'Ne kadar Kürt ve HDP düşmanlığı yapsalar da sonuç alamayacaklar'

KCK Yürütme Konseyi Üyesi Karasu: HDP'ye karşı kapsamlı bir özel savaş yürütüldüğü kesin. Bu devletin işi gücü Kürtlere ve demokrasi güçlerine karşı özel savaş yürütmektir. Ne kadar Kürt, demokrasi ve HDP düşmanlığı yapsalar da sonuç alamayacaklar.

KCK Yürütme Konseyi Üyesi Mustafa Karasu, “Faşizme karşı mücadele bedelsiz yürütülemez. Faşizm her yerde korkuyla yönetmek ister. Demokrasi güçleri ise korkuyu yenip faşizmin üzerine üzerine gittiğinde faşizm için yenilgi kaçınılmaz olur. AKP-MHP faşizmi güçsüzdür. Demokrasi ittifakı gerçekleşip mücadeleyi yükselttiğinde bu iktidarın sonu yakınlaşacaktır” şeklinde konuştu.

KCK Yürütme Konseyi Üyesi Mustafa Karasu, sorularımıza şöyle yanıtladı:

Çeşitli çevrelerden HDP çizgisine yönelim, saldırılar son dönemde arttı. Türk devletinin özel savaş aygıtları HDP'nin kapatılmasına kadar işi götürdü. HDP'ye yönelik bu saldırılarla ne amaçlanıyor?

HDP'ye yönelik saldırının nedeni esas olarak programı, izlediği siyasi çizgisi ve yürüttüğü mücadeledir. Kuşkusuz HDP'ye yönelik saldırılar Kürt halkına özgürlük mücadelesine yönelik saldırılardan bağımsız olarak da ele alınamaz. HDP Kürtlerin varlığının inkar edildiği, soykırıma uğratılmak istendiği Türkiye’de Kürt vardır ve bu sorun Kürtlerin varlığının ve en temel haklarının tanınması temelinde çözülsün diyor. Bunu marjinal bir parti olarak söylemiyor. Kürdistan ve Türkiye'de önemli bir toplumsal gücü olan parti olarak söylüyor. Zaten bu başlı başına bir saldırı nedenidir. Türkiye'de milyonlarca toplumsal tabanı olan başka bir parti de Kürtlerle ilgili benzer taleplerde bulunsun aynı saldırıya uğrar. Kürtlerin varlığının anayasa ve yasalarda kabul edilmeyip soykırım politikası devrede olduğu müddetçe böyle söylemlerde bulunan her parti bu saldırılarla karşılaşır. Bırakalım HDP’yi, HDP'yi resmi devlet politikası ve mevcut iktidara göre eleştirmeyen partiler de HDP'ye destek vermekle suçlanıyor. Nasıl ki terörist örgüte üye olmamakla birlikte söylem ve tutumlarıyla ona hizmet ediyor diye insanlar tutuklanıyorsa; farklı siyasi partiler de mevcut iktidar gibi HDP'ye yaklaşmadığından benzer muameleye maruz kalıyorlar. HDP'ye neden saldırılıyor derken her şeyden önce bu gerçekliği bilmek gerekir.

HDP programı ve siyasi çizgisiyle Türkiye'deki mevcut siyasi sistemi kökünden sarsan bir rol oynadı. Türkiye'nin en temel sorununun Kürt sorunu olduğuna kuşku yok. Bunu Türkiye'de herkes kabul ediyor. Etmeyenler de Kürt'ü hiç ağzına almak istemeyenlerdir. Türkiye’nin en temel sorununu Kürt sorunu olarak görmeyenler Türkiye gerçeğinden kopuk olanlardır. Türkiye’de demokratikleşme sorunu da Kürt sorunuyla bağlantılı. Kürt sorunu çözümü hedeflenmeden Türkiye'de demokratikleşme olmaz. Kürt sorununu Türkiye'nin en temel sorunu olarak görmeyen, bunu programının en temel ve öncelikli çözülmesi gereken sorunlarından görmeyen ne solcu ne sosyalist olabilir. Kürt sorunu Türkiye'de her siyasi kesimin renginin ve karakterinin ne olduğunu belli eden bir özelliğe sahiptir. Yani çok kullanılan bir ifadeyle Turnusol kağıdıdır.

HDP Türkiye'nin tüm sorunlarına talip, Türkiye'yi demokratikleştirmeyi hedefleyen, bunun için de Kürt sorununun çözülmesi gerekir diyen bir partidir. Bunu sadece Kürtlere dayandıran değil; Türkiye halklarına bu programı kabul ettiren, bu program etrafında toplayan ve mücadeleye sevk eden bir partidir. İşte bu karakteri saldırıya hedef oluyor. Türk devleti 95 yıldır Kürtlerin mücadelesini Türkiye halklarından ve dünyadan uzak tutarak, tecrit ederek, yalnızlaştırarak ezme ve tasfiye etme politikası yürütmüştür. İlk önceleri Kürtlerin mücadelesini tüm dünyaya ve kendi toplumuna gericiliğin uygarlığa karşı savaşı olarak göstermiş, NATO’ya girdikten sonra da bu ülkelerin desteğini alarak Kürtler üzerindeki soykırım politikasını amacına ulaştırmak istemiştir. Bunda da önemli bir mesafe almıştır.

PKK, savunduğu ideoloji ve siyasetle Türk devletinin Kürtlerin mücadelesini farklı gösterme ve ezme politikasını boşa çıkarmıştır. Kürt halkının mücadelesi devrimci demokratik karakteriyle öne çıkarken, Türk devletinin politikaları baskıcı, antidemokratik ve soykırımcı olarak tanınmaya başlamıştır. PKK yürüttüğü mücadele ile ideolojik ve siyasi üstünlüğü ele alarak Türkiye’nin izlediği Kürt politikasına büyük bir darbe vurmuştur. Reel sosyalizm dağılsa ve soğuk savaş sona erse de hala soğuk savaş döneminin ilişki ve politikası temelinde uluslararası komployla Kürt Özgürlük Hareketi ezilip tasfiye edilmek istenmiştir. Ancak bunda başarılı olamamışlardır. Önder Apo, geliştirdiği kadın özgürlükçü ekolojik demokratik paradigmasıyla Kürt halkının özgürlük mücadelesini ideolojik, teorik ve siyasi olarak daha da güçlendirerek Türk devletinin politikalarına bir darbe daha vurmuştur. Kürt halkının özgürlük mücadelesiyle Türkiye halklarının demokrasi mücadelesini birleştiren, siyasi projesiyle Türkiye'deki inkarcılığı kaynağından vuran bir hamle yapmıştır. Devlet ve iktidar çözümlemeleriyle, Demokratik Ulus anlayışıyla Ortadoğu’daki tüm gericiliklere, farklı kimlikleri yok etme anlayışına ve buna dayalı despotik zihniyete temelinden darbeyi vurmuştur.

HDP, Önder Apo’nun Kürdistan, Türkiye ve Ortadoğu’da yaşattığı bu zihniyet devriminin sonucu ortaya çıkan bir siyasi hareket ve parti oldu. Türkiye'deki gericiliği temelinden sarstı. HDP izlediği politikayla Türkiye ve Kürdistan için en doğru çözümü yaratacak tarihi bir stratejiyi Türkiye siyasetinin merkezine oturttu. Kürt sorununun çözümü ve demokratikleşmeyi birlikte gerçekleştirecek bir stratejinin ortaya konulması Türkiye'nin temel politik ihtiyacı olduğundan kısa sürede Türkiye'nin sorunlarına cevap veren gerçek tek parti haline geldi. Bazı sol ve sosyalist partiler dışında diğer tüm partilerin Türkiye gerçeğinin yakınından bile geçmeyen, bu nedenle Türkiye'yi sürekli sorunlar ve krizler içinde tutan partiler oldukları görüldü. İşte bu Türkiye'deki tüm gericiliklerin, despotların, faşistlerin HDP'nin üzerine yürümesi durumunu ortaya çıkardı.

Kürtlerle Türkiye halklarının demokrasi güçlerinin ve mücadelesinin birleşmesi bu güçlerin korkulu rüyası oldu. Şimdiye kadar Kürtleri soykırıma uğratmak için Türkiye cephesini tamamen soykırımcı politikaya destek verir durumda tutma politikaları çöktü. Bu bir yönüyle soykırım politikaları ve bu amaç için uyguladıkları stratejinin çökmesi oldu. İşte saldırının esas amacı budur. Çünkü strateji çöktüğünden öngördükleri politika başarısız kalacaktır. Ne kadar Kürt düşmanlığı, demokrasi düşmanlığı ve HDP düşmanlığı yapsalar da sonuç alamayacaklardır. HDP’nin demokratikleşme ve Kürt sorununu çözme stratejisi bu güçlerin Kürt düşmanlığı ve demokrasi düşmanlığı stratejisine kazmayı temelden vurmuştur. Azgınca HDP düşmanlığı yapılması ve kapatılmak istenmesi de bu nedenledir. Demokrasi ve Kürt düşmanı politikalarını sürdürmek için böyle bir saldırı kampanyası yürütmektedirler.

Kapatma kampanyasını Türkiye halkının binde bir bile desteğini almayan bir marjinal güç yürütüyor. Aslında psikolojik olarak çözümlenmesi gereken sapkın zihniyet böyle bir şey olsun diyor. Sol içinde sürekli provokasyon yaratan, bu nedenle hep kuşkulu görülmüş, devlet içinde yönlendirildiği düşünülen bir ekip şimdi kuşkuları doğrulamış; tümden demokrasi, sol ve Kürt düşmanı güçlerle açık buluşmuştur. Demek ki, halkların mücadelesi ve Kürtlerin mücadelesi artık onları açıktan buluşmaya götürmüştür. Bu sapkın zihniyetin Türkiye’de Kürt düşmanlığı var, bu devletin genleri Kürt düşmanıdır, ben Kürt düşmanlığı yaparsam, bu konuda en önde olursam, iktidarı her bakımdan ele geçiririm diye düşünüyor. Siyasi zihniyeti de politikası da stratejisi de bu. Başka bir düşünce yok. Bir zamanlar Fethullahçılar böyle yaparak devleti ele geçiririm demiş, nitekim birçok yere el atmıştır. Ama Kürt'ün ahı olacak ki, onu ne hale soktu. Bu sapkınlar da bu yolda yürüyor. Sadece Kürt düşmanlığına odaklanmış ve HDP kapatılsın diye bar bar bağıranları her halde bir gün kıç üstü oturmuş göreceğiz. Onun Kürt düşmanlığı yapmasıyla baş başa bırakmak gerekir. Binde birlik bir toplumsal desteği olmayanı da çok ciddiye almamak lazım. O sadece Kürt düşmanlarıyla birlikte ulumaktadır, başka bir kabiliyeti yok. Abdülhamit de kurtlarla birlikte uluma politikası yürütürsem Osmanlı’yı kurtarırım, demiş. Ama Osmanlının kurtlarla birlikte ulunarak kurtarılamayacağı görülmüştür. Kurtlarla birlikte ulumak da bu sapkınları bir şey yapmaz.

AKP-MHP zaten Kürt düşmanlığını her biçimde yapıyor. HDP'ye yönelik tüm saldırıları bu iktidar yapıyor. Şu anda kapatma tehdidi ile yine tutuklamalarla amaçlarına ulaşmaya çalışıyor. Her türlü saldırıyla aslında HDP'yi ideoloji-politik çizgisinden koparmaya, Kürt'ü soykırıma uğratmak için uyguladıkları stratejisi önünde engel olmaktan çıkarmaya çalışıyorlar. HDP’nin kitlesini eritemiyorlar. Eğer çizgisinden koparırlarsa bu toplumsal desteği de stratejileri önünde engel olmaktan çıkaracağını düşünüyorlar. Çünkü HDP’ye destek veren milyonları politik olarak önemli hale getiren HDP'nin siyasal stratejisidir; yani Kürt halkının demokratik devrimci gücü ile Türkiye'deki demokrasi güçlerinin buluşması ve ortak mücadele yürütmesidir. Saldırı bu çizgiyi saptırmaya yöneliktir. Bu çizgiyi yürütenlere karşı sadece fiziki baskı değil, ideolojik-politik saldırıyı da birçok cephede yürütüyorlar.

Çok sayıda belediye eşbaşkanları, milletvekili, parti yönetici ve üyeleri tutuklandı. Bu siyasi soykırım saldırısı aralıksız devam ediyor. Bu durum zaten kapatma anlamına gelmiyor mu?

Siyasi soykırım olmadan bir halkın iradesi kırılamaz, fiziki ve kültürel soykırıma uğratılamaz. Soykırım en başta da siyasi soykırım olarak uygulanır. 95 yıldır bu uygulanıyor. Eskiden idamlar yapılırmış; şimdi zindanlar dolduruluyor. Türkiye siyasi tutuklu sayısında dünya rekortmenidir. Nüfus oranına göre şu anda dünyada en fazla tutuklu olan Kürtlerdir. Hem de açık ara bir rekorla zindanlardadırlar.

Şu andaki tutuklamalar idam etmelerin, faili meçhul cinayetlerin ve kapatma politikasının farklı biçimde uygulanmasıdır. Yıllar önce AKP’liler bizim zamanımızda öldürülmüyorsunuz, sadece tutuklanıyorsunuz, buna şükredin anlamına gelecek ifadeler kullanıyorlardı. Şimdi tutuklayarak, çalışan bırakılmayarak HDP'yi fiili olarak kapatılmış hale getiriyorlar. Aslında HDP tüzel kişilik olarak kapatılmıştır. Ancak HDP masa başında kurulmuş bir parti değildir. Kürdistan'daki serhildanlara, demokratik devrime ve Türkiye halklarının 100 yıllık demokrasi mücadelesine dayanıyor. Yani mücadelenin ortaya çıkardığı bir partidir. Bu nedenle saldırılar artmasına rağmen destek azalmıyor.

Kürtlere karşı yürütülen savaşın büyük bölümü özel savaştır, psikolojik savaştır. AKP bu savaşı en fazla boyutlandıran parti olmuştur. Zaten bu nedenle devletin derinlikleri AKP'yi desteklemiştir. Eğer AKP'nin Kürtlere karşı yürütülen özel savaşta bir rolü olmasaydı uzun süre iktidarda kalamazdı. Zaten Tayyip Erdoğan’ın iktidarda kalmak için kullandığı en güçlü argüman Kürtleri en iyi ben oyalarım, mücadelelerini en iyi ben tasfiye ederim, olmuştur.

Geçen gün Meclis’te AKP Grup Başkanvekillerinden Mehmet Muş eleştiriler karşısında, ‘biz parti kapatmıyoruz, parti kapatmayı kaldıran parti biziz’ diyerek özel savaş karakterlerini ortaya koyuyordu. Şu anda AKP ‘biz kapatmıyoruz, ama kapatmaktan beter hale getiriyoruz” demektedir. Şu anda savcılar kapatma için harekete geçmiyorsa bunun nedeni Kürtlere ve demokrasi güçlerine karşı yürüttüğü saldırıların üstünü örtmek içindir. Partiyi kapatalım, diyenler bize ulusal diktatörya gerek, diyormuş. Yani bir zamanlar reel sosyalist ülkelerde uygulanan ve savunulan proletarya diktatörlüğü kavramını şimdi ulusal diktatörlük olarak uyarlamış. Herhalde demek istediği şu oluyor, Kürtlere uygulanan diktatörlük Türkler için demokrasidir. Kapatma diyenlerle tutuklama ile fiili kapatma diyenler arasında fark böyle ortaya çıkıyor. Birisi Kürtlere karşı baskı ile özel savaşı birlikte uygulayalım derken; diğeri açık ulusal diktatörlük uygulayalım demektedir. Bu, tüm farklı kimlikleri ve inançları ortadan kaldıralım, anlamına gelmektedir.

Zaten şimdi de HDP fiili olarak kapatılmış durumdadır, yapacakları tabelaları indirmekten başka bir şey olmayacaktır. HDP’yi kapatırlar ama onun sahiplendiği çizginin mücadelesini önleyemezler.

MİT öncülüğünde yürütülen özel savaşa, kendilerini HDP’nin dostu ve destekleyenleri gösterenler de katılıyor. Kürtlük adına HDP’yi Kürt mücadelesini vermemekle suçlayanlar bile var. Bazıları da demokrat olarak HDP'ye yükleniyorlar. Bunlar HDP'yi eleştirmek adına AKP-MHP iktidarının özel savaş oyunlarına gelmiş olmuyorlar mı?

HDP'ye karşı kapsamlı bir özel savaş yürütüldüğü kesin. Zaten bu özel savaşı anlamadan güçlü bir siyasi mücadele veremezler. Bu devletin işi gücü Kürt halkına ve demokrasi güçlerine karşı özel savaş yürütmektir. PKK olarak bunu 45-50 yıllık ideolojik, siyasal ve askeri mücadelemizden biliyoruz. Bu halk ve hareket bu devletin her türlü özel ve psikolojik savaşıyla karşı karşıya gelmiştir. Eğer PKK başarılı olduysa bu devletin özel ve psikolojik savaşını iyi anlamasından ve bu temelde başarılı mücadele yürütmesinden dolayıdır.

HDP'ye yönelik Kürtlük adına yapılan eleştiriler, HDP’den çok Önder Apo ve PKK’ye yönelik yapılmaktadır. HDP üzerinden Kürt Özgürlük Hareketine saldırılmaktadır. HDP Kürtlerin de partisidir ama bir Kürt partisi değildir. Kürt halkının doğrudan özgürlük mücadelesini yürüten PKK’dir. Legalde de HDP’den başka programını Kürt halkının özgürlüğü temelinde ortaya koyan partiler var. Bir değil, birkaç tane var. Kimisi federasyonu savunuyor. Zaten doğrudan bağımsızlığı savunan partilere yasak var. Zaman zaman bağımsızlıktan söz eden partilere göz yummuş olsalar da bunun nedeni de PKK'ye karşı yürütülen özel ve psikolojik savaştır. PKK sadece Kürdistan için değil, genel olarak iktidar ve devlete karşıdır. Bunun nedeni de iktidar ve devletin özgürlük karşıtı kurumlar olmasıdır.

HDP’nin bağlı olduğu yasal ve meşruiyet çerçevesi var. Hiç kimse HDP’den neden şöyle bir gerilla savaşı vermiyorsunuz ya da neden Kürt bağımsızlığı için mücadele etmiyorsunuz, diyemez. HDP sadece Kürtlerden oluşan bir parti değil. Herhalde 10’dan fazla bileşeni var. Kürtler daha fazla oy veriyor olabilir ama bileşenlerle birlikte oluşturduğu program esastır. HDP kabul ettiği program için güçlü mücadele verirse sadece Kürdistan ve Türkiye'nin değil, Ortadoğu’nun en özgürlükçü partisi olur. Kürtlerin de özgürlüğü konusunda büyük bir hizmet yapmış olur.

Bir defa şunu vurgulamak gerekir; toplumların, ulusların federasyon, özerklik, bağımsızlık ve diğer formların tümü özgür yaşam içindir. Demokrasi de özgürlüklerin en iyi yaşandığı örgütlü toplum ve yönetim sistemidir. Zaten demokrasi halkın kendi kendini yönetmesidir. Bu da doğrudan halkların özgürlüğünü ifade eder. Tam özgürlüğe en yakın sistem demokratik sistemlerdir. Kuşkusuz gerçek demokrasi de örgütlü ve demokratik topluma dayalı demokratik yönetimle sağlanır. Şimdi en doğru yönetim ve özgürlüklerin en iyi yaşanacağı biçim olarak Demokratik Konfederalizm ortaya konulmuştur.

HDP demokratikleşme ve Kürt sorununun çözümü için en doğru stratejiyi seçmiştir. HDP sanal medyada kendine Kürt deyip eleştirenlerden bin kat daha Kürt halkının özgürlük mücadelesine hizmet etmektedir. HDP eleştirilecekse kendi ideolojik-siyasi çizgisi ve programı doğrultusunda daha etkili mücadele vermediği için eleştirilmelidir. Diğer eleştirileri HDP'nin ciddiye almasına gerek yoktur. Neden Kürt partisi olmuyor, neden bağımsızlığı savunmuyor gibi hamasetlerin muhatabı HDP değildir. Bunları söyleyenler HDP kendini kapatsın, demektedir. Çünkü onun bir kuruluş felsefesi ve siyasi çizgisi var. Bundan ayrı bir felsefe ve siyasi çizgi yaklaşımı HDP’yi feshet, demektir. Zaten HDP’yi kapatmak isteyenler de bellidir.

HDP'ye yönelik eleştiri siyasi çizgisi, programı ve mücadele hattı konusunda bunun gereklerini ne kadar yerine getiriyor; bu çerçevede olmalıdır. HDP bu konuda her türlü eleştiriye açık olmalıdır. Çünkü bu partiye oy verenler bu partinin programında olanların etkili biçimde pratikleşmesini isterler. Bu haklarıdır; bu konuda eksik ya da yanlış eleştiri yapabilirler. Her eleştirinin doğru olması da gerekmez. Eğer üslupta bir sorun yoksa niye böyle eleştiriler yapıyorsunuz, denilemez.

HDP'yi eleştirenler bir araya gelmiş bir program oluşturmuşlar. Bunu beğenmeyenler ayrı bir siyasi parti oluştururlar, farklı siyasi çizgi ve programlarıyla siyasi hayatta yer alırlar. Buna da herkesin hakkı vardır. HDP niye Kürt partisi olmuyor, diyenler ya gider DBP’ye katılır ya da başka Kürt partileri içinde yer alırlar. Ama HDP'yi niye bağımsızlığı savunmuyor, diye suçlayamazlar. Aslında eleştiri adı altında yapılan bu saldırıların kaynağı MİT’tir. Demokrasi ve Kürt özgürlük mücadelesi saflarında karışıklık yaratmak için bu tür bir gündem yaratmaya çalışıyor. HDP soykırımcı siyaseti zorluyor, bu tür söylemlerle, güya Kürtlük adına HDP tırtıklanıp zayıflatılmak isteniyor. Türk devletinin ağır zulmü ve baskıları karşısında bunlarla yaşanır mı, denilerek bu tür söylemlerde bulunan bazı yurtseverler ve iyi niyetli insanlarımız olabilir. Yine 50 yıllık PKK ve Önder Apo karşıtı olan, kendine milliyetçi diyen kişi ve çevreler de bu tür tırtıklamalar içine girebilir. Ancak zamanlaması dikkate alındığında bu tür söylemlerde bulunanların yüzde 90’ı özel savaş tarafından görevlendirilmiş çevrelerdir. Yani gerçek kimliği özel savaşçı olanlardır.

Tabi ki kim bu devletle yaşar, bu zihniyet ve siyasi anlayış içinde yaşar! Zaten HDP de bu devletle yaşamamak için mücadele veriyor. HDP de mevcut devlet içinde yaşanmayacağını söylüyor. HDP’nin öngördüğü devlet, siyaset ve toplum gerçeği bugünkünden uzaklaşmış devlet, siyaset ve toplum gerçeğidir. HDP, bu devletten kurtulmanın en doğru ve bedeli en az olacak yolu seçmiştir. Sorun bu devletle yaşamamaksa, bu siyasi zihniyetle yaşamamaksa bunun en büyük mücadelesini veren siyasi güçlerin başında HDP geliyor. Zaten bu nedenle binlercesi tutuklanıyor, görülmedik baskılarla karşılaşıyor.

Hangi demokratik çevreler HDP'yi eleştiriyor bilmiyoruz. HDP kendi programına sahip çıksın, daha iyi mücadele etsin, deniliyorsa bir şey diyemeyiz. Bazı akademisyenler eleştirebilir. Demokratik kurumlarsa ya da siyasi çevrelerse o zaman onlara siz ne yapıyorsunuz, deriz. Bunlara şunu söyleyebiliriz; demokrasi ittifakı, bloku; ne denilirse denilsin bunu sağlamaları ve bu temelde mücadele içinde olmalılar. Eğer karşınızda faşizm varsa; o zaman en geniş demokratik cephenin yaratılması gerekir.

Bu saldırılar kaynağını nereden almaktadırlar, sizce HDP üzerinden yürütülen bu saldırıların amacı nedir?

MİT kaynaklı saldırıların asıl hedefi HDP üzerinden Önder Apo’yu, dolayısıyla PKK’yi ve Kürt Özgürlük Hareketini hedeflemektir. HDP'nin Türkiye'yi demokratikleştirme mücadelesi doğrultusunda başta Kürtler, Aleviler, emekçiler, kadınlar ve gençlerin olmak üzere tüm sorunların çözümünü hedefleyen politikası Önder Apo’nun devlet ve iktidar karşıtı, Demokratik Ulus temelli kadın özgürlükçü demokratik ekolojik toplum paradigmasından esinlenmiştir. Bu temelde Türkiye’nin demokratik devrimci birikimi ile Kürdistan’ın demokratik devrimci birikimi bir araya getirilmiştir.

PKK, milliyetçiliğin ve mezhepçiliğin Ortadoğu’da bağnazlaşma anlamına geldiğini çok iyi bilmektedir. İktidar ve devletler de özgürlük getirmiyor. İnsanlık tarihinde insanlığa en büyük katliam ve soykırımları yaşatan ulus-devlet anlayışı ve onun din düzeyine çıkardığı milliyetçiliği olmuştur. İnsanlığa bu kadar zulüm ve soykırım getiren bir zihniyet ve bunun siyasi anlayışı ve yapılanması savunulamaz. Kapitalizm ve ulus-devlet çağı soykırımlar çağıdır. Bu açıdan esas olarak özgürlüklerin en doğru nasıl savunulacağı sorusuna cevap bulmak önemlidir. Kuşkusuz her ulusun özgür yaşama hakkı vardır. Özellikle ezilen ulusların özgürlük mücadelesi yürütme ve özgür yaşam hakkı en meşru bir hak ve taleptir. Ancak ulus-devlet anlayışı ve milliyetçilik ezilen topluluklar için de özgür ve demokratik yaşam getirmiyor. Ulus-devlet ve bu zihniyete dayalı milliyetçilik kapitalizm tarafından yaratılan, insanlık için arızi bir durumdur. Zaten ulus-devletin yaratıcısı Avrupa Birinci ve İkinci Dünya Savaşları ve birçok soykırım pratiği sonucu bu zihniyetten belli düzeyde uzaklaşmaktadırlar. Tüm ulusların ve toplulukların özgürlüğünü esas alan zihniyet ve toplumsal/siyasal yapılanma arayışları artmıştır.

Önder Apo tüm tarihi ve kapitalizmi çözerek tüm insanlığı iktidar, devlet, ulus-devlet, milliyetçilik, dincilik, cinsiyetçilik ve pozitivist bilimcilik hastalığından kurtarmaya çalışmıştır. Daha doğrusu insanlığı bu hastalıklara mahkum olmaktan kurtaran ideolojik, teorik ve yapılanma gerçekliğini ortaya koymuştur.

Önder Apo ulus-devleti bir gelişme değil, bir hastalık olarak ortaya koymuştur. İktidar ve devleti de öyle. Dincilik ve pozitivist bilimciliğin de insanlığın başına büyük belalar açtığını kapsamlı olarak çözümlemiştir. Tüm bunların temelinde de kadın üzerinde şekillenen egemenlik zihniyetinin olduğunu tarihsel temelleriyle ortaya koymuştur.

Aslında HDP’ye saldıranlar Önder Apo’ya, PKK'ye, gerillaya ve zindanlarda yatan binlerce siyasi tutsağa saldırıyorlar. Bir daha vurgulayalım; bunların kaynağı ve köpürtücüsü MİT’tir. Önder Apo ve PKK'nin Kürt halkı ve Ortadoğu halkları üzerindeki etkisini kırmak istiyorlar. Şu anda her yerde Kürtlerde bir siyasi irade, özgürlük bilinci ve kazanımlar ortaya çıkmışsa bu, PKK'nin yürüttüğü 45-50 yıllık mücadeleden bağımsız ele alınamaz. Başûrê Kurdistan halkı da mücadele verdi, bedeller ödedi. Ancak PKK'nin 45 yıldır yarattığı Kürt zihniyeti, kimliği, Kürt toplumsal gerçeği ve siyasal iklimi olmasaydı hiçbir kazanım var olmaz ve korunamazdı. Şimdi Kürtler içinde PKK karşıtları bile PKK'nin varlığında politika yapıp kendilerine yer bulmaya çalışıyorlar. Bu açıdan Önder Apo ve PKK'ye yönelik saldırıları MİT ve devlet yapabilir; çünkü onlar için en büyük düşman bunlardır. Ama Kürtlük adına yapılırsa bir dakika dur, derler ve PKK’nin 45-50 yıllık pratiği ve yarattıkları önlerine konur. Önder Apo’nun yaşam ve mücadele felsefesi ortadadır. ‘Ya bu yaşam özgür yaşanacaktır; ya da yaşanmamış sayılacaktır’ demektedir. Önder Apo ve PKK’nin ideolojik çizgisi kadar bağımsızlıkçı bir çizgi yoktur. Bağımsızlığı özgürlükler yaratır. Özgür yaşam ve özgür ülke yaratır. Bir ulus-devletimiz olsun, demek bağımsızlıkçı olmak demek değildir.

PKK de eleştirilebilir. Ancak bu eleştiri yapıcı değil; özel savaşı güçlendiren, ona zemin sunan ise bir anlamı yoktur. Bunlar özel savaşın uzantıları olarak tarihteki yerini alır. PKK başından beri özgürlükçü ve kelimenin tam anlamıyla bağımsızlıkçıdır. Zaten PKK’nin yayın organında hiçbir şey özgürlük ve bağımsızlıktan daha değerli olamaz, denilmektedir. Önemli olan bağımsızlıktan ne anlaşıldığıdır, gerçek bağımsızlığın olup olmadığıdır. İşbirlikçilikle bağımsızlık bağdaşmaz. Ancak özgür ve özgücüne güvenenler bağımsızlıkçı tavır koyabilir. Şu anda dünyanın en bağımsızlıkçı örgütü PKK ve Önderi de Rebêr Apo’dur. Hiçbir güç bu Önderliği ve Partiyi yönlendiremez, kendi amaçları doğrultusunda kullanamaz.

Önder Apo ve PKK’nin Kürdistan halkının mücadelesindeki yeri bellidir. Bunu mitolojideki zalim tanrılar bile inkar edemez. İnkar edenleri tarih ve toplum gerçeği çarpar. Zaten Önder Apo ve PKK'ye yönelik saldırılara en iyi cevabı halk veriyor. Halk her zaman PKK halktır halk burada, diyerek tutumunu ortaya koydu. Önder Apo da daha şimdiden Kürtlerin gelmiş-geçmiş en büyük lideri olarak tarihteki yerini almıştır.

SALDIRI KÜRT HALKININ VARLIĞINADIR

PKK bugün amansız bir mücadele veriyor. Çünkü saldırı Kürt'ün varlığınadır. Şu anda varlığı kazanma mücadelesi öne geçmiştir. Varlığını kazanma mücadelesi ile özgürlük mücadelesi iç içe geçmiştir. PKK tüm gücünü kullanarak, her gün bedeller ödeyerek bu var olma mücadelesini yürütüyor. Soykırım saldırılarını püskürtme mücadelesi yürütüyor; çünkü bu soykırım saldırısı püskürtülmeden hiçbir söylemin ve siyasi projenin de anlamı olmayacaktır. PKK bunu Kürdistan'ın 4 parçasında ve dünyanın her yerinde veriyor. Nerede saldırı varsa orada direniyor. PKK olmasaydı şimdi Şengal’de Êzidîlerden söz edilemezdi. Şengal’i ne Irak ne de devletçi zihniyete sahip KDP koruyabildi. Hewlêr, Kerkük ve Süleymaniye bile gerilla tarafından korundu. Mesud Barzani Maxmur’a gitti, gerillanın döşeğine oturdu ve şükranlarını sundu. Gerilla, saldırıya uğradığı için Kerkük ve Süleymaniye’ye koştu. Çünkü Kürt düşmanları Kürt'ün varlığını yok etmek istiyordu.

PKK sadece gerilla gücüyle bu soykırımcı güçlere karşı direnmiyor. Aynı zamanda soykırımcı Kürt düşmanlarının ideolojik ve siyasi olarak Ortadoğu’da kökünü kazımak istiyor. Demokratik Ulus, Demokratik Konfederalizm, Ortadoğu Demokratik Konfederasyonu gibi projeleriyle soykırımcılığın, milliyetçiliğin ve mezhepçiliğin kökünü kazımayı hedefliyor. Böylece sadece Kürtlerin değil, tüm farklı etnik ve dinsel toplulukların varlığını ve özgürlüğünü güvenceye almaya çalışıyor. Kürdistan'ın ve Ortadoğu’nun en büyük devrimci mücadelesini, özgürlük ve demokrasi mücadelesini veriyor. PKK’nin ideolojik ve siyasi mücadelesi karşısında hiçbir varlık gösteremeyenler, Kürt halkının mücadelesinde hiçbir emeği ve payı olmayanlar, kuru Kürtlük demagojisi yapıyorlar.

MİT zaten kara propaganda yapar. Kürt bağımsızlıkçılığının şampiyonluğunu da yapabilir. Zaten MİT, tüm özel savaş birimlerine Kürtlerin bağımsızlığını savunun ve bu temelde PKK ile Kürtler arasında sorun yaratın, diye bir talimat vermiştir. Bu anlaşılır bir durumdur. Ancak gerçekten PKK'nin mücadelesini beğenmeyenler ve eksik bulanlar varsa örgüt kurarlar, meydanlara çıkarlar, soykırımcı Türk devleti başta olmak üzere Kürt düşmanlarına karşı mücadele verirler. Kişinin ainesi iştir lafına bakılmaz, denir. HDP’yi eleştirenlere, bu temelde Önder Apo ve PKK'yi hedefleyenlere çağrımızdır. Evet, bu mevcut devletle, iktidarla yaşanmaz. Örgüt kurun, mücadele edin, eğer yapabiliyorsanız Kürdistan'ı Türkiye’den koparın. PKK en iyi bağımsızlıkçılığın da özgürlükçülüğün de demokratikleşmenin de Kürtlüğün de Kürt değerlerinin de kendi ideolojik siyasi çizgisinde yaşanacağına inanıyor. Beğenmeyenler ve eksik bulanlar kendi zihniyetlerini, programını, örgütünü ve eylemini oluşturur ve soykırımcı Türk devletine karşı mücadele bayrağı açar. Yoksa MİT’in özel savaşının payandası olmaktan kurtulamazlar.

Tüm engelleme, yasaklama ve baskılara rağmen HDP Edirne ve Hakkari’den kitlesel yürüyüşler düzenledi. Toplumun birçok kesiminden de destek aldı. HDP bileşenlerinin bu saldırılara karşı verdiği mücadeleyi yeterli buluyor musunuz, bundan sonra nasıl bir mücadele göstermeliler?

HDP demokratik bir güç olarak tabi ki tüm demokrasi güçleri tarafından da bizler tarafından da izlenmektedir. Nasıl mücadele edecekleri onların sorunudur. Biz sadece doğru bir siyasi çizgiye sahip olduklarına inanıyoruz. Böyle bir siyasi çizgi etkili olmadan Türkiye'nin ne demokratikleşme sorunları ne Kürt sorunu ne de başka sorunları çözülebilir. Bu açıdan böyle bir siyasi çizginin oluşumu ve varlığı sadece Türkiye halkları için değil, Ortadoğu halkları, hatta insanlık için de büyük değer taşımaktadır.

HDP'nin Edirne ve Hakkari’den Ankara’ya yürüyüşü ve yol hatlarında halklar ve demokrasi güçleriyle buluşması çok önemli olmuştur. HDP'nin tecrit edilemeyeceği görülmüştür. HDP'yi yalnızlaştırıp irade kırma politikalarına büyük bir darbe olmuştur. Zaten eşbaşkanlar başta olmak üzere, tüm HDP’liler diz çökmeyeceğiz, halklarımız özgürleşene kadar direneceğiz, demişlerdir. Binlercesi tutuklanmasına ve ağır baskılara rağmen HDP'nin dimdik duruşu onurlucadır. HDP'nin tarihsel köklerinin çok güçlü olduğunu göstermektedir. HDP tüm Kürt şehirlerinde ve kasabalarında gerçekleşen serhildanların partisidir. Türkiye'de Denizler, Mahirler, İbrahimler, Mihri Belliler, Vedat Türkaliler, Hikmet Kıvılcımlılar, Yılmaz Güneyler ve Orhan Yılmazkayaların yürüttüğü Demokratik Türkiye, Özgür Kürdistan mücadelesinin partisidir. Tarihsel temeli ve moral değerleri çok güçlü bir partidir.

Böyle bir tarihsel temele dayandığı için Kürt halkı da Türkiye'deki demokrasi güçleri de bu yürüyüşü desteklemiştir. İşçi, memur, sendikalar, birçok sivil toplum kuruluşu ve demokratik çevre destek verdi. Verilen bu destekler AKP-MHP faşizminin HDP'yi günah keçisi yapma ve yalnızlaştırma politikasına çok iyi bir cevap oldu. HDP güçlü meşruiyeti ve siyasi gücüyle yürüdü. Tüm halka ve demokrasi güçlerine korkunun ecele faydası yok, dedi. HDP bu duruşuyla korkuyu korkuttu. Dayandığı mücadele geleneğine layık olmaya çalıştı. Bize göre olumlu sonuçları olan bir yürüyüştü. Özellikle CHP’nin bu dönemde yürümek AKP-MHP iktidarının provokasyonlarına gelmektir gibi mücadelesizliği öğütleyen yaklaşımının yanlışlığını da ortaya koydu.

AKP-MHP ittifakı Türkiye içinde de dışında da temelleri zayıflamış bir iktidardır. En küçük bir muhalefetten, birkaç tweet’ten korkan bir iktidarın güçlü olmasından söz edilemez. Her eleştiriyi, her muhalefeti bir tehdit ve ihanet olarak görüyor. Sonu yaklaşmış tüm diktatörlerin ruh hali ve reflekslerini AKP-MHP ittifakında görüyoruz. Zayıf bir iktidardır. Biraz mücadele edilse dağılacaktır. Ancak bir türlü demokrasi güçleri bir araya gelip etkili mücadele veremiyor. Böyle bir ortamda HDP’nin yürüyüşü önemli olmuştur. Türkiye'deki demokrasi güçlerinin sahiplenmesi de bir yönüyle HDP'nin Türkiye siyasetinin ağırlık merkezine oturduğunu göstermektedir. Özgül ağırlık derler ya, HDP artık Türkiye'de özgül ağırlığı en fazla olan partidir. Saldırılara çok uğraması da bu nedenledir.

Yine DTK başta olmak üzere Kürt kurumlarına yönelik de saldırılar var. Kürt kadınlarına saldırı var. Kürt adına ne varsa yok edilmek, teslim alınmak isteniyor? Bu politikalar sonuç verir mi? Kürt halkı bu soykırım saldırılarına karşı nasıl bir duruş sergilemeli?

AKP-MHP faşizminin Kürt halkının özgürlük mücadelesini ezmeyi ve bu temelde de soykırım politikasını yoğunlaştırıp Kürtlüğü ortadan kaldırmayı hedeflediği açıktır. MHP’nin tam destek vermesi AKP iktidarının ve onun şefi Tayyip Erdoğan’ın Kürt soykırımına kilitlenmiş olmasıdır. MHP de tüm Kürt düşmanları da ‘fikrimiz iktidardadır’ diyor. 1980’de Alparslan Türkeş ‘biz cezaevindeyiz fikrimiz iktidardadır’ demişti. Şimdi her şeyiyle iktidardadırlar. Bu iktidarın en büyük destekçilerinin Kürt düşmanları olması bu iktidarın karakterini ortaya koymaktadır. Tüm Kürtlerin bu gerçeği görmesi gerekir. AKP'nin Kürt düşmanlığını MHP ve diğer Kürt düşmanlarından daha fazla yaptığını görmeyen Kürt kafasını kuma gömen Kürt’tür. Ya da bazı çıkarlar nedeniyle bu Kürt düşmanlığını görmek istemeyen Kürt’tür. Devlet Bahçeli ve diğer Kürt düşmanları ‘biz iktidarda olsak bu kadarını yapamayız’ diyerek Tayyip Erdoğan’a destek veriyorlar. Şu anda tüm Kürt düşmanlarının Başbuğ’u Tayyip Erdoğan’dır.

Türkiye'de kim Kürtlerin hakkını savunuyorsa o düşmandır, hedeftir. Varlığı ile PKK'nin mücadelesine karşıt pozisyonda olan Kürtler dışında tüm Kürt kurumları ve Kürtler hedeftir. Tabi şu anda politik olarak etkili olan Kürtler saf dışı edilirse sıra kendisine Kürt diyen başka Kürt kurumları ve Kürtlere de gelecektir. Onlara dokunulmuyorsa sadece ve sadece şimdi esas politik etkisi bulunan Kürt kurumları ve Kürtlüğün içinde olmadıkları içindir. Bunu anlamamak ya da başka türlü yorumlamak sadece kendini kandırmak ve sıranın kuzu kuzu kendisine gelmesini beklemektir.

DTK, Kürt'ün birliğini temsil ediyor. Bu konuda büyük çaba gösteriyor. TC’nin en fazla düşman olduğu konu Kürt'ün birliğidir. Kürt ne kadar parçalı olursa soykırım politikasını o kadar rahat yürütür. Bu nedenle birlik çalışması soykırım politikasının önünde engel çalışmasıdır. DTK bu nedenle hedeflenmiştir. Çünkü her Kürt, kurum, çevre ve kişiyi çatısı altında toplayacak bir özelliği ve kurumlaşması vardır. AKP-MHP iktidarı Kürt soykırım saldırısı yürütürken böyle bir kurumlaşmaya tahammül edemedi.

 Kürtlük bilincini güçlendiren, Kürtlüğü hatırlatan her kurumun kökünü kazımaya çalışmaktadır. Kayyumlar da mevcut soykırım politikası nedeniyle atandı. Çünkü yerel yönetimler Kürtlük iradesi ve bilincini canlı tutuyorlardı. Hangi kayyum Kürt'ü çağrıştırıyor? Bu bile bu saldırının amacını açıkça ortaya koyuyor. Zaten kayyumların ilk işi Kürtlüğü hatırlatan kurumlar ve sembollere yönelmek olmuştur.

Kadınlar ise Kürt toplumu içinde Kürtlük bilincini canlı tutuyorlar. Çünkü ailenin kültür ve gündemini esas olarak kadın belirliyor. Kürt toplumu bu düzeye geldi. Özgür Kürt kimliğini mayalıyor, derinleştiriyor ve bu temelde de Kürt toplumunu dirençli kılıyor. Kadın özgürlük bilincinin gelişimi aynı zamanda özgür Kürtlük bilincinin gelişmesidir. Özgürlük tutkusunun yükselmesidir. Özgürlük tutkusu yüksek Kürt ise dirençli Kürt’tür. Kürt kadını tarih boyu farklılığını göstermiştir. Neolitik toplumu yaratan cins olarak özgürlük ruhunu yüreğinin, beyninin, toplumsal yaşamının kıvrımlarında hep korumuştur. Kürt kadınının tarihsel temeli olan bu özgürlük duruşu küllense de de hep bu küllerin altında bir kor olarak kalmıştır. Önder Apo külleri savurmuş ve bu korun alevlenmesini sağlamıştır. Kadın nasıl ki neolitikte toplumu yaratmış ve güçlendirmişse şimdi de Önderlik çizgisinde Kürt kadını bu rolünü oynamaktadır. Her türlü saldırı karşısında tarih boyu Kürt kültürünün koruyucusu ve taşıyıcısı olmuşsa bugün de her türlü saldırı karşısında Kürt'ün direnci olmaktadır. Soykırımcı güçler Kürt kadınını bu nedenle hedefliyor. Çünkü Kürt kadını sadece Kürdistan ve Türkiye'de değil, Ortadoğu’da tüm gericiliğin temellerini sarsıyor. Kürt kadınının özgürlük tutkusunda her türlü gericilik kendi ölümünü gördüğü için Kürt kadınına saldırıyor. Kürt toplumunda ‘Şer şer e; çi jine çi mêr e’ deyimini Kürt kadını daha da ileri götürerek Kürt yiğitliğinin sembolü haline gelmiştir. Kürt kadını Kürt fedailiğinin çıtasını yükseltmiştir. Bu nedenle Kürt kadını hedeflenmektedir. Zaten Süleyman Soylu aylar önce ‘PKK'nin miting ve toplantılarına en fazla kadın katılıyor’ diyerek bu saldırının zeminini hazırlamıştır. Kürt kadınına Kürt soykırımı önündeki bir engel görülerek saldırılmaktadır.

Şu anda binlerce kadın-erkek Kürt siyasetçisi zindanlarda. Bu saldırıları sürdüreceklerdir. Böylece yıldırabileceklerini düşünüyorlar. Ancak yanılıyorlar. Bu saldırılar Kürt halkında öfkeyi artırmaktadır. Öfke, toplumun içinde zaman içinde patlayacak biçimde birikmektedir. Öfke büyük patlamaları kendi içinde mayalamaktadır. Öyle 1925, 38 ve diğer direnişlerdeki gibi bu saldırılar korku hegemonyası yaratamayacaktır. Şu anda yaratılan korku bile öncekiler gibi değildir. Şu andaki sessizlik önceki dönemlerin korkularının yarattığı sessizlik değildir. Sadece yolunu ve yöntemini bulacak bir mecra aramaktadır. Bu da ortaya çıkacaktır. Bu mücadele 6 ayık ve bir yıllık mücadele değildir. Onlarca yılın yarattığı derinlik ve kapsamı var. Bu tabi ki tasfiye edilemeyecek, düşündükleri kök kazıma olmayacaktır. Aksine Osmanlı’da halkın ‘paşa paşa, zulmünü artır ki sonun erken gelsin’ biçimindeki duygusu Kürdistan gerçeğinde katbekat yaşanmaktadır. Zalimlerin sonu da Kürt öfkesiyle gelecektir. Bugün öfke kınındadır, yarın kınından çıkacaktır.

Artar eksilmeyiz zindanlarında/Kolay değil derdin ucu derinde/ Vururam vururam gardaş/Öfkem kındadır.

Alevilere, sol ve demokrasi güçlerine, kadınlara kısaca AKP-MHP iktidarına muhalif olan herkese yönelik saldırılar kesintisiz şekilde sürüyor. Sistem karşıtı tüm güçler bu saldırılar karşısında neler yapmalıdır?

AKP-MHP ittifakına dayanan faşist iktidarı herhangi bir anti-demokratik uygulama yapan bir iktidar olarak görmemek lazım. Bu iktidar kendisi gibi düşünmeyen tüm siyasi eğilimleri, toplulukları, inançları, kadın ve gençliği ezmek ve susturmak istemektedir. Zaten bizim gibi düşünmeyenler Türkiye düşmanıdır, haindir, denilmektedir. Kendileri gibi düşünmeyenlere Türkiye'de hayat hakkı tanımıyor. Nitekim ya seveceksiniz ya terk edeceksiniz, diyor. Yani yaşamak için boyun eğeceksiniz deniliyor. Bir zamanların Milli Eğitim Bakanı Mahmut Esat Bozkurt ‘saf Türk ırkından olmayanların Türk vatanında tek bir hakları vardır: Türklere hizmetçi olma, köle olma hakkı vardır’ demiş. Bir defa böyle tekçi bir zihniyet ortaya konulduğunda bu tüm farklılıklar için söylenir ve pratikleştirilir. Bu zihniyette olanlar tüm farklı etnik ve inançsal toplulukları yok sayarlar. Nitekim AKP-MHP tüm politika ve uygulamalarıyla bunu yapıyor.

 Burjuvazi ve tüm sömürücü sınıflar Türkiye gibi ülkelerde tam diktatörlük isterler ki, sömürülerini rahat yapsınlar. Bir zamanlar Süleyman Demirel, ‘Türkiye için bu anayasa bol’ diyerek faşizme çanak tutmuştu. 12 Mart ve 12 Eylül bu çağrıya uyarak bol denilen anayasayı işçileri sömürmek için daraltmışlardı. Şimdi AKP-MHP iktidarı mevcut anayasayı da bir tarafa bırakarak Türkiye'de görülmedik bir diktatörlük kurarak sömürüyü engelsiz hale getirmiştir. Şu anda Türkiye'de faşist diktatörlüğü ve uygulamalarını bağlayacak bir anayasa yoktur. Böylece Türk burjuvazisini diğer burjuvalarla rekabet eder haline getirmek istiyor. Türkiye'yi böylece ekonomik olarak geliştirmeyi hesaplıyor. Bunu emekçilerin dizginsiz sömürüsü üzerinden gerçekleştirmeyi hedefliyor.

Tüm diktatörler kadın düşmanıdır. Egemenlik kadın üzerinde egemenlikle başlamış ve var olmuştur. Diktatörlük ise egemenliğin en baskıcı hali olarak kadın üzerindeki baskının da en baskıcı hali oluyor. Bu açıdan AKP-MHP iktidarı kadın düşmanı bir iktidar konumundadır. Zaten kadın üzerinde baskının olmadığı yerlerde diktatörlük de yaşayamaz.

Gençlik ise tamamen diktatörlüğün hizmetine koşturulmalıdır! Diktatörlük böyle var olmalı, güçlenmeli ve ayakta kalmalıdır. Gençlik diktatörler için sömürü gücüdür, savaş gücüdür. Militarist örgütlenme gücüdür. Bu da gençlik düşmanlığıdır.

Mevcut iktidara karşı sadece şu hak, bu hak için mücadele yetmez. Bu iktidar azınlık çıkar grubu dışında tüm halk üzerinde baskı, zulüm ve sömürü düzenidir. Bu açıdan bu iktidarın alaşağı edilmesi, aşılması gerekir. Eğer AKP-MHP iktidarına faşizm deniliyorsa o zaman faşizme karşı mücadelenin yol, yöntem ve araçlarının devreye konulması gerekir. Faşizm seçimle gelip seçimle gidecek bir siyasi sistem değildir. Mevcut iktidar zaten bir sistem var, bu sistem içinde bir siyasi güç gelir diğeri gider demiyor. Mevcut sistemi tamamen değiştirmeyi hedefleyen bir iktidar. Bu tam tamına diktatörlüktür. Bu diktatörlüğe karşı güçlü mücadele etmenin en temel aracı ise demokrasi ittifakıdır. Faşist güçler bir ittifak kurmuşlardır. Bunun karşısına da tüm farklı etnik ve inanç topluluklarının, emekçilerin, kadınların, gençlerin demokrasi ittifakı ile çıkmak lazım. Bu iktidar zayıftır. Ancak tüm devlet imkanlarını, ordu, polis vb. kullanarak ayakta kalıyor. Böyle bir güçle tek başına bir toplumsal kesim baş edemez. Bu faşist iktidardan zarar görenlerin bir araya gelmesi gerekir. Anti-faşist ittifaka ihtiyaç var. AKP-MHP ittifakı baskıyla, özel savaşla bunu engellemeye çalışıyor. Tüm muhalifleri parçalı kılıp onları tek tek geriletmeyi ve susturmayı hedefliyor. Şimdiye kadar bu konuda kısmen başarılı oldu. Özellikle sürekli HDP'yi hedef alarak diğer demokrasi güçlerinin HDP ile buluşmasını engelledi. Artık anlaşıldı ki mevcut koşullarda tüm AKP-MHP iktidarı karşıtlarını yan yana getirmek mümkün değil. Bu durumda gerçek demokrasi isteyen güçlere düşen; HDP ve diğer sol güçlerin oluşturacağı demokrasi ittifakında buluşmak olmalıdır. Bir üçüncü temel ittifak gücü oluşmalı. Buna 3. çizgi, 3. yol ve 3. ayak da diyebiliriz. Bu demokrasi blokunun güçlenmesi çok çok önemlidir. Böyle radikal demokratik sol bir demokrasi ittifakı, bu ittifaka katılmayan ve dışında kalan güçleri de AKP-MHP faşizmine karşı daha radikal tutum almaya götürebilir.

1970’li yıllarda Ecevit CHP’sinin biraz daha sol ve emekten yana söylem ve tutum benimsemesi, sağ iktidarlara karşı daha net tutum alması Ecevit’in ve CHP’nin karakterinden çok o dönem sosyalist sol ve devrimci demokratik güçlerin etkili olmasıydı. Bu güçler toplumu, dolayısıyla CHP’nin tabanını da etkiliyordu. Böylece Ecevit hükümetini daha sol söyleme zorluyordu. Öte yandan etkili olan ve gelişen demokratik devrimci güçlerin önünü kesmek için de böyle bir söylem ve tutuma ihtiyaç duyuyorlardı. Gelinen aşamada Türkiye'de şu şöyle, böyle demeden gerçek demokratik devrimci güçlerin, Türkiye'yi demokratik devrim sürecine sokacak güçlerin bir araya gelmesi gerekir. Türkiye’nin kaderini ve geleceğini böyle bir oluşum belirleyecektir. HDP önemli bir adım atmıştır. Diğer sol ve demokrat güçler HDP ile ittifakı genişletmelidirler. Tüm Kürtler, Aleviler, emekçiler, kadınlar, gençler AKP-MHP faşizmi karşısında bu üçüncü ittifak gücünü güçlendirmelidirler. Şunu bilmeliler, bu ittifak gücü etrafında toplanırlarsa Türkiye'nin geleceğini bu ittifak belirler. Zaten Türkiye'deki kadın özgürlük dinamizmini esas yaratan HDP’dir. Kürt kadınlarıdır. Kadınların çıkarları tamamen bu ittifak, bu cephe ve bu blokta yer almadadır. Şu anda Türkiye'de radikal demokrasinin en temel toplumsal gücü ve aktörü kadınlardır. Türkiye'de gerçek demokratik zihniyetin gelişmesinde ve tam demokrasinin gerçekleşmesinde kadınlar çok önemli rol oynayacaklardır. Her türlü zulüm, baskı ve gericiliğin püskürtülmesinde de büyük rol sahibi olacaklardır. Kadınlar Türkiye'nin geleceğine umutla bakmayı sağlayan çok önemli bir toplumsal güç haline gelmişlerdir. Kadınlar duruşları ve mücadeleleriyle sadece kendileri açısından özgürlük mücadelesi vermiyorlar, diğer toplumsal kesimleri de etkileyerek özgürlük mücadelesine sevk ediyorlar.

Alevilerin inanç özgürlüğünü yaşamalarının yegane yolu Türkiye'nin gerçek bir demokratikleşmeye kavuşmasıdır. Türkiye demokratikleşmeden Aleviler inanç özgürlüğüne kavuşamazlar. Zaten bu nedenle hep demokratik devrimci mücadelenin içinde yer almışlardır. Bu yönüyle siyasi yanları hep doğru olmuş, tercihleri yanlış olmamıştır. Ancak demokrasi mücadelesi verdiğini söyleyen güçler gerçek demokrasi gücü haline gelememişlerdir. Aleviler şimdi kendilerini inanç özgürlüğüne kavuşturacak demokratik çizgi ve tutumun ne olduğunu görmektedir. Bu nedenle legal siyasi alanda HDP'ye yönelmeleri bunun ifadesidir. Çünkü HDP çizgisinde her toplumsal kesim örgütlü kurumlarıyla siyasal mücadelede yerlerini alıyor. Taleplerini ve inançlarını nasıl özgür yaşayacaklarını kendileri belirliyor. HDP'nin demokrasi anlayışı tüm toplumsal kesimlerin kendilerini örgütlü toplum yaparak demokratikleşmenin gelişeceği, kapsamlılaşacağı ve derinleşeceği yönündedir. Örgütlü topluma dayalı demokrasi gerçek demokratikleşmedir. Bu açıdan Aleviler hem demokrasi mücadelesinin çimentosu olmalıdır hem de demokrasi mücadelesinin aktif toplumsal gücü haline gelmelidir. Türkiye'de demokratikleşmede en kazançlı çıkacak toplumların başında Aleviler gelecektir. Bu açıdan demokratikleşme Kürtlerin, emekçilerin, kadınların, Alevilerin, gençlerin özgürleşme stratejisi olmalıdır.

Kürtler şu anda Türkiye'nin en dinamik demokrasi gücüdürler. Bunu herkes kabul etmekte ve taktir etmektedir. Zaten bu nedenle Türkiye'nin demokratikleşme mücadelesinin önemli bir siyasi gücü haline gelmiş HDP’nin en temel bileşeni haline gelmişlerdir. Kürtler, özgür ve demokratik yaşamın Türkiye'de oluşturulacak demokrasi ittifakı ve mücadelesiyle gerçekleşeceğini çok iyi bildiklerinden demokrasi mücadelesine aktif biçimde katılmakta ve gereken bedeli de ödemektedir.

Faşizme karşı mücadele bedelsiz yürütülemez. Faşizm her yerde korkuyla yönetmek ister. Demokrasi güçleri ise korkuyu yenip faşizmin üzerine üzerine gittiğinde faşizm için yenilgi kaçınılmaz olur. AKP-MHP faşizmi güçsüzdür. Demokrasi ittifakı gerçekleşip mücadeleyi yükselttiğinde bu iktidarın sonu yakınlaşacaktır.