'Fake news' salgını, motivasyonları, ölümcül etkisi

Avusturyalı filozof Karl Poper, “İnsan yalancı bir maymundur” der. Her gün milyonlarca insan yanlış veya şüpheli haberler yaratıyor, yayıyor ya da okuyor. Günümüzdeki adı “fake news”. Demokrasiler için tehdit iken, pandemi zamanlarında ölümcül hale geldi.

Fake news, manipülasyon, dezenformasyon, istikrarsızlaştırma, söylenti, abartı ve zehirli bilgi gibi farklı biçimlerde karşımıza çıkıyor. Kimi zaman yalan ve gerçek yer değiştirirken, günümüzde aşırı bilgi ve hızlı yayılma olanakları yalan ve gerçek bilgi arasındaki ayrımı yapmayı güç hale getirdi. Fake news, dijital kapitalist ekonomi ile birlikte hiç olmadığı kadar yaygın ve tehlikeli bir boyut kazandı. Genellikle demokrasilere karşı bir tehdit unsuru olarak öne çıkan yalan haberler, Aralık 2019’da Çin’de ortaya çıkan ve tüm dünyaya yayılan yeni tip koronavirüs Covid-19 ile birlikte ölümcül bir etkide de bulunuyor.

DİLİN SAPIKLAŞTIRILMASI

Fake News kavramı ABD Başkanı Donald Trump’ın seçim kampanyası sırasında kavramlaştırılsa da kökeni çok eskilere dayanıyor. Mitolojilerden dinlerin insanlık tarihini başlatma anlatımları ve kendilerini oluşturma biçimlerine, oradan iktidar biçimleri, devlet yapılanmaları ve kapitalist sistemlere kadar uzun bir tarihi bu çerçevede ele almak mümkün. Ancak Nazizm ve Stalinizm dönemlerinde dil ciddi anlamda sapıklaştırıldı.

Hitler, fake news ile benzer olan “lügenpresse” (yalancı basın) ifadesini kullanıyordu. İlkin hedefinde Marksist basın vardı. Sonra “lügenpresse” kavramını kendi propagandasına entegre ederek, Yahudi, sol ve yabancı basına karşı kullandı. 2000’li yılların başında bu kez Almanya’daki aşırı sağcılar tarafından kullanılmaya başlandı. Stalin döneminde de kitlesel katliamlar ve Gulag sistemi, aydınlık bir gelecek propagandasıyla parlatılıyordu.

Daha yakın döneme gelirsek, Irak savaşı “kitle imha silahları” gibi bir fake news ile başlatıldı. 9 Aralık 2019’da Washington Post gazetesi, Afganistan savaşına ilişkin “gerçeğe karşı savaş” başlıklı dosyasında, George W. Bush, Barack Obama ve Donald Trump yönetimlerinin savaşa ilişkin Amerikan vatandaşlarına yalan söylediğini ortaya çıkarmıştı. Her üç yönetim de bu savaşı bir başarı olarak sunmuştu.

Yalan haber, multi-milyarder Donald Trump’ın ABD Başkanı olmasıyla birlikte “fake news” adını aldı. Trump, basını sık sık “fake news” ile suçlarken, bu bilgiler karşıtlarının doğruları olarak anlam kazandı.

YALAN HABERİN MOTİVASYONLARI

Dinden devlete bugüne kadarki çoğu inşa biçimleri genellikle bir yalanla kurgulandı. Daha sonra bu yalanları kabul ettirmenin, zihniyet alt yapısı (kurgusu), araçları ve yaşam modelleri oluşturuldu. Kimi yerde katı tahakküm biçimlerine dönüşürken, kimi yerde daha ılımlı bir kontrol mekanizmaları ile yeni formlar kazandı. Yalanı ortaya çıkaranlar ise en fazla övülen demokrasilerde bile suçlanmaktan ve baskı altına alınmaktan kurtulamadı. Amerikan savaş suçlarını ortaya çıkaran Julian Assange bunun en bariz örneğini teşkil ediyor.

Yalan haberin bir çok motivasyonu var. Bunlar, korku, nefret, intikam, siyasi nedenler, bir ideolojinin teşviki yada ticari bir rakibi karalamak şeklinde sıralanabilir, ancak günümüzde motivasyonların başında “kazanç” geliyor. Bunu dijital kapitalist ekonomide çok açık bir şekilde görmek mümkün.

TIKLAMA EKONOMİSİ

İnternette reklam gelirleri sayesinde bir bilgi hızla geniş bir yaygınlık gösterebiliyor. Bir sayfa ne kadar tıklanırsa, sayfa üzerindeki reklam o kadar görünür hale geliyor. Bu tıklama ekonomisinde reklam ne kadar görünür olursa, sayfa yöneticileri de o kadar gelir elde ediyor. Bilgi hacminin artması ve internetin desantralizasyonu, kullanıcıların anonimliği, istihbarat servislerinin yalan bilgi yaymadaki aktif rolü, yalan haberleri daha yoğun ve kolay yayılabilir bir hale getirdi. Google ve Facebook gibi internet devleri açısından en fazla paylaşılabilen bilgileri üretmek ve dolaşımını sağlamak çok karlı bir iş olarak öne çıkıyor. Bu durum dijital kapitalizmin temellerinin yeniden düşünülmesini gerektiriyor. En azından, yaşam, çalışma ve iletişim biçimlerimizde internet reklamına daha az yer vermek gerekiyor. Bununla birlikte, yolsuzluğa açık uzmanlar ve parayla alınabilir şirketlerden çok, karar gücünü vatandaşlara vermek büyük önem taşıyor.

SİSTEMİK BİR SORUN

Kısaca fake news’in özünde sistemsel bir sorun var. Yapısal bir kusuru ifade ediyor. Elitler bir yandan tedbir geliştirdiklerini söyleseler de, sistemsel bir sorunun varlığını reddediyor. Büyük kurumlar, siyasi partiler, düşünce kuruluşları ve medya, yalan habere kolaylıkla başvurabiliyor. Düşünce kuruluşları da çoğu zaman, bir yalanı kabul ettirmenin araçlarına dönüştürülebiliyor. Çevresel felaketler karşısında, enerji şirketleri veya yapancı iktidarların finanse ettiği düşünce kuruluşlarının, iklim değişikliklerinin önemini azaltan veya zan altında bırakan şaibeli araştırmaları bu durumu açık bir şekilde ortaya koyuyor. Medya da yalan haberleri kullanarak, şüpheli raporları işleyerek buna alet olabiliyor. Türkiye gibi bazı ülkelerde medya yapısal olarak yalan haber üreten, devletin tüm yalanlarını ve kusurlarını örten, parlatan tehlikeli bir enstrüman olarak rol oynayabiliyor. Bu durum, fake news’in sadece bir medya sorunu değil, sistemsel sorun olduğuna bir kez daha işaret ediyor. Zira devletler de yalan üzerine kendi varlıklarını inşa ediyor.

FAKE NEWS VE BİLGİNİN GİZLENMESİ ÖLDÜREBİLİR

Dijital kapitalizmle birlikte gelinen noktada, pandemi sözkonusu olduğunda fake news bu kez öldürücü bir etkiye sahip olabiliyor. Benzer şekilde bilgileri gizlemek de yine ölümcül bir etkiye sahip. Bir çok ülkenin Covid-19 vakalarını gizlemesi, toplumu bilgilendirmemesi ve tedbir almaması, salgının hızlı bir şekilde yayılmasına ve ölümlerin artmasına neden oldu. İran buna açık bir örnek teşkil ediyor.

Pandemi ile birlikte, fake news salgını 5G hızında yayılmaya başladı. Hatta fake news, pandemiden daha hızlı yayılma gösterdi. Sahte bilimciler, din simsarları, yolsuz siyasetçiler, popülistler, oportünistler, sahte doktorlar, komplo teorisyenleri fırsatı kaçırmadı. Sahte sağlık kurumu açıklamalar, tuhaf tavsiyeler, sözde bilimsel haberler, komplo teorileri, bilgiyi son derece kirletti. Koronavirüsü yenmek için sarımsak yemekten, sakal tıraşına, oradan her derde deva çorbalara, sirke ile gargara yapmaya veya nefesini tutmaya kadar bir yığın tuhaf, anlamsız, hatta son derece tehlikeli tavsiyeler yayıldı.

ABD Başkanı Donald Trump, yalan haber yayanlar arasında yer alıyor. CNN’nin sayacında Trump’ın en az 28 yalan haberi yer alıyor. Bunlar arasında koronavirüsün de bir fake news olduğu yönündeki iddia var. Komik gibi gözükse de, virüsün ölümcül tehlikesi, bu yalan haberleri de ölümcül kılıyor. İran’da bir söylentiden yol acıkan çok sayıda kişinin bozuk alkol tüketerek kendilerini Covid-19’dan korumak isterken, 27’sinin hayatını kaybettiği belirtiliyor. Oxford Üniversitesi Reuters Enstitüsü tarafından 75 ülkede gerçekleştirdiği bir araştırmaya göre, ankete katılanların yüzde 55’i gerçek ve yalan bilgi arasında bir ayrım yapmakta zorluk yaşadıklarını kabul etti.

SADECE EPİDEMİ İLE DEĞİL İNFODEMİ İLE DE MÜCADELE VAR

Dünya Sağlık Örgütü WHO Genel Müdürü Tedros Adhanom Ghebreyesus, 2 Şubat günü yaptığı açıklamada “Sadece bir epidemi (salgın) ile mücadele etmiyoruz, aynı zamanda bir infodemi ile de mücadele ediyoruz” diyordu. BM kurumları da fake news konusunda iyi bir sicile sahip değil ancak, Ghebreyesus’ün açıklaması genel anlamda yaşanan acı gerçeğe işaret ediyor. Bu aynı zamanda, yalan bilgilerin de karantinaya alınması gerektiğine işaret ediyor.

Özellikle salgın zamanlarında yalan ve yanlış bilgilerin tehlikeli sonuçlar doğuracağını düşünerek, şüphe duyulan bilgileri yaymamak için azami dikkat gerekiyor. Yine unutmamak gerekiyor ki, yalan haberi her beğendiğinizde veya paylaştığınızda, fake news’ten sorumlu hale geliyorsunuz. Yalan haber daha derinde sistemsel bir sorun olsa da, yayılmasına alet olan kişiyi sorumluluktan kurtarmıyor.