Taksim bahane oyalanma şahane - Mustafa Delen

Taksim bahane oyalanma şahane - Mustafa Delen

Her gün İstanbul’u düşünür, Taksim’i konuşur olduk. Kimilerine göre bunlar “Sosyal medya kuşağı” yani “Twittçi”, kimilerine göre ise “Çapulcu” yani “başkalarının malına zarar veren”, başka bir deyişle kolayca ezilip geçilebilen kimseler…

Peki, bu tür yakıştırmalara gerek var mıydı?

Hayır!

Hükümet, hikayenin ta başında, yani  “parkımız” ya da “ağaçlarımız” deyip çadırlar kuran o küçük gruba, şiddetle müdahale etme yerine, daha uygar ve demokratik yaklaşımları tercih ederek, bir çözüm arayışına girişseydi, olaylar bu denli büyür müydü?

Hayır!

Şu bir gerçektir ki, asıl gündemi saptırmak isteyen çeşitli çevreler fırsat kollamaktadır. Ergenekon zihniyetli ulusalcılardan tutalım, yeminli Kürt düşmanı ırkçılara kadar!

Oysa 8 Mayıs’tan bu yana PKK gerillaları geri çekiliyor. Şimdiye kadar 9 grup sınırı geçmiş durumda. Halen yolda olanlar var…

Geri çekilmeyle birlikte hükümet de yasal ve anayasal adımlar atarak demokratikleşme sürecini başlatacaktı.

Ancak her nedense AKP hükümeti bu sürece bir türlü girmedi. Bunun yerine tahrik siyaseti diyebileceğimiz bir siyaset izlemeyi yeğledi.

İşte alkollü içeceklerin satışına ilişkin düzenlemeler, bilmem o şatafatlı köprü projesi törenleri ve en son da Gezi Parkı sendromu!

Devlete ya da hükümete sormak gerekir, bütün bunların zamanı mıydı gerçekten?

Dolayısıyla bir gündem saptırmasından veya provokasyondan söz edilecekse, hükümet önce kendi icraatlarına bakmalı!

Durum böyle olunca elbette ki Twitter ve Fecebook durmayacak. O yetmez Walkie Talkie denilen Zello programı de devreye girecek!

Sonrası arkası kesilmeyen polis terörü; gaz, cop, kalas… Ölümler, yaralanmalar ve sakat kalmalar…

Tam da bu kritik noktada Taksim Dayanışması adıyla bir platform oluştu. Amaç olaylar daha da fazla büyümeden ve boyutlanmadan, bir çözüm yolu bulmaktı. Dayanışma platformunun direnişçiler adına sunduğu taleplere bakıldığında, abartılı veya kışkırtıcı hiçbir maddeyi göremiyor insan.  

Nedir bunlar?

• Gezi Parkı, park olarak kalmalıdır. Taksim Gezi Parkı’na Topçu Kışlası adı altında ya da başka herhangi bir yapılaşma olmayacağı, projenin iptal edildiğine dair resmi bir açıklamanın yapılması, Atatürk Kültür Merkezi’nin yıkılmasına ilişkin girişimlerin durdurulması,

• Taksim Gezi Parkı’ndaki yıkıma karşı direnişten başlayarak halkın en temel demokratik hak kullanımını engelleyen, şiddetle bastırma emrini veren, bu emri uygulatan ve uygulayan, binlerce, insanın yaralanmasına, iki yurttaşımızın ölmesine neden olan sorumlular, başta İstanbul, Ankara, Hatay Valileri ve Emniyet Müdürleri olmak üzere tüm sorumluların görevden alınması, gaz bombası ve benzeri materyallerin kullanılmasının yasaklanması,

• Ülkenin dört bir yanında direnişe katıldığı için gözaltına alınan yurttaşlarımızın derhal serbest bırakılması, haklarında hiçbir soruşturma açılmayacağına ilişkin açıklama yapılması,

• 1 Mayıs alanı olan Taksim ve Kızılay başta olmak üzere Türkiye’deki tüm meydanlarımızda, kamusal alanlarımızda toplantı, gösteri, eylem yasaklarına ve fiili engellemelere son verilmesini; ifade özgürlüğünün önündeki engellerin kaldırılması!

Başka bir deyişle hükümetin, keyfi, tekçi ve sandık sonuçlarına endeksli yönetim anlayışını bir an önce terk edip hızla demokratikleşme sürecini başlatmasıdır.

AKP hükümeti, sürecin bir gereği olarak, yasal ve anayasal düzenlemelere hemen başlasa kim ne diye meydanlara çıkacak!

Ama bunu yapmıyor işte; dikleşiyor, kabadayılaşıyor, tekleşiyor!

Bu, önünü görememedir. Siyasetsizliktir. Basiret tutulmasıdır.

AKP hükümeti veya Erdoğan, bir an önce sürece angaje olup ev ödevleri üzerinde kafa yormazsa, “Taksim bahane, oyalanma şahane” demekten başka seçeneğimiz kalmayacaktır.

Kaynak: www.hakikatin-izi.com