Cizre: Virüsleri sistemler yaratır, çözüm halklarda

KJK Yürütme Konsey Üyesi Newroz Cizre, "İktidarcı erkek aklın ürünü olan koronavirüse karşı, kadının toplumsal aklıyla mücadelemizi yükseltme zamanı" dedi.

Cizre, koronavirüs ve dünyadaki krizlerin kapitalist, ulus devlet ve onların erkek aklıyla ortaya çıktığına dikkat çekerek, kadın mücadelesinin önemine değindi, "Sistem karşıtlığından alternatif sistem örmeye çekebilme iradesini göstermeliyiz" dedi. Cizre, krizlerden ve hastalıklardan ancak örgütlenerek kurtuluşun mümkün olduğunu belirtti.

KJK Yürütme Konseyi Üyesi Newroz Cizre, ANF'nin sorularını yanıtladı...

'KAPİTALİST MODERNİTE HASTALIK VE KRİZ ÜRETİR'

'3. Dünya Savaşı'nın temel karakteri nedir? Bu savaşta en çok hangi boyutlu savaş öne çıkmaktadır?

Mevcut durumda dünyada, Ortadoğu ve bölgede gündemin başını alan koronavirüs gündemleri etrafında birçok gerekli gereksiz, bilgi muğlaklığının yağmuru altında öncelikle doğru temellerde, işin esasında odaklanmak her şeyin başında gelmektedir. Başta Önderliğimizin belirttiği tarihsel gelişim diyalektiğini yapısallaşma ve gelişim dönemlerini ardı ardına bir zincirin halkaları gibi sistemleşen ve günümüzde 3. Dünya Savaşı olarak adlandırılan küresel ve derin bunalımların sonucu olarak yaşanan kaotik ve kaos karakterinde olan bir savaş yaşanmaktadır. “20. Yüzyılın siyasal sistemi aşılmakta, 21. Yüzyılın siyasal sisteminin Ortadoğu merkezli kurulmak istenilen tarihsel bir sürecin içinden geçilmektedir. Güçler arası oldukça yoğun ve hızlı dengelerin değiştiği, yeni dengelerin kurulmak istenen siyasi, askeri mücadele, savaş süreçleri yüzyılda bir yaşanır. Böylesi tarihi nitelikte olan durumlar olmaktadır ve yaşamaktayız. Eski dengelerin, statükonun aşıldığı, yeni dengelerin, yeni statükonun kurulmak istendiği tarihi geçiş süreçlerinden geçerken, jeo-politik, jeo-stratejik düşünebilmek daha da önemli hale gelmektedir. Siyasi, askeri mücadele,ekonomik politikalar, savaş, siyasi, diplomatik ilişkiler, stratejik, taktik ittifaklar, ilişkiler ileriye yönelik hamlelerin daha da yoğunluklu, derinlikli düşünülerek yürütülmesini gerektirir. Verili durumda Kürdistan, Ortadoğu merkezli yaşanmakta olan 3. Dünya Savaşı’nın içerisinde olan bir süreçte jeo-politik, jeo-stratejik olarak düşünmek daha da önemli olmaktadır.”

Önder Apo'nun da dikkat çektiği gibi, 3. Dünya Savaşı'nın yaşandığı merkez olan Suriye ve Rojava Kürdistan, ABD’nin BOP'u uygulamaya geçirmek istediği en üst alan olmaktadır. Üstelik bu savaşın bir hukuku, ilkesi, ahlakı da yoktur. Suriye’de her gün nasıl dehşet gerçekliklerinin, durumlarının yaşanmakta olduğu ortadadır. Bu savaş içerisinde nerede ne olacağı, nelerin yapılacağı bilinmez. Çok karmaşık bir savaş yaşanmaktadır ve bu karmaşıklığın yoğunluğu, derinliği, kapsamlılığı daha da gelişmektedir. Dolayısıyla sürmekte olan bu savaşın içerisinde daha neler olacağı bilinemez. Bu tür kaos ve kriz süreçlerin karekteri belirsiz, değişken ve karmaşık işlemektedir. Bu savaşın içerisinde halkların, kadınların, ve insanlığın özgürlük ve demokratik değerlerini canlandıran ve geliştiren ekolojik, demokratik ve kadın özgürlükçü toplum hareketimiz, 3. Dünya Savaşına karşıt alternatif sistemi olma iddiası ve direnişi ile iktidarcı sistem güçlerinin saldırılarının konumunda bulunan halk ve hareketiz. 3. Dünya Savaşı’nın içerisinde büyük kazanımı olduğu kadar büyük kaybetme tehlikesi vardır. Hareketimiz ve halkımız açısından bu herhangi bir savaşta kaybetme, yenilme olmayacaktır. Kapitalist modernite, liberal ideolojik, düşünsel, hegemonya ve devlet yapılanması oluşumundan bugüne kadar hep hastalık, kriz, savaş, sorun ve çıkmazlar yaratarak halkları, toplumları, insanlığı ve toplumu tehdit eden bir noktaya taşımaktadır. Bugün koronavirüsü ile esas amacı küresel düzeyde yaşadığı kriz gerçeğini saklamak, ekosistemin alarm çaldığı çevresel felaketleri görünür olmaktan çıkarmak ve toplumsal insan gerçekliğinden kopuşun sonucu olarak gelişen insan merkezli iktidarcı liberal ideolojik hegemonya sonucunda kendi egemenliklerini her anlamda geliştirmektedirler. Bu konuda da ne kadar başarılı oldukları bilinmektedir. Liberal düşünsel hegemonya sonucunda kapitalist modernite güçleri kendi gerçekliklerini, hakikatlerini gizlemek ve farklı göstermek için her şeyi yapmaktadırlar. Bu konuda da başarılı olduklarını bilmemiz gerekmektedir. Küresel kapitalist hegemonik güçler liberal düşünsel hegemonyayla halkları, toplumları, insanları kendi istedikleri duruma getirmede başarılılar. Zihinsel inşanın nasıl ve hangi düzeye getirilmiş olduğu görülmektedir. Liberalizm, neo-liberalizm düzeyine, aşamasına gelmesiyle birlikte insanları aptallaştırmıştır. İnsanlar neo-liberalizm ile birlikte insanlığa üç maymunlar oynatılarak görmüyorum, duymuyorum, bilmiyorum sürecine sokulmuşlardır. Küresel kapitalist hegemonik güçler bu temelde düşünsel hegemonyalarını derinleştirerek, yoğunlaştırarak halkları, toplumları, insanları kontrollerine alarak yönetmektedirler. İktidarcı, devletçi uygarlıkların, iktidarcı devletçi yönetimlerine alternatif düşünce geliştirerek karşı çıkmalarını, alternatif uygarlık, alternatif sistem oluşturma, geliştirme arayışlarının, mücadelesinin önüne kurmuş oldukları liberal ideolojik hegemonya ile önüne geçmiş olmaktalar. Böylece kapitalist modern hegemonyalarını, bunun sonucunda koruma ve sürdürme imkânını, koşullarını bulmuş olmaktadır.

'ASLA GERÇEK, KALICI ÇÖZÜM ÜRETMEZLER'

2019 yılının sonlarında Çin’de ortaya çıkan ve giderek dünyaya yayılan, Covid-19 diye adlandırılan bir virüs nasıl oldu da 21. Yüzyılın bilim ve teknik çağı diye adlandırdığımız, sözde modernizm en gelişkin dönemini yaşarken, bugün bilim bir virüs karşısında çaresiz kalıyor ve ilacını bulamıyor?

Yapay zekayı geliştiren, nanoteknoji ile en ileri aşamaya çıkaran yaratımları, en ileri gelişmiş silahları yapmada sınır tanımayan kapitalist tekelci güçler insan ve dünyamızı tehdit eden kimyevi silah ve fabrikalarını geliştiren akla sahipken, bugün ne oldu da bir virüs karşısında paniklenmekte ve çaresizliğini utanmadan ilan etmektedir... Kendisini tanrıların yeryüzüne inmiş hali olarak ilan eden erkek aklın kontrolden çıkan sapkın ve ahlaktan yoksun yapılanması olan devlet ulusu tüm yapılanması ile bugün koronavirüsünü üreten ve geliştiren akıl olmaktadır. İktidar aklı ve zihni sorunludur ve hastalık üretir. Hastalık üreten devlet yapılanması tarihten beri insanlığın, kadınların, toplumun ve doğanın başına felaket, yıkım, savaş, katliam, sorun, kriz, bunalım, yoksulluk, acı, hastalık, ölüm ve en derin ölüm olan kölelik yaratmak dışında bir gerçekliği ifade etmemektedir. Modernizm ve neoliberallizm meskesine saklanmış tüm insani değerlerden boşalan ve doğayı harap eden, yıkan ve doyumsuz kâr çıkarları uğruna gezegenimizin genetiği ile oynayan çılgınlıkların bir sonucudur koronavirüsü. Ne malumdur ki, canlı doğa ve canlı evrenimiz bu kadar ileriye giden ve kendisini nereden geldiğini ve nereye gittiğini bilmeyen modern cahiller olan kapitalist insan ve doğa kanunları dışına çıkan iktidarcı sistemin bitmek bilmeyen saldırıları karşısında öz savunmasını geliştirmektedir.

Devletlerin, dolayısıyla iktidar güçlerinin olduğu hiçbir sistemde insanlığın sorunları -ki kendileri yaratmıştır- köklü bir şekilde çözülemez. Tali çözümler üretebilirler, kısmen yumuşatma ile çözüyorlarmış gibi yoğun medya propagandasıyla bertaraf edebilirler, üstünü örtebilirler ancak koronavirüsünde olduğu gibi toplumu dünyayı hapishaneye çevirerek sosyal yaşamdan izole ederek, bir çocuğa anlatılan analarımızın öğrettiği el yüz yıkama temiz yaşama alışkanlığını bile neredeyse akademik bilimsel bir niteliğe büründüren iktidarcı güçlerin yandaş medya dünyası toplum medyası olmayı gerekirken halen iktidarcı güçlerin medya ordusu olarak çalışmaktadır. Devletler hastalıklı toplumlar yarattığı ve ancak hastalık üretebilme kabiliyetleri olduğu gibi, toplumsal sorunların çözüm yollarını bilse bile köklü bir şekilde çözüme kavuşturmazlar. Çünkü kurtlar nasıl ki sisli havayı severler ve ortaya çıkıp av yapar ise, devlet ve iktidar güçleri de sorunların var olması için ellerinden geleni yapar, sorunlar ve kaoslar üzerinde kendini kurtarıcı göstererek toplum güvenini kazanmayı esas alırlar. Tüm devletler hasta, iradesiz, cahil, sakat, kendine muhtaç bağımlı kendine güdümlü bir toplum ve birey isterler. Bu nedenle iktidarcı devlet sistemleri başlangıcından günümüze toplumun tüm güç kaynaklarını eline geçirerek, zamanı geldiğinde muhtaç duruma getirilmiş topluma bir şeyler vererek gerekliliğini, meşruiyetini sağlar. Şunu hepimiz bilmeliyiz ki bu dünya hepimizin dünyasıdır ve ne kimse sahibi ne de kimse kiracısı ya da uzaydan gelmiş. Dünyamızın tüm enerji kaynakları yaşam kaynağı olarak tıpkı bir güneşin tüm doğaya aynı eşit yaşam enerjisini vermesi gibi bu dünyanın suyu da gıdası da havası da toprağı da biz insanlığın ve doğamızın ana evi olmaktadır. Bugün şunu bilmeliyiz ki doğadan kopan analitik erkek aklın toplumundan, insan gerçeğinden ve doğadan kopuşun sonucu olarak ekosistemi yok saymış, ekosistem ile varlık bulan hakikatinden kopmuş hastalıklı sistemin yatağında insanlık can çekişmektedir. Bugün koronavirüsü ile insan sınavından geçmekteyiz. Her gün psikolojik savaş merkezi olarak çalışan medyanın ölüm rakamları vererek felaket tellallığı yapması, insanlara korku, panik, telaş, stres, çözümsüzlük ve çaresizliği kadermiş gibi sunan anlayışa karşı koronavirüs gerçeği olan devlet ve iktidarcıların yanlış politikalarını eleştiren, toplumun moral değerlerini yükselten, toplumsal dayanışmayı teşvik eden, gündemleştiren, fakirin, işçinin, kadın ve yaşlıların bakımını, sağlığını, beslenmesini ve korunma yöntemlerini geliştiren programlar yapması 'insanım' denen her bireyin en öncelikli görevi olmaktadır. Her şeyden önemlisi, iktidarlaşmış bilinç kirli ve yalan bilgidir. İktidar sisteminin papağanlarından toplumu özgür ve tarafsız doğru bilgilendirmek ve bilinçlendirmek en sağlıklı adım olacaktır. Sağlıklı insan, sağlıklı doğa ve temiz ekolojik toplum gerçeğidir bilinciyle kendi öz aklımız, kadın aklı, toplumsal akıl ile, dünyamızı yaşanmaz kılan, kabusa çeviren iktidar sisteminin karşısında durmalı; ne kadar çok devlet o kadar az toplum, ne kadar çok toplum dayanışması o kadar az hastalık üreten devlet formülü; devlet ve insan toplum arasındaki ters orantının diyalektiği olmaktadır.

'ÖRGÜTLENEREK YAŞAMIMIZI KORUYABİLİRİZ'

Kapitalist modernitenin üç unsuru olan kapitalizm, endüstriyalizm ve ulus-devlet günümüzde insanlık için nasıl tehlikeler arz ediyor?

Bugün koronavirüsün küreselleşmesi ve birçok insanın ölmesine neden olan ve halen ciddi bir tehdit olarak, çözümünden çok bu kez korku imparatorluğu rolüne bürünmesiyle, kendisini saklayan ve korkutulan toplumun özgür düşünce ve öz bilinçten yoksunlaştırılması, bugüne kadar iktidarın kullandığı yöntemlerin başında gelmektedir. Çünkü en büyük tutsaklık her gün medya militarizmi ile bombalanan zihinlerimizin düşünemez, sorgulayamaz, ölümü gösteren kapitalist modernitenin sıtmaya razı olun politikası toplumu sürü haline getirmiştir. Bugün insanlık tarihimiz açısından iktidarcı erkek aklın yapısallaşan devlet yapılanmasının tüm kurum ve kuruluşlarının iflas ettiği, çözümsüzlüğün ve yanlış temel üzerine kurulan insanlığın ve toplumun sağlığı ve çıkarını hiçbir zaman düşünmeyen, tekelleşen özel mülkiyetin kontrolden çıkan çılgın kâr hırsının ne tür felaketlere yol açabileceği net bir şekilde kendisini açığa çıkarmıştır. Başta sağlık politikası ve pozitivist bilinç yapılanmaları olmak üzere, aile, eğitim, ekonomi, savunma ve yönetim gasbıyla kendisini halk iradesinden üstün sayan devlet yönetimleri baştan aşağıya kriz ne reform ne de geçici restore ve onarmalar ile küreselleşen sorunlar karşısında yol açtığı kaos ortamından çıkış yapamayacağı gibi, günlük siyaset adına gelecek hafta daha büyük felaketler yaşanacak sözleriyle toplumu insanlığa travma yaşatan sözde devlet başkanlarının bu halk adına değer taşıyan sözleri ve temsiliyet gerçekliği kalmamıştır. Nasıl ki bu virüsü insan yaratmışsa ve bunun temeli bireyciliğe, özel mülkiyete, biriktirmeye ve açgözlülüğe, doğadan kopuş ve kendi tarihsel toplum gerçeğinden koparılan insan belleksizleştirilmiş, nesnelleşmiş ve metalaştırılmış ise sağlıklı ve insanca yaşamanın yolu kadın kominaliteyi, ortaklaşmayı, dayanışmayı ve paylaşıma dayalı ilişki yaşam tarzıyla bugün korona üreten yarın daha başka virüs üreten kapitalist sistem karşısında çaresiz olmadığımızı, en büyük gücün kadın dünyasıyla yaşamasını bilmek olduğunu örgütlü öz irademizle yaşamımızı koruyalım.

Şimdi neredeyse her gün siyasetçilerin, medya çalışanlarının, sanatçıların polisin tek çare olarak sunduğu 'sokağa çıkmayın, evde kalın' çağrıları kendi başına çare olamaz. Karnı aç olan, geçimini günlük simit satarak yada tezgahlar üzerinde kazanan milyonları düşünmeden... Kira, elektrik, su masraflarını bile ödemesi gereken devlet kurumlarını eleştirmek ve halkın kendi vatandaşın geçiminden, yaşamından ve beslenmesinden sağlığına kadar sorumluluğunu yerine getirmeyen devlet politikasını gündemleştirip sorgulayan, değişmesi için çalışmak proje ve kampanyalar geliştirmek en doğru ve en acil iş olmaktadır. Özellikle yaşlılar risk altında ve tehlikeli, dıştalayıcı yaklaşımlar da teşhir edilmeli. Yaşlıların dıştalanmasıyla iktidarcı güçler, toplumu, insanı belleksiz, tarihsiz, kültürel değerlerden koparmak istiyor. Yani insan adına ne varsa hepsini silerek etkisizleştirmek, belleksiz insan gerçeğini yaratmayı hedeflemektedir. Bunun için herkesten çok yaşlılarımızı korumak, sahiplenmek, ve kucaklamak, moral vermek insan olmanın gereğidir.

İktidar güçleri hiçbir zaman halkı düşünmedikleri gibi özellikle en tehlikeli virüs, faşist ve soykırımcı MHP koalisyon güçleri olmaktadır. Biz Kürtler bugün korona ile ölüm tehlikesini yaşamıyoruz, dünyadaki diğer kapitalist kitleler açısından ölüm tehlikesini yeni yaşamış yada hissetmiş olabilirler. Ancak Kürt halkı halen kendi dilini, varlığını ve kimliğini bile insanlık ailesi içerisinde her halk gibi özgürce yaşama hakkını kazanmamış ve sırf özgürlük istediği için her gün katliam, soykırım, asimilasyon ve yok edilme ile ölümden ölüm beğen, ya teslim ol ya da öl ikilemini dayatan Türk devlet faşizminin zirve yaptığı bir süreci yaşamaktayız. İnsanlık koronavirüsü ile boğuşurken ve çare ararken, Türk devleti halen ben bu virüsü nasıl Kürtlere karşı bir fırsata çevirebilirimin peşinde; halkın belediyelerine kayyum atamakta, Kürt bölgesine hiçbir sağlık çalışmasını göndermediği gibi var olanın çalışmasını bile engelleyerek Kürtlere binlerce kez uyguladığı baskı, katliam ve sindirme sonuç almayınca, bir virüs ile Kürtleri korkutacağını düşünecek kadar Kürtleri tanımamaktadır. En fazla bu virüsün yayılma tehlikesini yaşayan başta İmralı zindanı olmak üzere binlerce rehin tutulan Kürt siyasi tutsaklar olmaktadır. Nasıl olur da bu kadar açık Türkiye'de hiçbir siyasi, insani, ahlaki değer yargısı kalmamış gibi tecavüzcüler, soyguncular, dolandırıcılar, mafyacılar için af olacak da sadece kendi dilinde okumayı, kültürü, kimliği ve her halk gibi özgürlük istediği için, kendi varlığını inkâr etmediği için, en güzel en insani eşitlik, özgürlük ve demokratik sistemin öncüsü olan başta Önderlik ve binlerce siyasi temsilcileri, halkın seçilmişleri için af çıkarmayı tartışmayacaksın. Demokratik modernite sistemiyle halkların, kadınların ve insanlığın öz yönetim sistemi olan eşit, özgür ve demokratik, anlamlı yaşamın öncüsü, geliştireni ve geleceğin evrensel önderliğinin özgürlüğü ile bütünleşen haklarımızı kazanma ve varlığımızı koruma mücadelesini, insanlığı hiçe sayan faşist soykırımcı AKP’nin gerçeğine karşı halkların, kadınların ve insanlığın sesini yükselterek, dayanışmacı, örgütlü ve mücadeleci duruşu ile önderliğimizin ve zindandaki yoldaşlarımızın yaşam hakkını en güçlü bir şekilde sahiplenelim.

Hastalık üreten, virüs üreten, savaş, soykırım, açlık ve günlük nefes almayı bile neredeyse paraya bağlayan doğa dışı kapitalist modernite güçleri başta ABD, AB ve sözde sosyalizm adına devrim yapan, daha sonra kapitalist modernitenin solu haline gelen Çin, Rusya arasında yaşanan iktidar savaşları öncelikle ekonomik krizler olmak üzere yapısal ve sistemsel bir kriz içerisinden geçmektedir. Önderliğin de dikkat çektiği gibi, “Kendini ekonomik sistem olarak kanıtlama çabasındaki pozitivist-bilimci rahip takımı krizler sorununu da yanlış algılamakta ve algılatmaktadır. Ekonomik krizlerin tek bir izahı vardır, o da kapitalizmin ekonominin can düşmanı karşıt kimliğinde yatmaktadır. Bazen fazla üretimden kaynaklanan krizler diye bir tanım geliştirilmektedir. Bir yandan dünyanın büyük kısmı açlıktan kırılacak, diğer yandan üretim fazlası bulunacak! Bilmeliyizki kapitalizmin ekonomi karşıtlığı en çok bu tür bilinçli olarak yaratılmış bunalımlarda kanıtlanmaktadır. Nedeni de gayet açıktır. Tekel kârı çok açıktır ki, burada politik bir ilişkiyle karşı karışıyayız. Kapitalist moderniteye karşı demokratik güçlerin eylemi bastırılmak istendiğinde bu güçler önce aç bırakılır. Sonra yalvartılarak karınları doyurulur. En eski savaş taktikleriyle karşı karşıyayız. Bir halkı, bir şehri teslim almak istiyorsan, önce ablukaya alacak, aç bırakacaksın, sonra teslim olması karşılığında karnını doyuracaksın.”

Kapitalist modernitenin yaşadığı yapısal krizin derinleştiği, halkların, özelde de kadınların buna karşı örgütlü demokratik tavrını ortaya koyarak kendi çözüm seçeneklerini geliştirmek istedikleri bir dönemde, Çin ile başlayıp kısa sürede bütün dünyaya yayılan koronavirüs salgınını nasıl ele almak gerekiyor?

Ataerkil sistem kadın düşmanı bir sistemdir. Kadın düşmanı olan her sistem doğası gereği toplum düşmanıdır. Kapitalist modernist güçler ve sistemler ilk saldırılarını kadın topluluklarına karşı geliştirmekte ve pratiğe geçirmektedirler. Dünyada yükselen sağ-muhafazakar eğilim faşizmin sonuçları olarak gelişiyor. Bugün birçok devletin iktidar güçleri bu anlayış ve eğilim ile dolmuş ve iş başındadırlar. Bunların ilk yaptığı ise kadın emeği ve mücadelesi ile kazanılmış anayasal hakların ortadan kaldırılması için yasaları değiştirmek ve kadının görünür olmadığı ve haklarının tarif edilmediği bir sistem ile toplumu sindirme ve toplum içinde erkek egemen sistemin bir sonucu olarak tekçi zihniyeti erkek karakteri ile öne çıkartmak ve herkese kabul ettirmek olmaktadır. Bu nedenle dünyanın birçok yerinde kadının boşanma hakkı, miras hakkı, zihinsel ve bedensel söz hakkı ve karar düzeyi, ekonomik bağımsızlığı, siyasetteki örgütlü duruşu ortadan kaldırılmaya ve saldırıya uğramaktadır. Ortadoğu gibi bazı ülkelerde ise kamusal alanlara erkekle aynı kapıdan girmek, araba sürmek, pantolon giymek, işe gitmek, recm edilmemek, zina suçları ile hapse atılmamak ilericilik ve demokrasi olarak kadınlara kabul ettirilmeye çalışılmaktadır. Diğer sözde gelişmiş ülkeler ise kadının bedeninden elini çekmeyerek ikide bir kürtaj yasağı ile doğum oranını nüfus ihtiyacına göre azaltmaya yada çoğaltmaya çalışmakta, işsizlik ve arz-talep formülüne göre kadınları ya işe teşvik etmekte ya da işten atarak açlığa mahkum etmektedir. Kimisi gözlük ve ayakkabı topuğunu, etek boyunu sorun haline getirerek iş alanlarından ve kamusal alanlarda yeni tüzükler ve kararnameler çıkartmakta, kimisi de erkek kölesi namuslu-geleneksel kadın duruşunu sosyal ve toplumsal politikalarla geliştirerek toplumu ve kadınları tutsak haline getirerek koşullara mahkum bırakmak ve esareti aşılmaz kılmak istemektedir. Kadın direniş tarihi ile kazanılan ve kaybedilenler, direniş yöntemleri ve sonuçları, kadın küresel eylem takvimi ile gelişmelerin zorladığı yeni bir aşamaya girmekteyiz. Erkek aklın ürettiği koronavürüslerine karşı yaşamımızı, dünyamızı ve evrenimizi tehdit eden küresel tekelci, iktidarcı sistem ve yapılanmaya karşı kadınlar olarak kendi dünyamızı, kendimizi en doğal özgürce ifadeye ve eyleme kavuşturarak özümüzle ekosistemi demokratik kadın özgürlüklü eşitliğin, adaletin, sevginin, saygının ve anlamın taşıdığı tarihsel değerlerimizi günümüzle buluşturmanın zamanıdır.

21. Yüzyılı kadın yüzyılı yapma hedefimiz var. Son üç yüz yıllık gelişmeler 21. Yüzyıl'da yürüttüğümüz kadın mücadelesini anlamlandırmak bakımından önemli olmaktadır. Egemen erkek sistemin maskeli, yalancı, zorba, hileli yüzü kadınlar ve insanlık açısından açığa çıkarılmıştır. Beş bin yıllık egemen erkek tarih ve yaşam anlayışı insanlığın gelişiminde kadının stratejik rolünü görünmez kılmış, saptırmış, kadın tarihini, emeklerini, rol ve misyonunu silindir gibi ezmiştir. Kadının metalaştırılması, bir nesne haline dönüştürülmesi, ikinci cins olarak bile görülmemesi, hiç konumuna getirilmesi hakikati bu çalışma ve mücadelelerle açığa çıkarılmıştır. 19. ve 20. yüzyıllara gelindiğinde gelişen birinci, ikinci, üçüncü dalga feminist hareketlerin mücadeleleri, kadın araştırmaları, tüm özgürlük savaşlarında yer alan kadınların katılımları, yine günlük yaşam içinde özgürlüğe sevdalı kadınların çeşitli biçimlerde geliştirdiği direniş biçimleri kadın üzerindeki karanlıkları aydınlatmıştır. Kadınlar köleliği kabul etmediler. Çeşitli biçimlerde Kadınların yaşamın eşit ve özgür bir tarafı, öznesi olduğunu mücadeleleri ile gösterdiler.

Tüm yaşamın kadın özgürlük ideolojisi-çizgisi temelinde, öz savunmanın geliştirilmesi, özgür yaşamın inşasının gerçekleştirilmesi yüzyılı olma karakterine sahip olmak zorundadır. 21. Yüzyıl'daki Kürt kadın hareketinin öncülüğünde gelişen mücadele böylesine bir anlam ile yüklüdür. 21. Yüzyılın bir kadın yüzyılı olma gerçekliği demokratik kadın konfederalizminin özgür kadın kişiliği ve yaşamı, örgütlülüğü ile pratikleşmesi gerçekliğidir. İklim krizlerine karşı Greta öncülüğünde geliştirilen tepkiler ve eylemlilikler, kadınların sömürge statüsünde tutulmasından kaynaklı, kadına karşı geliştirilen şiddet, katliam ve tecavüzcülere karşı geliştirilen eylemler, Rojava Devrimi etrafında bu devrimi korumak üzerinden gerçekleştirildi. Ortadoğu'da yaşanan başta Kürt sorunu olmak üzere birçok sorunun çözümünde Önderimizin İmralı zindanlarından geliştirdiği kadın özgürlükçü-ekolojik, demokratik paradigma ve demokratik konfederalist sisteminin insanlık açısından bugün ne kadar hayati olduğu, ne kadar stratejik var oluş modeli olduğu ortaya çıktı. Dünyada sol, sosyalist, anti kapitalist güçler küresel krize karşı küresel dayanışma ruhu ile biriktirmeye karşı paylaşımı, bireyciliğe karşı toplumsallığı, nefrete karşı sevgiyi büyüterek yaşamın her alanını, anını mücadeleye çevirmeli.

Dünyada sağcı, muhafazakar, ırkçı, cinsiyetçi, faşist tek adam rejimlerinin, iktidarların iş başına gelmesi, getirilmesiyle faşizm, diktatörlükler iş başına geldikçe dünyada ayaklanmalar, başkaldırılar da buna paralel olarak artış göstermektedir. Kadınlar ezilenlerin en alt tabakasını oluşturmaları sebebi ile sistem karşıtı tüm hareketliliklerin başını çekmektedirler. Tüm ayaklanmalara aktif katılarak, direnişlerde öncülük yapmaktadırlar. Kadına yönelik şiddetin kadın katliamlarına, kırımlarına dönüştüğü ve şimdi de biyolojik saldırlar ile virüs üreten eril aklın hastalıklı gerçeğine karşı tıpkı baharın yeniden yaşam veren, baharın temiz havası rolünde olan, özgür bakabilen, özgür düşünebilen, kendisi olma ve toplumsal gerçeklikten kopan her gelişmenin bize geri dönen öldürücü silah olacağı her türlü iktidarcı, bencil, ve doğa insan karşıtı kapitalist sistem karşısında kendi demokratik, özgür ve eşit dünyamızı yaratma, koruma ve geliştirme zamanıdır.

'SİSTEM KARŞITLIĞINDAN ALTERNATİF SİSTEME...'

Dönemin mücadele tarzı, yol-yöntemi nasıl olmalıdır?

Bu temelde dünyanın tüm kıtalarında kadın özgürlük hareketlerinin çalışmaları birbirinden güçlü bir biçimde etkilendi. Önemli olan ayağa kalkan bu kadın gerçekliğini örgütlü bir güç halinde mücadeleye kanalize etmek, bunun için ortak program geliştirmek ve eylemleri sistem karşıtlığından alternatif sistem örmeye çekebilme iradesini ve sürekliliğini sağlamaktır. Tam da bu noktada Kürt kadın özgürlük hareketi askeri, siyasi, toplumsal örgütlenme modeli ve bu modelin kadın kurtuluş ideolojisi ile büyük bir ilham kaynağı olabileceği gibi bu örgütlenme modelinin öncülüğünde ciddi bir güç ve birikim olarak öne çıkmaktadır. Bununla birlikte neoliberalizmin aldatıcı, sahte özgürlük anlayışları da kadınlar tarafından çok ciddi ele alınmakta ve sorgulanmaktadır. Kadınlar vermiş oldukları mücadelelerde yalnızlaştırılmalarını ele alıyor, erkeğin derinlikli sömürüsünün cinsiyetçi, milliyetçi ve dinci ve bilimcilik ile geliştirilen tüm ideolojik söylemleri ve uygulamalarını ele almakta, kabul etmemekte ve aşmak üzere yerel ile evrenseli buluşturmanın dayanışmasını göstermektedirler.

Kadın karakterinin doğası ve tarihsel olarak içinde bulunduğu kölelik durumu onları zorunlu olarak daha radikal bir pozisyon içinde tutuyor. Bu açılardan bakıldığında kadınların özgürlük tutkusu, yaşamın her alanında söz ve karar gücü olma istemi, radikal- doğrudan demokrasinin geliştirilmesi istemi hiçbir çağda bu denli gelişmemişti. İnsanların anası olan kadınlar, kendi kaderlerini kendileri belirlemeyi, kendi kendilerini yönetmek istemektedirler. Bu nedenle Önderliğimizin demokratik özerklik, öz yönetim, halkın, kadınların yaşamın her alanında söz, karar ve irade sahibi olması temelinde geliştirdiği demokratik ulus modeli çok önemli bir çözüm yöntemi olarak kabul görmekte ve geliştirilmek istenmektedir.

Bu anlamıyla 2020 yılında bir kara basan olarak hayatı felç eden, dünyamızı zindana çeviren virüslü erkek iktidarcı sistem karşısında, egemen erkeklik ile özgürleşmek isteyen kadınlar arasında kıyasıya bir savaş ve mücadelenin yaşandığını dünyayı, kadınlar kurtaracak. Bekleyecek, ertelenecek, kaybedilecek zaman kalmamıştır. Zamanı oluşturan, örgütleyen ve geliştiren kadın dayanışması, kadın eylemleri, kadının radikal özgürlük duruşu ve mücadelesi kazanacaktır.