'Biraz daha zaman' paketi-Ferda Çetin

'Biraz daha zaman' paketi-Ferda Çetin

Recep Tayyip Erdoğan ‘demokratikleşme paketi’ni açıklamadan önce tedbirini de almış, “biliyoruz bu paket açıklanınca yine eleştirecek yine itiraz edecekler” demişti. Bu ‘ön tedbir’in, paketin beklentilerin çok gerisinde olmasıyla ilintili olduğu anlaşıldı. Erdoğan, danışmanları ve hükümet de bu yetersizliğin farkında. Erdoğan’ın cümleleri arasında o kadar çok mazeret ve yetersizlik vurgusu vardı ki…

Paketin içindeki bilgi yanlışları, dayanaksız belirleme ve tespitler üzerinde durulsa sayfalar dolar. Sadece bir tanesi: “Bu paket cumhuriyetin kuruluşu ile başlayan, 1960 yılına kadar kesintisiz bir şekilde devam eden demokratikleşme sürecinin bir devamıdır… Şimdi, 27 Mayıs 1960 ile akameti uğrayan süreç yeniden hükümetimiz tarafından işletilmektedir” mealindeki sözlere gülüp geçmekten başka ne yapılabilir ki?

Kürtçe ne zaman yasaklandı? Köy ve şehir isimleri ne zaman değiştirildi? Kürt kırımları ve sürgünler ne zaman ve kimin eliyle gerçekleşti?

Erdoğan, bir taraftan eleştirdiği, öte yandan savunduğu şeyin Türk devletinin zihniyeti olduğunun farkında değil. Ayrıca onu böyle bir süreçte, böyle bir paketi açıklamaya mecbur bırakan sebepleri de bilmemezlikten geliyor. Gerekçelerini ve izahlarını ‘sonuç’lar üzerine inşa etmeye çalışıyor. Bu açıdan geçmişi, bugünü ve kendi hükümetinin icraatlarını anlatmaya çalışırken özgürlükçü bir düşüncenin veya fikrin temsilinden çok, devletçi zihniyetin temsilcisi pozisyonundaydı. Çünkü gerçeği oydu. Zikri ne idiyse fikri de oydu.

PAKETTEKİ ‘HAKLAR’ HENÜZ ‘KULLANILABİLEN HAKLAR’ DEĞİL

İsmi üzerinde, “Paket” açıldığında içindekiler sunulur ve ihtiyaç sahipleri de ihtiyacı olanı alır. Erdoğan’ın açıkladığı paket böyle bir paket değil. Ortada henüz dokunabileceğiniz, kullanabileceğiniz bir hak yok. Paketle açıklanan kimi “olumlu” denilebilecek hakların da henüz “kullanılabilen hak” olmadığı, bunların ancak yasal düzenlemelerle hayata geçirebileceği belirtiliyor. Yani ileride, meclis tartışmaları, oylamalar, resmi gazetede yayınlanmalar vs. vs… Diğer bir kısım haklar ise hükümetin lütfu ve tasarrufuyla hayata geçebilecek.

Yasal düzenleme gerektiren bu haklar, tartışmaya yer vermeyecek kadar açık ki Kürt halkının taleplerini içeriyor. Anadilde eğitim hakkının özel okullara verilmesi başlı başına bir sorun iken, bu hakkın gerçekleşmesinin bir süre daha ertelenmesi politik kurnazlıktan başka bir şey değil.

HÜKÜMET’İN ZAMAN DİYE BİR DERDİ YOK!

Antidemokratik olduğu AKP de dahil tüm kesimlerce kabul edilen ve değiştirilmesi beklenen yüzde 10’luk baraj sisteminin muğlaklaştırılarak üç seçenekle yeniden tartışmaya bırakılması, AKP’nin BDP’yi olabildiğince etkisiz kılma politikasından vazgeçmediğini gösteriyor. Erdoğan’ın, “Seçim barajı düzenlemesini biz getirmemiştik ki” açıklaması da “özrü kabahatinden büyük” türünden bir savuşturma. Madem toplum, siyasi partiler ve kamuoyu seçim barajını yeni baştan ve üç seçenek üzerinden tartışacaksa bunu paketin içine koymaya ne gerek vardı?

Demokratikleşme paketi ve içerdiği konular, doğrudan doğruya müzakere sürecinin ve bu sürecin ilerleyebilmesinin şartı olmasına rağmen, raporu hazırlayanların böyle bir hassasiyet içinde olmadıklarını gösteriyor. Yani hükümetin “zaman” diye bir derdi yok.

Erdoğan’ın paketi açıklarken bir kaç kez vurguladığı, “Bu bir başlangıçtır. Türkiye’nin şartları değiştikçe, siyaset güç kazandıkça demokratikleşme adımları da devam edecektir” sözleri, bu konudaki aciliyetleri değil, hükümetin oyalama ve zaman kazanma taktikleri olarak okunmalı.

Türkiye Başbakanı Erdoğan, bir taraftan paketin demokratikleşme yolunda bugüne kadar atılmış en büyük ve en önemli adım olduğunu açıklarken, diğer yandan kendisi, bu pakete en keskin ve radikal eleştiriyi –her zamanki gibi farkında olmadan- kendisi yaptı.

Erdoğan, “Açıklayacağımız paket Türkiye’yi tüm prangalarından ve tortularından kurtaracak bir paket değildir” dedi.

ADI BÜYÜK KENDİSİ FOS PAKET!

Peki yüzde ellinin üzerinde oy alan ve kendilerini, halkın onayını almış, Türkiye’nin gelmiş geçmiş en büyük hükümeti olarak adlandıranlar; farkındaysalar ve dile getiriyorlarsa, Türkiye’yi hala prangalarından ve tortularından arındıramıyorlarsa engel nedir, kimdir?

Erdoğan, danışmanları ve AKP hükümeti, demokrasiyi hala dört-beş yılda bir yapılan ve seçimlerde çoğunluğu elde eden siyasi partinin faaliyetleri sanıyor. Bu sanı, bugünkü hükümeti bir taraftan dizginsiz, kontrolsüz bir otokratik yönetim olmaya sürüklerken, diğer yandan kendine güvensiz, “ya günün birinde birileri bizden fazla oy alırsa n’olacak bizim halimiz” korkuları ile baş başa bırakıyor.

Erdoğan’ın açıkladığı, adı ve beklentileri büyük, kendisi “fos” bir paketti.

Yine de Erdoğan’ın açıklamasıyla Türkiye’yi yönetenlerin demokrasi ufkunu, kapasitesini ve niyetini öğrenmiş olduk.