Ayten Dersim: Öz savunma bir yaşam biçimidir

Öz savunmanın bir yaşam biçimi olması gerektiğini söyleyen PAJK Koordinasyonu Üyesi Ayten Dersim, “Bir canlıya yemek, su, barınma ne kadar gerekliyse kendini savunması da o kadar gereklidir, bir yaşam biçimidir” dedi.

PAJK Koordinasyon Üyesi Ayten Dersim, Jin TV’de yayınlanan ve Arjîn Baysal’ın sunduğu Xwebûn programına katıldı. Öz savunmanın önemini ve gerekliliğine işaret eden Ayten Dersim, “Katleden, asimile eden, inkâr eden, imha eden ulus devlete karşı kendi bilincimizi geliştirmeliyiz” değerlendirmesinde bulundu.

PAJK Koordinasyon Üyesi Ayten Dersim, Jin TV’nin sorularını şöyle yanıtladı.

Bütün canlıları ele alacak olursak kendini savunma nasıl tanımlanmalıdır?

Kendini savunma hayati bir adımdır. Sümerlerde toplum ezilirken, toplumda öncelikle entelektüel, ahlaki, politik, savunma yönü de ezilmiştir. Devlet, hegemonik sistemler ne yaptı? Toplumun refleksleri durduruldu. Böylece toplumda 5 bin yıldır korumasını devletlere, hegemonyalara ve militaristlere emanet etti. Toplum özünün dışına çıktı. Başkan APO kendini savunmanın tüm canlılara ait olduğunu söylüyor. Çiçek teorisi örneğini veriyor. Diyor ki bir çiçek kendini nasıl korur? Dikenleriyle kendini koruyor. Kolay bir şekilde zarar veremezsin. Sadece saldırı değil müdahale etme, inkâr durumu yaşandığında öz savunma ortaya çıkar. Toplum mekanik ya da teknik bir şey değildir. Büyümeye ve kendini canlı kılmaya devam ediyor. Bir canlıya yemek, su, barınma ne kadar gerekliyse kendini savunması da o kadar gereklidir, bir yaşam biçimidir. Geçici değil. Hareketimizin ortaya çıkışında öz savunma da esas alınmıştır. Bir toplum öldürülüyor, imha ediliyor. Bilinç kadar öz savunmada gerekiyor; öz savunma kadar eylemsellik de önemlidir. Toplum içerisinde kadın olmazsa olmaz. Kadınlar en çok köleleştirilen ve yok edilenlerdir. 21. yüzyılda en çok öldürülenler kendilerini savunamayanlar, konuşamayanlardır. Bu hegemonik güçlerin yaklaşımıdır. Gerçekte ise kadınların gücü var ama hafife alınıyor. Bu nedenle Başkan APO, toplum içerisinde öncelikle kadınların kendilerini koruması gerektiğini söylüyor. Öncelikle bu duruma nasıl düştüğünü düşünmeli. Düşünmek, tarihimizi bilmek öz savunmadır. İkincisi, akıl, felsefe ve bilinçle kendini korumalı ve kendine yaşam vermelidir. Bunun için örgütlülüğe ihtiyaç vardır.

 

Önder APO, savunmalarında ulus devlet varlığından bahsediyor. Ulus devletle toplumun varlığı ortadan kalmıştır. Tek bayrak, tek din, tek dilden bahsediyor. Diyor ki bu anlayış tehlikeleri doğurdu. Bunu kısaca değerlendirebilir misiniz?

Ulus devlet, topluma ait olan her şeye el koydu. Bunlar ahlak, kendini yönetme, dilini geliştirme, öz savunmadır. Bu nedenle ulus devletin politikası bir elde toplamaktan geçiyor. Toplumda tek tipleşme yaratıyor ama toplum homojen değildir. Tüm dil ve renklere sahip. Bir aileye bakacak olursak her biri ayrı bir renktir. Ulus devlet bunu bir tehlike olarak görüyor. Bu nedenle öncelikle ideolojisini geliştiriyor. Ardından felsefe, kural ve kanunlarını da geliştiriyor. Bir kerede değil adım adım bu zihniyeti oluşturuyor. Böylece toplumu razı olma durumuna getiriyor. Örneğin toprak, aile aittir. Aile kendisi ekiyor, biçiyor zamanı geldiğinde de devlete teslim ediyor. Devlete verilen malları alıyor ve daha pahalı bir şekilde ya o aileye ya da topluma satıyor. Toplumda kanunlar böyle diyor. Yani şüpheli yaklaşmıyor, kafasında bir çelişki oluşmuyor. Demiyor ben ektim, ben biçtim. Olumlu olumsuz bir refleks göstermiyor. Neden benden alıyor ve sonra bana satıyor. Bir toplum içerisinde çelişkili hal son bulursa, bu toplum artık ölür. Olumlu olumsuz bir refleks göstermiyor. Hak ve hukuku devlete teslim ediyor.

 

Devlette böylece her şeyi mubah görüyor.

Başkan APO da eleştiriyor. Diyor ki siz bu köye ait değil misiniz? Siz yolunuzu yapmalısınız. Neden devleti bekliyorsunuz? Devleti beklemek, iradeni devlete teslim etmek demektir. Mesele bu değil diyor ki devlet versin. Ekmek yok diyor devlet versin. Saldırı, hırsızlık, baskı var ya da iki aile arasında kavga çıkıyor. Devletin gelmesini bekliyorlar. Ortaya ne çıkıyor? Toplum ne kendisini düşünüyor ne de kendisi için yaşıyor.

 

Devlet, 50 yıl öncesine kadar da bu köylere girmemişti. Toplum, bin yıllardır kendi kendini yönetiyordu.

Toplumda, bir düşünceyi dondurduğun an o toplum tarihine dönüp bakmaz. Böyle bir şeyde var. Başkan APO, tüm toplumların kapitalist olmadığını söylüyor. Kapitalist Modernite tüm toplumu bu şekilde değerlendiriyor ama Önderlik bu değerlendirmeye reddediyor. Toplum kapitalist olmaz. Eğer kapitalisttir dersen toplumun mücadele etmesine de gerek kalmaz. Tarihi doğru ele almak önemlidir. Devletler, çıkarları için tarihleri tekrardan yazıyorlar. Tarihte her zaman devletlerin kazandığını, haklı olduğunu, her şeyi devletin bildiğini söylüyorlar. Düşünmene veya refleks göstermene gerek bırakmıyorlar. Başkan APO, tarihin devletlere ait olmadığını belirtiyor. Devlet, tarihi yazamaz. Kurdistan’da binyıllar öncesine gidecek olursak konfederal bir sistemin olduğunu göreceğiz. Konfederal olarak adlandırılmamış olabilir ama komünal bir yaşam sürdürmüşler. Örneğin bir olay oluyor. Toplanıyorlar, tartışıyorlar. Bu doğrultuda bir karara varıyorlar. Bunun için toplumun devlete, devletin topluma ait olmadığı iyice anlaşılmalı. Dolayısıyla her şeyini devlete teslim etmek, kendi ölümünü gerçekleştirmektir.

 

Hareketiniz, alternatif bir hareket olarak yola çıkıyor. Öz savunmanın esası Hareketinizin çıkışıyla gerçekleşiyor. Sizin öz savunma sisteminiz nasıl? Bu öz savunmanın hem toplumsal hem de dağ ayağı nasıl, boyutu nasıl?

Hareketimizin çıkışı öncelikle toplumu korumak için gerçekleşen bir çıkıştı. Korumak, savunmak sadece askeri değildir. Ahlaki, politik, demokratik yanları da bulunuyor.

 

Sanırım yanılgılarımız da burada devreye giriyor. Biz her zaman askeri olarak değerlendiriyoruz.

Öz savunma sadece askeri bir savunma değildir. Kadın Hareketi’nin öncüsü Heval Sara’ydı. Öncelikle kadın ve toplumu örgütlüyor. Emekçileri, kadınları öncelikle evlerinde örgütlüyor. Kadınların hem erkek hem de devlet tarafından ezildiğini söylüyoruz. Dolayısıyla başlangıçta kadının nasıl köleleştirildiğini ve nasıl baş kaldıracağını konuşuyorduk. Bu öz savunmadır. Ama Kürtlerin sorunu derindir, Kürtler inkâr ediliyor. Elbette savunmanın her ayağını tanımlamanız gerekiyor, düşmanın taktiklerine karşı taktik ve stratejiler belirlemen gerekiyor. İşgalci Türkiye devletine karşı gerilla savaşı gerekiyordu. Çünkü farklı bir şansın, imkânın yoktu. Mecbur kendimizi korumamız gerekiyordu. Kürt toplumunda her zaman kendini savunma, koruma mekânı dağlardır. Bugüne kadar da böyledir. Öz savunmanın yol ve yöntemleri oldukça fazladır. Mahallelerde örgütlenme, eğitim, toplantı, akademi gibi birçok yol ve yöntem sıralanabilir. Öz savunmanın bir ayağı partileşme ve kadrolaşmadır. Diğer bir ayağı ise toplum içerisinden konfederal örgütlenmeye gitmedir. Zaten konfederal sistemde öz savunma temel bir strateji olarak ele alınıyor.

 

Öz savunma bireysel olmamalı değil mi? Örgütlenmenin de önemi görülmeli değil mi?

Biz bireyi reddetmiyoruz ama birey toplumu ile vardır.  Birbirinden ayrı değildir. Örneğin, kadın ne yapmalı, nasıl konuşmalı, kaç çocuk yapmalı, kiminle evlenmeli, her şey önceden belirlenmiş. Adeta kadın için kanunlar çıkarıyorlar. Gerçekte ise kadınların fikirlerine başvurulmamış. Kadın devlet aklına göre kabul ediliyor. Önder Apo, bu duruma karşı öz savunma olarak Kadın Hareketi’ni kurdu. Kadının kendisiyle ilgili kendi kararını vermesi içindir. Toplumda kadın kendisine ait olursa, toplumda birliktelik de sağlanır. Tek bir görüş kendisini hâkim kılmaz. Toplumun kendisini örgütlediğini görürüz. Kapitalist modernite kendi şiddetinin içeriğini de dönüştürmüş. Daha liberal hale getirmiş. Kadın hareketini liberalleştirmek için özel çalışıyor. Kadın hakları bir yere kadar kabul ediliyor, bir hakla kadınların susturulması amaçlanıyor. Bugün de farklı argümanlar öne sürüyor. Ya parlamentoda kadına yer verip kendi taraftarı yapıyor, sayılarını artırıyor ya da orduya alıyorlar. Oysa özünde farklı bir zihniyet işliyor. Örneğin Türkiye parlamentosunda ne oluyor? HDP'li kadınlar şiddete uğrayan kadını koruyor ama tüm parlamento ve erkek gibi düşünen kadınların HDP'li kadınların nasıl saldırdığını görüyorsunuz. Topluma dönelim; mesela mahallede fuhuş, hırsızlık, uyuşturucu madde, haksızlık var. Eğer oradaki toplum bunlara karşı mücadele etmezse, kendisini örgütlemezse, eylem yapmazsa, o toplum kendisini nasıl koruyacak? Örneğin, bir köyde iki-üç kadın düşürülmüş, fuhuş yaptırılıyor. Ne yapacaksın? Gidip onlarla konuşacaksın, tutum alacaksın. Takip edeceksin. Tekrar ettiklerini, başka köylerde bunları yaptıklarını gördüğünüzde, onları getirip köyde platforma çıkaracaksın. Platformda çıkan kararı esas alacaksın. Örneğin, platform bu kadınların köyden çıkarılmasına karar verebilir. Ya da iki ay boyunca kimsenin onlarla konuşmaması yönünde karar alabilir. Bunlar birer yöntemdir. Dışarıdan birilerinin gelip bu sorunu çözmesine gerek yok, toplum kendisini koruyabilir. Günlük olarak görüyoruz. Bir meydanda erkek gelip kadına şiddet uyguluyor, saldırıyor, ama kadın sadece bağırıyor. Eğer kadın hem zihniyet olarak hem de fiziki olarak kendisini geliştirseydi, kendisini koruyabilirdi.

 

Bu çok acı verici bir durumdur. Ayrıca hayvanlardan ve bitkilerden de bahsettiniz. Tüm canlılar tehlikeli durumlarda refleks gösterirler. Her canlı kendini nasıl koruyacağını bilir. Ama kadınlar olarak unuttuk. Veya irademize güvenmiyoruz.

Bir kadının çığlık atması bir reflekstir elbette. Ancak bu yeterli değil çünkü bu refleks örgütlü değil. Erkek tutuklandığında kadın birkaç ay rahatlıyor. Tehlike budur. Mesele bir veya iki erkek değil. Kadına yönelik saldırılara karşı sadece yürüyüş, açıklama ve boykot yeterli değildir. Bunlar da önemli ama bu iradeleri kendi örgütleriyle ortaya koymak önemlidir. Erkek cezayı yer, kadın hemen kabul edip rahatlar. Peki kadın neden devletten beklenti içinde? Devletin kendisi baskıcı bir sistemdir. Kadının ve toplumun iradesini ele geçirdi. Bu sana nasıl hak verecek? Ordusuna ve kurumlarına bakın. Tümü tecavüzcü, saldırgandır. Birkaç kadın bir şeyi protesto etmek istediğinde yüzlerce polis sokağa çıkıyor. Bu tecavüzün kendisidir.

 

Yani bir kişiye ceza verilmiş olabilir ama sistemin değişmesi gerekiyor.

Sistemi değiştirmek için topluma hâkim olan devleti ortadan kaldırmamız gerekiyor. Kadın ve toplum devlete karşı örgütlenmelidir. Neden öz savunmaya bu kadar ihtiyaç var? Çünkü orduyu, savunmayı, devleti, bütün devlet kurumları erkeklerden oluşuyor. Bu nedenle Önder APO kadın hareketini yarattı, ordusunu, partisini kurdu. Bunun savunmasını ortaya koydu. Önder APO, 5 bin yıllık kadın köleliğinin tarihinin yazılmadığını, özgürleşme tarihinin ise yazılmayı beklediğini söylüyor. Özgürlük için mücadele edebilmek için 5 bin yıllık esareti bilmeli ve anlamalısınız.

 

Kuzey Kurdistan'dan bahsetmek istiyorum. Eminim ki bir köyde, bir mahallede olup bitenlere ilişkin toplum her şeyin farkında. Kadınla yönelik taciz, tecavüz öylesine artmış ki. Sadece şiddet konusunda değil, kadın ve topluma yönelik asimilasyon, soykırım, tutuklama dayatılıyor. Toplumun ormanları talan ediliyor. Tüm bunlar şiddetin türleridir. Toplumun habersiz olduğunu da söyleyemeyiz.  Peki refleksler neden bu kadar eksik?

Çünkü örgütlü değiller. Örgütlü olmak da adım adım oluyor. Önder APO, “Sonuç alana kadar bu refleksi, savunmanızı durdurmayacaksınız” diyor. Örneğin bir eylem olduğunda ‘tamam’ diyorlar. Bir olaya karşı bir refleks gösterildiğinde ‘tamam’ diyorlar. Mesela Avrupa ne yapıyor? İşçiler, ücretlerine yüzde 10 zam istiyor. Birkaç gün yürüyüş gerçekleştiriyorlar, oturma eylemleri yapıyorlar. Heyet, devletle görüşüyor. Devlet yüzde 10 değil, yüzde 5 öneriyor. İşçiler bir bütün kabul ediyor. Enerjini yavaş yavaş tüketiyorlar ve seni tatmin ediyor. Sen sonuç aldığını düşünüyorsun ama gerçekte devlet kazançlı çıkıyor. Toplumda öylesine fuhuş, eroin kullanımı artmış ki. Devletin kendisi yapıyor. İnsanların düşünmemesi, etkileşim olmaması için topluma yayıyor. Bunların tümü devletin özel savaş politikalarıdır. Devlet toplumun kendi doğallığından çıkmasını istiyor. Örneğin, kadının katledilmediği gün yok ve bu kadınların neredeyse tümü ya sevdiği erkek ya da evli olduğu erkek tarafından katlediliyor. Ama güçlü bir tepki ortaya çıkmıyor. Birkaç eylem, birkaç açıklama ve bazı davalar. Bu bir politikadır. Davaları uzatıyorlar, toplumun gündeminden çıkarıyorlar. Yüzlerce örnek verebiliriz. Katleden, asimile eden, inkâr eden, imha eden ulus devlete karşı kendi bilincimizi geliştirmeliyiz. Biz kimiz, neyiz, ne yapmalıyız? Kendimizi bu düzeye çıkarmalıyız.