Toplu idam yasası

On binlerce siyasi tutsağın göz göre göre ölüme terk edilmesi asla kabul edilemez. Ancak “Biz bunu kabul etmiyoruz” demek de hiçbir sonuç vermez ve yeterli olmaz. Tutsakları bu toplu katliamdan kurtaracak bir eylemliliği ortaya çıkartabilmek gerekir.

AKP-MHP faşizmi “Yeni İnfaz Yasası” adıyla yeni bir kanun yaparak uygulamaya koydu. Bu temelde AKP-MHP yandaşı olan herkes, tüm hırsızlar, katiller, tecavüzcüler cezaevlerinden salıveriliyor. Zindanlarda esas olarak AKP-MHP iktidarına muhalif olan siyasi tutsaklar, yani devrimciler, sosyalistler, demokratlar, siyasetçiler, gazeteciler, milletvekili ve belediye başkanları, aydınlar ve yazarlar, tabi çoğunlukla da Kürtler kalıyorlar.

Söz konusu bu yandaş affının temel gerekçesi de koronavirüs salgınının cezaevlerine de yayılma ihtimali oluyor. Yani koronavirüs salgını cezaevlerine yayılarak AKP-MHP yandaşlarını öldürebilir diye tedbir olarak kendi yandaşlarını cezaevlerinden çıkartıyorlar. Peki bunlar çıkınca koronavirüs salgını cezaevlerine yayılmıyor mu? Yayılıyor elbette, hiç yayılmaz olur mu? Çünkü cezaevlerine yayılmaması için alınmış hiçbir önlem yoktur. Peki koronavirüs cezaevlerine yayılınca oralarda tutsak kalanlara bulaşıp onları öldürmez mi? Öldürür elbette, hiç öldürmez olur mu?

Çok açık bir biçimde görülüyor ki, AKP-MHP yandaşı olanlar koronavirüs yayılır ve öldürür denerek özel bir yasayla affedilip cezaevlerinden salıveriliyor; AKP-MHP faşizmine karşı olanlar ise “Ölsünler” denerek cezaevlerinde tutuluyor. Buradaki “Ölsünler” kelimesini biz kullanmıyoruz. Sözde yasa mecliste yine sözde görüşülürken, bir CHP’linin “İdris Baluken ölüme mi terk edilecek?” diye sorması üzerine AKP-MHP sıralarından koro halinde söylenen kelime oluyor. Yani AKP’li ve MHP’li olan sözde milletin vekilleri, kendisi de aynı meclisin bir üyesi iken tutuklanmış olan İdris Baluken için “Ölsün” diyor. O halde AKP-MHP iktidarı tarafından çıkartılan “Yeni İnfaz Yasası” aslında AKP-MHP muhalifi tutuklular için çıkartılmış “Toplu İdam Yasası” oluyor.

Çok açık ki, AKP-MHP iktidarı cezaevlerindeki kendi yandaşlarını “Ölürler” korkusu ile özel bir af temelinde cezaevlerinden çıkartırken, kendine muhalif olanları da “Ölsünler” diye cezaevlerinde tutuyor. Koronavirüsün yayılacağını ve tüm bu tutsakların toplu bir katliama uğrayacağını bile bile onların zindanlarda kalmasına evet diyor. Böylece faşist şefler Devlet Bahçeli ile Tayyip Erdoğan’ın miting meydanlarında defalarca tekrarladıkları “İdamdan yanayız” anlayışı pratiğe geçirilmiş oluyor. Kitleler halinde tutuklayıp ağır baskı ve işkenceye rağmen teslim alamadıkları devrimci ve demokratik tutsaklardan bu biçimde intikam alınmak isteniyor.

Bir defa şu hususu da iyi bilmemiz gerekiyor: “Yeni İnfaz Yasası” adıyla çıkartılan yandaş affı gündeme yeni gelmiyor. Söz konusu yandaş affı tasarısının bundan yıllar önce MHP tarafından hazırlandığını ve faşist şef Devlet Bahçeli tarafından birçok kez dile getirildiğini çok iyi biliyoruz. O zaman AKP tarafından uygun görülmediği için meclis gündemine getirilmemişti. Demek ki o zaman da AKP’nin itirazı zamanlama üzerineymiş. Yani “Zamanı değil” denerek uygun bir zamana ertelenmiş. Şimdi koronavirüs salgınının kitlesel ölümlere yol açtığı ortam, böyle bir yandaş affı için ‘Uygun zaman’ olarak görülmüş. Koronavirüs salgınının yarattığı atmosferden yararlanılarak kendi yandaşlarının affına karar verilmiş.

Kısaca söz konusu yandaş affı yasası bir AKP yasası değil, aslında bir MHP yasası oluyor. Her zaman ve her işte olduğu gibi, söz konusu yandaş affında da görüşü oluşturup kararı veren MHP oluyor, ona katılarak uygulamaya koyan da AKP oluyor. Böylece kılavuzu karga misali AKP iktidarı MHP kılavuzluğunda pis kokulu çukurlara doğru hızlı adımlarla yol alıyor. Günümüzün AKP’si artık her şeyiyle MHP’lileşmiş bulunuyor.

Söz konusu uygulama ile yapılmak istenen ise açıkça ortada: AKP-MHP yandaşı olan hırsızlar, katiller, tecavüzcüler cezaevlerinden serbest bırakılırken, AKP-MHP iktidarına karşı olan Türkiye’nin demokratik güçleri ve tüm özgürlükçü Kürtler zindanlarda ölüme terk edilerek bir kez daha cezalandırılıyor. Türkiye’nin ve Kürdistan’ın vicdanı, böyle vicdansız bir uygulama ile yok edilmek isteniyor. Zaten rehine olarak tutuldukları zindanlarda toplu katliama terk ediliyor. Halbuki sözde toplumun iradesi olan mecliste “Ölsün” diye hezeyanla haykırdıkları İdris Baluken’in zindana konmasına yol açan nedenin Tayyip Erdoğan’ın karar ve izniyle İmralı’ya ve Kandil’e gidip gelmek olduğunu herkes biliyor.

Çok açık ki, AKP-MHP faşizmi eliyle zindanlara doldurulmuş olan on binlerce siyasi tutsak, yine aynı el tarafından toplu ölüme terkedilmeye çalışılıyor. Böyle bir baskı ve tehdit ile hiçbir işkencenin teslim alamadığı tutsaklar korkutulmak ve mümkünse teslim alınmak isteniyor. Türkiye ve Kürdistan’ın en bilinçli ve örgütlü insanları bu biçimde katledilmeye çalışılıyor. Bu biçimde, tarihte eşi görülmemiş bir vahşet uygulamasına girişiliyor.

Hiç kuşkusuz böyle bir uygulama için her türlü kötü şey söylenebilir. Diktatörlük, faşizm, katliam, vahşet, hukuksuzluk ve ahlaksızlık gibi her şey denebilir. Ancak bunları söylemek, eğer buna karşı etkili bir eyleme yol açarsa bir anlamı olabilir. Yoksa sadece söz olarak kalacaksa hiçbir anlamı yoktur. AKP-MHP faşizmi gibi tarihin en kanlı ve hukuk tanımaz bir rejimine “Sen böylesin” demenin geçerli hiçbir anlamı ve de sonucu olamaz.

O halde ne yapmak gerekir? Çok açık ki, böyle bir durum, yani on binlerce siyasi tutsağın göz göre göre ölüme terk edilmesi asla kabul edilemez. Ancak “Biz bunu kabul etmiyoruz” demek de geçerli hiçbir sonuç vermez ve yeterli olmaz. Yine AKP-MHP faşizmine her türlü kötü sözü söylemekle de olumlu bir sonuca ulaşılamaz. O halde bunlarla yetinmemek ve bunların ötesine geçmeyi bilmek, yani tutsakları bu toplu katliam uygulamasından kurtaracak düzeyde bir eylemliliği ortaya çıkartabilmek gerekir.

Doğrusunu söylemek gerekirse, AKP-MHP faşizmine karşı mücadelede gözle görülür bir düşüş durumu yaşanmaktadır. Elbette buna neden olarak da koronavirüs salgını gösterilmektedir. Kuşkusuz söz konusu salgın ciddidir ve tedbirli olmayı gerektirir. Ancak bu, antifaşist mücadelenin durdurulması anlamına da gelmez. AKP-MHP faşizminin yaptığı “Evde kal Türkiye” çağrısına uyularak hiçbir sonuç elde edilemez. Halbuki AKP-MHP faşizmi topluma bu çağrıyı yaparken, kendisi ise her türlü işini yürütmektedir, işçileri ölümü pahasına işe göndermekte ve kâr üstüne kâr katmaya çalışmaktadır. Faşist iktidarının ömrünü uzatabilmek için koronavirüs salgınından yararlanabildiği kadar yararlanmaktadır.

Demek ki faşizmin oyununa gelmemek gerekiyor. Koronavirüs salgını var diye faşizme karşı demokrasi mücadelesini zayıflatmamak büyük önem taşıyor. AKP-MHP faşizminin halklar için kornavirüsten daha tehlikeli bir virüs olduğu açık bir biçimde görülüyor. O halde, kornavirüse karşı mücadele AKP-MHP faşizmine karşı mücadeleden ayrılamaz. Türkiye ve Kürdistan’ın aklı, vicdanı, ruhu olan on binlerce siyasi tutsak göz göre göre ölüme terk edilemez. Bu konuda söylem düzeyi aşılarak, mutlaka eylem düzeyine geçmek ve de güçlü eylemlerle sonuç alıcı olmayı bilmek gerekir. Faşizmin zindanlarda ölüme terk etmeye çalıştığı siyasi tutsaklara mutlaka sahip çıkabilmek lazımdır.

Kuşkusuz koşullar değişmiştir ve mevcut ortamda AKP-MHP faşizmine karşı eski yöntemlerle mücadele edilemez. Ancak bu, faşizme karşı hiçbir biçimde mücadele edilemez anlamına gelmemektedir. Eski yöntemlerle mücadele edilemiyorsa, o zaman yaratıcı yaklaşmak ve yeni mücadele yol ve yöntemleri bulup geliştirmek ve başarıyla uygulamaya koymak gerekir. Böyle ısrarlı ve başarılı bir antifaşist direnişin sonuç vereceği ve zafer kazanacağı kesindir. Süleyman Soylu olayı gösterdi ki, faşizm zaten kendi içinde pul pul dökülmekte ve çökmektedir. O halde ısrarlı ve yaratıcı antifaşist direniş kesinlikle sonuç verir. Şimdi zindanlardaki siyasi tutsaklara sahip çıkma temelinde böyle bir antifaşist direnişi yaratıcı yöntemlerle geliştirmenin zamanıdır.

Kaynak: Yeni Özgür Politika