Cinsiyetçi yargı cinayetleri özendiriyor

KCDP üyelerinden Fidan Ataselim, yargının cinsiyetçi olduğunu, her gün kadınların ölümüne yol açan erkekliğin sürmesine ve meşruiyet zemininin yaratılmasına sebebiyet verdiğini söyledi.

Kadın cinayetlerinde verilen kararlarla, topumsal cinsiyet eşitsizliğin yargı makamlarınca özendirildiğini belirten KCDP üyesi Fidan Ataselim, İstanbul Sözleşmesi’nin önemine dikkat çekti.

Kadına yönelik şiddetin en fazla yaşandığı bu günlerde bir kadın cinayeti daha yaşandı. Emine Bulut, 4 yıl önce boşandığı erkek tarafından kızının gözleri önünde boğazı kesilerek öldürüldü. Bulut’un ‘Ölmek istemiyorum’ sözleri Türkiye’deki kadınların hayatlarının bir özeti oldu. Kadınlar ölmek istemediklerini her koşulda dile getiriyor.

Bu kıyımdan sonra kadınlar günlerce sokaklarda İstanbul Sözleşmesi’nin bir an önce yürürlüğe konulmasını talep etti. Peki İstanbul Sözleşmesi nedir? İstanbul Sözleşmesi olarak anılan Kadına Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi, 11 Mayıs 2011’de İstanbul’da imzaya açıldı, 1 Ağustos 2014'te yürürlüğe girdi. Maddeler halindeki sözleşmenin ana başlıkları:

* bütünleşik politika ve veri toplama

* önleme

* koruma ve destekleme

* maddi hukuk

* soruşturma, kovuşturma ve usul hukuku ile koruma tedbirleri

* göç ve iltica.

Tekrar gündeme gelen İstanbul Sözleşmesi, kadına yönelik ve aile içerisindeki şiddeti sonlandırma ile ilgili kapsamlı bir metindir. Kurulduğu günden beridir her yaşanan kadın cinayetinde gündeme getirdiği İstanbul Sözleşmesi’ni KCDP üyelerinden Fidan Ataselim, ANF’ye anlattı. Kadın Cinayetlerini, Durduracağız Platformu (KCDP), Münevver Karabulut'un 3 Mart 2009’da Cem Garipoğlu tarafından parçalanarak katledilmesinin ardından Türkiye’de yaşanan kadın cinayetlerine karşı 2010’da siyasi partiler, sendikalar, dernekler, demokratik kitle örgütlerinden kadınların bir araya gelmesiyle kuruldu. Temel sorunun toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin olduğuna dikkat çeken KCDP üyesi Ataselim, yargının da cinsiyetçi kimliğinin kadın cinayetlerini özendirdiğini yorumladı.

CİNAYETİ ÖNLEYİCİ KORUMA

Sözleşmenin, temelde ‘kadınlara yönelik şiddet nasıl durdurulur’ diye adım adım anlattığını belirten Ataselim, şöyle devam etti: ”Önemli bir tespit yapar. Aynı zamanda toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin bir sonucu olarak kadına yönelik şiddetin olduğunu anlatır. Bütün yapacağımız çalışmaları toplumlarda, ülkelerde, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini varlığına göre bir tutum ve konuma getirilmesi gerektiğini söyler. Temel olarak şiddeti bitirmeye yönelik, toplumsal cinsiyet eşitliğinin anahtar bir rolü vardır, diye belirtir. Onun için yapılması gerekenleri sıralar; önleyemedik ve şiddet ortaya çıktıysa kadınlar başta hayattayken gerçekten etkin bir şekilde korunmalarının sağlanmasının önemli olduğunu vurgular.”

6284 SAYILI YASA TÖRPÜLENİYOR

İstanbul Sözleşmesi’nden sonra kadınların bir kazanımı olan 6284 sayılı Kadınları Şiddetten Koruma Kanunu’na da dikkat çeken Ataselim, bu yasa sayesinden on binlerce kadının hayatta kalabildiğini belirtti. Bu maddenin, Ayşe Paşalı cinayetinden sonra çıkarıldığını; evli olmasalar bile kadınların yaşamlarının tehlikede olduğu durumlarda koruma alabildiğini hatırlatan Ataselim, bu iyileştirici maddenin en kötü tarafının ise ciddi anlamda uygulanmaması olduğunu ve yasanın törpülendiği söyledi.

6 KADIN MADDİ YARDIM ALABİLMİŞ!

Ataselim, 6284 sayılı Kadınları Şiddetten Koruma Kanunu’nun törpülenmesini şöyle izah etti: “Bu yasaya göre kadınlar maddi yardımdan da faydalanabiliyor ama maddi yardımdan sadece 6 kişi yararlanabilmiş. Bu kanunun etkin bir şekilde uygulanmadığını görüyoruz. Bununla birlikte ne yazık ki; hem İstanbul Sözleşmesi’ni hem de 6284 sayılı Koruma Kanunu’nu tehdit olarak görenler var. Devletin, yargının yapabilecekleri mevcuttur; ya koruyup şiddet ortamından uzaklaştıracaksınız ya da şiddete uğradıkları evlere, ortama geri göndereceksiniz. Bu kadar nettir. Kadınları o anda kurtaracak mısınız yoksa göz mü yumacaksın?”

ERKEKLİK SIRTINI YARGIYA DAYIYOR

Mahkemelere yansıyan şiddet ve cinayet vakalarında ciddi bir soruşturma yapılmadığına işaret eden Ataselim, erkeklerin cinayetlerden sonra ne söylerlerse indirim alabileceklerini çok iyi bildiklerini söyledi. Ataselim, zanlıların mahkemede ‘erkekliğime laf etti’ gibi savunmalarla iyi hal indirimi almaya çalıştıklarını ifade ederek, “Yargı, erkeklerin elini güçlendiren toplumdaki değişmeyen ve değişmemekte ayak direten erkekliğin sırtını dayadı bir mevki oluyor” şeklinde konuştu.

TASARLANMIŞ İŞKENCELERLE

“Kadınlar artık işkence edilerek, üstelik en yakınlarındaki erkekler tarafından öldürüyorlar” diyen Ataselim, Şule Çet, Esin Güneş davası gibi son zamanlardaki kadın cinayetlerinde erkeklerin intihar süsü vermek için çabaladıklarını da aktardı. Öğretmen Esin Güneş’i boşanmak istediği eşi uçurumdan atmış, cinayete kaza süsü vermişti. Yargılama süresinde ODTÜ'lü öğretim üyelerinin fizik kurallarına göre hazırladığı raporda, Esin Güneş'in düşmediği, uçurumdan atıldığı yönünde görüş bildirilmişti. Yerel mahkeme, Güven Güneş için ağırlaştırılmış müebbet hapis vermişti. Ankara’da lüks bir plazanın 20. katından atılarak öldüren Şule Çet davası ise hala devam ediyor. Kadınların işkence edilerek öldürüldüklerini söyleyen Ataselim, İstanbul Sözleşmesi’ninin bunun önüne geçebileceğini belirtti.

YARGI DA CİNSİYETÇİ

İstanbul Sözleşmesi’ne göre hakimin takdir yetkisinin yasalarla sınarlandırılması gerektiğini anımsatan Ataselim, “Toplumsal cinsiyet eşitsizliğini o kadar derin ki adalet mekanizmasına da yansıdığını görüyoruz. Bir tür cinsiyetçi yargı ile karşı karşıyayız. Her gün kadınların ölümüne yol açan bu erkekliğin sürmesine, bir meşruiyet zemininin yaratılmasına sebep oluyor” dedi.