İşgal bölgelerinde vahşetin bilançosu ve BM raporu

Türk devletinin Serêkaniyê ve Girê Spî işgallerinin üzerinden bir yıl geçti. Ortada korkunç bir suç tablosu var. İşlenen suçlar BM'nin Suriye raporunda belgelenirken, gerçek boyutların çok daha ağır olduğu belirtiliyor.

Türk devletinin 9 Ekim 2019’da başlattığı Sêrekaniyê ve Girê Spî işgal harekâtlarının birinci yıl dönümüne girildi. Efrîn ise Mart 2018’den bu yana Türk devleti ve partneri “Milli Ordu” çetelerinin işgali altında. Efrin, Serekaniye ve Girê Spî’deki savaş suçlarının da ele alındığı Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Konseyi 45. oturumu bir dizi karar tasarısıyla tamamladı.

14 Eylül’de başlayan oturumda Suriye’deki insan hakları ihlalleri ve savaş suçları da değerlendirildi. BM Uluslararası Bağımsız Suriye Araştırma Komisyonu’nun Ocak-Haziran 2020 dönemini kapsayan raporu da toplantıya sunuldu ve tartışıldı. Raporda direk Türk devleti sorumlu tutulmasa da güdümündeki çetelerin işgal ettikleri bölgelerindeki savaş suçlarına dair önemli örneklere de yer verildi. 7 Ekim'de görüşülen karar tasarılarında tartışılan diğer ülkeler gibi Suriye içinde bazı maddelere yer verildi. Karar tasarılarında Suriye raporu hatırlatılarak, Suriye’de savaş suçlarının işlenmiş olabileceğine dikkat çekildi. Uluslararası Ceza Mahkemesinin rol oynayabileceğine vurgu yapıldı.

BM RAPORU YETERSİZ

Efrin İnsan Hakları Örgütü ve Cizîrê İnsan Hakları Derneği’nin Türk devletinin çıkardığı tüm engellere rağmen yaptıkları araştırmalarla belgeledikleri suçlar BM raporunun çok yetersiz olduğunu gösteriyor. Raporlarda yer alan suçların yaygınlığı ise bu suçların Türk devleti tarafından koordine edildiğini ortaya koyuyor. İşgalcilerin baskıları, internet ve telefon hattının denetim altında olması, mağdurların ölümle ve aileleriyle tehtid edilmesi nedeniyle yaşanan tüm suçların açığa çıkarılamadığı belirtilse de işgalin mevcut bilançosu dehşet verici.

Türk devleti ve partneri DAİŞ, El Nusra ve “Milli Ordu” çetelerinin işgal ettikleri özerk yönetim alanlarındaki bazı savaş suçlarını derledik. Bununla birlikte BM raporunun işgal bölgelerine ilişkin bölümlerini ve eksiklerini Kuzey ve Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetimi Eş Başkan yardımcısı Bedran Çiya Kurd’a sorduk.

SERÊKANIYÊ VE GIRÊ SPÎ’YE IRAKLI DAİŞ ÇETELERİ YERLEŞTİRİLDİ

-Özerk yönetim yetkilileri, Serêkaniyê, Girê Spî ve çevrelerindeki yerleşim merkezlerinden Türkiye’nin işgali nedeniyle 300 binden fazla kişinin göç etmek zorunda olduğunu açıklarken Cizîrê İnsan Hakları Derneği işgal nedeniyle yaşadığı bölgeyi ve evini terk etmek zorunda kalan 162 bin kişinin belge ve başvurusunu uluslararası kuruluşlara ulaştırdı. Dernek ANF'ye bu konudaki çalışmalarının sürdüğünü ifade etti.

Serêkaniyê ve çevresinde Êzidî Kürtlere ait 15 köy boşaltıldı. Êzidîlere ait en az 65 eve ve tüm mülklere el koyulduğu, Davudiye ve Xirbet Cemo isimli köylerde 80 evin yıkıldığı ve yerlerine askeri bir karargahın yapıldığı belgelendi. Ayrıca “Milli Ordu” çeteleri Êzidî köylerinde “hazine arama” gerekçesiyle Êzidîlerin mezarlarını açtılar ve ölüleri mezarlarından çıkardılar.

Serêkaniyê ve Girê Spî'ye yönelik işgal harekâtlarına katılan “Milli Ordu” çeteleri içinde çok sayıda DAİŞ elemanının olduğu Kürt basını tarafından belgelenirken Türk devleti bununla da yetinmedi. Cizîrê İnsan Hakları Örgütü 400 Iraklı DAİŞ üyesinin savaşçı olarak Serêkaniyê ve Girê Spî ’ye getirildiğini, 1400 Suriyeli çete ve ailesinin İdlib’ten taşındığını belirtiyor.

KİMYASAL SİLAH KULLANILDI, ÇOCUKLARIN ORGANLARI ÇALINDI

Cizirê İnsan Hakları Derneği Türk devletinin 9 Ekim’de başlayan Serêkaniyê ve Girê Spî işgal harekâtında sınır boyunca vurduğu tüm özerk yönetim alanlarında, işgal sonrası Girê Spî ve Serêkaniyê’de, yine işgal altındaki bölgelerden özerk yönetim alanlarına yapılan saldırılarda toplam 340 kişinin katlettiğini belgeledi.

Derneğin raporunda katledilen 187 kişinin sivil olduğu belirtildi. Raporda 7 kişinin de işgalciler tarafından esir alınmaları ardından infaz edildikleri, bunlardan 2’sinin tecavüze uğradığı ifade edildi. İşgal harekâtından bu yana toplam 945 kişi yaralanırken bunların 339’unun sivil olduğu belgelendi. Serêkaniyê ve Girê Spî’nin Türkiye tarafından işgal edilmesinden sonra her iki şehirde meydana gelen patlamalarda 25 kişinin yaşamını yitirdiği, 43 kişinin yaralandığı dile getirildi.

Türk devleti, 19 Ekim 2019’da Serekaniye’de QSD ve sivillere karşı kimyasal silahlar kapsamına giren beyaz fosfor kullandı. Cizire İnsan Hakları Derneği bu kimyasal saldırıda 33 kişinin yandığını, bunlardan 23’ünün sivil, 10’unun ise QSD savaşçısı olduğunu belgeledi. Dernek 6 kişinin ise tanınmayacak kadar yandığını ve haklarında hiçbir belge-bilgi bulunmadığını ifade etti.

9 Ekimden bu yana Girê Spî ve Serêkaniyê’de en az 85 kişinin kaçırıldığı, işkence gördüğü ve bırakılması için para istendiği belirtildi. Derneğin raporunda 78 kişinin işgal öncesi özerk yönetim kurumlarında çalışmaktan dolayı tutuklanarak uluslararası hukuka aykırı olmasına rağmen yargılanmak üzere Türkiye’ye götürüldüğüne yer verildi.

Serêkaniyêli 9 yaşındaki Renas Muhamed Isharha ve 3 yaşındaki Mahir Suphi Ancur hastalanmaları ardından Türkiye’deki hastanelere gönderildi. 2 çocuk da Türkiye’de katledilerek organları çalındı.

EFRÎN’DE EN AZ 581 SİVİL KATLEDİLDİ, 6885 SİVİL KAÇIRILDI

Efrin İnsan Hakları Örgütü’nün 20 Ocak 2018-30 Eylül 2020 dönemini kapsayan raporunda, bu süreç içerisinde Türk devleti ve çeteleri tarafından, 498’i bombardımanlarla, 80'i işkenceyle olmak üzere en az 581 sivilin katledildiği kaydedildi. Katledilenlerin 68’inin çocuk olduğu belgelendi. Yine 330’u çocuklar olmak üzere 696’dan fazla kişi işgalcilerin bombardımanlarında yaralandı.

Türk devleti ve partneri “Mili Ordu” çeteleri Efrin’de binlerce kişiyi kaçırdı. Türk devleti çetelerin kaçırdığı bazı kişileri geçmişte özerk yönetimle çalıştıkları nedeniyle “yargılamak” üzere Türkiye’ye götürüldü.

Efrîn İnsan Hakları örgütü işgal harekâtının başından geçtiğimiz eylül ayı sonuna kadar Türk devletinin denetiminde çeteler tarafından 6885 sivilin kaçırıldığını belgeledi. Kaçırılan kadın ve erkek sivillerden 3900’ünün ise akıbeti belli değil. Raco’nun Ömerê Şaxi köyünden 11 sivilin durumu bunlara örnek verilebilir. 17 Aralık 2019’da Efrîn'de işgalciler tarafından kurulan sözde terör mahkemesi tarafından ömür boyu hapse mahkûm edilen bu sivillerden 9’u Türkiye’ye götürülürken 2’sinin akibeti belli değil.

EFRİN’DE ETNİK TEMİZLİK VE DEMOGRAFİ DEĞİŞTİRME

Efrîn’in neredeyse yüzde 90’ının oluşturan Kürt nüfusun büyük çoğunluğu 18 Mart 2018’de şehrin tamamen işgal edilmesi sonucu göç etmek zorunda kaldı. İşgale rağmen Efrin’de kalan yaklaşık 100-150 bin Kürt’ün ise büyük bölümü uygulanan sistematik baskı ve işkenceler nedeniyle şehri terk etti. Şu anda şehirdeki Kürt nüfusunun genel nüfusun yüzde 18’in altında olduğu biliniyor.

-Efrin’de 22 köy ve şehir merkezinde yaşayan 25 bin Êzidî’den bu gün ancak 5-7 bini kalmış durumda. Êzidîlere ait 10’dan fazla inanç merkezi tamamen yağmalandı. Şehir merkezinde bulunan ve işgal harekâtı sırasında vurulan Efrîn Êzidî Merkezi Haziran 2018 tarihinde işgalciler tarafından patlayıcılarla tümden yıkıldı. Bu gün şehirdeki Êzidîler kaçırılıyor, işkencelerden geçiriliyor, katlediliyor ve Müslümanlığa geçmeye zorlanıyorlar.

-Sayıları 15 bin civarında olan ve Mabata ilçe merkezinde yaşayan Alevilerin büyük çoğunluğu işgalle birlikte şehirden ayrıldı. Bu gün şehirde kalan Alevilerin sayısı net bilinmezken çok az olduğu ifade ediliyor. Tıpkı Êzidîler gibi Alevilerde Sünni İslam’ı benimsemeye zorlanıyor. Alevilerin ve Êzidîlerin evlerine zorla el konularak Kuran kursları ve Selefi çetelerin eğitim verdiği dini merkezlere dönüştürüldü.

-1000 civarında Kürt Hristiyan ve Ermeni Hristiyan’ın yaşadığı Efrin’de şu anda 2-3 Hristiyan aile kalmış durumda. Efrin’de bulunan tek kilise işgal ardından çeteler tarafından yağmalandı. Bu gün Sultan Murat ve Ceyşel Şarkiye gurubu arasında paylaşılmış durumda. Şehirde kalan 2-3 Hristiyan ailede Müslümanlığa göre yaşamak zorunda bırakılıyor. Efrîn’deki Kürt Hristiyanlardan Rıdvan Muhammed Muhammed yaşamını yitiren eşi Cennet Muhammed’in Hristiyanlık inancına göre defnedilmesini dayatınca 31 Temmuz 2020’de Feylaq Şam çeteleri tarafından tutuklandı ve bu gün halen tutuklu.

Şehrin yerlisi olan Araplarda çetelerin kaçırma, fidye isteme, aracına ve mülklerine el koyma, katletme gibi uygulamalarından payını alıyor.

İşgal nedeniyle şehirden göç etmek zorunda kalan halkın evlerine Guta, Hama, Humus, Türkiye, Irak, İdlib vb. yerlerden getirilen Arap ve Türkmen çetelerle aileleri yerleştirildi. Bazı yerlerde ev sahipleri halen şehirde bulunmasına rağmen zorla evinden çıkarıldı. Şiye ilçesinde Kürtler kendi evlerine kira vermek zorunda bırakıldı.

EN FAZLA KADINLAR HEDEF ALINIYOR

Efrin, Sêrekaniye ve GrêSpî’de işgalciler tarafından en fazla hedef alınan kesim kadınlar. Efrin işgal harekatı sürecinde YPG savaşçısı Barin Kobanê’nin cenazesinin çeteler tarafından çıplak bir biçimde teşhir edilmesi, GrêSpî işgal harekatı sürecinde Suriye Gelecek Partisi Genel Sekreteri Hevrin Xelef’in Ahrar Şarkiye çeteleri tarafından işkenceyle katledilmesi hafızalardan silinmiyor.

Her 3 şehirde de kadınlar yanlarında bir erkek olmadan ve çarşafsız bir biçimde sokağa çıkamıyor. Birçok kadın çetelerin tacizleri ve kaçırmaları nedeniyle evine kapanmayı tercih ediyor.

Efrîn başta olmak üzere tüm işgal alanlarında 18 yaş altındaki kız çocuklarına çetelerle evlenme dayatılıyor, onların ikinci, üçüncü yâda dördüncü eşi olma dayatılıyor. Özerk yönetim döneminde yasak olan çok eşlilik işgalciler tarafından teşvik ediliyor yâda topluma dayatılıyor.

Suriye Kadın Hakları Araştırma ve Savunma Merkezi Efrîn, Serêkaniyê ve Girê Spî’de işgal harekatları ve işgal sürecinde en az 85 kadının Türkiye ve çeteleri tarafından katledildiğini, 175 kadının yaralandığını, 123 kadının ise kaçırıldığını belgeledi.

Efrîn İnsan Hakları Örgütü ise 20 Ocak'tan bu yana Efrin’de 68 kadının katledildiğini, 65 kadının tecavüze uğradığını ve tecavüze maruz kalan 5 kadının intihar ettiğini belgeledi.

‘BAGIMSIZ SORUŞTURMA KOMİTELERİ İŞGAL BÖLGELERİNE GİTMELİDİR’

Birleşmiş Milletler’in (BM) yayınladığı raporun önemli olduğunu ifade eden Bedran Çiya, ilk defa bir raporda Türk Devleti ve ona bağlı çete grupları tarafından işgal edilen bölgelere dair, önemli noktalara yer verildiğini dile getirdi. Çiya değerlendirmesinde, birçok eksik bulunmasına rağmen, başlıca noktalarda raporu önemli ve pozitif gördüklerini sözlerine ekledi.

Raporda yer alan ihlalleri, işgal dönemi ve sonrasında sürekli dile getirdiklerini ve uluslararası kurumlara ilettiklerini açıklayan Bedran Çiya, “İşlenen savaş suçlarını duyurma ve raporlaştırma noktasında özerk yönetim, Kürt halkının dostları, bölgedeki insan hakları örgütleri bir mücadele verdi. BM raporunda bu mücadele sonucunda Türk devleti güdümündeki savaş suçlarına da yer verildi” dedi.

Bedran Çiya, Türk devleti destekli çetelerin işlediği birçok savaş suçu ve ihlalin ise rapora yansımadığını belirtti. İşgal bölgelerinde işlenen hak ihlalleri ve savaş suçlarının tespitini yapabilecek gözlem kurumlarının, basın kuruluşlarının, bu suçları takip edebilecek ve kamuoyuna açık bir şekilde aktarabilecek kişilerin olmadığını ifade eden Çiya Kurd, “Bağımsız soruşturma komitelerinin acilen işgal bölgelerine gitmesi ve savaş suçlarını araştırması gerekiyor” diye konuştu

Bedran Çiya Kurd, işlenen suçların rapora yansıyanların çok çok üstünde olduğunu vurgulayarak, “Dolayısıyla bu bölgelerdeki tüm ihlallerin acilen araştırılması, kamuoyuna aktarılması; ihlallerden sorumlu kişilerin yargılanıp, hesap sorulması gereklidir” diye konuştu. Çiya Kurd, “Tespit edilen savaş suçlarının sonrasında, bu suçu işleyenlerin yargılanmasını ve hesap sorulmasını istiyoruz” dedi.

‘SAVAŞ SUÇLARININ SORUMLUSU KÜRT DÜŞMANI TÜRKİYE’DİR’

İşgalin, başlı başına uluslararası kanunların ve bu bölgelerdeki halkların haklarının çiğnenmesi anlamına geldiğini dile getiren Çiya Kurd, şöyle konuştu: “İşgal altında bulunan Efrîn, Serêkaniyê ve Girê Spî’de yaşanan tüm ihlal ve savaş suçlarından Türk devleti birinci dereceden sorumludur. Türk Devleti, ortaklarıyla (DAİŞ, Cephet El Nusra, El Kaide) bu bölgelere saldırdı ve işgal etti.

İdlib ve Guta gibi bölgelerden getirilen binlerce kişi Efrîn’e yerleştirildi. Efrîn halkı ise kendi topraklarından göçertildi. Mal ve mülkleri el konuldu, topraklarını korumak isteyen yüzlerce kişi de katledildi. Efrin’de yaşanan savaş suçları Suriye’nin hiçbir yerinde yaşanmadı. Yaşananlar Türkiye merkezlidir. Bu savaş suçları yer yer Türk yetkililer eliyle ama ağırlıkta Türk devletine ideolojik olarak bağlı çete grupları tarafından gerçekleştiriliyor. Sultan Murad vb. Kürt halkına karşı büyük kin ve nefret duyan gruplardır. Bu guruplar içinde birçok DAİŞ çetesi de var.

Bilançoları incelediğimizde Serêkaniyê ve Girê Spî’de daha az savaş suçu yapıldığı görülüyor. Bunun nedeni Efrin’de yaşatılanların bu alanlarda yaşatılmak istenmemesi değildir. İşgal harekâtı başladığında Türk devleti ve çetelerinin Kürt düşmanlığını bilen Kürtler şehirlerini terk etti. Bu iki şehirde işgal sonrası çok çok az Kürt kaldı. Eğer daha az sayıda insan işgalciler tarafından katledildi, kaçırıldı ve işkence gördüyse bu nedenledir. Kürtler başta olmak üzere Türkiye işgali altındaki alanlarda yaşayan halklar doğrudan soykırım siyaseti, kaybettirilme ve katliamla karşı karşıyadır.”

‘TÜRKİYE BÖLGELERİMİZDE DE SİVİLLERİ VE SİYASETÇİLERİ KATLEDİYOR’

Türk devleti Kürt halkının yaşadığı her alanda sadece Kürtler için değil Türk devletinin siyasetini kabul etmeyen bütün halk bileşenleriyle savaş içerisinde olduğunu sözlerine ekleyen Bedran Çiya bu bölgelere yerleşen Türk devletinin özerk yönetim bölgelerine saldırıların ise hiçbir zaman durmadığını sözlerine ekledi.

Türk devletinin Serêkaniyê ile Girê Spî işgaliyle birlikte Rusya ve ABD’yle saldırılarını durdurma anlaşması yaptığını hatırlatan Çiya Kurd, “Ama Türk Devleti anlaşmalara hiçbir zaman sadık kalmadı ve saldırılarına devam etti. Bedran Çiya, sınır hattında sürekli olarak siviller katlediliyor, araziler ateşe veriliyor, köylere top atışları yapılıyor” diye konuştu.

Çiya sözlerinin devamında, “Artık o düzeye geldi ki Türkiye insansız hava araçlarıyla (İHA) Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi bölgelerinin her yerine saldırılar düzenliyor. Kobanê’de 3 kadın siyasetçi katledildi, Qamişlo’da ve Şehba’da saldırılar oldu. Tüm bunlar, alanlarımızda sivillerin, siyasetçilerin katledilmesi de savaş suçudur ” dedi.