Salih Muslim: Daha güçlü ve örgütlüyüz, direniş daha büyük olacak!

Bütün planları suya düşen Türk devletinin yaşadığı krizin üstünü örtmek için tehdit ettiğini belirten Muslim, “Türkiye çok zor bir durumdadır. En fazla kaybedecek olan Türkiye'dir. Bugün daha güçlü ve örgütlüyüz. Direniş de başka türlü olacaktır” dedi.

Başında Erdoğan’ın olduğu Türkiye’nin Suriye planlarının hepsinin suya düştüğünü, üstelik İdlib’de başının belaya girdiğini belirten Salih Muslim, bu durumlardan kurtulmak için durmadan tehdit ettiğini ancak bunun Türkiye’nin lehine olmayacağını söyledi.

Muslim, Türkiye’nin sorunlarının sınırları aştığına, iç politikada, ekonomide iflas ettiğine dikkat çekerek, hem AKP-MHP-Ergenekon’dan oluşturduğu savaş koalisyonunu ayakta tutmak hem de kendi kamuoyunu yanıltmak için böyle tehditlerde bulunduğunu ifade etti.

Genel politik konjonktürün Türkiye’nin lehine olmadığını  söyleyen Muslim, “Gerçekten böyle bir şeye girişirse bu son çırpınışları olur. Artık öyle bir yere gelir ki Türkiye büsbütün yıkılır. Oradaki faşizm yıkılır. Bu savaştan, ekonomik iflastan ve bu yanlış politikalardan dolayı yıkılır. Bundan dolayı Türkiye’nin geleceği veya yakın geleceği iyi görünmüyor” dedi.

Dünyadaki bütün kanunların işgale karşı kendini savunma hakkı verdiğini ifade eden Muslim, olası saldırılara karşı şunun altını çizdi: “Türkiye çok zor bir durumdadır. Eğer buna rağmen kalkıp bir şeyler yaparsa, bize düşen kendimizi savunmak olacak. Geleneğimiz olan direnişi sürdüreceğiz. Daha örgütlüyüz, daha güçlüyüz, daha da tecrübeliyiz. Zafer bizim yanımızda olacaktır.”

PYD Eşbaşkanlık Konseyi Üyesi Salih Muslim ile Türk devletinin Suriye sorununun çözümüne yaklaşımını, bölgeye dönük işgal tehditlerini, olası işgal saldırısının Türkiye’yi nasıl etkileyeceğini, bölge halkının olası işgal saldırılarına karşı izleyeceği yol haritası ve daha birçok gelişmeyi konuştuk.  

Tüm dünya Suriye’de kalıcı istikrar yollarını tartışırken Türk devleti yine her zamanki gibi işgal tehditleri savuruyor. Türk devletinin Suriye’deki çözüme dönük yaklaşımı nasıl görülmelidir?

Bugün yapılanlar, ‘ben bunları böyle yapacağım’ söylemlerine baktığımızda Türkiye faşizminin dünyanın tam tersine gittiğini görüyoruz. Biz baştan beri, 8 senedir bunu söylüyoruz. Türkiye, Suriye barışını istemiyor. O yüzden Suriye’de hep engeldir. Suriye’de ya benim istediğim olacak veyahut hiçbir çözüm olmayacak dayatması içerisindedir. Sadece kendisini düşünüyor. Suriye’yi veya başka yerleri hiç düşünmedi, düşünmüyor. Bu kadar teröristi sen yolladın, bugün herkes de bunu biliyor. Şimdi de dayatıp ben böyle yapacağım, diyor. Onun için bu da bir engellemedir.

Son zamanlarda herkes şunu takip etti. Buradaki Özerk Yönetim’den bir heyetin Moskova’ya, Washington’a gidip yaptığı görüşmeler çok olumlu geçmiştir. Orada çok kabul görmüştür. Söylediği şeyler de, sorulara alınan yanıtlar da çok iyimser olmuştur. Herkes Suriye’nin bütünlüğü, Suriye’nin çözümü ve Suriye’nin istikrarı için söz vermiştir.

Türkiye bakıyor, Suriye’deki istikrar onun lehine değildir. Herkes başka bir şey de söylüyor; başta Türkiye olmak üzere dış yabancı güçler Suriye’den çekilmelidir diyor. Türkiye güçlerini çekmelidir. Bunu görüyor. Kendisi de bir şey elde etmemiştir, edememiştir. Türkiye’nin Suriye planlarının hepsi suya düşmüştür. Üstelik İdlib’de de başı belaya girmiştir. Putin’e verdiği sözler için oradaki teröristlerle muhakkak savaşacak temizleyecek. Ya temizleyecek ya da kendisi savaşa girecek. Başka bir savaşa girecektir.

Bu durumlardan kurtulmak için durmadan tehdit ediyor. ‘Ben gireceğim, bilmem ne yapacağım’ diyor. Peki bütün dünya herkes Suriye’nin barışından bahsediyor, istikrarı, çözümü istiyor, siyasal çözüm gerçekleştirmek için elinden geleni yapmak için çaba sarf ediyor; sen kalkıp herkesin tersine gidiyorsun. Bu da mutlaka Türkiye’nin lehine olmayacaktır.

Türk devletinin mevcut ekonomik siyasi kriz yaşadığı bir süreçte bu tehditlerde bulunmasının nedenleri nedir?

Görünen odur ki artık kendi sorunları sınırları aşmıştır. Siyasette, iç politika da iflas etmiştir. İçeride 2015’ten beri altı senedir yürütülen savaş nedeniyle Türkiye ekonomisi sıfırı bulmuştur. Hiçbir şeyleri kalmamıştır. Halk açlıktan perişan haldedir. Enflasyon bilmem nereye gitmiş, parası günden güne değer kaybediyor. Doların fiyatı için şimdi 9,25 kuruştan bahsediyoruz. Bunların hepsi ne demektir? Türkiye’nin ekonomik olarak iflas etmesidir. Şimdi bunların içinden çıkmak için, bütün bu belalardan kurtulmak için siyasi, diplomatik iflastan kurtulmak için, içeride iflastan kurtulmak için muhakkak Türkiye kamuoyunun yönünü başka şeylere çevirmesi gerekiyor.

Bu nedir? Birincisi, bu savaştır. İkincisi, Türkiye içerisinde yapılan koalisyon, zaten savaş koalisyonudur. AKP-MHP-Ergenekon ve diğer çetelerin içeride, 1990’dan beri ölümlerin arkasında bu çeteler var. Şimdi bu koalisyon, bir savaş koalisyonudur. Savaş koalisyonu demek, her gün yeni bir savaş, her gün çatışma olacak demektir. Ki bu savaşta kendisi beslensin. Bu savaştan beslenen bir koalisyondur. Savaş durdu mu ne olacak? Bu koalisyon da dağılacak. Hem koalisyonu ayakta tutabilmek için hem de kendi kamuoyunu yanıltmak için böyle tehditlerde bulunuyor.

Olası bir işgal harekatından Türkiye nasıl etkilenir sizce?

Öyle görünüyor ki oradaki bütün politik konjonktür onların lehine değil. Ve gerçekten böyle bir şeye girişirse sanırım bu son çırpınışları olur. Artık öyle bir yere gelir ki Türkiye büsbütün yıkılır. Oradaki faşizm yıkılır. Bu savaştan, ekonomik iflastan ve bu yanlış politikalardan dolayı yıkılır. Sadece Suriye değil; bütün dünyada hani böbürleniyordu ya, güya Libya’da, bilmem Akdeniz’de; şimdi herkes tersine çevirmiş. Yanlış politikalardır. Bundan dolayı Türkiye’nin geleceği veya yakın geleceği iyi görünmüyor. Muhakkak bir şeyler olacaktır. İşte bunlarla kamuoyunun gözünü başka bir tarafa çevirmek için kalkıp ikide bir tehdit ediyor. ‘Ben gireceğim’ diyor. Yaparsa kendi başına yapar.

Bölgeye dönük tehditlerde yine ‘sınır güvenliği, saldırı var’ yalanları ve bahaneleri kullanılıyor. Bütün bunlar MİT sorumlusu Hakan Fidan’ın Mart 2014’te ortaya çıkan ses kaydındaki ‘Suriye topraklarından üç füze attırır, bunu gerekçe yaparak ordu güçlerimiz Suriye topraklarına girer’ cümlelerini akıllara getiriyor. Bu bahanelerin yeniden kullanılması, saldırıları uluslar arası alanda meşru kılar mı?

Bu meselenin iki şıkkı vardır. Birinci şık, bahane aramak. Zaten bahane yaratmak derken Hakan Fidan’ın “İşte orada iki elemanımızı göndeririz, birkaç tane top atar, ondan sonra bahane yaratılır’ söylemleri akla geliyor. Şimdi Hakan Fidan’ın kalkıp yollamasına gerek yok. Zaten çeteleri bu taraftadır. İstedikleri zaman top atabilirler. Onun için bahane yaratmak çok kolaydır. Her zaman bahane yaratılabilir. Ki Demokratik Suriye Güçleri (QSD) de açık açık söylediler. Şimdi onlar orada yapılan anlaşmaya göre 30 kilometre geri çekilecekler ve çekilmişlerdir. Atacakları da yoktur. Çünkü davaları buradadır, o tarafta değildir. O tarafa top atma ve bahane yaratma gibi bir gerekçeleri yok. Ki QSD’de de açıkça ben bir şey göndermedim, yapmadım diyor.

İkinci şık ise; şimdi senin yerlerin köylerin işgal edilmiş, halk olarak senin meşru müdafaa hakkın vardır. Kendini savunuyorsun. Ve dünyadaki bütün kanunlar kendini savunmak için sana hak veriyor. İşgale karşısın, kendini savunmak için bir şey yaparsın. Serêkaniyê’de olsun, Efrîn’de olsun, şurada burada olsun. Zaten on binlerce insanımız kamplarda bekliyor. Sabah akşam kalkıp Serêkaniyê’ye bakıyor. Waşokanî Kampı’nda sabah akşam kalkıp ne zaman dönecek diye Serêkaniyê’ye bakıyor. Akrabaları vardı orada. Direnmek onun hakkıdır, direnebilir. İşgalciye karşı direnebilir ve her şeyi de yapabilir. Hakkıdır bu; meşru bir haktır. Kimse buna bir şey diyemez.

Ezaz’da 2 Türk özel polisinin öldürülmesi olayı…

Ölen askerler Ezaz’da, Suriye toprakları üzerinde öldürülmüştür. Kim yapmış bilinmiyor. Çünkü orada birçok güç vardır. QSD de var, Efrîn Kurtuluş Güçleri de var, Rusya da var, İran’da var, Suriye güçleri de vardır. Biri top atmış, 2 asker ölmüştür. Bir direniş hakkıdır. Öyle yapmışsa meşru bir şey yapmıştır. Onun için sen kalkıp bir şey dersen, peki senin askerlerin burada ne arıyor? Askerlerinin başkalarının topraklarında ne işi var? Çekilsin. Sen de rahat edersin, buradaki halk da rahat eder. Benim demek istediğim, meşru savunma hakkı doğmuşsa hakkıdır.

Ayrıca herkes; Rusya da, Amerika da Suriye’nin bir egemenlik hakkının olduğunu söylüyor. Eğer Suriye güçleri yapmışsa egemenlik için savunmalarını yapmıştır. Eğer oradaki YPG güçleri yapmışsa kendi köylerini, halklarını savunuyordur. Ve zaten direniş durmamıştır. 2019’dan beri Serêkaniyê ve Girê Spî’de, her yerde oluyor. Oradaki halk durmuyor, kendini savunuyor. Bir şekilde direniyor. Elinden gelen her şeyi yapıyor. Hatta azdır bile. Bu devam da edecektir.

Efrîn’de görüyorsunuz, günlük olarak orada bütün işgalci güçlere karşı eylem yapıyor. O da meşru haktır. Kimse bir şey diyemiyor. Bir savunma hakkıdır ve bu hakkı uluslararası anlaşmalardan alıyor. Ve sen kalırsan daha fazlasını da yapabilir. Onun için işgalcisin. İşgalci olduktan sonra bunun sonucunu da kabul edeceksin. Ama şimdi öyle bir şey olmuş ki, herkes artık Türk faşizminin oyunlarını anlamıştır. Herkes Türkiye’nin ne yaptığını biliyor. Hakan Fidan’ın ‘ben böyle yaparım’ meselesini herkes biliyor. Bütün dünya duymuştur. Bu oyunlar artık eskimiş. Kimseye bunu yutturamazsın. Ve herkes senin gerçek politikanın ne olduğunu biliyor.

Bölge halkı bu tehditlere ya da olası işgal harekatına karşı nasıl bir yol izleyecek?

Bizim elimizden ne gelir? Geleneğimiz olan direnişi sürdüreceğiz. Daha önce Kobanê’de direndik, kazandık. Efrîn’de NATO’nun Türkiye verdiği silahlara ve tekniğe karşı iki aya kadar direndik. Kendi direnişimizi sürdürebildik. Binlerce şehit verdik. Sivillerden yüzlerce insanımız katledildi. Buna rağmen de teslim olmamış ve direniş halen sürüyor. Serêkaniyê vb. nerede direndiysek, bugün yine her yerde direneceğiz.

Türkiye çok zor bir durumdadır. Eğer buna rağmen kalkıp bir şeyler yaparsa, bize düşen kendimizi savunmak olacak. Biz buradaki oluşumlar olarak; Kürtler olsun, Süryaniler olsun, Türkmenler olsun, Araplar olsun birbirimizi savunuruz. Onlar durdurabilirse iyidir. Ama durduramazlarsa bizim elimizden başka bir şey yok; direneceğiz.

Buradaki kamplarda yaşayan insanları görüyoruz; “Biz burada her gün ölüyoruz. Her gün bir defa ölüyoruz. Bir defa kendi onurumuz ve şerefimizle ölürsek daha iyidir” diyor. Kalkıp böyle göçebe olarak her gün öleceğimize, her yerde bir defa ölelim yani. Orada kalmak ve direnmek bizim için daha şereflidir. Başka yolumuz yoktur. Halk bunu da yapar.

Efrîn’de 60 gün sadece Türkiye’ye karşı değil, aynı zamanda NATO’ya karşı direndik. Serêkaniyê’de direndik. Halk direndi. Şimdi” ben bir-iki günde her şeyi ele geçiririm” denildi; öyle olmadı. Direndikten sonra senin arkadaşların da çıkıyor. Sana sahip çıkanlar da olur. Demokrasi ve insan hakları savunucuları senin yanında durur. Halk da bundan ders almıştır. Şimdi pişman olmuşlar. Serêkaniyê’den ayrılan siviller, “gidip orada ölelim” diyor.

Direniş başka türlü olacak. Daha güçlü olacaktır. Hem kendi tecrübesini kazanmıştır. Hem de farkı görmüştür. Kendisi kalkıp bir sığınmacı olarak başka bir yere gitmenin zorluğunu görmüştür. Onun için ikinci kez öyle bir duruma düşmek istemez. Ve halk da şimdi daha örgütlüdür. Direniş de daha güçlüdür. Direnişten tecrübeler kazanılmıştır. Ve sanırım Türkiye gerçekten öyle bir şeye girişirse; ufak çapta bir şeylerde bulunabilir ya da bulunmayabilir; geniş çapta bir saldırıda bulunursa da sanırım çok şey kaybeder. En fazla kaybedecek Türk faşizmi olacaktır. Hatta çökebilir yani. Artık ona bağlıdır.

Tabii biz insanlarımızın ölmesini, zarar görmesini istemiyoruz. Ama kalkıp senin kapına dayanmışsa, kapına gelmiş, illa seni öldürmek istiyorsa, muhakkak sen de bir şeyler yapacaksın. Kendini savunacaksın. Biz zaten daha önce savunduk ve kazandık. Ne kadar fazla direndiysek o kadar kazanmışız. Onun için direnişten başka çaremiz yoktur. Muhakkak buradaki aktörlerden Amerikalılardan, Ruslardan, şuradan buradan muhakkak ilişkilerimiz vardır. Savaşı önlemeye çalışırız. Olmazsa son olarak bizim kendimizi savunmaktan başka çaremiz yoktur. Ve daha örgütlüyüz, daha güçlüyüz, daha da tecrübeliyiz. Zafer bizim yanımızda olacaktır.