika, İngiltere ve Fransa onayıyla operasyonlar yapmaya devam ediyorlar. Tabi bahsettiğiniz gibi operasyona başlama tarihleri dikkat çekici. 24 Nisan Ermeni halkının soykırıma uğradığı tarih. Aynı tarihte bu operasyon ile Kürtlerin de aynı katliamdan geçmesini amaçlıyorlar. Bu mesajı bundan birkaç yıl önce yine vermişlerdi. 24 Nisan 2017’de HPG ve YPG güçlerinin olduğu Qereçox’a saldırı gerçekleştirdiler. Yine Şengal’deki Êzidî halkına yönelik saldırı gerçekleştirdiler. O süreçte de verilen mesaj aynıydı. Bugün de verilen mesaj aynı.

Tarihte nasıl Ermeni halkını vahşice soykırıma tabi tuttularsa, bugün de Kürtlere aynı şey uygulanmak isteniyor. Onların Neo Osmanlı politikalarının önündeki engel biziz. Bölgede egemen güç olmak projelerinin önünde tek engel biz olduğumuz için pervasızca saldırmaya devam ediyorlar. Bu operasyon gerçekleşmeden önce tabii ki basından yapılan yoğun görüşmeleri takip ettik. Yani Erdoğan günlerce ABD’nin yeni başkanı Biden'dan telefon bekliyordu. Yapılan operasyondan 3 saat önce hem görüşme gerçekleştirdiler, hem de Türk dışişleri bakanı Mesrur Barzani ile görüşme yaptı, yine Neçirvan Barzani’nin yaptığı birkaç uluslararası görüşme oldu. Yani bu saldırı konseptinin sıradan olmadığını sadece Güney Kürdistan değil tüm Kürt halkının kazanımlarını hedeflediğini çok iyi biliyoruz.

Bu saldırı 40 yılda verilmiş mücadelenin tüm kazanımlarını ortadan kaldırmaya yöneliktir. Açığa çıkan özgür Kürdün iradesine yapılan saldırıdır. Yani kendilerince bir taşla iki kuş vurmaya çalışıyorlar. Birincisi PKK ve Önder Apo’nun ortaya çıkardığı özgür Kürdü ortadan kaldırmak, ikincisi ise bölgeyi işgal edip Osmanlı hayallerini gerçekleştirmek. Bu amaçlar ile operasyona başladılar ve şu an devam ediyor. Şu an Avaşin, Metina, Zap, Besta, Lice, Amed ve tüm Kuzey Kürdistan’da bu operasyon devam ediyor. Bir yandan da özel psikolojik savaşı yürütüyorlar. Tabi bu yapılan operasyonun ne kadar sonuç alacağını gerillanın duruşundan göreceğiz. Amaçlarına ulaşamayacaklarını biliyoruz.

Genel siyasi anlamda da sonuca ulaşamayacaklarını bildikleri için gündem değiştiriyorlar. Esasen ilk operasyona başladıkları yerde yenildiler. Şimdi ise bir bataklığa batmış durumdalar ve nasıl işin içinden çıkacağını bilmiyorlar. Bu açıdan şunu net belirtelim. Yapılan bu operasyonun sonucu onlar açısından Garê operasyonundan daha kötü olacak. Daha ağır bir yenilgi yaşayacaklar. Garê'de panik içinde geri kaçmak zorunda kaldılar. Aynı 2008’de Zap’tan geri çekilmek zorunda kaldıkları gibi. Tabii Garê’de yaşadıkları vahim yenilginin hırsıyla bir saldırı yapıp imajlarını düzeltmek istiyorlar ama gerillanın hamleleri karşısında asla amaçlarına ulaşamayacaklar.

Operasyonlar karşısında gerillanın verdiği mücadeleye değindiniz. Özgürlük ve demokrasi isteyen güçlerin, Kürt halkının bu verilen mücadeleye katılımı nasıl olmalıdır?

Başta Zagros kahramanlarını, yine Habur ve Heftanin savaş güçlerini, tüm Kürdistan özgür alanlarını büyük bir mücadele ve direniş alanına çeviren Apocu fedai güçlerinin hepsini selamlıyorum. Bu kutsal tarihi direnişi veren herkesi selamlıyor ve alınlarından öpüyorum. Onlar tüm dünyaya hiç bir gücün gerilla iradesinden büyük olmadığını gösterdi. Hiç bir teknik irade ve kararlılıktan gelişkin değildir. Kahraman gerillalar bunu ortaya koymuştur. Herkes 24 Nisan’dan bu yana bu kahramanlık destanını şaşkınlık içinde izliyor. Bütün NATO güçlerinin her türlü imkanı ile desteklediği bir operasyon karşısında gerilla güçlerimiz büyük bir irade ile, yeni dönem gerillasının teknik ve taktikleri ile büyük bir mücadele veriliyor. Bu konuşmayı yaptığımız ana kadar elimizde olan sayısal bilançoya göre 140 Türk askeri etkisiz hale getirildi. Bunun üç katı kadar yaralıları var.

Tüm bunların yanında onların dış işleri bakanı çıkıp sanki ortada hiç bir şey yokmuş gibi spekülatif konuşmalar yapıp farklı gündemler oluşturmaya çalışıyor. Tüm bunlar Türk devletinin çaresizliğini ortaya koyuyor. Öyle ahlaksız bir savaş yöntemleri var ki artık canlı hayvanlara bomba düzeneği bağlayıp savaş alanında patlatıyorlar. O kadar çaresiz ve ahlaksız duruma gelmişler. Tabi halkımız bunu görüyor. Özgürlük gerillası çok kararlı. Hareketine, önderliğine ve mücadelesine bağlı bir gerilla var. Peki halkımız bu dönemde nasıl gerilla ile dayanışma içerisinde olacak? Önemli bir sorudur. Belki halkımız ilk iki gün operasyonun boyutunu fark etmedi. Ama sonrasında halkımız meydanlara çıktı. Kürdistan'da ve ülke dışında gerilla etrafında büyük bir kenetlenme olduğunu görüyoruz. Elbette bu yeterli değildir. Halkımız, bir varlık ve yokluk savaşı verdiğimizi bilmelidir.

Bu sefer Zap, Avaşin, Metina’da faşist Erdoğan ve Bahçeli'nin alacağı yenilgi tecridin sona ermesini sağlayacaktır. Bu verilen mücadele başarıya ulaşamadığı müddetçe İmralı’da sürdürülen tecrit devam edecektir. Aynı zamanda onlar burada yenilgiye uğramadığı müddetçe Rojava’da, Şengal’e saldırmaya devam edeceklerdir. Bu yüzden halkımız gerilla etrafında kenetlenmeli ve gece gündüz meydanlarda olmalıdır. Bu savaş sadece gerilla savaşı değil, devrimci halk savaşıdır. Mutlak kazanma ve varlık yokluk savaşıdır. Bu yüzden hem Kürdistan halkı hem dostları, demokrasi güçleri açıklamalar yapıp bu operasyonu kınadılar. Tabi açıklama yaparak verilen destek kıymetli olduğu gibi yeterli değildir. Mutlaka pratikte yaşamda güçlü bir tavır içinde olunmalıdır.

GÜNEY HALKIMIZ TEPKİSİNİ ORTAYA KOYMALI

Garê’de gerillanın ortaya çıkardığı zaferden nasıl herkes güç aldıysa şu an verilen mücadelenin de güçlü sonuç alması ve zafere ulaşması için herkes ayağa kalkmalıdır. Nasıl ki gerillanın zaferleri mutluluk kaynağı oluyorsa verdikleri direniş de dayanışma sebebi olmalı. Bu dayanışma bugün olmayacaksa ne zaman olacaktır. Ben inanıyorum ki halkımız bu bilinçtedir. Elbette onlar için bazı engeller söz konusu olabilir. Özellikle bir buçuk yıldan fazladır süren pandemi engeller çıkarıyor. Tabi bu pandemi sürecinde de kapitalist güçler istediği gibi hareket edebiliyor. Kendileri istediği zaman adeta pandemi ortadan kalkıyor istemedikleri zaman da her insanı içeri kapatıyor. Erdoğan istediği zaman kongreler yapıyor, fakat özgürlük için, hak için meydanlara çıkanlara izin verilmiyor. Halkımız gereken önlemlerini alıp konulan yasakları tanımamalıdır.

Yine Kuzey Suriye’deki halkımız eylemler geliştirmeli. Özellikle Güney Kürdistan halkımız tepkisini ortaya koymalıdır. Bilmelidirler ki Türk devleti istediği yerlere yerleşirse tüm Güney Kürdistan’ı abluka altına almış olacaktır. Bu anlamda Güney Kürdistan’daki siyasi güçler, özellikle PDK bu konsept dışında değildir. Bunu biliyoruz. Belki pratik olarak operasyon içinde yer almıyorlar ama göz yumduklarını biliyoruz. Her gün operasyon yapılıyor ve Kürdistan coğrafyası bombalanıyor. Tüm bunlar olurken Mesrur Barzani yabancı basına çıkıp bunun sebebi PKK’dir diyor. Bu kadar da olmaz. AKP’yi savunmak Mesrur Barzani’nin işi değildir. Bunlar kendilerini kandırmamalı.

Türk devletinin sonraki adımı Selahaddin ve Hewlêr’dir. Güney Kürdistan halkı değerlerine sahip çıkmalıdır. Direnişçi ve onurlu bir halktır. Güney Kürdistan halkı bu bilinç ile karşı çıkmalıdır. Yurt dışında halkımız ayaktadır. Daha zengin yol ve yöntemler ile bu mücadeleye sahip çıkılmalıdır. Gerilla üzerine düşen sorumlulukları yerine getiriyor. HPG ve YJA-STAR gerillaları büyük destan yazıyorlar. Nasıl ki direnişçi kadınlar Burası Heftanin deyip işgallere geçit vermeyeceğiz deyip destan yazdılarsa, bu devlet Zagros’ta asla sonuca ulaşamayacaklardır. Zagros şahinlerinin yaptığı hamle bu anlamı taşıyor. Yine Xabur hamlesi bu anlamı taşıyor. Heftanin hamlesi devam ediyor. Gerilla büyük bir irade gösteriyor ve halkımız da bu irade ile birlikte olmalıdır. Bu anlamda halkımızın güçlü bir cevap vereceğini inancındayım.

Şengal'de kadınların öncülüğünde büyük bir direniş sergileniyor. Son olarak anneler ve gençler Irak ordusunun Şengal'e girmesine engel oldu. Irak, Türkiye ve KDP arasında yapılan anlaşma ne anlama geliyor, bu anlaşmanın amacı nedir?

Şengal'e yönelik saldırılar bahsettiğimiz konseptin bir parçası. Bu anlaşmaya 9 Ekim anlaşması diyoruz. 9 Ekim bilindiği gibi Rêber Apo'ya yönelik komplonun başladığı tarihtir. Önderliğin esaret altına alındığı gün olan 15 Şubat'ta Garê'ye, son olarak da 24 Nisan Ermeni katliamının yıldönümünde de Medya savunma alanlarına saldırdılar. Bunların hepsi tek bir zihniyet tarafından uygulanıyor. Erdoğan ve Bahçeli bu konsepti birlikte hayata geçiriyorlar. 9 Ekim'den bu yana Şengal'de amansız bir direniş yürütülüyor. Bu direniş meşru haklar içindir. Şengal halkı bugüne kadar bir çok katliama maruz kaldı son olarak 2014 yılında dünyanın gözü önünde binlerce kadın, çocuk, genç, yaşlı DAİŞ çeteleri tarafından katledildi, tecavüze uğradı, esir alındı.

Halkın o dönem kendisini nasıl savunduğunu gördük. 2014 yılında DAİŞ saldırısı Gir Zirk köyünde başladı. Gir Zirk köyünde yaşayan halk ellerindeki küçük silahlarla, avcı silahlarıyla saldırıların başladığı geceden ertesi gün öğlene kadar tek başına direndi. Onlarca Gir Zirk genci bu saldırılarda şehit düştü. Eğer o dönem genlerden tutun yaşlılara kadar kimse direnmeseydi, DAİŞ yarım saatte Şengal'e varır ve tüm köylerini işgal ederdi. O zaman esir düşenlerin sayısı on binleri değil yüzbinleri bulurdu, Şengal adına da hiçbir şey kalmazdı. Demek ki Êzidî halkının direnme iradesi var. 9 Ekim'den bu yana halkın gösterdiği direnişi siyaset olarak algılayanlar var. İşte "kadınlar ve çocuklar Irak ordusuna karşı kullanılıyor" diyen ahlaksızlar var. Oysaki Êzidî halkı varlık-yokluk mücadelesi veriyor.

Irak hükümetinin KDP ve Türk devletinin zoru ile böyle bir anlaşma yaptığını da biliyoruz. Bu anlaşmayı da Êzidî toplumuna yönelik bir şantaj aracı olarak kullanıyorlar. Êzidî halkının talepleri Irak anayasasında da var. Halkın istediği tek şey kurdukları sistemi devam ettirmek. Yıllarca güvendikleri güçler DAİŞ saldırılarında halkı bırakıp kaçtı halk neden güvensin onlara? Irak ordusunun karşısında duran anneler DAİŞ zulmünden kurtulmuş olan annelerdir. Kızlarının kaç defa tecavüze uğradıklarını bilen annelerdir. Ama Şengal'i işgal etmek isteyen güçler bu annelerden de utanmıyorlar. Halka, 'Özyönetimden vazgeçin, savunma güçlerini feshedin, kurumlarınızı kapatın. Hiçbir şey olmamış gibi tekrar biz iktidar olalım' diyorlar. Êzidî toplumu bunu kabul etmedi asla da kabul etmeyecektir.

ŞENGAL TOPLUMU DİRENİŞÇİ BİR TOPLUMDUR

Irak anayasasında halkların özerk, kendi inançları ve dilleri ile yaşaması var. Irak devletinin de Türk devleti gibi inkarcı bir yaklaşımla değil anayasasına uygun bir yaklaşımla hareket etmesi gerekir. Şengal halkının da Irak hükümetinden istediği şey yasalarına göre hareket etmesidir. Bu vesile ile Gir Zirk direnişini selamlıyorum, direnişçileri kutluyorum. Çok önemli bir direniştir. Direnişte yer alan anneleri tanıyoruz. Yıllardır tüm saldırılara karşı onurlu bir duruş sergiliyorlar. KDP'nin Xanesor'da açtığı hendekleri elleri ile kapatanlar da bu direnişçi annelerdi. Çünkü kızları bu uğurda şehit düşen annelerdir. Êzidî toplumu direnişçi bir toplumdur. Şengal'i işgal etmek isteyen güçlere karşı direnişlerine devam etmeliler de. Ancak direniş onlara kazandırır. Teslimiyet ihanete ve yok olmaya götürür.

KDP Êzidî toplumunu bir araç olarak kullanmak istiyor. On binlerce Şengalliyi katliamdan özgürlük savaşçıları kurtardı. İnsanlık koridoru açarak Başur'a gitmelerini sağladılar fakat KDP şuan bu insanları rehin almış durumda. KDP de Êzidî halkının 9 Ekim anlaşmasını kabul etmeyeceğini çok iyi biliyor. Böyle yaparak Êzidî halkının topraklarına dönmesini engelliyor. Önümüzdeki aylarda Irak'ta seçim var, KDP'de orada bulunan Êzidîlerin oyunu almak için onları şantaj aracı olarak kullanıyor. Bu vesile ile Başur'daki kamplarda olan Êzidî halkımıza çağrıda bulunuyorum, KDP'nin bu oyunlarını görün. Topraklarınıza, Şengal'e geri dönün, kendi öz savunma güçlerinde, kendi kurumlarınızda yer alın, oyunuzu da kendi sesinizi duyurmak için kullanın. Oyunuzu Êzidî Özgürlük ve Demokrasi Partisi'ne (PADÊ) verin. Êzidî halkını katliamlardan geçirenlere değil, kendi partinize oy kullanın.

Eğer Başur'daki kamplarda kalan Êzidîler topraklarına dönerse 9 Ekim anlaşması kendiliğinden boşa çıkacaktır. O kamplarda kaldıkları sürece işgalciler de Êzidî halkına bu anlaşmayı dayatacaklardır. Êzidî toplumu da basit yaklaşmamalı bu anlaşmaya çünkü varlık ve yokluk anlamına geliyor. Ya özgür yaşayacaklar, direnecekler, ya da köle olacaklar. Köle yaşam ise ölümden beter bir yaşamdır onlar için. Bu yüzden Êzidî halkımız 7 aydır devam eden bu direniş 7 yıl da sürse geri adım atmamalıdır. Bu şekilde direnirlerse mutlaka kazanacaklardır. Sadece kadınlar da kalsa bu direniş başarıya ulaşacaktır. Çünkü Şengal direnişi kadınların direnişidir.

DAİŞ çetelerinin Kobanê'ye yönelik işgal saldırılarında Bakur halkı ayağa kalkmıştı. Türk devleti şu an Kürt siyasetçilerinin DAİŞ'e karşı ayaklanmasını bir suç olarak görüyor ve Kürt siyasetçiler Kobanê davası adı altında yargılanıyor. Siz bu davayı nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu duruma karşı Kürdistan halkının tutumu nasıl olmalı?

Bu dava ile faşist iktidarın gerçek yüzünü daha iyi görüyoruz. Bu davaya da Kobanê davası denilmemelidir çünkü AKP davaya bu adı verdi. Halkımız ve siyasetçiler de Kobanê davası demeye başlamış. Oysa ki Kobanê dediğimiz zaman direniş, zafer, DAİŞ iradesinin kırılması geliyor aklımıza. Kobanê bu şekilde sembol oldu. Kobanê direnişi ile tüm dünyayı yankıladı. Şuan devam eden dava Kobanê davası değil, DAİŞ'i koruma davasıdır. Erdoğan DAİŞ'i koruyor. DAİŞ'i işlediği suçlardan kurtarmak istiyor. Bu dava ile Kobanê'de yaşanan süreci tersine evriltmek istiyor. Kimse bu oyuna gelmemelidir.

Kobanê saldırılarında Erdoğan Suriye'den getirttiği binlerce kişinin karşısına çıkarak, 'Bakın Kobanê düştü, düşecek' dedi. Kobanê düşmeyince bu sefer de Kobanê tarih sayfalarında böyle bir dava ile yer alsın istiyor. Bu ahlaksız, insanlık dışı, vicdansız bir yaklaşımdır. Bu davada yargılanan insanlar özgürlükçü, demokrasiyi savunan, DAİŞ çetelerine karşı tereddütsüz bir şekilde halkını savunan siyasetçilerdir. Öte yandan sadece Kürt siyasetçiler sahip çıkmadı Kobanê'ye. Dünyanın dört bir yanından enternasyonalistler geldi Kobanê'ye. Uluslararası koalisyon güçleri vardı. O zaman bu güçleri de davaya eklesin.

Herkes Kobanê'ye sahip çıktı. Kobanê'de olan koalisyon güçleri de yaşanan direnişe, şahadetlere sahip çıkmıyor. Kobanê adıyla açılan bir dava asla kabul edilmemeli. Yargılanan siyasetçilerden Kobanê'nin intikamını alıyorlar. Yargılananlar kadın siyasetçiler, eşbaşkanlar, kadın hareketi üyeleri, gençlik hareketi üyeleri, Kobanê'ye destek veren demokrasi güçleridir. Zaten yargılanan insanlar bu davanın siyasi bir dava olduğunu biliyor bu konuda netler, halkımızın da siyasetçilerine sahip çıkması gerekir. Sadece DAİŞ'i korumak için dava açmadılar, Türkiye'deki bütün çeteleri bu şekilde koruma altına alıyor.

"Dem dema azadiyê ye" hamlesi çerçevesinde zindanlarda, Maxmur'da ve Avrupa'da başlayan açlık grevleri devam ediyor. Yine Kürt halkının dostları Kürt Halk Önderi Öcalan'ın özgürlüğü için çeşitli kampanyalar yürütüyor. Hamle hangi aşamaya geldi? Geldiği aşamayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

"Dem dema azadiyê ye" önemli bir aşamaya geldi. Özellikle 15 Şubat, 8 Mart ve Newroz'da milyonlarca kişi Rêber Apo'nun etrafında bir direniş çemberi oluşturdu. Hep birlikte Rêber Apo'nun özgürlüğünü talep ettiler. Bu hamlenin amacı ve hedefi önderliğin mutlak özgürlüğüdür. 27 Kasım'dan bu yana zindanlarda tutsakların başlattığı açlık grevi eylemi devam ediyor. Aynı zamanda Maxmur ve Lavrio'da da bir direniş var. Bütün direnişçileri buradan selamlıyorum. Özgürlük gerillası da bu hamleye öncülük yapıyor şuan. Açlık grevi direnişinin öncülerinden Eşref Öz, Lavrio’da şehit düştü. Kendisini rahmetle anıyorum, ailesine başsağlığı diliyorum. Eşref Öz, "Dem dema azadiyê ye" hamlesinin şehididir. Sağlık sorunları olmasına rağmen fedai bir şekilde bu eylemde yerini aldı ve direnişine devam etti.

Maxmur'da da halkımı gruplar halinde eylemlerini sürdürüyorlar. Bütün direnişçileri selamlıyorum. Mutlak sonuç almamız için hamlenin daha da güçlendirilmesi lazım. Özellikle hamlenin toplumsal ayağı her zaman mücadeleye devam etmeli. Farklı farklı eylemler geliştirilmeli. Hem CPT, hem Avrupa Konseyi'nin tecritte suçları var. Nedir suçları? İmralı'daki sistemin tecrit sistemi olduğunu kabul etmelerine rağmen bugüne kadar bir adım atmamışlardır. Avrupa'daki halkımız bu kurumlar üzerinde daha fazla baskı kurmalıdır. Eylemler devam etmelidir. Halk ve gerilla eylemleri birbirini tamamlamalı.

Rêber Apo'ya yönelik komplo 25 yıldır aralıksız devam ediyor. Bu komplo ve saldırılara karşı halkımız çok büyük bedeller de ödedi. Hareketimize yönelik komplo ise hala sürüyor. Son olarak ABD yine 3 arkadaşımıza ilişkin aldığı tekrarladı. Sözde ABD'nin yeni başkanı Biden'ın Amerika siyasetinde değişimler yaratacağı söyleniyordu. Ama bilindiği gibi söz konusu özgür Kürtler olunca hepsi birlik oluyor. Yani Amerika da önderliğe yönelik komploda yer aldı ve bu komploda hala ısrarcı. Bu yüzden başlattığımız hamle yerinde bir hamledir. Bundan sonra da farklı yol ve yöntemlerle devam etmelidir. Bu temelde kadınlar, gençler, dostlarımız önderliğin özgürlüğüne sahip çıkmalıdır.

Son olarak söylemek istediğiniz bir şey var mı?

Medya savunma alanlarında Türk devletinin saldırılarına karşı gerillanın direnişi devam ediyor. Buradan bütün Kürdistan halkına çağrıda bulunuyorum. Özellikle kadınlar ve gençler yaratılan değerlere sahip çıkmalı. Yine Kürdistan halkı ve tarihi bir direniş sergileyen özgürlük gerillası üzerine düşen görevi yerine getirmelidir.

1 Mayıs Dünya İşçi ve Emekçiler Günü'nü kutlanmasın ve gerillanın devam eden direnişine sahip çıkılmasın diye ülkede 20 günlük sokağa çıkma yasağı ilan ettiler. Buna rağmen işçiler emekçiler bayramlarına sahip çıktı. Bu vesile ile Kürdistan İşçi Partisi olarak partimiz adına bütün işçilerin, emekçilerin bayramını kutluyorum, başarılar diliyorum.