Son Dakika: HPG-BİM: Türk ordusu, gerillalara her türlü silahla saldırıyor

Ruşen Çakır, Ertürk Yöndem ve Güntaç Aktan’ın bugünkü versiyonu mu?

Ruşen Çakır, Ertürk Yöndem ve Güntaç Aktan’ın bugünkü versiyonu mu?

Uzmanlık; kelime anlamı ile belirli bir konuda iler teknik ya da beceriye sahip kişidir. Analiz, bir konuyu maddi veya düşünsel temel parçalara ayırarak ve daha sonra parçaları ve aralarındaki ilişkileri tanımlayarak sonuca gitme yoludur. Gazetecilik ise genel anlamda açık fikirli, dürüst, ön yargılardan uzak ve kişilik haklarına saygılı olarak gerçeğin aracısı olma mesleğidir. Ruşen Çakır, bu üç kavrama karşılık geldiğini iddia ederek çalışmalar yürütmektedir. Türkiye medyasında Kürt sorunu, İslam vb konularda “uzman” olarak tanınır. Bu gündemler üzerinden tv ve gazetelerde “analizler” yapar. Kendince gerçeğe ulaşmak için de “gazetecilik” faaliyet yürütür.

Şimdi gelin bu üçlü kavram tanımlamasının sadeliğinde Ruşen Çakır’ın Güney Kürdistan’dan günlerdir yazdığı yazıları ve röportajlarının basit bir tahlilini yapalım. Ruşen Çakır, Türkiye’nin temel gündemi olan Kürt sorunu hakkında “tarafların” görüşlerini anlamak, toplumun nabzını tutmak için sahaya iner. Bu olumludur. Güney Kürdistan’a kadar gider. Orada “uzmanlığının” gereği olarak meseleyi daha iyi kavramak için veriler toplar. Analizler için de röportajlar yapar.  Ancak Ruşen Çakır’ın son dönemde yazdığı yazılar 1980’li yılların militarist TRT’sinde uzmanlık yapan “ayda bir” Kürtlere hakaret eden Ertürk Yöndem’in uzmanlığı, her kötülüğü PKK üzerine atan “Anadolu’dan Görünüm” adlı tv program yapımcısı Güntaç Aktan’ın itirafçı röportajlarına benziyor. Sanki o TRT’nin militarist maniplatif yayıncılığı şimdi özel sektörde “bağımsız gazeteci” sıfatı altında yapılıyor gibi.

Birinci yazısı 22.01.2013 Vatan’da   “TÜRKLERİN KUZEYİ, KÜRTLERİN GÜNEYİ/1” üst başlığı ile “İlk izlenimler: Irak Kürdistanı’ndaki Türkiye realitesi”ni konu ediniyordu. Sonraki günlerinde Kerkük’ün Kürt valisi Dr. Necmeddin Kerim ile yaptığı “Bağımsız Kürt devleti kaçınılmaz bir gerçek. Türkiye’nin bundan tedirgin olması gerekmez” başlıklı yazısı.  Sonraki yazıları ise “Gülen cemaati 19 yıldır Irak Kürdistanı’na hizmet götürüyor” ve PKK’den kaçan ve Güneye yerleşen Osman Öcalan ile “PKK çok yoruldu, komple çözüme hazır ve Öcalan’ı dinler” başlığını taşıyordu. Muhtemelen devamı da gelecek. Hatta KCK yetkilileri ile de görüşüp bir şeyler yazabilir. Ama bütün yazılarını beklemeden bir şeyleri yazılı olarak not etmekte fayda var. Çünkü Ruşen Çakır’ın yaptığı işleri ister “uzmanlık” ister “analiz” isterse de “gazetecilik” kavramları açısından dikkatimi çeken bir durumu ortaya koymak isterim. Ruşen Çakır yazısının dördüncü bölümündeki içeriğinden bir çıkarsama yapıp; “Osman Öcalan'a göre S. Cansız ve arkadaşlarının öldürülmesinde PKK'nın eski Avrupa sorumlusu Rıza Altun'un parmağı var” cümlesini sosyal medyada paylaşması Ruşen Çakır’ın fikriyatının ve zikriyatının ne olduğunu göstermesi açısından önemlidir. Kalkıp diyebilir ki “size kalmamış benim hangi konularda uzman olduğum, analiz yaptığı ve “gazeteciliğim!..”  diyebilir. Ama biz de Ruşen Çakır’ın Kürt meselesi konusunda çakma uzmanlar gibi kalitesiz çıkarımlar yaparak ve inceden “ayarlı” dezenformasyon yapan yaklaşımlarını ortaya çıkarmak durumundayız. Çünkü “gerçeğe” bir toplumun siyasal ve etik değerlerine inceden inceye “hakaret”, dolaylı olarak “bulanıklık” ve gerçeği bulandırma çabasında olduğunu söylemek durumundayız. 

Birincisi, Ruşen Çakır’ın kiminle ne görüşüp ne konuştuğu tabii ki bizi ilgilendirmez. Ancak gerçeği tahrip eden ve bulandıran bir durum yarattığını biz de kamuoyu ile paylaşmak durumundayız. Öncelikle Fetullah Gülen’in Güney Kürdistan’da yaptığı faaliyetleri “19 yıllık hizmet” olarak tanımlaması hem kavramsal hata hem de gerçeği saptırmadır. Ruşen Çakır’ın da çok iyi bildiği gibi Fetullah Gülen eskiden beri devletine “istihbarat” toplamak için de okulları önemli bir araç olarak kullanmaktadır. Kürtlerin kendileri bile kendi ülkelerinde okul açacak güvence bulamazken Fetullah Gülen’in kimin desteğinde ve Güney Kürdistan’a nasıl girdiğini iyi anlamak ve anlatmak durumundadır. Fetullah Gülen’in “Kerkük-Musul” gibi sorunlarda Ulusalcı faşist Türk ırkçıları ile aynı yayılmacı politikanın “garantisi” olarak bölgede faaliyet yürüttüğünü de bilmek durumundadır. Ayrıca Fetullah Gülen okulları ve kurumlarının Güney Kürdistan’da teşhir olan eski devlet yerine “din ile maskeli” yeni yüz olarak sunulmaya çalışmasını da görmelidir. Ayrıca yakın zamanda bile KCK soruşturmaları ve davaları nedeniyle Güney Kürdistan’a gelen birçok kişiye Gülen cemaatinin bazı aracılarla  “ajanlık” önerdiğini de biz kendisine söylemiş olalım., Yani Fetullah Gülen’in “19 yıllık hizmeti” öyle Ruşen Çakır’ın belirttiği gibi bir masumane hizmet değildir.

Gelelim ikinci meseleye. Ruşen Çakır PKK’den kaçan eski yöneticiler ve üyeler ile görüşebilir. Bu Türk devletinin ve onun organik bağlantılı “uzmanlar”ın sürekli izlediği bir yöntemdir. En küçük bir olayda bir PKK itirafçısı çıkararak karanlıkta kalan bir gerçeği “PKK üzerine atarak kendini kurtarma” alışkanlığının devletçe sürekli tekrar edilen yöntemidir. Paris’te üç kadın devrimcinin 9 Ocak 2013’te katledilmesi ile Hüseyin Çelik’in “Örgüt içi infaz” tezinin çöktüğü, Fransız devletinin savcısının resmi açıklama yaparak bir zanlıyı tutukladığını, tutuklanan zanlının ilişkilerinin hiç de temiz olmadığı ve Türk ırkçısı çevreler içinden şekillendiği, Kürt derneklerinin yönetici ve üyelerinin “sızma” olarak tanımladığı, PKK Yürütme Komitesi, KCK Yürütme Konseyi Başkanlığı, PAJK, KJB vb Kürt örgütlerinin de bu kişinin “bizimle hiçbir ilişkisi yok” dediği, Türk devletinin ve medyasının bile Paris’teki katliamı yapan konusunda daha “nesnel” davrandığı bir zamanda yani katliamın üzerinden 2 hafta geçmesinden sonra Ruşen Çakır’ın , “Osman Öcalan'a göre S. Cansız ve arkadaşlarının öldürülmesinde PKK'nın eski Avrupa sorumlusu Rıza Altun'un parmağı var” sözlerini içeren yazısı, röportajı Ruşen Çakır’ın hangi kalitede bir Kürt uzmanı, ne kadar doğru analiz yaptığı ve gazeteciliğe ise ne kadar uzak olduğunu gösteriyor.

Peki Ruşen Çakır neden bunları yapıyor. Daha önce yazmıştım. Ruşen Çakır da 1980’li yıllarda ve öncesinde “radikal bir devrimciydi” kolej mezunuydu. Kendi entelektüel düşüncesinin ve ideolojik algısının daha yüksek olduğunu düşünüyordu. Ruşen Çakır, PKK gibi yoksul Türk ve Kürt gençlerinin öncülüğünde özellikle de Abdullah Öcalan liderliğinde böylesi bir toplumsal tabanı olan hareketin gelişmesini ya anlayamadı, ya da içine sindiremedi. Yani bir tür “devrimci aydın kompleksi” duydu. Yani Öcalan ve arkadaşlarının kendisinden daha zeki, daha toplumcu daha devrimci ve istikrarlı bir duruşu içine sindiremedi. İkincisi Ruşen Çakır bir yaşam tercihinde bulundu. Merkez medyada merkezde yer aldı. “Seçkin, elit ve uzman” bir gazeteci olarak önemli yerlerdeydi. E biraz iktidarla arası açılınca da “muhalifler” gibi işsiz kaldı. Diğer muhalif gazeteci ve yazarlar bu durumda pek fazla “incinmediler” ama Ruşen Çakır biraz “incindi”. Çünkü tercih ettiği “yaşam tarzı” buna uygun değildi. Herkese “eşit mesafede” ydi. Biraz AKP, biraz MHP biraz BDP dengesi gözeterek “uzmanlık”, herkesin görmek istediği gerçeğe göre de “analiz”ler yaptı. Bunun için de “gazetecilik” önemli bir zemindi. Ama ne yazık ki farklı siyasal güç dengelerinin hoşnutluklarına göre “uzmanlık” ve herkesin görmek istediği “gerçeğe”göre uzmanlık olmuyor. Bu olsa olsa “beni görün” ne olur “beni görün ve bir yerde istihdam edin” çağrısıdır. Dolayısıyla Ruşen Çakır birinci çağrıyı Fetullah Gülen’e yapmıştır. İkinci Çağrı AKP iktidarınadır. Üçüncüsü ise bulunmayı pek istemediği “marjinal muhaliflik” mahallesidir. Ama Ruşen Çakır’ın bu çağrı beklediği bu alanlar, -Fetullah Gülen/AKP çevresini bilmem- ama artık denge ve kişisel durum kurtarma peşinde olanlardan “uzmanlık analizleri” pek de kabul görecek değildir. 

Çünkü ağır olacağını biliyorum ama Ruşen Çakır’ın Güney Kürdistan’dan yaptığı ve paylaştığı yazı ve yorumlar ne yazık ki Ertürk Yöndem’ın “Ayda bir” yaptığı ile Güntaç Aktan’ın haftada bir yaptığı “Anadolu’dan Görünüm” programında anlattıklarına benziyor. Ve Ruşen Çakır,  böylesi bir akılla Kürt sorununun tanımını yapabilir, ne çözümü konusunda yöntem önerebilir!