Egurenise: Demokrasi sürekli bir eylem biçimidir

Egurenise: Demokrasi sürekli bir eylem biçimidir

Amed’de düzenlenen Barışın İnşasında Yerel Yönetimler Buluşması Konferansı’nda konuşan BASK Ülkesi Sortu Partisi Dış İlişkiler Sorumlusu John Andoni Lekue Egurenise, “Demokrasi sürekli bir eylem biçimidir. Egemen devletlerin demokrasi süreciyle yetinmeyip bunu sürekli zorlamak, yeni olanaklar yaratmak gerekiyor” dedi.

GABB tarafından düzenlenen konferansın “Değişen Toplum-Değişen Talepler: 21. Yüzyıl’da Yerel Yönetimlerin Rolü, Kapasitesi ve Yetkileri“ başlıklı oturumun moderatörlüğünü Dokuz Eylül Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ayşen Uysal yaptı. Uysal yaptığı kısa girişte klasik, gelenekselleşmiş siyasetlere, siyasetçilere güvensizliğin başladığı andan itibaren, temsili demokrasinin tıkanmışlığına karşı modellerin geliştirilmeye çalışıldığını ifade etti. 1960’lı yıllara tekabül eden bu dönemlerden günümüze kadar, yurttaşı demokratik karar alma süreçlerinde etkin hale getirebilmenin koşullarının araştırıldığını anlatan Uysal, bu durumun sadece karar alma süreçlerinde değil, siyaset mekanizmasının işleyişinde de karşımıza çıktığını vurguladı.

Porto Alegre’nin böyle bir süreç sonunda ortaya çıktığını ve çok önemli bir örnek olduğunu kaydeden Uysal, yerel yönetimlerin, demokrasinin radikalleştirilmesi ve müzakere süreçlerinin işletilmesi bakımından kilit taşı olduğu tespitinde bulundu. Başka bir dünyanın mümkün olduğunu göstermesi açısından Kürt hareketi ve Gezi olaylarının önemli bir deneyim olduğunu belirtirken, ekolojistlerin ve muhaliflerin sıkça kullandığı “Bir başka dünya mümkün” sözünün sosyal medyada  “Başka bir kafa mümkün” şeklinde yansımasına işaret etti.  

HERKESİN BASKTAN ÖĞRENECEĞİ ÇOK ŞEY VAR

Oturumun ilk konuşmacısı BASK Ülkesi Sortu Partisi Dış İlişkiler Sorumlusu John Andoni Lekue Egurenise, BASK bölgesindeki genel durum, radikal demokrasinin kendileri için önemi ve yerel düzeydeki politik faaliyetleri hakkında bilgi verdi. BASK nüfusunun 3 milyon, dilini akıcı bir şekilde konuşanın 60 bin olduğunu, hem Fransa hem de İspanya’ya karşı kolektif bir itaatsizlikle başlayan silahlı mücadelenin 4 kuşak boyunca sürdüğünü, sosyalizm ve bağımsızlık mücadelesinin 1959 yılından itibaren ETA tarafından sürdürüldüğünü anlatan Egurenise, 2011 yılında yapılan uluslar arası konferansta dile getirilen beş talebe ETA’nın 3 gün içinde yanıt vererek, silahlı mücadeleyi bıraktığını anlattı. İki ülkenin şiddetinin ve işgalinin devam ettiğini, sistematik olarak demokrasiden yoksun tutulduklarını, buna rağmen siyasal mücadeleyi ısrarla sürdürdüklerini anlatan Egurenise, halk meclisleri, referandumlar aracılığıyla siyasete katılım sağlamaya çalıştıklarını, BASK halkının İMECE türü geleneksel yaşam biçiminin ise arzuladıkları sistemi getirmede kendilerine yardımcı olduğunu ifade etti. Büyük bir kooperatifçilik deneyimleri olduğunu, zengin bir feminist hareketin geliştiğini, geri dönüşüm, gıda bağımsızlığı anlamında büyük deneyimlere sahip olduklarını söyleyen Egurenise, BASK’taki halk hareketinin büyük bir organizma olduğunu, birçok yapıyı bir araya getirerek önemli özgürlük alanları yarattığını, bu alanın radikal demokrasi isteğiyle sürekli geliştiğini belirtti.

Egurenise, “Herkesin BASK’tan öğreneceği çok şey var. O da şu: Demokrasi sürekli bir eylem biçimidir. BASK halkı silahlı mücadeleden şunu öğrenmiştir: Egemen devletlerin demokrasi süreciyle yetinmeyip bunu sürekli zorlamak, yeni olanaklar yaratmak gerekiyor” diyerek konuşmasını noktaladı.

LÜBNANLI SAFİEH: ALTERNATİF MEKANİZMALAR KURULMALI

Daha sonra konuşan Lübnan Barış Komitesi Başkanı Jamil Safieh de Arap dünyasındaki otoriter, zümre, aile aşiretlerin sahip olduğu devletlerin uyguladığı baskı yöntemlerinden söz etti. Safieh, seçimlerin göstermelik olduğunu, sol, muhalif güçlerin her türlü baskıya maruz kaldığını, solun ezilmesi nedeniyle ortaya çıkarılan İslamcı grupların ise başkalarına yaşam şansı tanımadığını, hemen şeriatı getirmek için harekete geçtiğini anlattı. Ortadoğu ve Arap dünyasında tek seçenek bulunduğunu ifade eden Jamil Safieh, özetle şunları söyledi: “Laik, demokratik, hukuk devleti gerekiyor. Maalesef bu yapıyı kurmak bugün çok uzaktır. Laiklik çok önemlidir. Lübnan’ın içinde bulunduğu şartlar ancak bununla değişebilir. Alternatif mekanizmaların kurulması ve bu coğrafyanın demokrasiyle buluşmasının sağlanması gerekir. Aksi taktirde belli mezheplere, gruplara yardım edilerek Arap dünyasındaki, Lübnan’daki sorunlar çözülemez.“

Konuşmacılardan Digor Belediye Başkanı Muzaffer Kutay ise Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’na değinerek, Türkiye’nin koyduğu 10 çekinceyi detaylıca irdeledi ve eleştirdi. İsveç Salar Başkan Yardımcısı İlmar Reepalu sunum yaparken, Hollanda Deventer Belediye Başkanı Andries Pieter Heidema da işbirlikleri ve yerel ortaklıklar konusunda sürdürdükleri çalışmaları aktardı.

SÖNMEZ: İDARİ BİR REFORM YAPILMALI

İktisatçı yazar Mustafa Sönmez ise “Merkezin Mali Vesayeti ve Yerelin Güdüklüğü” başlıklı bir sunum yaptı. Devletin Milli Gelirin yüzde 39’una el koyarak kendisinin kullandığını belirterek dünya örnekleri ile kıyasladı. Sönmez, sosyal devlet uygulamamaları olan ülkelerin yerel merkez dengesinin bulunduğunu ancak Türkiye’de yerelin payının sadece yüzde 10 olduğunu söyledi. 1927’de nüfusun sadece yüzde 24’ünün kentlerde yaşadığını, 2012’de ise kentlerde yaşayan nüfusun yüzde 77’ye kadar çıktığına dikkat çeken Sönmez, “Nüfusun yüzde 77’si kentlerde ama kentlere hizmet eden yerel yönetimlerin payı sadece yüzde 10” dedi.

Merkezi hükümetin atadığı ve istatistiki göstergelerde “yerel” olarak kayda geçen İl Özel İdareleri’nin harcamalarının "Doğu ve Güneydoğu Anadolu" bölgesindeki (Kuzey Kürdistan) kimi illerde yüzde 50-60’a kadar çıktığının da altını çizen Sönmez, kamuda toplam 3 milyon çalışan bulunduğunu bunların sadece yüzde 10’unun yerel yönetimler çalışanı olduğunu belirtti. Kamuda kaynak kullanımının hakimiyetinin merkezde olduğunun altını çizen Sönmez, “Yerele hak ettiği adil kaynak ayrılmadığı gibi yerelin kaynak yaratılmasının da önüne geçilmiş durumdadır. Belediye vergileri göstermeliktir, ağırlıklı olarak da bina vergileri ve harçlarıdır” diye konuştu.

Mustafa Sönmez merkez ile yerel arasında kaynak paylaşımının adil olması gerektiğini ifade ederek, “Adaletsiz mali tablodan önce demokratik özerkliği içeren idari bir reform yapılmalıdır” dedi. İstanbul’un, Antalya’nın, Çukurova’nın sorunlarının Ankara’dan çözülemeyeceğine işaret eden Sönmez, akarsular üzerinde yapılan barajların kararlarının Ankara’dan verildiğini ve yöre halkının bu kararlar üzerinde söz hakkı bulunmadığını söyledi. Oturum soru cevap şeklinde devam etti.