Bomba sesini duymaz tava sesini duyar - Veysi Sarısözen
Bomba sesini duymaz tava sesini duyar - Veysi Sarısözen
Bomba sesini duymaz tava sesini duyar - Veysi Sarısözen
İşler bu duruma Kürdistan’da neden gelemedi? Hükümet ve devlet, neden belki de “bin serhildan”a rağmen, sivil direnişçilerin karşısında, şimdi olduğu gibi “boyun eğmedi”. Kürdistan’ın “meydanlarını” neden Kürt “çapulculara” terk etmedi. Neden TOMA’larını, Akreplerini, yılanlarını, çiyanlarını başı tülbentli, tesettürlü ve açık Kürt kadınlarının önünden gerilere çekmedi. Neden otuz yıl boyunca Kürdistan’ın sivil direnişçilerini amansızca ezdi, vurdu, kırdı, yaraladı, tutukladı ve öldürdü?
Neden bütün bu karşılıklı “şiddetleşmede”, Kürdistan esnafının vitrinlerinin “indirilmesine”, Kürdistan yollarında kaldırım taşlarının “sökülmesine”, Kürdistan belediyelerinin otobüslerinin “yakılmasına”, Kürdistan kentlerinin kamilen “biber gazı bulutlarıyla” aylar, yıllar, on yıllar boyunca zehirlenmesine aldırmadı... Aldırmadı ne kelime... Neden bütün bu hasara onun polisi, askeri, Jitemcisi, kontrası neden olurken, kimsenin kılı kıpırdamadı? Neden Kürdistan dağlarındaki meşelerin yanıp, kömüre kesmesinden, gerillayı “boğmak” için, Kürdistan vadilerinin baraj suları altında bırakılmasından Türk milletinin şikayeti olmadı? Neden kuzuların, keçilerin, sığırların sürülerindeki “kırımdan” söz eden yok? Neden Kürdistan’ın “eko sistemi” kimsenin umurunda değil? Neden Kürdistan tarihinin kalıntılarına, kültürel mirasına karşı bu vandalizme kimseler dur demedi? Ve devlet burada sivil Roboski halkını neden bu kadar “kolay”, “fütursuzca” bombalayabildi; neden şimdi “özür dileyenler”, Roboski halkından “özür dilemedi”? Ve şu “kapitalist modernitenin Kabesi” Borsa, neden Roboski katliamının ertesi günü bir türlü “düşmedi”, yere çakılmadı, iflas etmedi?
Neden? Sizce neden?
Neden olacak? Çünkü Kürdistan Kürt halkının toprağı. Vitrinler Kürdün, kaldırımlar Kürdün, araçlar Kürdün, kentler Kürdün, dağlar Kürdün, meşeler, “ters laleler” Kürdün, vadiler Kürdün, kültürel miras Kürdün ve Roboskililer zaten Kürdün ta kendisi... Suskunluk bundandı. Devlet “kendisine ait olmadığını” içten içe hissederek, “başkasının toprağında” savaşmanın “rahatlığı” içindeydi, ondan dolayı fütursuzdu, “Kürdün toprağında” yakıyor, yıkıyor, vuruyor kırıyordu ve sonra dönüp, “Kürt halkına en büyük zararı gerilla hareketi veriyor” diye Yavuz (hem de ne Yavuz) hırsız gibi davranıyordu. “Düşman toprağında savaştığını” düşünüyor, kitleye gerçek mermilerle, gaz fişeği tüfekleriyle rast gele ateş ederken, vurulacak olanın Kürt olacağından emin bir “işgalci” gibi hareket ediyordu.
Kürt özgürlük hareketi, otuz yıl boyunca, metropollerde, “evlerinde zor tuttuğu” milyonlarca Kürdü, onun gençliğini, devletin Kürdistan’da yaptığı zulme “misilleme” yapmak üzere, yani bu zulme “aynıyla” yanıt vermek üzere, birkaç istisna ile “evlerinden dışarıya” çıkarmadı. Metropoller yanmadı, yıkılmadı, benzin istasyonları havaya uçmadı, sivil yerleşim yerleri bombalanmadı, binalar dinamitlenmedi. Suriye’de olanlar olmadı...
Şimdi aynı devlet, “kendi topraklarında”, bir avuç “çapulcunun gökyüzünü fethe çıkması” karşısında tirtir titriyor. AKP temelinden sarsılıyor, Cumhurbaşkanı “her şey sandık değil” der demez, örneğin Abdülkadir Selvi, kendi Cumhurbaşkanını neredeyse “cuntacıların” adamı ilan edecek hallere giriyor. Bülent Arınç ağlıyor; yandaş medya çırpınıyor, Borsa dibe vuruyor, ABD azarlıyor, AB tokatlıyor... İran bile...
Onbinler toprağa düşerken bunlar olmuyordu. Kürdün binlerle ölümü kriz yaratmıyordu. Çünkü bütün bunlar, istisnalar bir yana Kürdün topraklarında oluyordu. Davul’un sesi kulağa uzaktan hoş geliyordu, savaşın gümbürtüsü uzaktan “ritm” etkisi yapıyordu. Düne kadar gerillanın “doçkalarına” karşı “kabadayılık” yapanlar, şimdi “çapulcuların” bilyelerinden, şişelerinden, taşlarından, sanki atom bombası görmüşler gibi dehşete kapılıyor. Çünkü bütün bunlar “kalekollar”ın değil, Borsa adı verilen “sırça köşk”ün civarlarında oluyor.
En büyük değişiklik, boş verin devleti, mevleti, Türk kamuoyunda yaşanmaya başladı. “Savaşın gümbürtüsüyle ritm tutan” bu kamuoyu, savaşın gölgesini görür görmez, Kürdün neler yaşadığını büyük bir hızla anlamaya başladı. Şimdi Gezi direnişinde “çapulcularla teröristler” birlikte tencere tavalarla hükümetin “krizine” tempo tutuyor, otuz yılın sonunda ilk defa kelimenin gerçek anlamında bir Türk-Kürt ve tüm milletler, inanışlar, kimlikler arasında kardeşleşme, “demokratik ulus” anlamında “post uluslaşma” süreci başlıyor.
Kaynak: Özgür Gündem