Bir direniş tapınağıydı Girê Sor - II

Botan, Serhildan ve Zinarîn, direnişin komutanlarıydı. Girê Sor direniş tapınağını kale yapan, onların azmi, Apocu ruhu ve yoldaşlığıydı.

80 gün süren Girê Sor direnişini, direnişte yer alan Mizgîn Dalaho, Armanc Sîmko ve Têkoşîn Devrim'in anlatımlarından derledik. İşte II. bölümü:

Düşman, Süleyman Tepesi’nde darbe yemişti. Ölü ve yaralıları vardı. Gerillaların sağlam bir şekilde oradan çıkmış olması düşman için başlı başına bir darbeydi. Bu yüzden Girê Spî’den Girê Sor’a gelene kadar da tereddütlüydü. Girê Sor’a gelmeleri neredeyse bir haftalarını aldı. Süleyman Tepesi’nde düşmanda patlayıcı patlatılmıştı, o yüzden Girê Sor’a çok kontrollü ve ağır bir şekilde geldi.

GİRÊ SOR’DAKİLER VE KONUMLANMA

Süleyman’ın ardından karadan önce dördüncü tepeye kadar geldi. Zaten Girê Spî ile orası arasında çok uzun bir mesafe yoktu. O günlerde zirve katında Mizgîn, Serhildan ve Özgür kalıyordu. Alt katta ise Têkoşîn, Argêş ve Zinarîn. Botan, her iki kata da müdahale edebilmek için orta katta kalıyordu. Delal de genç olduğu için mevzilerde değil, Botan’ın yanında kalıyordu. Her katta sabotajcı ve suikastçılar vardı. Baz ve Armanc ise Çarçela kapısını tutuyordu. Bu konumlanma, durumlara göre sürekli değişiyordu. O zaman gerilla sayısı 10’du.

Bölge Komutanı Botan, katılımından şehadetine kadar hep Avaşîn’deydi ve alanın her yerini gezmişti. Savaşçılığı da komutanlığı da bu topraklarda öğrenmişti. Avaşîn’de mütevaziliğin ve fedakarlığın kişide somutlaşmış ismiydi. Direniş sürecindeki en büyük şanslardan biri de Botan gibi bir komutanın olmasıydı. Tek bir teslimiyet olmadan bu direnişin böyle uzun soluklu devam etmesinde en büyük pay Botan’ındı.

Birlik Komutanı Serhildan, Basya bölgesinde Süleyman, Kartal ve Girê Sor alanlarında kalmıştı ve araziyi iyi tanıyordu. Özellikle Kartal ve Girê Sor alanlarındaki savaş tünellerinin yapımında çok büyük emekleri olmuş, bazen tek başına metrelerce tünel çıkarmıştı. Çok öngörülü, duyarlı ve aynı zamanda moral kaynağıydı. Girê Sor’un tünelleri onun şarkıları ve şiirleriyle can buluyordu sanki. Hep en zor alanlarda, bırakın savaşmayı yaşamanın bile çok zor olduğu tepelerde komutanlık yaptı. Üslendiği ağır pratik sorumlulukların yanı sıra çok derin duygulara, yoğunlaşmalara ve ince bir ruha sahipti. Çok güzel şiirler yazar ve okurdu.

Kadın gerillaların Takım Komutanı Zinarîn, sadece kadınların değil, tüm gerillaların duruşuna ve komutanlığına saygı gösterdiği nitelikli genç bir komutandı. Girê Sor direnişinin açığa çıkmasında Zinarîn’in örgütleyici, tüm zorluklara rağmen toparlayıcı tarzının, kadın duyarlılığının, özgürlük duruşunun, komutan kişiliğinin ve yoldaşlığının çok önemli payı oldu. Askeri alana geleli çok olmamıştı fakat kısa zamanda gerillalaşmış ve Girê Sor gibi Zagrosların en zorlu tepelerinde komutanlık yapmıştı. Botan, Serhildan ve Zinarîn, direnişin komutanlarıydı. Bu direniş kalesini kale yapan, onların azmi, Apocu ruhu ve yoldaşlığıydı.

Onlar komutandı fakat orada bulunanların hepsi seçilmiş gerillalardı. Hepsi sürece bir savaş komutanı gibi katılmıştı. Têkoşîn ve Özgür sabotajcı; Armanc, Argêş, Mizgîn ile Baz da suikastçıydı. Tepede bulunanların hepsinin belli bir niteliği vardı ve branş sahibiydi. En yeni olan arkadaş, henüz bir yılını doldurmuş olan Delal’di. Çabuk öğreniyor ve istekliydi. Gerillalar arasında hem nitelik hem de uyum oluşmuştu. Zirve katında bir sabotajcı, bir suikastçı ve orta otomatikten anlayıp yönetimden olan bir gerilla, her zaman sabit olarak kalıyordu.

21 HAZİRAN’DA İKİNCİ TEPEYE KADAR GELDİ

İlk gün deşifre olmayan kapılardan düşman takip ediliyordu. Düşman, Girê Spî’den sonra da hep karadan ilerliyordu. 21 Haziran’da Girê Sor’un ikinci tepesine kadar geldi. Düşman hareketliliği, gerillanın durduğu noktadan görünmediği için artık tam takip edilemiyordu.

Hareketliliği ilk fark eden Özgür’dü. Özgür, zirvede nöbetteyken düşmanın sesini duyuyor ve dürbünle baktığında geldiğini görüyor. Düşman esas tepeye gelmeden önce, diğer tepelerdeki mevzilerini sağlamlaştırmaya çalışıyordu. İkinci tepede mevzi yapmaya başladılar ve daha sonra gerillanın esas konumlandığı zirvedeki tepeye yöneldi.

Aslında düşman, gerillanın beklediği gibi gelmedi. Önce yukarıdan saldırdı. Aşağıdan saldıramıyordu ve oradan sonuç alamayacağını biliyordu. Bu, tünellerden çıkışa kadar da böyleydi. Düşmanın amacı, üzerinde durup denetim yaratmak ve dışarı çıkışı engellemekti. Zaten her zaman 100 metre kadar uzakta duruyordu. Bu yüzden üst kattan saldırılara başladı. Girê Sor tünellerinde savaş ilk defa yaşanıyordu ve gerillanın ilk tecrübeleriydi. Yani burada savaşırken aynı zamanda birçok şeyi de yeni yeni öğreniyorlardı. Mesela düşman yeni bir şey deniyordu, gerilla da bunu boşa çıkarmak için farklı ve yeni tedbirler geliştiriyordu. Savaş, yeni taktiklerini de yaratıyordu.

KARADAN VE SAYILARI ÇOK FAZLAYDI

Düşmanın tepeye öyle rahat rahat gelmesine izin verilemezdi. Sesleri ikinci tepeden geliyordu ama yerleri çok net görünmüyordu ve aslında düşmanın o kadar ilerlediğini de bilmiyorlardı. Her üç tepede de askerler vardı. Karadan gelmişlerdi ama sayıları gerçekten çok fazlaydı. O gece Skorsky helikopterleri dördüncü tepeye indirme yaptı. Gerillalar, genel kapıdan her zaman düşmanı doçkayla vuruyordu. O yüzden oradan gelmeye ve orada indirme yapmaya cesaret etmiyorlardı. Doçkadan kaynaklı yollarını uzatıp hatlarını değiştiriyorlardı.

MIZGÎN SUİKASTLARA BAŞLADI

Mizgîn, düşman ikinci tepenin üzerindeyken suikast eylemi önerisi yaptı. Mesafe yaklaşık 500 metre kadardı. Mizgîn, 22 Haziran ve 23 Haziran tarihlerinde burada iki defa suikast eylemi gerçekleştirdi. Onlar da direkt bombaatar ve ferdi silahlarla ateş açtı. Mizgîn, diğer gün yine aynı şekilde 6-7 askerin sığınak yapmaya çalıştığı esnada suikast eylemi yaptı. Askerler biraz daha yaklaşmıştı ve mesafe bu sefer 450 metre kadardı. Mizgîn kamuflaj elbisesi giyip silahını alıp dışarı çıktı ve iki mermi attı; 1 asker öldü, 1’i yaralandı.

TÜNELLERE DOĞRU UÇAN HOPARLÖR

Bu eylemlerden sonra düşman, arı büyüklüğünde havada uçan teknik bir şeyi tünellere doğru uçurup, bu şey aracılığıyla teslim olsun çağrısı yapıyordu. Sesi arı sesi gibi acayip bir şeydi. Arazide durdurmuşlardı o şeyi ve teslimiyet çağrısı yapıyorlardı.

İLK ÇATIŞMANIN BAŞLAMASI

Düşman ordusu, 23 Haziran’da zirvedeki birinci tepenin üzerine geldi ve o sabah saldırdı. İkinci gün üst kattan, askerlerin sesinin çok yakından geldiği fark ediliyordu. Düşman artık şikeftin tam üstüne gelmişti. Mizgîn, zirve katında nöbetçiyken 1 askerin diğerlerine talimat verdiğini duyuyor ve 5 metre uzağında 3 asker görüyor. Mizgîn’in kafasını kaldırmasıyla beraber kapıda bulunan kalkandan ses çıkmasıyla askerler orada hareket olduğunu fark ediyor ve işgalci Türk askerleri ile ilk çatışma orada başlıyor...

O GECE İKİNCİ TEPEYE GERİ ÇEKİLDİ

Türk askerleri, direkt kapıya doğru tarama yaptı. Mizgîn de bir bomba atıp askerleri taradı ve haber vermeye geldi. O gün zirve katında Özgür, Argêş, Serhildan ve Mizgîn bulunuyordu. O günkü ilk çatışma 40 dakikadan fazla sürdü. Askerler kendilerini kapılara fazla yaklaştırmıyor, sürekli uzaktan ateş ediyordu. Gerillalar, o gün her üç kapıdan da durmadan düşmanı vurdu. Bazen bir gerilla, kapıdan çıkıp BKC ile vuruyor, düşman yoğunluğu o kapıya verdiğinde bu sefer, başka kapıdan vuruyordu. Düşman sersemlemişti, mermilerin nereden geldiğini bile bilmiyordu. Düşman henüz ilk temasta Girê Sor’un kolay lokma olmadığını anlayınca o gece tekrar ikinci tepeye doğru geri çekildi. Karanlık çöktükten sonra düşman durdu, gerilla da durdu. Bundan sonraki birkaç günde, özellikle de akşam saatlerinde yer yer çatışmalar oluyordu. Akşam saatleri çatışma saatleri olmuştu artık.

CEPHANE ÇOK GİTSİN İSTENMİYORDU

Gerilla çoğunlukla bomba kullanıyordu. İlk günlerde savaş çok yoğundu, çatışma sesi hiç kesilmiyordu. Bu yüzden farklı bir atmosfer oluşmuştu. Bazı gerillalar düşmanı vuruyor, bazıları cephane çekiyor, düşmanı keşfediyor ve tüm bunlar yaşanırken her an kazanılan tecrübeler aktarılıyor, yeni tedbirler alınıyordu.

İçeride çok heyecanlı bir hareketlilik vardı. Herkes birbirine destek oluyordu. Her gerillanın branşını devreye koyma çabası vardı. Cephane de çok gitsin istenmiyordu ama parmak, tetikten çekilmiyordu. Düşman, ilk gün zirve kapısından bomba atıyordu, kapılar dik çıkartıldığı için bombalar aşağı kadar geliyordu. Mesela hava akımı yukardan aşağıya doğruydu ve çok kuvvetliydi. Patlama sonrası toz duman ya da kullanılan gazlar direkt aşağıya gidiyordu. İlk gün çatışmayla geçti, düşman henüz patlamalara ve kimyasal gazlara ağırlık vermemişti.

İDDİA BÜYÜKTÜ AMA DEZAVANTAJLAR DA VARDI

Buradaki gerillaların iddiası büyüktü; “Düşmanı mutlaka Girê Sor’da kıracağız’’ diyordu. Ne görev olursa olsun, sorumluluklarını tartışmasız yerine getiriyorlardı. Yapı ve yönetim ilişkisinden çok yoldaşlık ilişkileri hakimdi. Her gerilla görüş belirtmede, katılımda inisiyatifliydi. Hangisi uygunsa o uygulanıyordu.

Girê Sor’un konumu nedeniyle bazı dezavantajlar vardı. Örneğin Mamreşo’ya saldırı olduğunda arazide de gerillalar vardı ve diğer tepelerden koordine ediliyordu. Yine dışarıdan eylemler oluyordu. Bu Mamreşo direnişi için büyük avantajdı. Girê Sor’dakiler ise kendilerini her şeye hazırlamıştı. Dışarıdan takviye gelmeyeceğini, arazi savaşı yürütülemeyeceğini biliyorlardı. Düşman, Mamreşo’yu işgal ettikten sonra Girê Sor artık tam kuşatmadaydı. Dışarıdan gelinecek tek bir hat vardı ama o hattan gelmek de zordu. Zaten kimsenin dışardan koordine edemeyeceğini, dışardan müdahale ya da eylem olmayacağını biliyorlardı. Artık tek başlarınaydılar. Kendi aralarında koşulları tartışıyorlardı. Bazen, “Sonbahara kadar direniriz, eğer yağmurlarda da dışarıdan müdahale gelmezse tünellerden çıkıp düşman üzerine etkili eylemler yaparız’’ diyorlardı. Bu yüzden ne çalışma olursa olsun kimse itiraz etmiyor, verilen her görevi başarıyla yerine getiriyordu.

DÜŞMAN ŞİMDİ GAZ KULLANIYOR AMA İYİYİZ

Büyük cihazdan Girê Sor için mesaj okunuyordu. 24 Haziran günüydü. Mesaj okunurken düşman yukardan aşağıya bir şey fırlattı, o zaman mermiyle cevap verildi. Onlar da o attıkları şeyi patlattı. Aradan 20 saniye geçmeden başka bir patlama yaptılar. Düşman kimyasal attığında öyle yapıyordu, ikinci bir patlama yapıyordu ki, basınç oluşsun ve o basıncın etkisiyle gazın hepsi içeri girsin. O esnada düşmanın büyük cihazı dinlediği biliniyordu. Düşman o an gaz kullanıyordu, gerilla da düşmanın çabalarının boşa çıktığını bilmesini istiyordu. Hemen tedbir alıp cihazla konuşmaya devam ediliyordu. Bir yandan koridorlar gazla dolup taşmıştı ama diğer yandan Botan, cihazdan “Düşman şimdi gaz kullanıyor, patlama yapıyor ama durumumuz iyidir, hiç etkilenmiyoruz’’ diyordu. Düşman o zaman ilk defa kimyasal kullanmıştı.

ŞEKER GİBİ TATLI, YANIK ŞEKER KOKULU VE YEŞİL RENKLİ

İlk kullandıkları kimyasal patlayıcılarının yanık şeker gibi bir kokusu vardı, şeker gibi tatlı ve yeşil renkliydi. Kimyasal silah olduğu anlaşıldı. Kimyasal silah kokusundan rahatsız olunmaması için güzel kokular yaydığı da biliniyordu. İlk gaz kokusu geldiğinde Têkoşîn, ‘‘ya heval bunun kokusu ne güzel’’ demişti, çünkü kimyasal gaz olduğunu bilmiyordu. Botan, gerillaları uyarıp “Kafanı indir, boğulacaksın, kimyasal şaka işi değil, ciddiye almazsanız etkilenirsiniz’’ diyordu. Daha sonra etkilendiler zaten. O kullandıkları gaz her neyse insanı uyuşturuyor, halden düşürüyordu. Aynı süreçte Werxelê alanında da direnişler vardı, aralarında bağlantı sağlanıyordu. Oradaki gerillalar da tedbir almaları konusunda uyarıldı. Tedbirler konusunda birbirlerini haberdar ediyorlardı. Zirvedeki manga küçüktü, havalandırması da çok iyi değildi. Bu yüzden o katta kullanılan gazlardan etkilenmeler oluyordu. Gerilla aşağıya iniyordu ama Botan aşağıya inmiyordu. Onu zirveden bir nevi zorla indiriyorlardı.

DEŞİFRE OLMAYAN KAPILARDAN DÜRBÜNLE TAKİP

Zirve denilen kısım dezavantajdı, çünkü tünelleri dik çıkartılmıştı. Yine de düşman gündüz saatlerinde bile en az 50 metre kapıdan uzak duruyordu. Gaz bombalarını da uzaktan atıyordu. Gerillalar, bir ara zirve kapısına patlayıcı koymak için kapıya gittiğinde önünün taşla dolu olduğunu gördü. Halbuki daha önce orada hiç taş yoktu. Düşman uzaktan kapıya taş atarak mesafe için kendini deniyordu. Bomba atınca da uzaktan atıyordu. Bazen uzaktan askerlerin sesi duyuluyordu. Türkçe konuşuyorlardı, ancak içlerinde Kürtçe konuşan ve Kürdistan’ın farklı bölgelerinden getirdikleri anlaşılan korucular da vardı. Dışarıdaki kamera imha olmuştu, deşifre olmayan kapılardan dürbünle düşman takip ediliyordu ama tepelerin hepsi gözükmüyordu. Düşman biber gazı da kullanmaya başlamıştı. İlk defa tünellerde savaşılıyordu ve acemilikler vardı. Aynı zamanda düşmanın yönelimlerine göre de tecrübe kazanılıyordu. Mesela düşman çoğunlukla gündüz saatlerinde saldırıyordu. Gerilla da ona göre alternatif taktik geliştiriyordu.

ORTAK GÖRÜŞ ARTIK ZİRVEDE KALINAMAYACAĞIYDI

İlk hafta düşman çok yoğun saldırdı. Mamreşo, Şehit Serdar, Werxelê ve Süleyman’da yoğun biber gazı kullanmıştı. Girê Sor’da da yoğun gaz, patlayıcı ve kimyasal kullanıyordu. İlk haftadan sonra artık ciddi etkilenmeler oluyordu. İlk haftanın sonunda gerçekten zirveye gidecek takati olan gerilla kalmamıştı. Hepsinin bünyesi zayıflamış, güçten düşmüştü. Botan’ın zirveyi bırakmak gibi bir niyeti yoktu, çok kararlıydı. Düşman da orada zorlanıyordu; kapıya yaklaşmaya korkuyor ve uzak mesafeden atış yapıyordu. Gerillaların ortak görüşü zirvede artık kalınamayacağı yönündeydi. Düşmanın orada belli bir hakimiyeti vardı, tüneller dik çıkartılmıştı. Gerillalar, artık gazlardan çok halsiz düşmüştü ve bu yüzden ortak görüşle zirve katını kapatma kararı alındı. Karargaha da bırakılacağının haberi verildi. Düşman her gün daha fazla kimyasal ve biber gazı kullanıyordu. Orayı kapatabilmek için Çarçela kapısından aşağıya taş toprak çekiliyordu. Bu kapı kapatma işi çok yoruyordu. Düşman üzerlerindeydi, erzak az olduğu için enerjisiz kalınmıştı. Zirvede tek bir çöp bile bırakılmadı.

‘KAPI KAPATMACA’ OYUNU

Çok yoğun gaz kullandıkları bir gün Mizgîn ve Baz etkilenip düştü. Neyse ki aralarında Şırnak’ın Cizre ilçesinden ve daha önceden biber gazına karşı tecrübesi olanlar vardı. Onlar biber gazı için limon, kolonya ve şeker iyi geliyor, diyordu. Nefes alamayınca önce yüzlerine su döküyorlar, tabii daha beter yanmaya başlayınca Mizgîn, Şırnaklıların dediklerini hatırlayarak gidip kolonya getirdi. O kolonya sayesinde biraz kendilerine geldiler. Sonra herkes biber gazına alıştı, artık normal geliyordu. Zirveyi bırakıldıktan sonra artık düşman da çok fazla oraya yönelmiyordu. Çarçela kapısına yöneliyordu. Düşman tüm kapılara aynı anda gelmiyor, kademe kademe ilerliyordu. Çarçela kapısından düşman da vuruluyordu ama o kapı, aynı zamanda şikeftin zayıf noktalarından biriydi. Düşman orada hakim olabilir, vurabilirdi. Gerilla orayı kapatıyordu, her kapattığında düşman patlamalarla tekrar açıyordu. Daha sonra “Madem öyledir, biz bu kapıdan düşmana darbe vuracağız ve açık kalsın’’ denildi. Bu sefer de düşman gelip kendisi o kapıyı kapattı. Yani bundan sonra sürekli “kapı kapatmaca’’ oynanıyordu.

Düşman gündüzleri yoğun saldırıyor gece geri çekiliyordu. Çarçela kapısında Baz kalıyordu, orası da 3 metre kadar kapatıldı. Orayı kapattıktan sonra kanılmıyordu, sadece kontrol ediliyordu. Düşman orada yoğun patlama yapıyor, B7 ve BKC ile vuruyor, TNT kokusu çok yoğun geliyor, gerillalar da etkileniyordu. Çarçella kapısını kapattıktan sonra düşman orada birkaç patlama yapmıştı ve toprağı sert olmadığı için her patlama olduğunda kendiliğinden kapanıyordu artık. Bu iki kapıyı kapattıktan sonra düşman uzun bir süre sessiz kaldı. Ta ki 6 Temmuz’a kadar...

Devam edecek…