Direnenlerin Newrozu kutlu olsun!

Korku, rejimin her yerini sarmıştır. Halkın öfkesinden ve bir araya gelmesinden korkulmaktadır. Kadınlardan gençlerden korkulmaktadır. Çünkü bilinmektedir ki artık Kawalar binler olmuştur. Dehakların ömrü fazla uzamıştır ve devrilme çağı gelmiştir.

Newroz ateşi yakıldı. Kürdistan’da yurtseverliğin bitmeyen enerjisiyle Mardin ilçelerinde yakılan ilk ateş, yangını tutuşturan kıvılcım oldu. Direniş newrozunun ilk ateşi yakıldı, şarkılar hazırlandı, ulusal birlik newrozunun odunları dizildi, kibritler çakıldı ve nefesler tutuldu.

Tabi Ortadoğu’da nefes almak büyük mücadeleler sonucu gerçekleşiyor. Kimileri bunun farkındadır. Ancak kimileri değildir ve verilen bedellerin de farkında olmadan ne yazık ki nefes almasını biyolojik bir durum sanmaktadır. Ancak gerçek böyle değildir. Ortadoğu’da hele Kürt olarak yaşamak, nefes almak büyük bedeller sonucu gerçekleşmektedir. Mart ayının sıcaklığı, baharın gelişi, hareketlenen insan ve toplum yaşamı, bunun devrimlere yansıması, devrimsel adımlar karşısında devletçi güçlerin saldırılarıyla dolu bir dönemi anlatıyor. Katliam anmalarıyla direniş ve kahramanlık yıldönümleri içiçe geçiyor. Yaşamın kendisi zaten böyle.

Ölümsüz kahraman, çağdaş Kawa Mazlum Doğan’ın “berxwedan jiyan e” sloganı bunu özlü bir şekilde anlatıyor. Üzerine destanlar yazılacak kadar büyük bir değeri barındıran bu sözün en güzel anlamı da newrozla zirveleşiyor.

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü büyük bir coşkuyla, bilinçle kutlandı. Kadınlar özgür bir şekilde kendileri olarak hem ne istediklerini, hem de ne istemediklerini haykırdılar, ısrar ettiler, isyan ettiler ve karşı koydular. Bedenleri, ruhları ve yaşamları üzerindeki tüm baskı rejimlerine karşı kendi renkleriyle kendileri olarak Silopi’den İstanbul’a kadar var oldular, eylem oldular ve Arjantin’deki bir milyon kadının ruhuna katıldılar.

Bu coşku, bu ruh, bu isyan, bu öfke ve özgürlükte ısrar giderek büyüyor. Mart sıcağında cemreyi de yanına alarak Newroza yürüyor ve devrimi filizlendiriyor.

Bunun karşısında soykırım rejimlerinin kış ikliminden, kara kış soğuğundan çıkamadığı, tüm saldırılarında başaramadıklarını virüslere umut bağlayarak yapma istemleri de heceleyerek yapılan açıklamalardan anlaşılıyor.

İran’dan gelen Newroz açıklaması virüsten öte giderek güç kaybeden İran’ın halkların bir araya gelmesinden korktuğunun ilanı oluyor.

Türkiye’den yapılan kimi açıklamalar var. Soykırımcı faşist Türk rejimi Newroz adını anmadan, kavramların etrafından dolanarak Eğitim Bakanlığı, Savunma Bakanlığı, Spor Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı derken yarım ağız açıklamalar yapıyor, halkı korkutarak toplumu toplanmaktan vazgeçirmeye çalışıyor.

Bunca intiharın, bunca baskının, her gün “çocuğum aç” diyerek birilerinin kendini yaktığı bir faşist rejimin baskısı altında, virüsle insanları korkutmak, sömürünün ve endüstriyalizmin karakterine uygun. Şüphesiz virüs var, salgın olabilir, ölümler var, riskler var ve dikkatli, temiz, tedbirli olmak gerekir. Ancak Türk devletinin bir yandan kendi sınırlarından kilometrelerce uzakta savaştırdığı askerleri, savaşın artığı haline getirilen insanları, ülkesinin kapılarında toplayıp pazarlık malzemesi yaptığı mültecileşenleri düşünmezken, her gün binlercesini harcarken ve kendi bekası için feda ederken, Dehaklardan binlerce kez daha fazla zulüm uygularken, öbür yandan virüs uyarıları yapması, büyük yenilginin küçük hücresel yansımaları olabilir ancak.

Faşizm öyle bir savaş haritası çıkarıyor ki, tüm adımlar, tüm yaşam, tüm sistem kendi çıkarı temelinde bir ayara tabi tutuluyor. Bir saat önce “maazallah bizde virüs yok” diye başka ülkelere hava atarken, bir saat dolmadan sözde sağlık bakanı “salgın olabilir” diyor, ardından çok zaman geçmeden “vaka var ama salgın anlamına gelmez” diyor. Ne diyor, ne demek istiyor kimse anlamıyor. Anlaşılması istenen tek şey, halkın korkması.

Bunca söz cambazlığı nedendir, bunca korku kimdendir?

Özü şudur: Faşist AKP-MHP rejimi iyiden iyiye bocalama içine girmiştir.

Faşist rejime yanaşıp bölgede yer tutma değil, faşizme yanaşıp biraz daha itibarsızlaştırma diplomasisi ziyadesiyle görünür olmuştur.

Artık an an neyin nasıl gemiyi yamalayacağının telaşı başlamıştır. Devletin yetkili ağızları teselli açıklamaları yapsa da, gözler ve mimikler telaş, korku ve kaçış iklimini yaşamaktadır. Faşist şefin dizleri tutmamakta, iki dakika ayakta duramayıp bir köşeye çöküverecek düzeye gelmektedir. Deyim yerindeyse dizlerin bağı çözülmüştür.

Korku, rejimin her yerini sarmıştır. Halkın öfkesinden ve bir araya gelmesinden korkulmaktadır. Kadınlardan gençlerden korkulmaktadır. Çünkü bilinmektedir ki artık Kawalar binler olmuştur. Dehakların ömrü fazla uzamıştır ve devrilme çağı gelmiştir.

Tüm korkulara, tehditlere ve saldırılara rağmen, Kürtler ve tüm direnen halklar bahar iklimini yaz sıcağına dönüştürmenin hazırlığında, bilincinde, coşkusunda ve kararlılığındadır. Faşizmden daha büyük virüs mü var, diye soranlar var mıdır? Yoktur tabi ki. Daha tehlikeli salgın da yoktur. Bu salgını yenmek, yok etmek için toplanmak, direnmek ve öfkeyi devrime dönüştürmek, Newrozlaşmak kalmıştır geriye. İmralı’nın çözüm mesajı açıktır. Herkes kendisi için, kendi özgürlüğü için direnmeli ve çalışmalıdır.

Meydanlarda, mahkemelerde, dağlarda özgürlüğü, devrimi, Önder Apo’yu haykıranların, kadınların, gençlerin, eylemde olanın, Zagroslardan Nurhaklara kadar özgürlük için devrime yürüyenin ve tüm direnenlerin Newroz bayramı kutlu olsun. Newroz pîroz be!