Aldar Xelîl: MİT ve Muhaberat ortaklaşıyor

PYD Eşbaşkanlık Konseyi Üyesi Aldar Xelîl, Türk devleti ve Şam rejimi arasındaki tek uzlaşma noktasının Rojava karşıtlığı olduğunu belirterek, MİT ve Muhaberat’ın fitne çabalarına işaret etti.

Suriye Dışişleri Bakanı Yardımcısı Beşar Caferi’nin Türkiye açıklamalarının iki ülke arasındaki ilişkilerde birbirine baskı uygulamak için yapıldığını belirten PYD Eşbaşkanlık Konseyi Üyesi Aldar Xelîl, “Bu yeni bir şey değil. Suriye rejimi bunu şimdi gündeme koyuyorsa aralarındaki çelişkiler içindir” dedi.

PYD Eşbaşkanlık Konseyi Üyesi Aldar Xelîl ile söyleşimizin ikinci ve son bölümü şöyle:

Kobanê Direnişi, bugün Türk yargısı tarafından Kobanê kumpas davasıyla yargılanmak isteniyor. Sizce ne yapılmaya çalışılıyor?

Kobanê Direnişi, tarihi bir direnişti. Bu direnişi sağlayan tüm ölümsüz şehitleri saygıyla anıyorum. Şehitler, özgürlük savaşçıları ve bu halkların birliği olmasaydı direniş bu şekilde gerçekleşmezdi. Bu direnişle ‘iradeli ve zaferde ısrarlı bir halk oldu mu ne kadar ağır saldırı olursa olsun kazanabilir’ gerçeği ispatlandı. Bu gerçek Kobanê’de ispatlandı. Özellikle Irak ve Suriye’de her yeri işgal eden DAİŞ, ilk kırılmasını Kobanê’de yaşadı. Bunun için kutsal bir direnişti.

Bununla birlikte ne DAİŞ ne de sahibi Erdoğan bu durumu kabul edemedi. İntikamlarını Kobanê’den almak istediler. Hem 25 Haziran’da yaşanan katliam hem de geçtiğimiz yıl devrimci-yurtsever kadınlara Kobanê’de düzenledikleri katliamla almak istediler. Bu DAİŞ’in sahibinin Erdoğan olduğu gerçeğini ispatlıyor. Kobanê’de neden böyle bir direnişin olduğunu halen içlerinde kabul etmiş değiller. Her zaman bu şehirden intikamlarını almak istiyorlar. Sadece bu şehirden değil, kim bu direnişe destek vermişse onlardan intikamını almak istiyor. Şimdiye kadar Efrîn, Serêkaniyê ve Girê Spî’ye dönük düzenlenen saldırılar, Minbic ve diğer bölgelere dönük tehditler hepsi bu amaçladır. Yani DAİŞ’in intikamını almak istiyor.

‘NİYE KOBANÊ'YE DESTEK VERDİNİZ’ HESABI

Erdoğan, sadece Kuzey-Doğu Suriye’de tek değil, bugün Kuzey Kürdistan’da da bunun intikamını alıyor. Kuzey Kürdistanlı halklar ve siyasetçiler 2014’te de sonraki süreçte de Kobanê’ye destek verdiklerinden dolayı bugün Erdoğan tarafından yargılanıyor. Hepsinden “Niye Kobanê’ye destek verdiniz?” diyerek hesap istiyor. Şimdiye kadar binlerce kişi Türk cezaevindeler. Sadece Kobanê’ye destek verdikleri için tutuluyorlar.

Halkımız yurt içinde ve yurt dışında, dört parça Kürdistan’da bu direnişe destek çıkma tutumu gösterdi. Erdoğan artık bunu kabul etmiyor. Dikkat edin Kobanê Direnişi başladığı zaman Bakûrê Kurdistan’dan binlerce genç gelerek bu direnişe katıldı. O gençlerden şehit düşenler de var, yaralananlar da var, halen canlı olup mücadelesini sürdürenlerde var. Onlar artık Rojava’nın, Kobanê’nin savunucuları oldular. DAİŞ’i bitirenler oldular. Artık var olan kimlikleri, varlıkları ve temsiliyetleri Rojava, Kuzey-Doğu Suriye’de tüm Kürdistan’da ulusal direnişin ve birliğin sembolü oldu.

Türk devletinin yapmış olduğu ihlaller, AKP-MHP rejiminin bu direnişe ve elde edilen devrim kazanımlarına karşıdır. DAİŞ’in kırılmasına neden olan direnişin intikamı herkesin gözü önünde alınmaya çalışılıyor. Herkes bu duruma karşı tutum sahibi olmalıdır. Niçin her zaman Erdoğan’ın DAİŞ faşizmini yıkan, tüm insanlığı savunan ve insanlık değerlerini geliştiren-koruyan güce karşı çeteler göndermesine yol versinler? Erdoğan buna tahammül etmek istemiyor. Bunu kabul etmek istemiyor. Onun için her zaman bu direnişin sahiplerine karşı intikam girişimlerinde bulunuyor.

Kuzey-Doğu Suriye bölgelerine dönük saldırılar yoğunlaştırıldı. Minbic ve Şedadê’de provokasyonlar yaratılmak istendi. Ancak güvenlik güçlerinin hassasiyeti sayesinde olayların büyümesi engellendi. Kuzey-Doğu Suriye’ye dönük saldırıları nasıl gelişiyor ve arkasında kimler var?

Suriye halklarının Erdoğan yönetimindeki Türk devleti gibi birinin komşuları olması büyük bir şansızlığı var. Suriye’de devrimin başladığı ilk günden beri Suriye’ye el atıp müdahalede bulundular. Türk devletinin Suriye dosyası içerisindeki müdahalesi çok olumsuz sonuçlar doğurdu. Bunlardan biri de siyasi çözümün gelişmesine izin vermediler. Suriye muhalefetini muhaliflikten çıkartıp çete yaptı. Müdahalesiyle rejimi ayakta tuttu ve sıkışan, artık direnemeyen rejime ruh verdi. Yani Türk devletinin rolü çok kötüdür.

Şimdiye kadar da Suriye’de demokrasi, özgürlük ve demokrasi isteyen güçlere karşı savaşan AKP-MHP’dir. Türkiye’nin Suriye’ye müdahalesi olmasaydı belki Suriye halkları kendi içerisinde ve Şam’la bir çözüm geliştirebilirdi. Türkiye’nin müdahalesi nedeniyle ne Şam adım atabiliyor ne de muhalif güçlerin adım atmasına izin veriliyor. Onu dinlemeyenleri de vuruyor. Biz de muhalif güçler gibi Erdoğan’ın dediklerini kabul etmediğimiz için bize saldırıyor. Demokrasi güçlerine saldırıyor.

MİT VE MUHABERAT’TAN FİTNE HAREKÂTI

Efrîn, Serêkaniyê ve Girê Spî’yi işgal etti. Hatta bununla da durmadı, direniş olduğunu görünce her saldırısıyla küresel gündem oluşuyor onun için de zorluklar oluyor. Şimdi fitne oluşturmaya odaklanmış. İki taraftan fitne oluşturmaya çalışıyor. Birincisi; MİT’i, Suriye rejimiyle görüşme yapması için gönderiyor ve ‘eğer demografik değişim yaparsan, Kuzey-Doğu Suriye yetkilileriyle oturmazsan ve çözüm geliştirmezsen arkandayım ve yıkılmana izin vermem. Eskisi gibi seninle savaşmam’ diyor. Erdoğan, 2011-2012 yıllarında ‘Beşar Esad rejimi yıkılmalı’ diyordu. Şimdi öyle söylemiyor. ‘Beşar’a kalmak istiyorsan kal’ diyor. İkincisi; rejimi ayakta tutmanın aksine bölge halklarını birbirine karşı ayaklandırmaya çalışıyor. Çünkü bizim projemiz Demokratik Ulus projesine uzanıyor. Yani Kürt halkı başta olmak üzere bütün ulus ve halklar hak sahibi olmalı. Kürt-Arap-Süryani-Asuri hep birlikte demokratik projenin içerisinde yer alsın. Erdoğan bunun aksine hareket ediyor. ‘Bu halkların bir araya gelmesine izin vermemeliyim. Birbirine karşı savaşmalılar’ diyor. Bu nedenle fitne oluşturuyor.

MİT ve Suriye Muhaberatı bölgede karışıklık çıkartmak için nasıl çalışıyor?

Şimdi Suriye rejimi ve Türk devleti arasında istihbaratı ilişkileri oluşturulmuş. Arap aşiretleri, Süryani halk birleşenleri, bu birleşenler içerisindeki tanınmış şahsiyetler üzerine çalışıyorlar. Onlar üzerinden nasıl bölgenin huzurunu bozabilecekleri üzerine çalışıyorlar. Bir yandan uyuyan hücreler oluşturuyorlar. Bir yandan özel savaş yöntemleriyle doğru olmayan yalan bilgiler yayıyorlar. Bir yandan psikolojik ve özel savaş uygulamaları yürütüyorlar. Toplumun psikolojisini bozmak ve başarı umutlarını azaltmak istiyorlar. Bölgede savaş durumu nedeniyle ortaya çıkan yaşamsal sorunları devrim karşıtı kullanıyorlar. Örneğin eskisi gibi sınır kapıları yok, ticaret yok, dışarıyla ilişkiler fazla yok. Bunlardan kaynaklı krizli bir durum yaşanıyor. Türkiye özel savaş kurumları aracılığıyla bunları büyük sorun olarak göstermek istiyor.

SAĞDUYU ERDOĞAN-REJİM OYUNLARINI BOŞA ÇIKARDI

Aynı şekilde özellikle Kürt-Arap halkı olmak üzere bölge halkları arasında çelişkili durumlar oluşturmak istiyorlar. MİT bunun üzerine çalışıyor ve bu işi yapıyorlar. İyi olan nedir, bölge halkları 2011’den bu yana pratikte gerçekleri yaşamış. Bu projeye inancı gelişmiş, sonuçları olumlu görmüş ve sevmiş. Bu yüzden çabuk çabuk bu oyunlara gelmiyor. Minbic’de de Dêrazor’da da Şedadê’de de yaşamsal sorunlar çıkabiliyor. Her ülkede bu tarz sorunlar çıkıyor. Kuzey-Doğu Suriye’de de yönetim ile halk arasında bazen ortaya çıkan yanlışlık ve eksiklikler nedeniyle böyle bir durum ortaya çıkabiliyor. MİT ve rejim istihbaratı doğrudan elini bu duruma attı. Bu durum üzerinden karışıklık çıkartmaya çalıştılar. Özerk Yönetim ve güvenlik güçlerinin duyarlılığı ile bu birleşenler içerisindeki kanaat önderlerinin girişimleri, Erdoğan-Suriye rejiminin oyunlarının amacına ulaşmasını engelledi. Böylece karışıklık ve toplumu bölme girişimleri boşa çıktı.

Suriye Dışişleri Bakanı Yardımcısı Beşar Caferi, Suriye’de DAİŞ tarafından petrol ve doğal gazın çalınmasını bizzat Erdoğan’ın oğlunun yönettiğini, MİT’in Libya’dan kaçırdığı sarin gazını Suriye’ye taşıdığını belirtti. Sedat Peker de bu saldırılara ilişkin bazı bilgiler açıklamıştı. Türk devletinin bu bölgelerde işlediği suçlara karşı sessizlik neden sonlandırılmıyor? Yine Suriye rejim yetkilileri şimdi neden böylesi bir açıklamaya gerek duydu?

Türk devleti her yere müdahale etti. Cephet El Nusra’yı kuran, DAİŞ’i geliştiren istihbarat-mühimmat-lojistik destek veren, yine plan ve proje oluşturan, hedef gösteren Türk devletiydi. Caferi söylese söylemezse de herkes bu gerçeği biliyor. 2014’te herkes Kobanê Direnişi zamanında Türk devletinin nasıl sınır hattına çete bıraktığını, bomba yüklü araçları sınırda Kobanê-Girê Spî’de nasıl patlattığını gördü. Türk devleti açıktan destekledi. Bu o dönem basında da ortaya çıktı, gizli bir durum değil. Türk devletinin Azerbaycan, Ermenistan, Libya, Akdeniz, Suriye ve Irak’ta yaptıklarının tümü göz önünde. Yani yeni bir şey değildir.

Suriye rejimi, bunu şimdi gündeme koyuyorsa aralarında istihbarat ilişkileri var. Hakan Fidan ile Suriye istihbaratı arasında ilişkiler var. Ancak şimdi aralarında bazı çelişkiler var. İdlib meselesi için Erdoğan-Suriye rejimi, Erdoğan-Rusya-Suriye rejimi arasında sorunlar var. Bu konuda çelişkileri var. İdlib konusunda birbirlerine baskı uygulamak ya da gündem oluşturmak için böylesi açıklama yapıldı. İkinci neden ise Suriye rejimi kendini Arap ülkeleri arasında -onların tanımıyla- ‘Arap topraklarının koruyucusu’ olarak göstermek istiyor. Yani Suriye rejimi işgal edilen bölgeler ile bu bölgeleri işgal edenlerden bahsetmezse Suriye içerisindeki, çevresindeki Arap halkı, ‘Suriye’nin başkanıyım. Suriye’yi savunuyorum, diyorsun. Suriye bir Arap ülkesidir. Niçin işgal edilen bölgelere değinmiyorsun’ diyor. Bu konuda da kendini kabullendirmek için böylesi adımlar atıyor.

Siyaset de böyle durumlar oluyor. Demokratik proje ve özgürlükçüler karşıtı olunca birleşiyorlar. Ancak çelişkileri de var. Çelişkileri diğer konulardadır (İdlib ve bazı maddelerde). Bugün uluslararası açıdan da gündemdeler. Cenevre görüşmeleri, Suriye anayasası görüşmeleri durmuş. Suriye dosyası için görevlendirilen Birleşmiş Milletler temsilcisi umutsuz kalmış. Bunun için de herkes karşı tarafa baskı uygulamak için elindeki her şeyi kullanmak istiyor. Önümüzdeki günlerde süreç başlarsa kendine göre sonuçlar oluşturmak istiyorlar.