GÖRÜNTÜLÜ

Behzat Çarçel: Heval Qasim’in yoldaşlığı etkileyiciydi

Behzat Çarçel, 1995 yılında özgürlük dağlarında yolunun kesiştiği Qasim Engin’i (İsmail Nazlıkul) anlattı.

QASIM ENGİN

Behzat Çarçel, 1995 yılında tanıştığı Qasim Engin (İsmail Nazlıkul) ile ilgili anılarını ve tanıklığını anlattı. Qasim Engîn’i Kürt özgürlük mücadelesine adanmış, entelektüel yönü güçlü, halkla ilişkileri kuvvetli, ideolojik duruşu net bir komutan olarak tanımlayan Çarçel, Qasim Engîn’in özellikle 1995-1999 yılları arasında Metîna, Zap, Botan gibi alanlardaki savaş ve cephe çalışmalarında önemli görevler üstlendiğini, halkla güçlü bağlar kurduğunu ve teorik, kültürel çalışmalarda da etkili olduğunu vurguladı.

Aynı zamanda Kürt dili ve tarihi üzerine yaptığı araştırmalar, şiir ve edebiyata ilgisiyle de öne çıkan mücadele arkadaşı Qasim Engîn’le ilgili şunları aktardı:

Öncelikle şehadetinin yıl dönümünde Qasim Engîn’i özlemle anıyorum, onun ve tüm şehitlerin önünde saygıyla eğiliyorum. Onun yoldaşlığına ve öncülüğüne olan sevgimi, bağlılığımı ifade ediyorum. Qasim yoldaşın ve tüm şehit yoldaşların amaçları ve hayalleri doğrultusunda Kürdistan’ın geleceği için, demokrasi ve özgürlük umudu için, uzun soluklu bir insanlık mücadelesiyle sosyalist bir ülke ve dünya yaratmak bizim temel görevimizdir.

Qasim yoldaşı çok yönlü, renkli bir yoldaş olarak tanıyorum. Herhalde onunla uzun yıllar birlikte kalıp da etkilenmeyen bir arkadaş dahi yoktur. Onun yoldaşlığı etkileyiciydi. Herkesle ilişki kurardı.

Ben heval Qasim’ı ilk kez 1995 yılında tanıdım. Sonrasında birçok savaş sürecinde birlikte kaldık, birçok çalışmayı beraber yürüttük. Hem Güney Kürdistan’da; Metîna’da, Zap’ta hem de Kuzey Kürdistan’da; özellikle Kuzey Zap ve Botan bölgelerinde birlikte faaliyet yürüttük. İlk ateşkesin ardından ve özellikle de 1999’daki ikinci ateşkesten sonra, Önderliğin çağrısıyla gerilla hareketinin Güney Kürdistan’a çekilmesinin ardından hemen hemen her an beraberdik. Devrimci çalışma ve görevlerde ayrı düştüğümüz olsa da uzun soluklu bir yoldaşlığı birlikte geçirdik.

İlk tanışmamızı şöyle hatırlıyorum. Önderliğimizin ve hareketimizin KDP ihaneti ve işbirlikçiliğine karşı ikinci 15 Ağustos Hamlesi olarak adlandırdığı 1995 yılıydı. 26 Ağustos'u 27’sine bağlanan gece hamle başlatıldı. Bu hamleyle PDK güçlerinin bulunduğu 35 nokta denetim altına alındı. Onlara karşı hamle başlatıldı, savaş ve çatışmalar vardı. 1995 sonbaharında Metîna-Zap sınırında görüştük. O zaman o bir bölük komutanıydı. Ben de Metîna cephesinde komutanlık yapıyordum. Orada birbirimizi tanıdık, sohbet ettik. Bu benim onu ilk hatırlayışımdır. İşbirlikçi ve hain güçlere karşı başlatılan hamlede birlikte yer aldık, savaştık, plan yaptık.

Hatta hiç zaman aklımdan çıkmıyor; Hekkarî Taburu’na heval Rojhat Bilûzerî bakıyordu, Qasim arkadaşın komutanıydı. Heval Qasim, heval Rojhat’ı çok severdi. Onun yardımcısıydı, ona destek oluyordu. Özellikle teorik eğitim ve ideolojik bilincin aktarımı konusunda layıkıyla rol oynuyordu. Biz ise Metîna merkez gücündeydik. İlk tanışmamız bu şekilde oldu. Ama yıllar içinde farklı yerlerde yeniden karşılaştık.

1997 ve 1998 yıllarında birlikteydik. O zaman Botan Eyaleti'ndeydik. 11 alanımız vardı. Doğu cephesi de bu alanlardan biriydi. O dönemde Botan Eyaleti inisiyatifliydi; birlikte etkili bazı hamleler ve eylemler gerçekleştirdik. Heval Cemal, heval Sozdar, heval Şerîf Sipêrtî, heval Rojhat, ben, yoldaş Qasim ve daha birçok yoldaş birlikteydik. 8 Ağustos’ta düşmanı araziye çıkarmak için bir eylem düzenledik. Saldırı düzenlenecek 18 düşman noktası belirlenmişti. Saldırıdan sonra geri çekilecek ve düşman araziye çıkacaktı. Düşmanı 3 gün boyunca düşman çembere alacak bir planlama yapılmıştı. O dönemde heval Qasim bir bölüğün başındaydı. Onun hedefi Kela Bayê idi. Her bölüğün hedefi farklıydı. Saldırılar sonucunda çok önemli bir başarı elde edildi ama düşman 1997 sonbaharında araziye çıkmadı. Yoldaş Qasim bölüğüyle birlikte hedefinin üzerine gitti ve başarı sağladı. Ortak geri çekilme noktamız Melîxa’ydı. Diğer tüm bölükler oraya zamanında ulaşmıştı, biz bir araya geldik ama heval Qasim gil gecikmişti. Eyalet Komutanı soruyordu; “Acaba heval Qasimgile ne oldu?” Sonunda arkadaşlar şöyle dedi: “Mao’nun uzun yürüyüşünü yaptı.” Geri çekilmesini Kela Bayê’den Katolar yönüne doğru yapmış ve oradan dönerek gelmiş. Bu rota oldukça uzundu. Yani kendi denetiminde olan birliğini güvenli şekilde koruyabilmek için bunu yapmıştı. Bu da şaka konusu olmuştu. Selametliydi, sonuç alıcıydı ama geç gelmişlerdi. Böyle şakaların önünü alacak bir komutan değildi. Biliyor ve savaşı anlıyordu.

Birbirimizi sorardık; nasıldır, nerelerde kaldı, hangi pratiklerin sahibidir gibi… Heval Qasim yanımıza gelmeden önce onun geçmiş pratiklerini az çok biliyordum. Uzun süre Güneybatı’da kalmış ve birçok çalışma yürütmüş. Sonra Önderlik Sahası’na geçmiş, oradan Botan’a gelmişti. Bu şekilde bir tanışıklığımız vardı. Ama esas tanışıklığımız bugüne kadar süren sohbetlerimiz ve paylaşımlarımızla gelişti. Son derece heyecanlı ve güvenilir bir yoldaştı. Herkesle ilişki kurardı, meraklıydı. Tartışmalara açık olurdu, tartışır, soru sorardı.

En temel özelliği hiperaktif oluşuydu. Aynı zamanda çok yetenekliydi. On parmağında on marifet vardı. Çok yönlü bir yoldaştı. Kültürel çalışmalarında da böyleydi, toplumla ilişkilerinde de böyleydi.

Kürdistan tarihi konuşulduğunda herkesin aklına heval Qasim gelir. “Tarih Şimdidir” ismiyle bir kitap da hazırlamıştı. Tarzı, üslubu ve yöntemleriyle etkileyici bir yoldaştı. İlişkilerini sıcak bulurdum. Aramızda çabucak bir samimiyet oluşmuştu. Sonrasında yıllarca birlikte kaldık.

Araştırmacıydı, okurdu. İmkanların en az olduğu zamanlarda Önderliğin sesi, bir perspektifi, bir kitabı elimize geçtiğinde merak ederdi. Aynı zamanda dünya ile ilgili kitapları da okuyan bir araştırmacıydı.  Edebiyata da şiirlere de ilgisi vardı.

Birlikte çok sohbetimiz olurdu. Sohbetlerimiz sadece düzen, gerilla veya savaş üzerine değildi. Çünkü gerilla ve savaş her şeyi ifade eder. Bizim için “hayatı nasıl yaşayacağız” sorusunun cevabıydı. 50 yıldır bu bizim kimliğimiz olmuştu. Gerilla ve savaşta aynı zamanda edebiyat, sosyoloji, spor, sanat da var. Tüm bunlar heval Qasim’da vardı. Eskiden de sporcuydu, halay başını çekiyordu. Halay çekmeyi çok severdi, ben de çok severdim.

Heval Qasim Bazarcix’lıydı (Pazarcık). Oranın Alevi kültürü, Kürt kimliği ve Kemalist rejimin üzerindeki baskıları onun üzerinde derin bir etki yaratmıştı. Diğer yandan Avrupa’da büyümüştü, elektronik bölümünü bitirmişti. Yıllarca o okullarda okumuştu ama Kürt ve Kürdistani geleneklere ilgisi oldukça fazlaydı ve bu konu benim de dikkatimi çekerdi. Gerçekten birçok ortak özelliğimiz vardı. Hem birbirimizi eleştirir hem de birbirimize güç verirdik. Ben onun tarihsel bir rol oynadığına inanıyorum. Hem yoldaşlıkta, hem gerillacılıkta hem de halkla ilişkilerde bunu başardı. Son derece enerjik ve gençlik ruhuna sahipti. Centilmen ve mertti. Kendisini hiçbir zaman tıkatmaz, değişime ve gelişime hep açıktı.

1995 yılında, heval Rojhat Bilûzerî ile birlikte cephe çalışmaları kapsamında Başkale, Gever ve Colemêrg (Hakkâri) arasındaki Berwar Sevdîn bölgesinde halkla birlikte çalışma yürütüyordu. O dönemde bu tür çalışmalara “cephe çalışmaları (ERNK)” diyorduk. Elbette onlar gerillaydı. Dört kişilik grup olarak çalışıyorlardı. Halkla ilişki kuruyor, erzak temin ediyor, cephane sağlıyor ve bunu n yanı sıra güçlere eğitim veriyorlardı. Bu bölgelerde çalıştıktan sonra şöyle derdi: “Bazarcix ile Colemêrg’in Kürtçesi aynı. En saf Kürtlük Colemêrg’de vardır, bunu kabul ediyorum ama Bazarcix Kürtleri de aynıdır. Sadece ağızları eğiktir” der ve eklerdi: “Gerçek Kürt biziz.”

Oraya (Colemêrg) karşı büyük bir sempatisi vardı. Birçok kez Hakkâri coğrafyası, tarihi, şeyhleri ve beyleri ve toplumsal yapısı üzerine bizden yazı, bilgi isterdi, araştırma yapardı. “Eğer bu bölgenin dilini ve kültürünü öğrenirsem, Bazarcix’inki de odur” derdi.

Gerçekten de heval Qasim bir ilke oluşturdu. Maraş Katliamı’ndan kurtulmuş, mülteci olmuş, sonrasında Almanya’ya geçmiş, orada kapitalizmin merkezinde okullarda okumuştu ama sonra yönünü çevirmiş, PKK’den etkilenmiş, Kürdistan kültürünü ve sanatını öğrenmiş, düşünce ve fikir dünyasında büyük bir ilerleme sağlamış ve katılım kararı vermişti. Ardından Kürt kimliğini tanımıştı. Kürt diline özel bir ilgisi vardı. Özellikle Kürtçenin tüm lehçeleri üzerine araştırma yapardı. Kurmancî öğrendikten sonra tüm yaşamını Kurmancî üzerine kurmuştu. Özetle, Kürtçeye ve özellikle Kurmanciye olan ilgisi oldukça fazlaydı. Bu konuda araştırmalar da yapmıştı. Hatta bu temelde kitap da yazmıştı. Dil, dilin ardından da araştırmaya yöneldi. Önder Apo’nun çağ açan, yüz yıllara cevap olan savunmalarını, fikir ve düşüncelerini heval Qasim derinlemesine inceliyor, bu savunmalarda tarihi yeni bir bakış açısına ulaşıyordu.

Hatırlıyorum da 2017’lerde eğitim komitelerinin koordinasyon toplantısı vardı. O dönemde “Kürdistan tarihini nasıl tartışmalıyız?” sorusu üzerine tartışıyorduk. Kürdistan tarihiyle ilgili iki farklı yorum vardı. Biri heval Helmet’in, diğeri heval Qasim’in yorumu. Her iki yoldaş da şehit düştü. Heval Qasim, Önderliğin referanslarını çok ön planda tutardı. Eğitim konularında da sık sık tartışmalarımız olurdu.

Şiir üzerinde de çok duruyordu. Biz PKK ocağındaki bir devrede birlikteydik. Hep “Bize bir şiir oku” derdi. Ben “Sen güzel okuyorsun” derdim. O da “Hayır, sen daha güzel okuyorsun” derdi. PKK’nin kuruluş kongresinde bir şiir okumuştum, ilgisini çekmişti. Her karşılaştığımızda “O şiiri oku” derdi. Ben de “Zamanı değil” derdim. Şiirin adı “Nataşa”ydı. Çok hoşuna gitmişti. Ezberlemişti. Abdullah Peşêw üzerine araştırma yapmıştı, bana da önerirdi. Onun Kürtçe çevirilerinden bazı şiirleri ezberlemişti.

1997 yılında Feraşîn’de ilk üstlendiğimiz dönemde heval Qasim da bizimleydi. Düşmanla birçok çatışmaya girdik. Sonbaharda düşman operasyonları başlamıştı. Bazı yaralılarımız ve bir şehidimiz vardı. Onlardan da bir kobranın düşmesi sonucu beş ölüleri vardı. Buna rağmen “Bu bir karardır, burada kalmalıyız” dedik. Karar karardır. Bu temelde 126 kişiyle orada kaldık. Taktik uyguladık. Dedik ki, Sîxurpaşa’ya geçelim, 2 ay orada kalalım, sonra tekrar Feraşîn’e dönelim. Çünkü o bölge deşifre olmuştu. 11 Kasım’da tüm erzaklarımızı sırtımıza alıp Sîxurpaşa’ya geçtik. O sırada heval Qasim da bizimleydi. Birlikte zorluklar geçirdik, birlikte üstlenme yaptık. Sonrasında heval Qasim bazı yoldaşlarla birlikte eyalet konferansına gitti. Biz 116 kişi olarak orada kaldık.

97 ve 98 kışında o, Kelareş hattındaydı. Geri çekilme sürecinde ben bir süre Avrupa çalışmalarına gittim. Neredeyse birçok kez birlikteydik. En son 2017 yılında ideoloji komitesinde birlikteydik. Ben eğitim komitesindeydim. Botan’dan dönmüştüm. O da basın komitesindeydi. O dönem ideoloji komitesi; basın, eğitim, kültür ve sanat ve diğer komitelerden oluşuyordu. İdeolojik komite, merkezdi. Ayda bir toplantı yapılıyordu, iki ayda bir de geniş toplantılar yapılıyordu. Bu süreçlerde biz birlikteydik. Benim dikkatimi çok çekiyordu; basın konusunda onun çok güçlü çabaları vardı. Bir şeyler yaratmaya çalışıyordu. Bir gün geldi, “İlla bir programa katıl” dedi. Ben dedim ki, “Heval Qasim, program nedir? Biliyorsun ki biz herhangi bir şeye itiraz etmiyoruz. Parti anlayışı gereği hazırız da, neden böyle ısrar ediyorsun?” Dedi ki, “Öz savunma önemli. Biz yeni bir formatla program yapacağız. Her zaman bir arkadaş katılıyor, bu sefer iki arkadaş katılsın. Bir kadın ve bir erkek olsun.” Dedim “Yani sen diyorsun ki sen erkek olarak katıl. Dedi “Evet.” Kadın katılımcı PAJK tarafından belirleniyordu. Dedi ki “PAJK her erkeği kabul etmez.” Ben “Sen PAJK’a kimi söylesen de itiraz etmez.” Sonra gidip onlara bunu söyledi. Heval Melsa geldi. İlk defa ben ve Melsa’yı programa dahil etti. Bu, Qasım arkadaşın planlamasıydı. Basında da yaratıcıydı. Hep yeni şeyler yaratırdı; inşacıydı ve pozitifti. İnancı ve bağlılığı çok güçlüydü. Çalışmalarını hep bir adım daha ileriye götürmek, zenginleştirmek istiyordu. Diğer yanıyla yerinde duramıyordu. Çalışmalarda ayrım yapmazdı. Bürokratik değildi. Bu yönüyle çok devrimci özellikleri vardı.

Maalesef rolünü tam oynayabileceği bir dönemde şehit düştü. Bu bize acı verdi. O sırada Güney Kürdistan’daydık. Onun gelip ortak yeni planlamalar yapması yönünde planımız vardı. Kısmet olmadı, çok acı verdi. Ben inanıyorum ki, eğer yaşasaydı, öncü olarak örgüt içinde yeni adımlar atılmasını sağlardı.

Biz, şehitlerin kanıyla sulanmış bir hareketiz. Her şehitle acımız büyür, boşluğa gireriz. Şehadetler hep olur ama hak edilmeyen şehadetler insanı acıtır. Bugün teknik ve teknoloji çok gelişti. Arkadaşların verdiği bilgiler sayesinde önlem alabiliyoruz. Ama zorumuza giden, hak etmediğimiz şehadetlerin yaşanmasıdır. Hep şunu derdim; keşke kalsaydı. Şehadetler hep yaşanacaktır ama biraz daha kalsaydı. Rolünü oynuyordu. Tam da rol oynadığı bir dönemde şehit oldu.